Gençleri Yutan Bataklık: Eşcinsellik / Psikolojik Danışman Safinaz Çetin

İçinde bulunduğumuz zaman, her türlü kötülüğün zirvede yaşandığı ahir zamandır. Fitne ve belalar, en büyük silahlarıyla insanların üzerine gelmekte ve kişilerin dünya-ahiret hayatını yerle bir edecek hamleler yapmaktadır. Bu fitnelerden birisi de çocukların ve gençlerin tertemiz dünyasını kirleten, insan fıtratına uygun olmayan, aile kurumunu bitirmeye çalışan eşcinsellik meselesidir.
Eşcinsellik, Allah’ın helal kıldığı karşı cinsten uzaklaşıp hemcinsleriyle yani kadının kadınla, erkeğin de erkekle cinsel nitelikli bedensel ve duygusal bağ kurmasıdır. Uzun yıllar eşcinselliğin bir hastalık olduğu kabul görmüş hatta birçok ülke eşcinselliği tedavi etmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Maalesef Amerikan Psikiyatri Derneği 1973 tarihinde eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkarılmasına karar vermiştir. Dünya Sağlık Örgütü de 1990 yılında eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkarmıştır. Günümüzde çoğu ülkenin eşcinsellerin haklarını korumaya yönelik adımlar attığını, evliliklerini resmî olarak kabul ettiklerini görmekteyiz.
Eşcinsellik bir hastalık mıdır? Doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı oluşur? Eşcinselliğin doğuştan olduğunu söyleyenler olsa da bununla ilgili yapılmış ve kanıtlanmış bir araştırma yoktur. Androjen (erkeklik hormonu) ve östrojen (kadınlık hormonu), her insanda bulunan hormonlardır. Androjen hormonu erkeklerde fazla, kadınlarda azdır; östrojen hormonu ise kadınlarda fazla, erkeklerde azdır. Çeşitli hastalıklar, stres, psikolojik problemler, sağlıksız beslenme gibi etmenler hormon bozukluğuna sebep olmaktadır. Bazı erkeklerin kadınsal özellik göstermesi (ses inceliği, bıyık ve sakalın çıkmaması, göğüslerin büyümesi, kadınsı davranışlar…), kadınların da erkek gibi olması (tüylenme, kalın ses, adet görememe…) hormonlardaki dengenin bozulması ile ilgilidir. Hormon bozukluğunun tedavi edilmesi gerekir. Aksi takdirde kendini kız gibi hisseden erkekler, erkek gibi hisseden kızlar kendilerindeki farklılığın nedenini merak edip araştırmak isteyecekler; medya ve sosyal medyanın olumsuz etkisiyle de eşcinsel olduklarını zannedeceklerdir.
Küçük yaştan itibaren erkek çocukların kız çocuğu gibi giydirilmesi, süslenmesi; kız çocuklarının da erkek gibi yetiştirilmesi cinsiyet karmaşasına neden olmaktadır. Ailelerin bu konuda dikkatli olması gerekir.
Çocuklarda üç yaşından itibaren cinsel kimlik gelişmeye başlar. Bu dönemde cinsiyetler arası ayırımı fark edebilmektedirler. Kendi cinslerine ve karşı cinse tavırları aynı değildir. Anne ve babanın tutumu (aşırı baskıcı olmaları veya serbest bırakmaları), çocuktan beklentileri, yetiştirme tarzları, çocuğun anne ve babayla özdeşim kurması da cinsel kimliğinin oluşmasına etki etmektedir. Abilerin fazla olduğu bir ailede yetişen kız çocuğu, abileriyle özdeşim kurabilmekte ve erkek oyunları oynamaktadır. Aynı şekilde ablalarıyla büyüyen erkek kardeş de ablalarıyla özdeşim kurabilmekte ve onlar gibi giyinip süslenmek isteyebilmektedir. Bunun yanında sürekli anne, hala, teyze, abla yanında zaman geçiren ve onlar tarafından sık sık azarlanan, aşağılanan bir erkek çocuğu kadınlara karşı olumsuz şemalar geliştirir. Aynı erkek çocuğu babası veya ailedeki diğer erkekler tarafından övüldüğünde, yüceltildiğinde ise onlara yakınlık hisseder. Çocuğun bilinçaltına kadın algısı kötü, erkek algısı ise iyi olarak işlenir. Bu durum, erkek çocuğunun ilerleyen yaşlarda kadınlardan uzaklaşmasına ve erkeklere ilgi duymasına neden olabilir.
Muhafazakâr olduğunu düşünen bazı aileler, kız ve erkek çocuklarının karşı cinsle arkadaşlık kurmasına izin vermemektedir. Özellikle kız çocuklarına bu konuda büyük baskı kurulmaktadır. Bununla ilgili yıllar önce yaşanmış bir örneği paylaşmak istiyorum. Küçük yerde yetişen bir kız öğrencim aile tarafından baskılarla büyür ve özellikle ergenlik döneminde bu baskılar iyice artar. Annesi ve halasının “Erkeklerden uzak dur, onlardan arkadaş olmaz.” sözlerine yoğun olarak maruz kalan kız hem erkeklerden korkar hem de onları merak eder. On dört yaşındayken, oyuncuları tamamen kızlardan oluşan bir tiyatro gösterisi izler. Tiyatroda erkek kılığına giren bir kızın, rol icabı yaptığı erkeksi davranışlarından etkilenir. Kıza karşı anlamını bilmediği duygular beslemeye başlar. Bu kızı gördüğü zaman heyecana kapılır. Şimdi biz bu kıza eşcinsel diyebilir miyiz? Ya da bu duygularının doğuştan geldiğini söylemek ne kadar doğru olur? Olayı doğru okuyup doğru yönlendirme yapmak önemlidir. Kız öğrenci bir kızdan değil, kızın erkeksi davranışlarından etkilenmiştir. Aslında kız öğrenci, hayatında eksik olan erkek figürünü aramaktadır.
Günümüzde eşcinsellik çığırtkanlığının fazlaca yapılması nedeniyle gençler hemcinslerine besledikleri yoğun duygulara bakarak kendilerine hiç çekinmeden eşcinsel etiketini yapıştırmaktadırlar, hem de övünülecek bir meziyetmiş gibi… Evet, maalesef eşcinselliği savunanların neredeyse her alanda reklamlarını yaptıklarına şahit oluyoruz. Bazı reklamlar aleni bir şekilde yapılırken bazıları gizlice yapılmaktadır. Pandemi döneminde çocuklara çizdirilip camlara astırılan gökkuşağı resimleri, eşcinselliğin savunucuları tarafından çocukların bilinçaltına yapılan bir propagandadan başka bir şey değildi. Aleni yapılan reklamlarda da ne yazık ki toplum tarafından tanınan ve sevilen kişilerin rol aldığını görüyoruz. Medya ve sosyal medyada eşcinselliğe özendirici binlerce içeriğe şahit oluyoruz. Eşcinsel ünlülerin hayatlarını izleyen çocuk ve gençlerin onların hayatlarına imrendiklerini, onlar gibi olmak istediklerini görmek her Müslüman’a ıstırap verir, vermelidir. Bir tarafta maddi imkânsızlık içinde yaşayan gençlerimiz, bir tarafta da milyon dolarlara sahip, cinsiyet değiştiren ve lüks içinde “yaşayanlar(!)” … O insanların para için yapamayacakları yoktur. Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi “Öyle bir zaman gelir ki kişi malını helâlden mi, haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez.” (Buhârî, Büyû, 7, 23)
Topluma güzel görünmek için kamera karşısında yaptıkları yardımları görüp, “Yaşantısı beni ilgilendirmiyor, ama insanlara yardım etmesi çok güzel.” düşüncesi içinde olan ve onlara sempati duyan gençlerimiz var. İzlenilen dizi, film ve kliplerde eşcinsellikle ilgili içerikler arttıkça toplumda bu durum normal görülmeye başlanmıştır. Hatta insanlık üzerinde oynanan oyundan habersiz olan veya gözlerini yuman bazı kesimler eşcinsellik karşısında hoşgörüyü savunmakta, herhangi bir taraf tutmadıklarını söylemektedirler. Hakla batılın savaşında taraf tutmamak, ne yazık ki batılın tarafında olmak demektir. Allah’ın sevmediklerini seviyorsa, Allah’ın lanetlediklerine öfke duymuyorsa o kişinin imanını gözden geçirmesi gerekir.
Toplumun önde gelen isimlerinin, bu sapkınlık karşısında sessiz kaldıklarını görmek de acı verici… Bazı psikiyatrlar, psikologlar, doktorlar eşcinsellikle ilgili konularda görüş bildirmekten kaçınmaktadır. Bazıları ise eşcinselliğin doğal ve normal olduğunu söylemekte, psikoloji kitaplarında hastalık olmadığını ve kişinin tercihine saygılı olunması gerektiğini yazmaktadırlar. Bazı doktorlar çocuklara cinsel gelişimi geciktirici ilaçlar vererek kişinin cinsiyetini kendisinin belirlemesini amaçlamaktadırlar. Angelina Jolie ile Brad Pitt’in kızları ile ilgili yaklaşık üç sene önce cinsiyet değiştirmek için hormon tedavisine başladığı ve kendisine erkek ismiyle hitap edilmesini istediği yönünde haberler ortaya çıkmış; anne ve babası da çocuklarının kararına saygılı olduklarını söylemişlerdir. O dönemde erkek gibi görünen çocuğun şimdilerde cinsiyetine uygun giyindiğini görüyoruz. Göz önünde bulunan ve dünyaca ünlü anne-babanın çocuklarının bu davranışı çocuklara ve gençlere ne kadar kötü örnek olur, varın siz değerlendirin…
Bu sapkınlığın amacı aile birliğini yok etmek ve nüfusun çoğalmasını engellemek. Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Planlama Fonu da aile kurumuna gerek olmadığını söyleyerek ahlaki ve manevi değerleri yok etmeye niyet almış durumda. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, “Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (Beyhakî, VII/81) hadis-i şerifini ve eşcinselliğin Müslüman ülkelerde hızla yayılmasını göz önünde bulundurursak eşcinselliğin amacının İslam’a yönelik olduğunu daha iyi kavramış olacağız.
Hz. Lut (a.s.)’ın kavmi, sapkınlıkları nedeniyle helak olmamış mıydı?
“Lut’u da (kavmine yolladık). Hani o kavmine demişti ki: Siz göz göre göre bu fuhşiyatı mı işliyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? (Hayır, öyle değil!) Siz cahillik etmekte olan bir topluluksunuz.” (Neml, 27/54-55)
“Lut’u da (kavmine gönderdik.) Hani (Lut) kavmine: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşiyatı mı yapıyorsunuz?” demişti. Şüphesiz ki sizler, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Siz, aşırı giden taşkın bir toplumsunuz.” (A’râf, 7/80-81)
Sonuç olarak; Allah’ın lanetlediği işi hoş gösterenlere öfkemizi ve tepkimizi belli etmeliyiz. Anne babalar olarak çocuklarımızı ahlaklı yetiştirmek için çok çaba sarf etmeliyiz. Her diziyi, filmi izlemelerinin önüne geçmeliyiz. Çocuklarımızda herhangi bir farklılık sezinlediğimizde zaman kaybetmeden uzman yardımı almalıyız. Hormon bozukluğu ise tedavi; psikolojik temelli ise güvenilir bir ruh hekiminden destek almalıyız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.