Bir psikolog olarak mutlu evliliği nasıl tanımlıyorsunuz?
Temelini sevginin, saygının, sadakatin, samimiyetin, hoşgörünün, fedakârlığın oluşturduğu evlilikleri “mutlu evlilik” olarak tanımlamak mümkündür; ancak bu kavramları doğru tanımlamak ve hayatımıza o doğrultuda uygulamak gerekir. Örneğin, sadakat kavramını toplumumuzda genel olarak ilişkilerde güvenin bozulmasının veya ihlalinin karşıtı olarak kabul ederiz. Öte yandan eşler arasında sadakatsizliğin en önemli göstergesini de eylemsel boyutla özdeşleştiririz. Oysa sadakatin en önemli anlamı olan “içten bağlılık” kavramının ışığında bir tanımlamayı kabul eder ve bu doğrultuda eşimize karşı tavır-davranışlarımızı belirlersek, yani hiç kimsenin olmadığı, kimselerin sizi duymadığı, görmediği, bilmediği yerlerde ve zamanlarda bile eşler birbirini yanında, canında hissediyorsa bu evlilikte mutlu olmaktan başka seçenek kalmamıştır zaten; çünkü böyle bir evlilikte herkes kendini güvende hisseder, herkes maskesizdir ve dolayısıyla iç huzur sağlanmıştır eşler arasında.
Günümüzde modern evliliklerin en büyük sorunları nelerdir? Deneyimlerinize dayanarak, size başvuran çiftlerin yaşadığı en yaygın problemlerden ve bunların altında yatan sebeplerden bahseder misiniz?
Modern evliliklerdeki en önemli sorun sadakatsizliktir. Bu tarz evliliklerde çiftler evlilik kararını alabilmek için âşık olmanın şart olduğuna dair bir inanç geliştirmiştir ve dolayısıyla âşık olduklarında evlenirler. Bir süre sonra doğal olarak eşler arasında aşk bittiğinde, eşler birbirinden fiziksel ve duygusal olarak uzaklaşmaya başlarlar. Oysa bu noktada bilinmesi gereken bir konu vardır. Evlilik üç önemli dönemden oluşur. Bunlar sırasıyla şöyledir:
Aşk Dönemi: Bu dönem altı ay ile en geç iki yıl arasında sona erer. Çiftlerin aşkı bir ömür boyu sürecek şekildeki kodlamaları hatalıdır. Bu dönem sağlıklı sürdürülürse yerini kalıcı sevgiye bırakır, asıl bunun ömürlük sürmesi beklenmeli ve bu beklentiye uygun şekilde emek verilmelidir.
İkinci dönem, güç ve çatışma dönemidir. Bu dönemde çiftler rekabetçi bir tutum içine girerlerse bir psikolojik savaşı da başlatmış olurlar. Bu savaşın kazananı olmaz, az veya çok kaybedeni olur. Böyle bir evlilikte “sen”, “ben” tartışmaları hiç bitmez, eşler birbirine karşı üstün olma yarışına, mücadelesine girerler. Hatta zamanla aileler de bu ateş çemberinin içine “senin ailen”, “benim ailem” şeklinde alınır ve yarıştırılır. Oysa sağlıklı bir evlilikte esas olan eşlerin birbiriyle rekabet etmesi değil, iş birliği içerisinde bir ekip olabilmesidir. “Ben”leri yok etmeden “Biz” olabilmeyi, ikilemi ortadan kaldırıp “bir” olabilmeyi başarabilmektir. Eğer bu dönemde eşler sağlıklı bir iletişim içerisinde olabilirlerse, evlilikte üçüncü ve son dönem olan bağlılık dönemine geçerler; ama maalesef günümüzdeki modern evliliklerde çiftler genel olarak ikinci dönemi başarıyla atlatamıyorlar.
Bunun sebebine kısaca değinmek gerekirse, medya aracılığıyla bireyselleşmenin, biricik olmanın, “ben” olmanın, “benci” olmanın önemine ve mutlak gerekliliğine yapılan vurgular bireyleri günden güne daha egosantrik, daha rekabetçi bir yapıya doğru sürüklemektedir.
Bu durum da zamanla evlilik gibi çok uzun bir yolculukta birlikte başarmak, birlikte mutlu olmak, birbirine yol arkadaşı – hayat arkadaşı olmak yerine, sürekli önde olmak, sadece “ben” olmak üzerine bir hayat anlayışını geçerli kılar.
Evlilik öncesi dönem çok önemli bir hazırlık süreci. Çiftlerin bu dönemde konuşması gereken kritik konular nelerdir?
Bu dönemde çiftlerin konuşması gereken konular, birbirlerine yöneltecekleri sorular aslında, “Evlilik gibi çok uzun bir yolculukta birbirimize uyum sağlayabilecek miyiz? Hem bireysel olarak hem de ailelerimiz açısından birbirimizden ne kadar farklıyız? Birlikte mutlu olabilecek miyiz?” gibi zihinsel endişelerimize cevap bulmak içindir.
Aynı zamanda evlilik sonrasında oluşabilecek birçok sorunu engellemek, ortadan kaldırmak amacıyla çiftlerin birbirlerini tanımaları açısından konuşacakları konular ve birbirlerine yöneltecekleri sorular son derece önemlidir. Peki, bu konular ve sorular neler olmalıdır?
. Ailenden bahseder misin? Annenle babanın ilişkisini nasıl buluyorsun?
. Kuracağımız aile için örnek model kök ailemiz mi olacak?
. Senin için ailen mi, işin mi önceliğindir?
. Bir sorunla karşılaştığında yaklaşımın nasıl olur? Hemen çözüme odaklanır mısın? Yoksa sorunu zamana mı yayarsın?
. Çocuk sahibi olmak istiyor musun? İstiyorsan, evlendikten ne kadar süre sonra çocuk sahibi olmak istiyorsun?
. Hayalindeki aile modelinde kaç çocuklu bir aile var?
. Çocuklarımızı büyütürken nasıl bir aile modelini hayal ediyorsun? Ataerkil, anaerkil, çocukerkil. Bunlardan hangisi?
. Çocuklarımızı büyütürken dışarıdan destek almamız gerektiğinde bu desteği aile büyüklerimizden mi? (anneanne, babaanne), yoksa dışarıdan resmî kurumlardan mı alırız? (kreş vb.)
. Finansal konuları nasıl yönetiriz?
. Harcama yapmakla birikim yapmak arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsun?
. Borçlanmayla ilgili yaklaşımın nasıldır?
. Gelecek odaklı mısın? Yoksa içinde bulunduğumuz anı mı yaşamalıyız sence? İkisi arasındaki dengeyi nasıl kurarız?
. Gelecekteki hedeflerimle ilgili gerektiğinde beni destekler ve fedakârlık yapman gerekirse yapar mısın?
. Gerektiğinde yaşadığımız şehrin dışında başka şehirde yaşayabilir miyiz?
. Seyahat etmeyi sever misin? Hangi sıklıkla seyahat etmek seni mutlu eder?
. Kendini sakin biri olarak mı? Yoksa sinirli-gergin biri olarak mı tanımlarsın? Peki, ailen, arkadaşların seni nasıl tanımlıyor bu konuda?
. Tartışma sonrasında kendini iletişime kapatır mısın? ( küsme vb.) Yoksa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi mi davranırsın? Ya da sorun yaşadığın bireyle mutlaka iletişimde olarak çözümü mü hedeflersin?
. Özür dilemek ve teşekkür etmekte zorlanır mısın? Özür dilemen için haksız – hatalı olman şart mıdır sence?
. Hobilerin var mıdır? Varsa nelerdir?
. Bireysel özgürlüğümüz olmalı mıdır? Yoksa her şeyi birlikte mi yapmalıyız?
. İkimiz de çalışıyorsak ev işlerinde iş bölümü yapar mıyız? Yoksa ücretli destek mi alırız?
. Kendini temizlik ve düzen açısından nasıl tanımlıyorsun? Titiz ve düzenli misin? Yoksa daha esnek misin?
. Ailenle ilişkilerin çok sıkı mıdır? Görüşmelere her defasında benim de eşlik etmemi mi istersin?
. Ailemizle ilgili alacağımız önemli kararlarda aile büyüklerimize danışacak mıyız? Yoksa böyle durumları sadece kendi aramızda mı netleştireceğiz?
. Ailene karşı sorumluluklarımla ilgili beklentilerin nelerdir?
Evli bir çift iletişimi nasıl olmalıdır? Örneğin, bir sorun yaşandığında eşler bunu nasıl konuşmalı ve çözüm üretmelidir?
Üç çeşit iletişim vardır:
1. Sağlıklı iletişim: Şüphesiz hepimizin istediği iletişim türüdür.
2. Çatışmalı iletişim: Her tartışmada eşlerin birbirine seslerini yükselttiği, birbirlerini anlamaktan daha çok anlatmak istediklerine odaklanılan, daha haklı, en haklı olmanın mücadelesinin verildiği son derece yorucu bir iletişim türüdür.
3. İletişimsizlik: Bu üç iletişim türünün içindeki en kötü iletişim şeklidir; çünkü tarafların artık birbirinden düzelme, düzeltme anlamında umutları kalmamıştır, evlilikleri sürüyor gibi görünse de sosyal çevreleri açısından, eşler bu evliliğin sürüklendiğini kabul etmiş olmanın sessizliği içindedirler. Herkes yorgundur ve tükenmişlik hissi içindedirler.
Eşler arasında bir sorun yaşandığında kullanılan dil son derece önemlidir. Burada “ben dili” kullanılmalıdır, “sen dili” değil. “Ben … hissediyorum böyle bir durum söz konusu olduğunda.” gibi duygularımızı ifade edecek şekilde cümleler kurmalıyız, eşimizi “Sen ….. sın, sen…..yaptın.” gibi suçlayıcı, saldırgan ifadelerden kaçınmalıyız; çünkü böyle bir yaklaşım eşimiz tarafından bir saldırı gibi algılanacağından, onu da ya saldırı ya da savunma durumuna yönlendirecektir. Bu da problemi çözüme değil, büyümeye sevk eder ve karşılıklı tartışmayı gittikçe şiddetlendirir.
Eşler bir tartışma yaşadıklarında birbirlerini değil, mevcut sorunu karşılarına almalıdırlar. “Senin hatan, senin yüzünden” gibi karşılıklı suçlamalar yerine “bizim sorunumuz” sahiplenmesiyle soruna birlikte çözüm üretmelidirler; ancak bütün bunları yaparken sorunu başkalarıyla paylaşmadan kendi aralarında çözmelidirler.
İbn-i Haldun’un ifade ettiği gibi,
Kimsenin iç âlemine karışma,
Kimseyi de iç âlemine karıştırma,
Kimseye iç âlemini açma,
Gizli tut, yan ama tütme.
Eşler yaşadıkları sorunu çözemediklerinde elbette profesyonel destek almalıdırlar.
Evlilikte kişisel alan ve bireysellik konusu çok hassas bir denge. Bir yanda “biz” olmak, diğer yanda bireysel kimliği korumak var. Bu dengeyi kurmak için çiftlere ne önerirsiniz?
Evlilikte çiftlerin kendine ait kişisel alanı olmalıdır, fakat bu durum yanlış anlaşılmamalıdır. Herkesin istediği gibi yaşaması anlamına gelmemeli, zaman zaman birey olmanın gerekliliği olarak kabul edilmelidir. Örneğin, bir akşam siz (veya eşiniz) evinize mesleğinizle ilgili birtakım işler getirmiş olabilirsiniz. Eşiniz TV izlerken siz de çalışma odasına gidip çalışabilirsiniz. Bunda hiçbir sakınca yoktur. Öte yandan eve geldiğinizde cep telefonunuzu sessize alıyorsanız, şifresini eşinizle paylaşmıyorsanız, cep telefonunuzu yanınızdan hiç ayırmıyorsanız, ekranı sürekli kapalı şekilde kullanıyorsanız, telefon görüşmelerinizi eşinizin yanından uzaklaşarak yapıyorsanız veya genel olarak eşinizin yanında cevap vermiyorsanız çağrılara, bu durum sizin oluşturduğunuz “kişisel alan” sınırlarıyla ilgili olamaz. Bu tutum sizin evlilik kurumuna uyum sağlayamadığınızı göstermekle beraber sizin eşinizle olan iletişiminizde de açık-şeffaf olmadığınızı da gösterir ve zamanla eşinizin kıskançlık tavırları içerisine girmesine, daha kontrolcü olmasına sebep olur.
Çiftler açık, net ve şeffaf bir iletişim içinde olurlarsa birbirlerine karşı, her şeyi rahatlıkla konuşabilirlerse, karşılıklı güven duygusu güçlü bir şekilde oluşur. Böyle çiftlerin evliliklerinde kimsenin birbirine soracağı-vereceği hesap yoktur, birbirlerine sunacakları katkı vardır. Öyle ki birbirlerine tanıdıkları özel alan bile mutluluklarının artmasına, birlikte büyümelerine fırsatlar oluşturur.