Hakikat şudur ki adil olmayan günümüz dünyasında adalet mutlaka bir gün yerini bulacaktır. Nitekim İslam dininin temel anlayışı adalettir. Zulmün varlığından rahatsız olmayan; zulme rıza göstermiş demektir. Zulme rıza göstermek ve zalimi cezalandırmamak ise adaletsizliktir. Er ya da geç vakti gelince yeryüzü hakikatle, adaletle yüzleşecektir. Allah’ın gazabı ve gazabının neticesi olan azap ve helak ise Allah’ın adaletinin bir sonucu değil midir?
Küfür, şirk, zulüm, haksızlık, ahlaksızlık ve nankörlük gibi günahlara karşı bir uyarı, ikaz olan Allah’ın gazabı dünyevi bir azap olarak bir anda insanı yakalayıverir. Bunun örneklerini Kur’an kıssalarından biliyoruz. Bunlardan ibret almamak ve dikkat etmemiz için bildirilen bu ilahi haberlere duyarsızlaşmak akıl işi midir? Allah’ın gazabı; Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan, imana ve tevhide sarılmayan, günahlarına tevbe etmeyen, her türlü ahlaksızlığa göz yuman, haksızlık ve zulmün karşısında dilsiz şeytanlar gibi yaşayan herkes için geçerlidir. Bunların sonuçları ise sadece dünya felaketleri olarak gördüğümüz somut ve dehşet verici örneklerden de ibaret değildir. Kulun kalbinin katılaşmasına, vicdan azabına ve manevi huzursuzluğa da yol açar. Allah’tan af ve mağfiret dileyerek her gün öldürülen çocuklar için, aç ve susuz kalan, evlerinden barklarından edilen mazlum Filistin halkı için dua ve niyaz halinde olmak, gücümüz neye yetiyorsa belki karınca misali fakat kararlı bir şekilde kalan ömrümüzü bu şuurda geçirmek gerekiyor. Bugün insanoğlu için çalan tehlike sirenleri kulakları sağırlaştırmış bir vaziyette… Kalbi katılaşan ve duyarsız bir şekilde yaşayan Müslüman âlemi bunun ne kadar farkında! Allah’ın gazabını üzerine çekmiş bir vaziyette yaşarken manevi tüm sağırlıklarından hiç rahatsız değil. Aksine aylardır dünyaca izlenen bu zulmün varlığına karşı kesinlikle duyarsızlaşmış ve kanıksamış durumda. Dehşet ve korkutucu olan ise bunun hiç farkına varmadan yaşamaktır. Her an teyakkuz halinde olmayı gerektiren duyarlılık ihmal edildiğinde insanoğlu dünyaya kapılır, unutur, gaflete düşer… Çünkü öyle bir zamandayız ve öyle bir imtihandayız ki iblisler yoldan çıkartıcı olarak her yerde cirit atmakta ve kaybetmemiz için fırsat kovalamaktadır.
Bugün zülme sessiz kalmanın en baskın sebeplerini cahillik ve ilgisizlik olarak iki başlık altında değerlendirebiliriz. Cahillik ve ilgisizlik Müslüman toplumlarının yaşadığı acınası bir durum olarak işin vahametini de ortaya koyuyor. Bu durum “Zulme sessiz kalmanın” bir sonucu olarak zalimleri cesaretlendiriyor. Zalimlerin daha çok cesaretlendiği ve her geçen gün daha çok arttırdıkları zulüm dünyada Müslümanlar üzerinde hakim durumda. Zulme sessiz kalmanın en önemli sonucu ise Allah’ın gazabını celbeden büyük bir günah olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın gazabı ile ilgili birçok ayet vardır ve gazaba uğrayanlar bildirilmiştir. Ayrıca bu tür vahşetlere sessiz kalmanın insan üzerinde önemli psikolojik boyutları da vardır. Çünkü vicdanı susturmak, ruhunu zehirlemektir. Ahlaki değerleri zedelemek ve ilkesiz yaşamaktır. Zulme sessiz kalmak; suçluluk, utanç, travma ve stres, duygusal bir yük olarak depresyon gibi ruhsal bozuklukları, güvensizlik ve yalnızlık gibi duyguları da tetikler. Sadece bireyin kendisini değil, toplumun tamamını da olumsuz etkiler. Adaletsizlik ve haksızlık karşısında sessiz kalan bir toplum, zamanla yozlaşmaya ve çökmeye de başlar. Bu nedenle, zulme karşı sessiz kalmamak ve haksızlığa karşı mücadele etmek, sadece masumları korumak için değil, aynı zamanda toplumun ahlaki değerlerini korumak, kendi bedensel ve ruhsal sağlığını korumak için de gereklidir. Ayrıca unutmayalım ki zulme sessiz kalmak, zulmü meşrulaştırmak demektir.
Diğer yandan bu zulme tanıklık eden birçok insan, İslam’a olan ilgilerini artırmakta ve Kur’an-ı Kerim’i keşfetmekte. Özellikle Avrupa’da, Filistin’deki olaylardan etkilenerek Müslüman olan bireylerin sayısında belirgin bir artış gözlenmektedir. Bu insanların en belirgin özellikleri empati yönü güçlü ve adalet arayışı içinde olan insanlardır. Müslümanlar olması gereken duruşu gösteremezken, İslam’dan bîhaber olan Avrupalı, Filistinlileri anlıyor ve onlar için mücadele ediyor. Bunları yaparken de İslam’la tanışıyor, ilgi duyuyor ve Müslüman olma yolunda adımlar atıyor. Avrupa’da seküler bir ortamda büyümüş insanların hayatlarında derin bir değişim oluyor. Allah’ın sonsuz merhametini, adaletini keşfediyor ve bu süreç onların Allah’a olan sevgilerini ve bağlılıklarını artırıyor. Kur’an okuyorlar ve Kur’an rehberliğiyle hayatlarında huzur ve anlam bulmaya başlıyorlar. Hayatlarında müthiş bir değişim yaşıyor ve bazıları bu yaşadıklarını, duygularını kendi çevrelerindeki insanlarla ve sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar. Çünkü Filistin onlar için bir uyanış ve manevi keşif vesile olmuştur artık…
Bir yanda yıllardır Kur’an okuyan Müslümanlar diğer yanda ise yirmi gündür Kur’an okuyarak Allah’ı tanıma yolunda olan Avrupalılar gerçeğini nasıl değerlendirmek gerekiyor? Günümüz Müslümanlarını onlardan ayıran özellikler nedir, üzerinde düşünmek, eksik ve yetersiz olan yönlerimizi geliştirmek, çabalamak gerekmiyor mu? Bu durum Müslüman topluluklar için ciddi bir uyarıcı, çarpıcı bir gerçektir. Kur’an’ın insan üzerindeki gücünü yeniden düşünmeye davet eden bir gerçek.
Allah deyince ne hissediyoruz? Allah’ı nasıl tanımlıyor ve anlatıyoruz?Allah ile olan duygusal bağımız nasıl? Allah’a olan duygularımızı anlatırken gözlerimizden yaşlar akıyor mu? Mekanik bir ifade ile Allah’ın sıfatlarını anlatmaktan bahsetmiyorum tabii ki… İslam’la yeni tanışan Avrupalılara bakalım, Allah deyince ne hissediyor ve duygularını nasıl ifade ediyor? Allah’ın hikmet dolu sözleri kalplerine nasıl dokunuyor? Allah’ın varlığına duydukları sevgi ve minnettarlık duygusu onları gözyaşlarına nasıl boğuyor! O’nun büyüklüğünü idrak etmenin huşusunu yaşıyorlar adeta. O’nun rahmetine sığınmanın içsel huzurunu o kadar belirgin hissettiriyorlar ki… İmrenilecek olanlar kim? Korkmak lazım bu kaybedişten!..
Yaşamın her alanında yol gösterici bir rehber olan Kur’an-ı Kerim’i, hayatımıza rehber olmasına odaklanmalıyız. Avrupalıların Kur’an’dan ilham alarak Allah’a olan sevgilerini artırmaları, hepimiz için ilham verici ve düşündürücüdür. İslam sevgi dinidir. Allah’ın yarattıklarına karşı sevgisi, şefkati ve bağışlaması sonsuzdur… Allah günahlarından tövbe edenleri bağışlayandır. Allah rahmeti gereği kullarını cezalandırmaktan ziyade onları bağışlamayı, doğru yola iletmeyi ister. “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” hadis-i kudsisini hatırlatarak yazımı sonlandırmak istiyorum… Allah’ın merhametine sığınmalı ve O’nun affediciliğini asla unutmamalıyız. Tevbe, dua ve niyaz halinde Allah’tan alıkoyan ne varsa ondan uzaklaşarak hayatımıza yön vermeliyiz. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatır. Rabbim yar ve yardımcımız olsun…