 Ses, Allah’ın verdiği bir yetenek, bu yeteneğiniz nasıl açığa çıktı, müziğe ilginiz nasıl başladı?
Ses, Allah’ın verdiği bir yetenek, bu yeteneğiniz nasıl açığa çıktı, müziğe ilginiz nasıl başladı?
Çok küçük yaşlarda açığa çıktı, böyle yetenekleri aile bireylerinin fark etmesi çok önemli, annem çok iyi bir gözlemci, küçük yaşlarda şarkı söylemeye başladığımı hissetmiş. Kendimi bildim bileli şarkı, türkü söylüyorum. Babam memur olduğu için Anadolu’nun farklı şehirlerinde çok bulunduk ve Nevşehir Halk Eğitim Merkezinde bağlama dersleri aldım, türküleri öğrendim. İlk öğrendiğim türkü “Muallim”di. Annemin desteğiyle başladım ve ister istemez çevreniz de ona göre şekil alıyor. “Hadi bir tane daha söyle, bir tane daha…” Yaş olmuş otuz dokuz hâlâ söylüyorum.
Konservatuvarlısınız, müziğin eğitimini aldınız. Müzik icra edenlerin eğitimli olması ya da olmaması hakkında neler söylemek istersiniz? 
Sadece müzik alanında değil, her konuda eğitimli olmak gerekiyor. Şu bir gerçek ki ses Allah’ın bir lütfu. O sesi işlemek, onun üzerine bir şeyler koymak da tabi ki eğitimle oluyor. Dolayısıyla yetenekli kardeşlerimize, kesinlikle konservatuar eğitimi almalarını öneriyorum. Ama konservatuar şart mıdır? Konservatuar okumadan da bugün çok iyi yerlere gelmiş, çok değerli sanatçı büyüklerimiz var. Tabi istisnalar kaideyi bozmuyor. Son zamanlarda TRT, sanatçı sınavı açıyor ama şartnamede konservatuar eğitimi almak mecburi tutulmamış. Bu bazı eleştirilere de yol açtı. Okuyanlar “Biz boşuna mı okuduk.” diye bir serzenişte bulundular. Sorunuzun cevabı burada da veriliyor, demek ki konservatuar çok önemli değil. İnsanın kendini dışarıda da yetiştirebilme imkânı var, halk eğitim merkezleri, cemiyetler… Türkiye’de çok ciddi Türk Sanat Müziği cemiyetleri var. Ama ben yine de “eğitim” diyorum.
Hocalarınızın ne gibi etkileri oldu?
Bir arı düşünün. Nasıl ki her çiçekten beslenip ortaya rayihası olan güzel bir bal sunar ya, ben de bir arı gibi değerli kıymetli hocalarımdan çok güzel bilgiler aldım. Hikâyem Üsküdar Musikî Cemiyetiyle başladı. Ardından konservatuvarda şan bölümünü okudum. Okurken de 1998’de TRT’nin açmış olduğu amatör ses yarışmasında Marmara Bölgesi birincisi oldum. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Ses Sanatçısı kadrosunda yer aldım, halen de görevimi devam ettiriyorum.
TRT yarışmasına katılmanız nasıl oldu?
Amatör ses yarışması olduğunu söylediler, katılmam için etrafımdakiler teşvik ettiler. Hocalarım önce “Daha çok erken.” dediler, sonuçta amatör ses yarışmasıydı. Yarışmaya katılmaya karar verdim. Yarışmaya katılınca bir anda jürideki üstatların dikkatini çektim. Hem Marmara birincisi oldum hem de TRT’de sözleşmeli ses sanatçı olarak devam ettim. Ama şu an TRT sanatçısı değilim. TRT’de Ömürlük Şarkılar programını yapıyorum.
Önümüzdeki dönemde hangi çalışmaları planlıyorsunuz?
Allah’a çok şükür güzel projeler var. Ben tekdüze çalışmaları çok sevmiyorum. Sanatçı farklı, ciddi, güzel projelere sıcak bakmalı. Tek tip sanatçı olma yolunu seçmedim. Popüler işler de yaptım. Bugünlerde bir single çalışmamız çıktı, internette bir haftada 50 bin üzerinde tıklandı. Artık her şey dijital ortamda olduğu için müzik sektörü de farklı bir yere doğru gidiyor.
Bu yıl çeşitli projeleri devam ettirdim. 17. yüzyıl bestekârlarından Ali Ufkî’nin eserlerini bir cd halinde topladık, önümüzdeki günlerde çıkacak. TRT Müzik kanalında Ömürlük Şarkılar programım var. Şimdi bir alaturka albüm projesi var inşallah ona başlıyoruz. Hacı Arif Bey çift cd, onun albüm kayıtları başlayacak. Aynı zamanda Eğin’li olduğum için Harput yöresine ait güzel türkülerden bir demet sunmak istiyorum.
İlerleyen yıllarda şunu da yapsam güzel olur dediğiniz çalışmalar var mı?
Kalıcı olmayı hedefliyorum. Bir de Türk müziğinin gerçek anlamda son dönem temsilcisi olmak istiyorum. Büyük duayenler bu konuda bana güveniyorlar. Allah nasip ederse Türk müziğinin bayrağını bizden sonraki nesle aktaracağımızı düşünüyorum. Türk müziğinde kalıcı olmak, aynı zamanda gelenekselle modern çağın müziğini de bir arada götürmeyi düşünüyorum. Sadece geleneksel müzik çalışıp bugünün müzik anlayışını inkâr etmemek gerekiyor. Tutucu bir geleneksel yapım yok.
Türk Sanat Müziğinde eskilerden çok isim sayabiliyoruz. Yenilerden ise çok fazla isim yok. Son dönemlerde Türk Sanat Müziği sanatçısı yetişmiyor, bunu neye bağlıyorsunuz?
Yetişmiyor çünkü insanlar çok çabuk popüler olmak istiyorlar. Son yıllarda yarışmaların da gençlere çok ciddi etkisi oldu. Gençler bu işin çok kolay olduğunu zannediyorlar. Bir yarışmada birinci olmak star olmaya yetiyor gibi algılıyorlar. Popüler anlamda kişiye çok şey katacağını düşünüyorlar. Hâlbuki öyle değil. Ben 23 senedir bu işin içindeyim. Türk Sanat Müziği gerçekten çok emek istiyor; makamsal zenginliği, nazariyatı, repertuarıyla o kadar geniş ki o kadar derin bir müzik ki… Çok kolay yol alınmıyor, çok kolay isim olunmuyor, kalıcı olmak için de belli bir emek ve birikim istiyor. Layıkıyla bu birikimi edinmeye çalışıyorum. Türk Sanat Müziğine yeteri kadar sahip çıkılmamasında basın ve medyanın da etkisi çok, onların birtakım politikaları bizi bu noktaya getirdi. Sanat adına hiçbir şey konuşulmuyor, insanlar sürekli “nasıl meşhur olurum”un davasındalar.
Gittikçe “sanatçı” kavramının içi boşaltılıyor. Size göre sanatçının tarifi nedir? 
Sanatın herhangi bir dalındaki sanatçının, yaptığı işi çok iyi benimsemesi gerekiyor. Sanat icra ettiği alanda üstatlarından aldığı eğitim ve kendi özel çalışmalarıyla birlikte ortaya şahsiyet koymasıyla sanatçı oluyor. Aslında her şey taklitle başlıyor. Usta-çırak dediğimiz eğitim ve bir süre sonra sanatçı kendi şahsiyetini kazandığında sanatçı oluyor. İşte o zaman Münir Nurettin Selçuk oluyor, o zaman Safiye Ayla oluyor ve inşallah Bekir Ünlüataer olacak. Ben de ustaları dinleye dinleye, ilk başta onları taklit ederek başladım gazel çalışmalarıma.
Sanat müziği deyince, giyim kuşamı şık, nezih, kibar sanatçılar geliyor aklımıza. Sanat müziğinin kendine has bir kültürü de var.
Sanat müziğinin bir ağırlığı var. Sanat müziğinin bir şarkısının sözlerine baktığınızda bile bir edep görüyorsunuz. “Bir bahar akşamı rastladım size / Sevinçli bir telaş içindeydiniz.” Hem sözlerinde hem de kendi içinde aşikâr bir zarafeti var. Sanat müziği dinleyicilerine bakın, hep hoşgörülü, saygılı bir ifadesi vardır. Türk müziğinin kendi içinde farklı bir ifadesi olduğu için bu, kıyafete bile yansıyor, bir saygınlığı var. Gençler bu kültürden çok uzak kaldı, derinliğini göremiyorlar.
Ben popüler işler de yapıyorum ama sahneye çıktığımda mutlaka Dede’den, Hacı Arif Bey’den, Münir Bey’den bir şarkıyla başlıyorum. Akabinde insanların isteklerini değerlendiriyorum.
Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi çok güzel imkânlar sunuyor. Türkiye’nin genelinde kültürel faaliyetler yapılıyor, biz sesimizi her yere duyuruyoruz. Ben klasik konserler de veriyorum, modern konserler de veriyorum, sahne çalışmalarım da oluyor. Tek tip sanatçı olmadım ve hiçbir zaman da olmayacağım. Gazel de okuyacağım, yeri gelecek Ankara’nın bağlarını da okuyacağım.
Şarkıları makamıyla, usulüyle bir sanatçı okuyuşu var, bir de duyguları karşıya yansıtarak ve duygulu, yürekten okumak var bununla ilgili ne söylersiniz?
Bir şarkıyı önce kendin içselleştireceksin. Örneğin “Benzemez kimse sana / Tavrına hayran olayım”. Eğer lâfın anlamını kendin hissetmezsen karşı tarafa da o duyguyu veremezsin. O hissiyatla okuduğunda dinleyiciye aynı tesiri veriyor. Bizim, okuyacağımız eserlerin güftesine çok iyi hakim olmamız gerekiyor, manasını çok iyi idrak etmemiz gerekiyor. Makamın özelliği olan sesler, ‘perde’ dediğimiz şey çok önemli. Türk müziği perde müziğidir, doğru perdeyi basamazsan karşı tarafta o tesiri bulamazsın. Hem güftenin anlamı hem makamın özelliği bunların ikisi harmanlanınca karşı tarafta etki yaratıyor.
Gençlerin Türk sanat müziğine ilgisini nasıl buluyorsunuz? 
Türk sanat müziğine karşı aslında beklediğim ilgiyi göremiyorum. Bu benimle ilgili bir sorun değil, bu seçmiş olduğum yolla alakalı. Ben Türk sanat müziğini seçtim ve bunun klasiğinin klasiğini seçtiğim için de tabi ki insanların şu dönemde anlaması, algılaması, beğenmesi kolay değil. Şu anda gençlerin içinde bulunduğu ortamda yeni bir kültür var. Bu sadece müzikte değil, edebiyatta da yeni bir kültür, yeni bir anlayış var. Eskiden sanatlı bir dil kullanılırdı, şimdi iki satırla derdini anlatıyorsun. Zaten sosyal medyada da öyle değil mi? Mesela Twitter’da 140 karakter ile derdini anlatıyorsun; hızlı düşün, hızlı üret, hızlı tüket…
Ama biz gençlerimizi de anladık. Dedik ki modern bir şey istiyorlar. İçinde sanat müziğinin melodileri olan, Saadettin Kaynak’a bir nazire olan “Ahbap Çavuşlar” adlı şarkısını sevgili Ozan Doğulu single yaptı, sevgili Eda Barlas da çok güzel bir klip çekti, şu an çok beğeniliyor, iyi bir çıkış yakaladığını düşünüyoruz. Bu çağı yakalamak zorundayız, bir şeyin popüleri olmazsa klasiği de olmuyor ama popüler bir ürün yaparken de geçmişte aldığımız o düsturun, eğitimin de hakkını vererek çalışma sergilemek gerekir.
Kısa mesafe bir koşudan bahsetmiyorum, bu uzun bir yol, bu bir maraton, ben bunu bilerek yola çıktım, ben bu maratonda devam ediyorum. Allah sağlık sıhhat verdiği sürece de Türk müziğini en iyi şekilde icra etmeye devam edeceğim.
Hayatımızda çok sevindiğimiz, çok üzüldüğümüz ya da çok şaşırdığımız anlar olur. Böyle bir anınızı anlatır mısınız?
Mutlu anlarımdan birisi: Konservatuar sınavlarında iki bölüm var, temel bilimler ve ses eğitimi; ses eğitimi on kişi alıyordu. Dediler ki “Çok zor, giremezsin, yüzlerce binlerce insan sınava giriyor, ama temel bilimlerde kesin kazanırsın…” Ben temel bilimlere odaklandım. Ama o sınavların ikisine de girdim. Listeler asıldı, temel bilimlere kırk kişi alıyorlardı, sene 1997, temel bilimlerde ilk 10’a girmişim. Kazanamamışızdır ama ses eğitimi listesine de bir bakayım dedim; listeye bir baktım birinciyim. Müthiş sevinmiştim, anneme, sevdiklerime dostlarıma sarılarak sevinçten ağlamıştım.
 Gönül Dergisi  | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi
Gönül Dergisi  | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi
				 
			

