“Sosyal sorumluluk” kavramını nasıl tanımlarsınız ve bu kavramın ahlaki temellerini nasıl açıklarsınız?
Sosyal sorumluluk halk açısından ve kurumsal açıdan ele alınmalıdır. Halk açısından ele alındığında toplumdaki sosyal problemleri asgariye indirmek, bilhassa dezavantajlı kesimlere yönelik empati yaparak onların dezavantajlı yönlerini avantajlı hale çevirmek için her bireyin kendine düşen sorumluluklarını ifa etmesidir. Kurumsal olarak ise iki farklı şekilde ele alınması gerekir. Birincisi klasik (statik) olarak; ikincisi ise modern (dinamik) olarak ele alınır. Klasik sosyal sorumluluk, kurumsal manada sadece kurumun ekonomik sorumluluğunu üstlenir. Sosyal sorumluluk etkinliklerini devlete ve vakıflara havale eder. Modern sosyal sorumluluk ise tüm paydaşlara; yani devlete, çevreye, müşterilere, çalışanlara, halka, tedarikçilere vb. kesimlere sorumluluk duygusunu taşır. Bu kavramın ahlaki temelinde ise empati yatar. Yani kendisine istemediği bir şeyi başkasına uygulamaz. Bu bağlamda bireyler ya da kurumlar kendi menfaatlerini düşündükleri kadar toplumun ve diğer paydaşların da menfaatini düşünür.
Sosyal sorumluluğun ahlaki temelleri toplumdan topluma da değişmektedir. Bu bağlamda, toplumların medeniyetleri ve kültürleri aktif rol oynar. Mesela, Batı toplumlarında, Batı medeniyeti hakim unsur olduğunda Batı medeniyetinin prensipleri çerçevesinde sosyal sorumluluklar icra edilir. Mesela, Batı’daki bazı ülkelerde ırkçılık esas alınmış beyazlara ayrı muameleler, zencilere ise ayrı muameleler yapılmıştır. Hatta ABD’de zencilerin lavaboları ile beyazların lavaboları bir zamanlar ayrıydı. Halbuki İslam Medeniyetinde ırk ayrımı yapmak haram kabul edilmiş ve tüm Müslümanlara eşit davranılması esas alınmıştır. Mesala Asr-ı saadet zamanında Hz. Bilal-i Habeşi’ye, zenci olduğu halde Kabe-i Muazzama’nın üstünde Ezan-ı Muhammed-i okutulmuştur.
Kitabınızda “Sorumluluk duygusu olmayan bir insanın empati yapması düşünülemez.” diyorsunuz. Günümüzde ahlaki sorumluluğun eksikliğini nasıl gözlemliyorsunuz ve bu durumun sonuçları nelerdir?
Sosyal sorumluluğun ahlaki temellerinden biri empati olduğuna göre; empati yapmayan insanların topluma karşı sosyal sorumluluklarını ifa etmeleri düşünülemez. Çünkü empati yapmayan insanlar, genelde egoist olur ve başkalarının haklarına riayet etmez. Çevreyi kirletmekten, başkalarının haklarını gasp etmekten ve insanlara zarar vermekten geri durmazlar. Bu bağlamda, toplumdaki en önemli sosyal sorumluluk eksikliği, empatiden mahrum olan insanların çoğunlukta olmasıdır. Bu yüzden çevrenin kirletilmesi, insanların haklarının gasp edilmesi, gelecek nesillere iyi bir miras bırakmak için çaba sarf edilmemesi sıradanlaşmıştır.
Günümüzde dünyevileşme hastalığı tüm dünyada yaygın hale geldiği için bencillik, hodgamlık, egoistlik bütün toplumlarda bir virüs gibi yayılmıştır. Bu yüzden, başkalarına karşı empati yaparak sosyal sorumluluk unsurlarını uygulamak nadir hale gelmiştir. Bu toplumların dejenere olması ve gelecek nesillere sosyal sorumluluk uygulamaları aktarılmadığı için toplumsal kaoslara sebep olacaktır.
Kitabınızda “İnsan insanın kurdudur.” anlayışına karşı çıkıyorsunuz. Bu anlayışın yerine “güzel insan” modelini koyuyorsunuz ve bu modelin toplumda nasıl bir ahlaki dönüşüm oluşturacağını düşünüyorsunuz?
İnsan insanın kurdudur ifadesi, egoist ve homo economicus bir anlayıştır. Yani bu tür insanlar, kendi menfaatlerini ön planda tutarak bunun için her şeyi feda ederler. Onların felsefesinde, “Acıma, acınacak hale gelirsin, omuzlara basarak yüksel, hedefe ulaşmak için her yol mübahtır.” düşünceleri hakimdir. Halbuki sosyal sorumluluk duygusu taşıyan insanlar, başkalarına faydalı olmak için gayret sarf ederler. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” hadis-i şerifince hareket ederler. Bu tür insanlar, toplumun güzide ve güzel insanlarıdır. Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamızın da dediği gibi, bizim hedefimiz güzel insan yetiştirmek olmalıdır.
Toplumlarda kötüden iyiye ahlaki değişimin gerçekleştirilmesi için küçük yaşlarda çocuklara sosyal sorumluluk duygularını inşa etmemiz gerekir. Sosyal sorumluluk duygusu olmayan insanların toplumda zararlı kişiler olacağı kaçınılmaz hale gelir.
Sosyal sorumluluk projelerinin ahlaki bir zorunluluk mu yoksa gönüllü bir tercih mi olduğunu düşünüyorsunuz? Bu konuda işletmelerin ve bireylerin motivasyonları hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Sosyal sorumluluk projelerini iki şekilde değerlendirmek gerekir. Birincisi, sponsor yöntemiyle yapılan projeler; ikincisi ise hayırseverlik bağlamında yapılan sosyal sorumluluklardır. Her ikisi de gönüllü olmasına rağmen hayırseverlikle yapılan projeler, ahlaki değer taşır. Yani, herhangi bir menfaat gözetmeksizin sırf Allah (c.c.) rızası için yapılan projelerdir. Halbuki, sponsorluk ile yapılan sosyal sorumluluk projelerinin perde arkasında, menfaat de vardır. Zira bu projelerde firmalar reklamlarını yapmış olurlar.
Sosyal sorumluluk projeleri tüm sivil toplum örgütleri tarafından uygulanmalıdır. Sponsorluk bile olsa insanlara faydalı olduğu için sosyal sorumluluk projelerinin yaygınlaştırılması gerekir. Ancak hayırseverlik bağlamında yapılan sosyal sorumluluk uygulamaları, uhrevi açıdan da oldukça önemlidir. Çünkü insanlar için yapılan cami, okul, aşhane vs. eserler sadaka-i cariye kapsamında Allah’ın (c.c.) değer verdiği ve sevabının kişi öldükten sonra devam ettiği yani amel defterlerine sevapların yazılmaya devam ettiği hayırlardır.
Kitabınızda tarihsel ve İslami bağlamda sosyal sorumluluğa değiniyorsunuz. Sosyal sorumluluğun bu yönleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sosyal sorumluluk, tarihsel açıdan mevcut topluma atalarından tevarüs eden sorumlulukların devam ettirilmesidir. Mesela Osmanlı Devleti bünyesindeki tüm toplumlara ve devletlere adil bir şekilde değerler kazandırmıştır. Bugün Bosna Hersek’e gidin, Manisa’da mevcut olan tarihî külliyeleri ve insanların faydasına olan tüm eserleri Saraybosna’da da görebilirsiniz. İslami bağlamda ise, Allah’ın (c.c.) biz Müslümanlara tevdi ettiği emir ve yasakları icra etmemizdir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde, bilhassa Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) veda hutbesinde belirtildiği gibi, toplumun çeşitli kesimlerine karşı sorumlulukları yerine getirmek bütün Müslümanların üzerine düşen vazifelerdendir.
İslami sorumluluk yaklaşımı literatürde fazilet (erdemlilik) yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda iyilik, dürüstlük, doğruluk gibi mükemmel kişilik özellikleri bulunmaktadır. Mükemmel kişilik özellikleri ise, yüksek ahlaki değerleri ve bu ahlaki değerlerin topluma yansımasını esas almaktadır. Bir davranışın sonucunda kişinin kendisine ve topluma fayda vermesi erdemlilik yaklaşımıdır. Bunun sonucunda bir insan kendisine zararı olsa da faydalı şeyi uygulaması o insanın faziletli bir insan olduğunu gösterir. Mesela, yangında mahsur kalan bir çocuğu kurtarmak için kendi canını tehlikeye atan ancak çocuğu kurtaran bir itfaiye eri mesleki sorumluluğunu yerine getirmekle birlikte faziletli bir davranış örneğini de sergilemiş olur.
Kitabınızda farklı sosyal sorumluluk ekollerinden bahsediyorsunuz. Bu ekoller arasındaki ahlaki yaklaşımların farklılıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve hangi yaklaşımın günümüzde daha geçerli olduğunu düşünüyorsunuz?
Sosyal sorumluluk ekolleri, kurumsal olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, iki ekol vardır. Birincisi klasik (statik) ekol; ikincisi ise modern (dinamik) ekoldür. Klasik ekol pederşahi; diğer tabirle ataerkil bir anlayıştır. Bu anlayışta sadece kurumun ekonomik sorumluluğu esastır. Diğer sorumlulukları devlete, vakıflara ve sivil toplum örgütlerine havale ederler. Modern ekol ise yukarıda saydığımız tüm paydaşlara yönelik sosyal sorumlulukları ifa etmeyi esas almaktadır. Bu yüzden modern ekol, kurumsal sosyal sorumluluk açısından tercih edilen ve gelecekte toplumda güven unsurunu sağlayan bir ekoldür.
Klasik sosyal sorumluluk kapitalizmin, serbest piyasa ekonomisinin ve küreselcilerin uyguladıkları menfaati esas alan ilkeler ile doludur. Halbuki modern sosyal sorumluluk ekolü tüm paydaşlara yönelik olarak sosyal sorumlulukları ve hakları teslim ettiklerinden daha insancıl bir yaklaşımdır.
İş ahlakının sosyal sorumlulukla olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz? İşletmelerin sadece kâr amacı gütmek yerine topluma karşı da ahlaki sorumlulukları olduğunu düşünüyor musunuz?
İş ahlakının temelinde de empati vardır. Yani, firmalar ürünlerini toplumun sağlığına, değer yargılarına, gelenek-göreneklerine ve dinî esaslarına uygun bir şekilde üretmelidirler. Mesela bir lokanta İslam’da haram olan domuz etini yemeklerinde kullanırsa, bu iş ahlakına aykırı bir davranış olur. Bu bağlamda, iş ahlakı ile sosyal sorumluluk birbirini tamamlayan tamamlayıcı parçalardır (Mütemmim Cüz). Çünkü iş ahlakı prensipleri ile ürünlerini üreten firmalar, toplumun isteklerine uygun ve yukarıda saydığımız ilkeler ile doğrusal orantılı sosyal sorumluluk vazifelerini ifa etmiş olurlar.
Bir toplumda yabancı firmalar ürünlerini üretirken içinde bulundukları toplumun değer yargılarına göre ürünlerini üretmek ile mükelleftirler. Ayrıca o toplumdaki genel uygulamaları da göz önünde bulundurmalıdırlar. Mesela, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bir firma çalıştırdıkları Müslüman işçilere Ramazan ve Kurban Bayramı’nda izin vermelidir.
İş ahlakında liyakat ve eğitim düzeyine göre iş tahsisinin önemini vurguluyorsunuz. Bu konuda iş dünyasına ve eğitim kurumlarına neler önerirsiniz?
İş dünyasının gelişmesini engelleyen iki virüs bulunmaktadır. Bunlardan birincisi mobbing yani liyakatli, kabiliyetli, tecrübeli ve donanımlı elemanları dışlamak, onlara psikolojik baskı yapmak ve yıldırıp kaçırmaya çalışmak; ikincisi ise nepotizmdir yani liyakatli olmayan, akraba-eş-dost ve benim adamım türünden elemanları, layık olmadıkları işlerde istihdam etmektir. Bu iki virüs, elemanların performanslarını düşürdükleri gibi işletmelerin veya firmaların da verimliliklerini azaltırlar. Bu yüzden, firmaların yetkilileri veya sahipleri bu iki virüse karşı antivirüs üretmelidirler. Antivirüs ise liyakatli insanlara imkân tanıyıp onları layık oldukları işlerde istihdam etmektir. Yani adama göre iş değil, işe göre adam prensibiyle hareket etmektir.
Kurumsal sosyal sorumluluk tüm paydaşlara sorumluluk duygusunu uygulayan modern anlamdaki sosyal sorumluluk anlayışı ile hareket ederek paydaşlardan tümüne sorumluluklarını uyguladıkları gibi bilhassa çalışanlara karşı liyakat ve tecrübe açısından sorumluluklarını yerine getirerek liyakatli ve yetenekli kişileri önemli işlerde istihdam etmelidirler.