İletişim: Anlamların Paylaşımı
“Anlamların paylaşımı ve anlam arama çabası” olarak kısaca tanımlanan “iletişim kavramı”, insan denen meçhule, varoluştan yok oluşa doğru süren benlik serüveninde adeta bir gölge gibi eşlik eder. Otururken, kalkarken, gülerken, ağlarken, konuşurken, susarken hatta hissederken bile bireyleri tanımlar ve muhatap olduğu her şeye yön verir. Bu kavram, bireyi topluma ve kendi iç benliğine kodlayan bir DNA belirteci gibi özgündür. Kısacası her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her bireyin de kendine has bir iletişim tarzı vardır altında benliğinin imzası olan.
Doğumdan İtibaren İletişimin Önemi
İnsan doğar ve avazı çıktığı kadar bağırır. Hiç görmediği bir meçhule düşmüş ve başka bir atmosfere geçmiştir. Nefes borusunu yakan oksijenle yeni tanışmıştır. Elleri titrer, boşluğa düşmüş gibi tutunacak bir dal arar. Çünkü dünya atmosferinde hiç tanımadığı iletilere maruz kalmıştır ve bir geri bildirim istemektedir. Onu bu şaşkın ve korkmuş halinden kurtarıp selamete çıkaracak tek şey annesinin sıcacık kucağıdır. Ana rahminden ana kucağına düştüğümüz ilk anımızda bile iletişimin vazgeçilmez varlığı bizi böyle sarmalamıştır.
İletişimin İlahi Kaynağı
İletişim yeteneği Allah tarafından insanlara bahşedilmiş bir rahmettir. Çünkü yaratılışımızdaki tüm azaların çalışması buna bağlıdır. İç ve dış aksanımızın kullanma kılavuzunda hep onu okur ve onun gerekliliği ile yüzleşiriz.
İlk İnsanların İletişim Hikâyesi
İletişim kavramının bizi kuşatışını ve önemini tanımlarken ilk insanın varoluş deneyimine bakmak oldukça anlamlı olsa gerek. Teolojik bir yaklaşımla konuyu irdeleyecek olursak, ilahi kaynaklarda hep ilk insan olarak Hz. Adem ismini görürüz. Onun yaratılış hikâyesi cennette başlamıştır. Ancak hiçbir mekânla ve madde ile ölçülemeyecek, modernlik, özgünlük, tasarım konforunun yani her şeyin en üst olduğu bu mekânda olması, onun için yeterli görülmemiştir. Çünkü her şeyin tam olduğu bu yerde bir şey eksiktir. Hz. Adem’e eksik yanını tamamlayacak bir şey. Ve sonuç olarak cennet konforuna rağmen Hz. Havva yaratılmıştır.
İletişimsizlik Cezası
Yine bu iki insanın hikâyesini incelediğimizde cennetten kovulmalarına sebep olacak bir kusur işlemeleri sonucunda, onlar Yaratan tarafından dünyaya atılmıştır. Kimi rivayetlere göre 200 yıl birbirlerini arayacak şekilde ayrı ayrı dolaşmışlar ve kısacası iletişimsiz bırakma cezasına çarptırılmışlardır. Bu hikâye gösteriyor ki insana verilebilecek en büyük ceza iletişimsiz bırakma cezasıdır. Bu hukukta da böyle değil midir? Çok ciddi bir suç işlediğimizde kanunlar bize hücre cezası vermektedir. Kısacası bizi toplumdan ve dünyanın her nimetinden, hatta ışıktan bile mahrum bırakarak tecrit cezasına mahkûm etmektedir.
İletişim İnsan İçin Vazgeçilmezdir
İnsan her azası ile iletişim için yaratılmış ve tasarlanmıştır. İletişim bilimciler tarafından sözlü, sözsüz, yazılı ve görsel olmak üzere dört başlıkta gruplanan iletişim türlerini incelediğimizde, yaratılışımızla bütünleştiği görülmektedir. Bu dört başlık hiçbir insan için tek başına düşünülemez; birbiri ile entegre kullanımı gerektirir. Bir elin yapamadığını diğer elle birlikte daha iyi yapabiliyoruz. Sadece konuşma ile çözemediğimizi bazen yazışma ile çözebiliyoruz. Ya da tam tersi olabiliyor. Kimi zamansa bir fotoğraf karesi ya da video sahnesi çağın merhametsizliğini kaydediyor tarihe. Hem de hiç söze gerek kalmadan.
İslam ve İletişim: Müslümanın Marka Değeri
Peki, bizi biz yapan iletişim tarzımız bu kadar önemli iken, hayatımızın sahnesinde boy gösteren “benliğimizin” marka değeri nedir Allah katında? Ya da bir Müslüman olarak çağlar üstü kavram olan “İslam”ı iletişim kalitemizle nasıl yüceltebiliyoruz? Belki de kalitesizliğimizle nasıl ayaklar altına düşürüyoruz? Bu, robot hissiyatı ile yapılan ibadetlere endeksli bir durum değildir sadece. Aynı zamanda günlük rutinimizdeki iletişim tarzımızla da oldukça ilgilidir.
Sözlü İletişim ve İslam Ahlakı
Örneğin, sözlü iletişimde önerilen davranış şekilleri İslam ahlakı ile tam anlamıyla bütünleşir. Ya da önerilmeyenler yine İslam’da istenmeyen davranışlar arasındadır. Bu maddeleri tek tek ayet veya hadisle kanıtlar göstermek hiç de zor olmaz. Hatta İslam’ın hakkını vererek yaşamaya çalışan bir Müslümana hiç de yabancı gelmez bu başlıklar. Çünkü hayatlarının temel yaşam mantığı ve tarzıdır.
İletişimde Önerilen Davranışlar ve İslam
Problem Merkezli Olmak: “Problem merkezli olmak” başlığı; genel anlamı ile Kur’an-ı Kerim’de birçok problem, delilleri ile çözümlenmeye yoğunlaşmış, empati yeteneğimizi geliştirmeye odaklanmış misallerle doludur. Müslüman kardeşinin dertleriyle dertlenir mantığı hâkimdir.
Esnek Olmak: “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara, 2/256) ayeti ile benzeşebilmektedir.
Alçak Gönüllü Olmak: “Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, ‘selâm!’ der (geçer)ler.” (Furkan Suresi, 25/63) ayetindeki mantıkla açıkça ortaya konmuştur.
Kolaylaştırıcı Olun: “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” (Müslim, Cihad ve Siyer, 6) hadis-i şerifi ile desteklenebilmektedir.
Karşınızdakinin Duygularını Paylaşın: Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yanı başındaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü’min değildir.” (Hakim ve Beyhaki, 250, H.no:190.)
İletişim, İslam’ın Kalbinde
Görüldüğü gibi, hayatın içinde akıp giden iletişim yaşamın tam kalbinde durmaktadır. Üzerine güneş batmayan dinamiklikteki dinimizde de böyle değil midir? İletişim, İslami yaşamımızı şekillendirip insan-ı kâmil bir varlık yapma yolunda bu nedenle vazgeçilmez bir araç olarak en kaliteli bir şekilde kullanılmalıdır. İnsanın kullanma talimatında olmazsa olmaz bir detay olan iletişime dair avantajlar tam anlamıyla öğrenilip yaşama entegre edilmek için çaba gösterilmelidir. Çünkü bu kadar insan odaklı bir dinin, insanın en önemli yetisini yok sayması yaratılışa aykırı bir durumdur. Eğer modern ve marka değeri çağlar ötesine geçebilecek idealist bir Müslüman olmak istiyorsak bu meselenin görmezden gelinemez; elzem mi elzem bir konu olduğunu asla unutmamalıyız.