Tarih ve Kültür Şehri Tokat

56-tokatYeşilırmak havzasının bereketli toprakları üzerinde kurulmuş olmasının verdiği avantajla 6000 yıllık tarihi boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuş, 14 devleti ve birçok beyliği içerisinde barındırmış, önemli bir Anadolu şehridir.

Hatti, Hitit, Frig, Roma, Bizans, Danişmendli, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı Dönemine kadar gelişen süreç içerisinde tarihin her dönemine ait eserleri Tokat’ın her bölgesinde bulabilmek mümkündür. Bu yönüyle Tokat bir açık hava müzesi konumundadır.

Erbaa ilçesinde Antik Horoztepe yerleşimi, Hitit yerleşim yeri, Zile’de Maşathöyük Örenyeri; Sulusaray’da Roma-Bizans Dönemlerinin izlerini taşıyan Sebastapoli; Merkez ilçede, tarihi Komana Şehri, yine Roma Döneminde yol güvenliği için kurulmuş olan Tokat Kalesi; aynı zamanda Danişmend Devleti’ne başkentlik yapmış olan Niksar’da bulunan tarihi kale, Malazgirt sonrası yapılan en eski Türk Camisi Garipler Camii, Yağıbasan Medresesi, Gökmedrese, Yeşilırmak-Hıdırlık Köprüsü, 9 adet zaviye, Osmanlı Dönemine ait Ali Paşa Camii ve Hamamı, Voyvoda Han (Taşhan), Deveciler Hanı, Arastalı Bedesten, 18. yüzyıla ait bütün Anadolu’nun en görkemli tavan göbeğine sahip Latifoğlu Konağı Müze Evi ve Anadolu’nun en güzel ahşap Mevlevihanesi, en güzel Saat Kulesi; Bey Sokağı, Bey Hamam Sokağı, Halit Sokağı ve Sulusokak’ta bulunan sivil mimari örneği yapılarla; Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden itibaren 900 yılda mimari adına ortaya koydukları önemli eserlerin kesintisiz olarak görülebileceği tek şehirdir TOKAT.

Evliya Çelebi’nin “Alimler ve Şairler Şehri” diye övdüğü, Mevlânâ’nın hayatının bir kısmını Tokat’ta geçirmekten bahtiyar olduğu, Şeyhülislam İbni Kemal gibi alimlerin Gazi Osman Paşa gibi komutanların, Zileli Talibi ve Ceyhuni gibi şairlerin yetiştiği, coğrafi konum itibariyle eşsiz doğal güzelliklere sahip, tarihle iç içe yaşayan bir şehirdir TOKAT.

Bakırcılık, Yazmacılık, Dokumacılık, Ahşap Oymacılığı, Kuyumculuk, Demircilik, Dericilik gibi bilinen el sanatlarının yanı sıra, Tokat ili Anadolu’da 20. yüzyıla kadar devam eden dört önemli özgün seramik merkezinden biridir. (İznik, Kütahya, Çanakkale)

Çeşitli el sanatlarıyla otantik güzellikler sunan, kültüründeki çeşitliliği tarihi akıştan geçirerek farklı anlayışları bu coğrafyada özümsemiş folklor dokusuna sahip insanların yaşadığı bir şehirdir TOKAT.

TARİHÇE

Tokat kent adının kökeni konusunda çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Bazı çalışmalarda Tokat’ın Togayıt Türkleri tarafından kurulduğu ve şehrin isminin bu topluluğa dayandığı öne sürülmüştür. Ali Cevat ve İ.Hakkı Uzunçarşılı gibi kimi tarihçiler, şehrin adının Tok-kat yani surlu şehir özelliğinden geldiğini savunmuşlardır. Bir başka görüşe göre ise şehir adını Tok-at yani besili attan almıştır.

Komana Pontika, Pontus Galatikus, Pontus Polemonniakus, Evdoxia, Dokeia sözcükleri İÖ 4. yüzyıldan başlayarak Pers, Helenistik, Roma ve Bizans devirleri boyunca varlığını sürdüren tarihsel kent Tokat ve çevresinin kayda geçen en eski adlarıdır.

Paul Wittek, Tokat’ın Bizans şehirlerinden Dokeia olduğunu ileri sürmüş ve çeşitli örneklerle bunu ispatlamaya çalışmıştır. Tokat kelimesi üzerine bir bildiri kaleme alan Sargon Erdem de Paul Wittek’in bu görüşünü desteklemiştir. Erdem, Dokeia kent adının “çanak memleket” anlamına geldiğinin söylenebileceğini, “etrafını çevreleyen dağlar arasında, gerçek bir çanak görünümünde olan ve devamlı surette içine su dolmak yani sel gelmek tehdidi altında yaşayan bu memleket için verilebilecek en uygun ismin de bu olduğunu belirtmiştir.

Bugünkü şehir merkezinin 9 km. kuzey doğusundaki Gümenek, (Komana)Tokat’ın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilmektedir. Tarih öncesi çağlara ilişkin, bilim adamları tarafından yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılan eserler, Kalkolitik ve Tunç Çağlarında Tokat çevresinde yerleşimin olduğunu göstermektedir.

Daha sonraki tarihi süreçte, Tokat’a sırasıyla Hititler, Firigler, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler ve Makedonlar hâkim olmuştur. MÖ. 301 – MS. 66 yılları arasında Pontus Krallığı’nın hâkimiyet sahasına giren Tokat, MS. 66’dan MS. 395’e kadar Roma hâkimiyetinde kalmıştır. Roma sonrası Bizans’ın hâkimiyet alanına giren Tokat’a, Emevi ve Abbasiler tarafından akınlar yapılmıştır.

1071 Malazgirt Zaferi sonrasında ise Anadolu’da başarılı komutanlar tarafından fetihler yapılmış ve bu komutanlardan Danişmend Gazi 11. yüzyılda, Tokat ve çevresini fethederek bu bölgede Türk-İslam kültürünün yerleşmesini sağlayacak olan Danişmendli Devleti’ni Niksar merkez olmak üzere kurmuştur. Danişmendlilerden sonra 12. yüzyılda, Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyet sahası içerişinde yer almış olan Tokat, Anadolu Selçuklu Devleti’nden sonra bazı beyliklerin sınırlarına dâhil edilmiştir. Bu dönemde eğitim ve kültür faaliyetleri hız kazanmış ve bu doğrultuda meydana getirilen mimari eserlerden bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.

1240 Baba İshak Ayaklanması’ndan etkilenen yörede, 1243’ten sonra sırasıyla, Moğol, İlhanlı, Eratna Beyliği, Kadı Burhanettin Devleti ve Akkoyunlular hüküm sürmüştür.

Tokat, 1398 yılında Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı Devleti topraklarına dâhil edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim, doğu seferlerine giderken Tokat’a uğramışlar ve kentte bir müddet konaklamışlardır. 1473’te Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Tokat’ı yaktırmıştır. 1507’de şehir Şah İsmail tarafından kuşatılmış ancak teslim olmamıştır. II. Bayezid zamanında başlayan ve Yavuz’un son yıllarına kadar süren Celali Ayaklanmaları’nın ilk dalgasından Tokat büyük ölçüde etkilenmiştir. Hatta Celali İsyanları’na esin kaynağı olan ve isyanlara adını veren Celal, Turhallıdır. İran Seferi dönüşünde Kanuni Sultan Süleyman 1559’da Tokat’a uğramıştır.

Osmanlı Döneminde Sivas Eyaleti’ne bağlı bir kaza olarak idare edilen Tokat, bu statüsünü XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar sürdürmüştür. Ticaret yolu üzerinde bulunmasının da büyük etkisiyle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda gelişme gösteren Tokat, XIX. yüzyılda iç ve dış sebeplerden dolayı bu gelişimini sürdürememiştir. 1701’de İstanbul’dan Karadeniz yoluyla Erzurum’a giden ve oradan kervanla 28 Eylül’de Tokat’a ulaşan Joseph de Tournefort daha sonra basılan seyahatnamesinde Tokat için şu cümleleri sarf etmiştir: “Dünyada, bu kentinki kadar özel bir konuma sahip başka bir kent yok. Hatta çok ürkütücü, dimdik ve dümdüz yontulmuş iki mermer kayayı bile boş bırakmamışlar ve her birinin tepesine birer kale yapmışlar. Tokat’ın sokakları oldukça iyi kaldırımlanmış. Sanırım varlıklılar, fırtınalar sırasında yağmur sularının evlerinin bodrumlarına dolmaması için kaldırımları yapmak zorunda kalmışlar ve sokaklarda akan sular için arklar açtırmışlar. Kentin üzerinde yer aldığı tepelerde o kadar su kaynağı var ki her evin kendi çeşmesi var…”

İLÇELERİ

Tokat ilinin ilçeleri; Almus, Artova, Başçiftlik, Erbaa, Niksar, Pazar, Reşadiye, Sulusaray, Turhal, Yeşilyurt ve Zile’dir. İlçelerin her birinin kendine ait tarihsel ve doğal zenginlikleri vardır. Bu ilçeleri tarihi, kültürel veya coğrafi olarak öne çıkan güzellikleriyle kısaca tanıtmak istersek:

Almus

Almus, Baraj Gölü ile mükemmel bir görüntüye ulaşmış, yeşil ve mavinin kaynaştığı cennetten bir köşe görünümlü bir ilçedir. Almus Baraj Gölü’nün su sporlarına uygun bir alan olması, barajda yapılabilecek olta balıkçılığı, başta Dumanlı Yaylalar zinciri ve Çatak Yaylası olmak üzere yayla turizmi için ideal yapıya sahip olan Almus doğal bir turizm cennetidir.

Erbaa

Erbaa’nın tarihte bir ilçe olarak yer alması 143 yıllık bir geçmişe dayansa da buna karşılık son yapılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan Horoztepe Antik Ören Yeri ve çevredeki bazı köylerde bulunan kalıntılar göstermektedir ki Erbaa’nın tarihi MÖ. 3000’li yıllara kadar uzanmaktadır. Horoztepe Ören Yeri, Kale Köyünde bulunan Boğazkesen Kalesi, Yer Köprü en önemli tarihi yerleridir. Ayrıca Fidi Köyünde bulunan Silahtar Ömer Paşa Camii ahşap mimarinin en önemli örneklerinden biri sayılır.

Niksar

Niksar, tamamı ile bir ören şehir konumundadır. Hitit döneminden başlayan tarihi boyunca üzerinde barındırdığı tüm uygarlıklardan kalan eserler Niksar’ı daha da ilginç bir yöre haline getirmiştir. Danişmend Devletine başkentlik yapan ilçede önemli ölçüde Selçuklu, Danişmend ve Osmanlı eserleri mevcuttur. Leylekli Köprü, Çöreğibüyük Camii, Ulu Camii, Niksar Kalesi, Kırkkızlar Türbesi, Danişmend Melik Ahmet Gazi Türbesi bu eserlerden bazılarıdır. Ayrıca dünyanın en hafif suyu olan Niksar Ayvaz Suyu da ilçenin tanıtımına önemli bir katkı sağlamaktadır.

Pazar

İlçe sınırları içerisinde bulunan Ballıca Mağarası ilçe turizmine önemli bir canlılık getirmiştir. Bunun yanında Selçuklu Dönemlerinden kalma Pazar Köprüsü, Mahperi Hatun Kervansarayı gibi tarihi eserler ilçeye önem kazandırmaktadır.

Sulusaray

Günümüzde Sulusaray bir açık alan müzesi görünümündedir. Burada bulunan antik yerleşim yerinin adı Sebestapolis’tir. Sulusaray’ın MÖ. 3000 yılında Eski Tunç, MÖ. 2000 yılında Hitit, MÖ. 1000 yılında Frigler zamanında iskân edilmiş olduğu, kazılarda ortaya çıkan pişmiş toprak eserlerle tespit edilmiş olup çıkan bu eserler Tokat müzesinde sergilenmektedir. Antik kentte sur duvarları, bir kilise kalıntısı, bir hamam ve ayrıca tabanı mozaiklerle kaplı sağlık merkezinin varlığı tespit edilmiştir.

Sulusaray ilçesinde bulunan kaplıca tesisleri de iç turizm açısından ilçede önemli bir hareketlilik sağlamaktadır.

Turhal

Turhal, Orta Karadeniz Bölgesinde yer alır. İlçenin etrafı dağlarla çevrilidir ve şehrin ortasında Turhal kalesi yer almaktadır. Kalenin üzerinde eski bir şatodan kalma iki burç ve bir de yeraltı geçidi bulunmaktadır.

İlçede Turhal Kalesi’nin yanında Kesikbaş Camii, Ulu Camii, Kova Camii, Ahi Yusuf Baba, Şeyh Şehabettin, Nurullah Efendi Türbeleri bulunmaktadır.

Zile

Hitit, Frig, Pers, Roma ve Bizans kültürlerinin yaşadığı Zile’de bugün Hititlere, Friglere, Perslere, Roma ve Bizanslılara, İlhanlı Danişmend, Selçuklu ve Osmanlılara ait tarihi eserleri görmek mümkündür. Bu eserler içerisinde Zile Kalesi, kalenin doğu yönündeki kayaların oyulmasıyla yapılan ve Roma döneminden kaldığı anlaşılan Tiyatro, Kale’nin Kuzey Doğu tarafında bulunan Kaya Mezarı, Çay Pınarı, İmam Melikiddin Türbesi, Şeyh Musa Fakih Türbesi, Ulu Camii, Elbaşoğlu Camii, Çifte Hamam, Yeni Hamam, Maşat Höyük, Hisar Kale, Anzavur Mağaraları, Hacı Boz Köprüsü, Koç Taşı ve Kuru Çaydaki manastır harabeleri görülmeye değer tarihi eserler arasındadır. Roma İmparatoru J. Sezar Zile’de yaptığı tarihi savaştan sonra başarısını ünlü “Veni, Vidi, Vici” (Geldim, Gördüm, Yendim) şeklindeki mesajını dünyaya buradan duyurmuştur. Bu sözünün yazıldığı taş halen Zile Kalesi’nde bulunmaktadır.

Zile ilçesi Yalınyazı köyünde yer alan Maşat Höyük ören yerinde 130’u aşkın çivi yazılı Hitit tableti bulunmuştur. Daha önce yazılı belgelerin bulunduğu çok önemli dört tarihî şehir vardı; şimdi bunların beşincisi Maşat Höyük’tür.

Başçiftlik

Bir söylentiye göre, Fatih Sultan Mehmet’in (1461) Trabzon Rum-Pontus Devleti’ne açtığı seferden sonra kurulmuş olan bu yerleşim yeri “otu sümbül, kuşu bülbül” diye methe mazhar olmuş mera hayvancılığı için eşsiz bir ormanlık alandır. Rakımı 1400 metre olan ilçede kış sporları için güzel bir kayak merkezi hizmete açılmıştır.

Reşadiye

Eski ismi İskefsir olan Reşadiye çok eski bir yerleşim yeri olup ilk önceleri Hitit ve Urartu uygarlıklarına daha sonra Miletos’lular Pontuslular ve Romalılara, sonra da Selçuklu, Danişmendli, İlhanlı ve Osmanlı medeniyetine beşiklik yapmış tarihî bir ilçedir. Reşadiye çam ormanlarıyla kaplı güzel ve şirin bir yerdir. Sağlığa yararlı kaplıcalarıyla iç turizmi kendine çekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir