“Türkiye’yi Katılım Finans Sisteminin Merkezi Yapmak İstiyoruz” / Vakıf Katılım Genel Müdürü

Vakıf Katılım hakkında bize bilgi verir misiniz?
Vakıf Katılım olarak faaliyetlerimize 2016’nın Şubat ayında başladık. Kurumumuzun sermayesinin tamamı Vakıflar Genel Müdürlüğü, Bayezid Han-ı Sani (II. Bayezid) Vakfı, Mahmut Han-ı Evvel Bin Mustafa Han (I. Mahmut) Vakfı, Mahmut Han-ı Sani Bin Abdulhamit Han-Evvel (II. Mahmut) Vakfı ve Murat Paşa Bin Abdusselam (Murat Paşa) Vakfı’na aittir.
Kamu sermayeli bir finansal kuruluş olmamızın avantajıyla yasal düzenlemeler için kamu otoritesiyle beraber çalışarak katılım finans sektörünün gelişmesi için öncülük yapmak, müşteriler nezdinde katılım finans sistemine karşı olan “güven” hissini pekiştirerek sektörün algısını kuvvetlendirmek, yenilikçi ve müşteri taleplerine çözümler sunan ürün ve hizmetler sunarak bir taraftan finansmana erişimi artırırken, diğer taraftan mevcut rekabeti geliştirip ülkemizin katılım finans sisteminin merkezi olma hedefine daha fazla katkı sağlamak üzere kurulduk.
Tüm bunların yanında ecdat yadigârı olan “Vakıf Medeniyeti” anlayışını benimseyerek; sosyal dengenin temellerinden biri olan vakıfların korunmasına ve gelirlerinin artırılmasına yönelik projelerde yer almak da ana kuruluş felsefemiz arasında yer alıyor.
Vakıf Katılım’ın diğer katılım finans kuruluşlarına göre artıları neler?
Vakıf kültürü ile harmanladığımız hizmet ve çalışma anlayışı bizi sektördeki tüm oyunculardan farklılaştırıyor. Ayrıca faaliyetlerimiz sonucunda elde ettiğimiz kârın bir kısmının vakıf işlerinde kullanılıyor olması da bir diğer farklılığımız.
Diğer yandan çalışmalarımızı her zaman sektörü büyütmek doğrultusunda şekillendiriyor, hem yurt içi hem de yurt dışında daha fazla fonu sisteme dahil etmek ve daha fazla kişiye ulaşmak için çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.
Hizmet yelpazemiz toplumumuzun tüm kesimlerinden oluşuyor. Sahip olduğumuz vizyon ve misyon çerçevesinde, müşterilerimizin ihtiyaç duydukları finansman ihtiyaçlarına ve finansal hizmetlere kolaylıkla erişebilmelerini sağlamak üzere, kurulduğumuz günden bu yana büyük bir gayret gösteriyoruz.
Kamu finans kuruluşu olmamızın verdiği güven sayesinde özellikle yurt dışı fonların ülkemize kazandırılması konusunda önemli bir rol üstlenmiş durumdayız. Bu alanda sektöre kayda değer katkılar sağlıyoruz. Yatırım ve proje finansmanı konusunda kâr-zarar ortaklıkları ve sermaye ihraçları ile etkin rol alıyor, devletimizin önceliklendirdiği sektörlerde büyüme hedefiyle faaliyetlerimizi yürütüyoruz.
Birikimleri değerlendirmek ve finans sıkıntısı günümüzde olduğu gibi geçmişte de toplumların başlıca gündemi olmuş… Bu bağlamda faizsiz sistemin geçmişten günümüze gelişimini anlatır mısınız?
Katılım finans kuruluşlarının tarihi ilk faizsiz bankaların kurulduğu 1950’lere kadar uzanıyor. 1970’lerde uluslararası alanda kabul görmeye başlayan faizsiz finans, günümüz dünyasında oldukça ilgi gören ve 2 trilyon doları aşkın büyüklüğü ile göz kamaştıran bir finans modelidir.
Türkiye’de ise özel finans kurumu statüsünde ilk katılım finans kuruluşu, 1984 yılında kuruldu. Ancak sektör, dönem dönem yaşanan siyasi belirsizlikler ve ekonomik krizler gibi çeşitli nedenlerle çok yavaş bir büyüme seyri izledi.
Varlığa dayalı işlem yapan ve kâr-zarar ortaklığı mantığıyla işleyen katılım finans kuruluşlarının finansal krizlere daha dayanıklı olduğunun görülmesi ile 2008 yılından sonra büyüme trendinde yukarı yönlü bir ivme yakalandı.
2009 yılında bankacılık sektöründe aktifler bazında yüzde 4 olan katılım bankalarının payı, 2014 sonunda yüzde 5.2’ye ulaştı. Aynı 5 yıllık dönemde hem müşteri sayısında hem de işlem hacminde sağlanan artışla birlikte toplanan katılım fonları yüzde 19 artış gösterdi.
2020 sonu itibarıyla 2019 yıl sonuna göre kullandırılan fonlarda yüzde 60.7’lik büyüme gösteren ve piyasalara 240.133 milyar TL destek veren sektörümüz, aktif büyüklükte de aynı dönemde yüzde 53.7 yükseliş sergileyerek 437.092 milyar TL’ye ulaştı. Bu da bankacılık sektöründen alınan payı yüzde 7.2 seviyelerine taşıdı. Şu an sektörümüz yaklaşık 17 bin kişiye istihdam sağlıyor.
Son yıllardaki gelişimin yaşanmasında siyasi otoritenin attığı adımların katkısının önemli olduğunu belirtmek isterim.
2013 yılında BDDK ve TKBB ortaklığı ile düzenlenen Katılım Bankacılığı Çalıştayı sonrasında Hükümet, Katılım Bankacılığı Üst Koordinasyon Kurulu kurarak Çalıştay’da belirlenen eylem planının hayata geçirilmesi için bir koordinasyon mekanizması oluşturdu. Ayrıca uzun zamandır üzerinde çalışılan İstanbul Finans Merkezi projesi için olumlu yönde aksiyonlar alınıyor; katılım finans sistemi de bu projenin önemli yapı taşlarından birisi… Şu an ülkemizde 6 katılım finans kuruluşu bulunuyor.
Dünyada faizsiz fonlar zannedilenin aksine Müslüman olmayan ülkelerde toplanıp değerlendiriliyor. Bu durumu nasıl okumamız gerekiyor?
İslami finans, dünya genelinde oldukça ilgi gören ve 2 trilyon doları aşkın büyüklüğüyle göz kamaştıran bir finans modeli. Şu an Avrupa’da faizsiz finansın merkezi İngiltere gibi görünse de dünya genelinde faizsiz finansın ev sahipliğini Müslüman ülkeler yapmakta. Malezya katılım finans alanında 38 banka ile ilk sırada yer alırken, 33 banka ile Endonezya ikinci, 32 banka ile de Bahreyn üçüncü sırada yer alıyor. Hâlihazırda, Türkiye altı katılım finans kuruluşu ile bu sıralamada onuncu olarak yer alıyor.
Katılım finans sektöründe merkez olma projesini ciddiyetle ele alan Türkiye, bu konuda ciddi avantajlara sahip. Ülkemizin bulunduğu coğrafyanın yeni dünyanın merkezinde yer alması, Doğu’da üretilen enerjinin en büyük tüketicisi olan Batı’ya aktarımında ülkemizin ana transfer güzergâhında yer alması ve ülkemizin katılım finans sistemine yönelik attığı önemli adımlarla rol model olması, İslami Finans’ın merkezi olmamız açısından bizi ön plana çıkarıyor.
Bu noktada belirtmem gerekir ki siyasi otorite, ülkemizde katılım finans sisteminin büyümesi için pek çok adım attı. Kamu katılım finans kuruluşları ile sektöre aktif oyuncu olarak girilmesi de bu yaklaşımın en önemli göstergesi.
Son yıllarda faizsiz sisteme devletimizin ciddi manada desteği var. Katılım finans kuruluşlarına toplumun teveccühü nasıl? Müşteri portföyünüzden bahseder misiniz?
Çok çeşitli bir müşteri portföyüne sahibiz. Sunduğumuz ürün ve hizmetlerle toplumun her kesimine hitap ediyoruz. KOBİ’ler başta olmak üzere, reel kesimden geniş bir yelpazeye hizmet sunmaktayız.
Yaşadığımız pandeminin hem ülke hem de dünya ekonomisi üzerinde bıraktığı tesirler nelerdir?
Her yönüyle benzersiz, insanlık tarihini şekillendirecek kadar önemli bir seneyi geride bıraktık. Pandemi hiç şüphesiz 2020’ye damgasını vuran en büyük olumsuzluktu. Tüm dünya beklenmedik bu durum karşısında hem sosyal hem de ekonomik anlamda hızla büyük bir dönüşümün içerisine girdi. Küresel finans piyasalarında keskin düşüşler kaydedilirken, dünya genelinde ulaşımdan, eğlenceye, perakendeden, otel ve restoranlara kadar ülke GSYH’sinin neredeyse dörtte birini oluşturan kilit sektörler oldukça zor bir dönemden geçti.
Türkiye, salgınla mücadele kapsamında hem sağlık hem ekonomi alanlarında aldığı önlemlerle 2020 yılını en az hasarla atlatan ekonomilerin başında geldi. Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü’nün son paylaştığı veriler, Türkiye’nin, Çin, Güney Kore ve Endonezya ile birlikte, 2019’un son çeyreğinden, 2021’in son çeyreğine, ekonomisini pandemiye rağmen en yüksek oranda pozitif toparlayacak ilk 4 ülke arasında olduğuna işaret ediyor.
İnanıyorum ki ülkemiz istihdam, yatırım ve üretim odaklı politikalarla bu sene çok iyi bir performans sergileyecektir. Ayrıca önümüzdeki süreçte döviz kurunda derin iniş çıkışların engelleneceğine, makro ekonominin daha da güçlendirileceğine, bilançoda TL payının artışını destekleyecek nitelikte adımların atılmasıyla birlikte, 2021’de para birimimiz kayıplarını telafi edip, atağa geçecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.