“Yerüstü Hazinelerimiz” Üstün Zekalı Çocuklar / TÜZDEV Genel Başkanı Op. Dr. Kemal Tekden

Nasıl bir vakıf sistemi kurdunuz? Tarihimizde bu tarz bir çalışma var mı?

Vakfımız şu an İstanbul’da genel merkez, Ankara’da ve Kayseri’de şube olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Farklı üniversitelerle işbirliği yapıyoruz. İstanbul’da Medeniyet Üniversitesinde, Ankara’da ise Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi binalarında, Kayseri’de de kendi binamızda çocuklara hafta sonu zenginleştirilmiş eğitimler veriyoruz. Eğitimciler ve veliler için aydınlatıcı programlar düzenliyoruz. Vakıf merkezlerimizde bu çocukları ve zekâlarını analiz etmek üzere çocukları tanımaya yönelik testler yapıyoruz. Dünya tarihinde sadece Nizamiye Medreseleri ve Osmanlı Enderun Mekteplerinde üstün vasıflı çocuklara yönelik eğitim yapılmış. Enderun yaklaşık 500 yıl hükmünü sürdürmüş, Osmanlı’nın adeta “insan yetiştirme üssü” gibi görev yapmış. Batılılar derin Enderun araştırmaları sonucu bu konuda sistem geliştirmişlerdir. Böyle olmasına rağmen üstün yetenekli çocukların eğitiminde Türkiye, maalesef son asırlarda oldukça gerilerdedir.

Üstün zekalı çocuklar ne demektir? Bu konuda IQ, akademik başarı mı baz alınıyor? Çocukların IQ skoru ne ifade ediyor?

Zekâ, Allah tarafından insana anne karnında verilmiş olan çevreyi algılama (idrak) gücüdür. Bu algı bazı insanlarda daha yüksektir. Bütün toplumlarda %2 civarında üstün zekâlı/yetenekli diyebileceğimiz Allah’ın lütfu olarak kabul ettiğimiz insanlar vardır. Fakat bazı toplumlar onların kıymetini bilmekte, böylece nitelikli insan gücünü (beşeri sermayesini) arttırmaktadır. Bunlar güçlü toplumlardır. Diğerleri ise onların kıymetini bilmezler, nitelikli insan gücü çok zayıf olduğu için de sömürge olan acınacak toplumlar durumuna düşerler. Bu çocuklar için sadece testler yeterli olmamakla birlikte objektif testler olarak elimizde IQ testleri vardır ve kullanmaktayız. Ayrıca gözlemler, anketler de onları tanımak için önemlidir. IQ değeri 130 ve üstü olanlara biz üstün zekâlı, 145’in üzerindekilere ise deha çaplı çocuk diyoruz. Tabii bu değerler sadece zihnî (matematik) zekâyı ortaya koymaktadır. IQ yüksekliği akademik başarıda etkili olabilir, lakin hayatta değeri düşüktür. Hayattaki başarı da etki daha çok duygusal zekâya bağlıdır.

Üstün zekâlı ve deha çaplı çocuklar bir toplum için ne ifade ediyor? Bu çocuklarımızın öneminin ne kadar farkındayız?

Üstün zekâlı/yetenekli ve deha çaplı çocuklar, eğer iyi tanınırlar ve gereğince eğitilirlerse toplumların önünü açan büyük şahsiyetler olarak ortaya çıkarlar. Özellikle deha çaplı çocuklar (bunlar her toplumda on binde bir oranındadır) toplumlara her alanda liderlik yapabilirler, yeni ufuklar kazandırabilirler. Tarih yapanlar dâhilerdir. Her millet tarihlerindeki böyle dâhilerle övünürler. Biz de İbni Sina’yla, Mimar Sinan’la, Fatih’le, El Biruni’yle övünürüz. Fakat son zamanlarda bu çocukları yeterince tanımadığımız ve dolayısıyla iyi yetiştiremediğimiz için son asırlarda yeterince dâhi çıkaramadığımız bir gerçektir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu “yerüstü hazineleri”nin değerini bilmeyen toplumlar, yeraltı zenginliklerine de sahip çıkamazlar. Dünyada bunun örneklerini çok görüyoruz.

Aileler kendi çocuklarının üstün zekâlı kategorisinde olup olmadığını nasıl anlayabilirler?

Bu çocukların birçok farklı özelliği vardır. Bu çocukların büyük çoğunluğu en ufak yaşlarda olağanüstü bir fizikî ve zihnî enerjiye sahiptir, çevreye ilgileri fazladır, adeta bilgi açlığı içindedirler. Büyük bir merakla ailelerini bıktıracak şekilde sürekli soru sorarlar, bazı konulara ilgileri fazladır, kendiliklerinden okumaya başlarlar, kendilerinden beklenmedik sözler sarf edebilirler. Aile dikkatli ve iyi bir gözlemle farkına varabilir. Uzman yardımına ihtiyaç duyarlar.

Bu çocuklarımıza vakfınızda ne gibi eğitimler veriyorsunuz?

Atölye çalışmalarıyla bu çocuklara drama, bilimsel düşünme, farklı bakış, akıl ve zekâ oyunları, ahşap atölye çalışması, satranç, tabiata, hayvanlara, canlı cansız bütün kâinatı anlamaya yönelik düşünme becerileri, üretici düşünme, mini mühendislik, robot ve havacılık atölye eğitimi, değerler eğitimi gibi çok farklı eğitimler verilmektedir. Bu eğitimlerin hepsi eğlenceli bir şekilde yapılmaktadır. Ayrıca internetten uzaktan eğitim çalışmalarımız devam etmektedir.

Üstün zekâlı çocuklara aileleri nasıl bir yaklaşım sergilemeli?

Her şeyden evvel bu tür çocuklara sevgiyle kucak açılmalı, çocukların bütün sorularına bıkmadan, usanmadan ciddî cevaplar verilmelidir. Aslında bu sözlerimiz bütün çocuklara karşı olmalıdır, fakat bu çocuklar çok daha hassastırlar ve olumsuz bir durumda kolayca kendilerini dışa kapatabilirler. Bu sebeple oldukça hassas davranılmalıdır. Anne babalar da adeta onlarla birlikte öğrenmeli, onlarla birlikte araştırma yapmalıdırlar. Hz. Ali: “Çocuklarınıza asil insan muamelesi yapın.” diyor. Bu çocuklar kendilerine değer verdiğimizi anlamalıdırlar. Üstün potansiyelli bu çocukların en büyük derdi, kendilerini üstün görmeleridir. Bu durum onları “narsist” (kendine hayran) bir anlayışla yok oluşa götürebilir. ABD gençliğinin %85’inin narsist olduğunu, ortak düşüncelerinin “Hiçbir kural beni bağlamaz, kendi kuralımı kendim koyarım.” anlayışında olduğunu Amerikalı psikologlar ifade etmekte ve bundan yakınmaktadırlar. Bu bizim de derdimiz olabilir. Bu gidişat ancak tevazu anlayışıyla çözülebilir. Zekânın Allah vergisi olduğunu, onunla övünülemeyeceğini, tam tersine insanın sorumluluğunu arttırdığını, ancak çalışıp kendi ortaya koyduğu bir eserle övünebileceğini çocuğa anlatabilmeliyiz. Tevazu sahibi olan insanın büyük insan olduğu da vurgulanmalıdır. Böylece bu çocukların yetiştirilmesinde “bilge insan” tipi idealize edilmelidir ve hedeflenmelidir. Bilge insan aksiyoner, hür düşünceli, insanlara ve milletine hizmet aşkıyla yanan, herkes tarafından takdir edilen ilim ve irfan sahibi insan tipidir. Bilge insanlar milletlerin lokomotifidir.

Bu çocuklarla ilgilenilmeyip uygun eğitim verilmezse ne gibi riskler ortaya çıkıyor?

Bu çocuklar tanınmaz ve onları iyi tanıyan uzman eğitimciler tarafından yeterince işlenmezlerse çevrelerine ve topluma isyankâr olabilmektedirler. Bu durum onları terör eylemlerinin içine dahi sürükleyebilir. Ya da bu isyankârlık onların canileşmesine sebep olabilir. Bazı seri canileri incelediğimizde hayret edilecek derece de zeki bulunmaktadırlar. Dünyanın en büyük canilerinden biri olan Hitler deha çaplı biridir. Ta çocukluktan intikam hisleriyle büyümüştür. Tanınmayan üstün yetenekli çocukların en masumu kendilerini toplumun içinde saklayan tiplerdir. Üstün zekânın kendine zarar verdiğini düşünenler kendilerini saklayabilirler. Bir kısmı ise yeterli sevgi ve ilgi ortamında büyümemenin veya kendilerini üstün görme sonucu toplumda yalnızlaşmanın sonucu olarak depresyonlara girebilmektedir. Genellikle inançsızlık veya varlıklı aile çocuklarında ise manevî doyumsuzluk sonucu intiharlar görülebilmektedir.

Bu topraklarda uzun süredir az sayıda dahi yetiştiğini söylüyorsunuz? Bunun sebebini ne olarak görüyorsunuz?

Bunun en büyük sebebi çocukları standardize eden, farklı düşünmeyi durduran eğitim sistemidir. Tek tipleştiren test sistemi ile farklı bakışın olmayacağı aşikârdır. Ayrıca hür düşüncenin olmaması da Müslüman toplumların bugünkü en büyük problemidir. Aklını, iradesini başkalarına teslim eden insanlardan dâhi çıkmaz. Dinimiz Kurân-ı Kerîm’de daima düşünmeyi, akletmeyi emretmektedir. Oysa “düşünen adam heykeli” sadece Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin önündedir. Bunu nasıl açıklayabiliriz?

“Millî olunmadan dâhi olunamaz.” sözünüzü açıklar mısınız?

Her dâhi için kendi kültür ve medeniyeti bir itici, dinamik güçtür. Bir millî kültür ve medeniyete mensup olmayan kişi bir alanda iyi bir icracı olabilir ama dâhi olamaz. Dâhi, bir milletin değerleriyle mücehhez olmuş, o milleti en iyi anlayan ve onun ızdıraplarını, hayata bakışını, estetik anlayışını, bütün duygu ve düşüncelerini ruhunda hissederek evrensel mesajlar halinde işleyen kişidir. Tarihteki dâhilerin pek çoğunu incelediğimizde kendi kültür ve medeniyetinin izlerini görürüz. Mesela, Mimar Sinan dünya çapında bir dâhi kabul edilir fakat herkes onun Türk ve İslam medeniyetine ait bir dâhi olduğunu bilir. Shakespeare’in eserlerinde İngiliz kültürünü, Dostoyevski’nin eserlerinde ise Rus kültür ve medeniyetini tam olarak müşahede ederiz. İkisinde de Hristiyan bakış açısını hisseder, farkına varırız. Deha çaplı insanlar eğer millî özelliklere sahip değilse evrensel çapta bir dâhi asla olamaz.

TÜZDEV olarak geleceğe yönelik hedefleriniz nelerdir?

TÜZDEV olarak ülkemizin bütün zeki ve deha çaplı çocuklarını en iyi şartlarda keşfetmek ve geliştirmek arzusundayız. Böylece kendi ülkemize en iyi hizmeti yapacağımıza inancımız tamdır. Öncelikle konuyu stratejik bir millî mesele olarak Türkiye’nin gündemine oturtmak düşüncesindeyiz. Bu çocukları bu ülkeye ve değerlerine bağlı, üstün şahsiyetler haline getirmek hedefiyle, eğitimlerin Türkiye’ye şamil hale gelebilmesini arzulamaktayız. Bu alanda uzaktan eğitim programı başlatıyoruz. Ayrıca üstün vasıflı okullar ve yeteneklerin ortaya çıkması için yetenek laboratuvarları kurmak hedeflerimiz arasında. Güçlü ve büyük Türkiye için bu olmazsa olmaz şart. Allah yardımcımız olsun. Gönül Dergisi’ne bu vesileyle teşekkür ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.