İnsanlık Trajedisi Filistin / Yasemin Keskin

Filistin topraklarında yaşanan acılar ve zulüm, tarihin en büyük insanlık trajedilerinden… Bu zulme sessiz kalmak ise özellikle Müslümanların üzerine kara leke olarak bulaşmıştır. Fasıklaşan ve gaflet halinde yaşayan Müslüman topluluklar, Filistin mücadelesinde olması gereken duruşu sergileyemedi. Hâlbuki İslam bize bunu emretmiyordu. Mazlumun yanında olmayı, zulme sessiz kalmamayı, adaleti savunmayı emrediyordu. Mazlumun yanında olma ve adaleti sağlama çabası, insan doğasının en temel ve derin duygularından biridir. Bunun için Müslüman olmaya da gerek yoktu. İnsan olmak yeterli idi. Tüm insanlık için evrensel bir gerçeklik olan mazlumun yanında olma ve adalet için mücadele etme isteği insanın yaradılış kodlarında, içsel doğasında vardır. Bunlar doğal olarak insanın vicdanında kök salmış duygulardır. Sözlerimle şunu ifade etmeye çalışıyorum: Filistin için elini ve vicdanını kıpırdatmayan kişi insan sıfatının özelliklerini “esfel-i sâfilîn” derecesine indirmekten çekinmeyen kişidir. Bilerek ya da bilmeyerek fakat kesinlikle ahmaklık ve fasıklığından kaynaklanarak ahlaki olarak en kötü durumda veya en aşağılık davranışları sergileyenler olarak kayda geçmekten korkmayanlardır. Çünkü insani değerlerin ve insanlık onurunun yansıması içgüdüsel olarak mazlumların acılarına ortak olmak ve onların sesi olmaktır.
Bugün Filistin, sosyal medya hesaplarında sıkıca takip ettiğimiz dünyanın en acı gündemidir. Her gün parmaklarımızın ucundan kayan görüntüler, zulmün dehşetinin daha da arttığını gösteriyor. Artan zulme karşı bir süre sonra insanlarda oluşan kanıksama ve normalleştirme hali, tüm insanlığın imtihanıdır. Bombalanan evlere, öldürülen masum çocuklara ve gözü yaşlı annelere ve babalara gözlerini kapayan, görmezden gelen insanlar bu imtihanı kaybediyor. Şenel İlhan Bey’in paylaşımındaki şu sözleri aktarmak istiyorum: “Allah, mazlum, masum bebeklerin, tecavüze uğrayıp yakılan kadınların, açlıktan, susuzluktan, bakımsızlıktan helak olan Gazzeli çocukların ahını kimseye bırakmayacaktır… Zalime de, zulme sessiz ve tepkisiz kalana da hesabını dünya ahiret soracaktır!..” Evet, Allah zalimlere mühlet verirken geçen bu zaman bizim için de bir mühlet değil midir? İnsanın samimiyeti ve hakikati birbiriyle bağdaşmıyorsa, arada uçurum var demektir. Eğer samimi iseniz kabullenmek istemediğiniz bu zulme karşı diri tutacağınız duygular ve eylemler var olmalıdır. Hakikati gören ve uyanan dünyada, Müslümanlar kendi hazin sonlarını göremiyorlar. Uykuda, şeytani bir rüyanın dünyasına kapılmış ve birkaç ibadetle kurtulmuş olduklarına imanları her geçen gün artan günümüz Müslümanları ne zaman uyanacak!
Daha önce Filistin’de savaşı yaşayan bir bayan, orada yaşadığı zulmü ve ailesinden çoğu kişiyi kaybettiğini anlatıyor. Yaşadığı acıyı ifade ederken sözlerine şunları da eklemesi iman vurgusu açısından çok çarpıcıdır: “Filistin’de yaşarken bendeki imanımın derecesine burada asla ulaşamadım.” demiştir. Bugüne kadar Filistinlilerin iman dolu sözleri ve korkusuzlukları, dünyaya seslenen bir çağrı niteliği taşımıştır. Filistinli çocukların, yaşadıkları zorluklara rağmen umutlarını asla kaybetmemeleri, her gün karşılaştıkları zulme rağmen, korkusuzca yaşamaları imanlarının gücüdür. Hiçbir güç, onların inançlarını ve kararlılıklarını kıramadı. Yavruları acımasızca öldürülen annelerin, torununu kefenleyen dedelerin, gencecik oğullarını şehit veren babaların iman dolu sözleri tüm dünyaya ilham verdi. Allah’ın Filistinlilere merhameti ve yardımı şüphesiz onların kalplerine nakşettiği imandır. Çünkü iman insanoğlunun bu dünyadaki en büyük nimetidir. Sonradan Müslüman olanlar iman nimetinin kıymetini diğer Müslümanlara göre daha iyi anlamışlardır hep. Her geçen gün imanı artan Filistinliler, Allah’ın seçmiş olduğu özel kullarıdır. Tepelerinden bombalar yağarken onların teslimiyet ve güven duygularının artışını başka nasıl açıklayabiliriz? Allah’ın hikmetinin sınırlı insan zekâmızla kavranamayacak kadar derin ve geniş olduğu açık değil midir?
Filistinliler her gün kazanıyorken, göz açıp kapayacak kadar kısa ve geçici olan dünya hayatında bizler, belki de imtihanın en zorunu veriyoruz. Yoksa bu vurdumduymazlık, aldırmazlık ya da unutkanlık ve normalleştirme başka nasıl açıklanabilir? Allah mazlumların yanındadır. Mazlum Filistin’in yanında olmayan ise Allah’tan uzaktır ve imtihanı kaybetmektedir. Allah’ın yardımı Filistin’de, bunu görmüyor musun? Gazabı ise gözünü ve kalbini Filistin’e kapayan herkeste!
Dünya genelinde üniversitelerde Filistin’e yönelik zulmü ve adaletsizliği gören gençler, bu duruma sessiz kalmayarak mazlumların yanında durmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Gençlerin Filistin’e yönelik duyarlılığı, aynı zamanda İslam’a yönelişin ve uyanışı bir göstergesidir. Amerika’da; California Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Columbia Üniversitesi ve Kanada, Londra, Avustralya ve Avrupa genelinde birçok üniversitede Filistin’e duyarlılık gösteren gençler, üniversite kampüslerinde bir araya gelerek seslerini duyuruyor. Katliama seyirci kalmayan gençler polisin ağır müdahalesine rağmen direniyorlar. Dünyadaki sayılı üniversitelerin özel öğrencileri, profesörleri bu mücadeleyi verirken, Müslüman gençliğinin çoğu malum markanın kahvelerini yudumluyor. Amerika ve Avrupa’daki gençler üniversite bahçelerine kamp alanları kuruyor, İslam’la tanışıyor, hatta cemaatle namaz kılıyor. Batı İslam’a yöneliyor, biz kendi üniversitelerimizde bu görüntüleri göremiyoruz. İnsan olmanın onuru ve vicdanı hakikat kapılarını açıyor ve büyük bir uyanma başlıyor. Adeta dünya İslam sancağının altında toplanıyor. Çünkü zaman bir olma zamanı ve mazlumun yanında olma zamanıdır!.. Gazze’deki zulüm dünyanın karanlık yönünü aydınlığa çıkardı. Vicdanlar devreye girdi ve büyük bir uyanış başladı. Geleceğe dair umudun temsilcisi olan gençler, bugün Avrupa’da İslam’ın yeniden dirilişini tetikliyor. Peki ya bizim gençlerimiz ne durumda? Çok azı hariç sessiz ve duyarsızlaşmış bir halde ve Gazze sadece bir haber başlığından ibaret gibi yaşıyorlar. Fakat gençlerden önce onları yetiştirenlerin bilinçlenmesi ve bir uyanışa geçmesi gerekmiyor mu?
Bugün Filistin yakıp yıkılan bir ülke ve milletine dünyanın gözü önünde hiç acımadan soykırım yapılıyor. Katliamlar dünyanın vitrininde acımasızca sunuluyor. Zırhlı tanklara gözleri bağlanmış, esir alınmış insanlar götürülüyor. Daha belki 10 yaşında bir kız çocuğu bir köy evinden esir alınıyor. Sadece o kız çocuğu tanka bindiriliyor. Ne oldu bu yavrucağa, ne yaptılar, neden götürdüler ve şimdi nerede? Bitmek bilmeyen ızdırap gibi sorular ve cevapsız gözyaşları… Ve bir başka görüntü de çocuğunu kucaklamış, yürüyen annenin acısı tarifsiz… Nereye gittiniz ve ne durumdasınız? Çocuğunun parçalarını enkazın altında çıkarmaya çalışan baba, sen ne durumdasın? Hastanelere gelen yaralı bebekler ve parçalanmış cesetler… Bu görüntüler bir film sahnesi olsaydı daha mı çok acıtırdı? Neden bu kadar hissiz ve duyarsızlaşmış bir toplum olduk, neden?
Göçe zorladıkları insanları da bombalıyorlar. Gidecek yerleri de kalmadı… Çığlıklarınıza yanıt veremedik. Çaresiz bırakılmanız insanlık için bir yüz karasıdır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.