Suriye İç Savaşı ve Geride Bıraktıkları-2 / Dr. Eray Göç

Suriye iç savaşı üzerinden yaklaşık 13 yıl geçmiş olmasına rağmen göçe maruz kalanlar, göçün bıraktığı etkilerle yaşamlarını sürdürmektedirler. Batı’nın Doğu toplumlarına reva gördüğü “demokrasi”, gerçek anlamından bağımsız olarak, istila, işgal, yıkım, zulüm, zapt-ı rapt, yer üstü ve yer altı kaynaklarının talan edilmesi, millî ve manevi değerler adına ne varsa hepsinin çiğnenmesinden başka bir şey vaat etmemektedir. İşgal ve istilaya maruz kalan toplumlar için demokrasi kavram olarak anarşi ve yıkım ile eş değer anlamlar taşıyacak duruma gelmiştir. Batı’nın ayar çekme mekanizması haline gelen demokrasi, sonuçları dikkate alındığında tam manasıyla yıkımın ayak seslerini ifade etmektedir. Orta Doğu halklarının günümüzde içinde bulunduğu kargaşa ortamının narkozu diyebileceğimiz bir kavrama dönüşmüştür. Irak, Libya, Afganistan, Mısır, Tunus ve yazımızın konusu olan Suriye bu aldatmacanın, yarı baygın yaşam halinin örnekleridir. Batılı gibi olmak, Batı’nın değer yargılarına sahip olmak, Batı’nın iyi taraflarını almak, Batılılaşmak gibi kavramlar, yakın tarihte kadim medeniyetlerin yıkılmasına, imparatorlukların parçalanmasına, toplumlarda kaos ve kargaşanın yaşanmasına sebep olmuştur. Köklerinden uzaklaşan toplumların yıkıma maruz kalacağı aşikâr, toplumların millî ve manevi bir yıkıma maruz kaldığı günümüzde çözümün, köklerine sıkı sıkıya sarılmaktan başka bir yolun olmadığı gerçeğini bilmeleri gerekir. Suriye halkına reva görülen, köklerinden koparılarak adeta bir yok olma ile karşı karşıya bırakılmalarının sonuçları toplumsal yıkımdan başka bir şey vaat etmemektedir. Üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen istikbalde en küçük bir ışık olmaması, bir neslin adeta kendine yabancı olmasından başka bir şey değildir. Resmî rakamlara göre Şubat 2024 itibariyle Türkiye’de 3 milyon 151 bin 915 kişi bulunmaktadır. 10 milyonu aşkın kişinin topraklarından göç etmek durumunda kaldığı Suriye iç savaşı, Batı emperyalist güçlerinin fikrî manada sömürüsünün ürünüdür. Kimliksiz toplumlar yaratmak, kimliğine düşman nesiller yetiştirmekle eş değer görülmektedir. Suriye göçü tam olarak kimliğine ve dolayısıyla tarihsel kökenlerine uzak bireylerin ortaya çıkacağına işaret etmektedir. Göçe maruz kalan toplumların yeniden tanımlanması gerekliliği bulunmaktadır, Suriye göçü ile Türkiye sınırlarına gelerek yerleşen (sığınan) kişileri tanımlama noktasında çeşitli kavramlar kullanılmakla birlikte, sözlük manasıyla Suriyelilerin ‘Geçici koruma’ kapsamında olduğunu vurgulamak gerekir. Geçici koruma kavramı özellikle mülteci kavramı ile karıştırılmakta, Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi kısıtlama ile taraf olmuştur. Bu kısıtlamaya göre, Türkiye sadece Avrupa’dan gelen kişileri mülteci olarak tanımaktadır. Dolayısıyla Suriyeliler Türkiye’de mülteci statüsünde değil, geçici koruma statüsünde bulunmaktadır. Bu statü, 2013 yılında çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile tanımlanmıştır. Geçici koruma statüsü, toplu olarak ülkeye giriş yapan yabancılara verilen bir tür insani yardım statüsüdür. Bu statüye sahip olanlar, Türkiye’de kalma hakkına, sağlık hizmetlerine, eğitime ve çalışma iznine sahiptirler. Ancak bu statünün süresi ve kapsamı belirsizdir ve Türkiye’nin takdirine bağlıdır ( Göç, 2023: 1387). Özetlemek gerekirse Suriyeliler savaş ortamının etkisi ile kitlesel göç sonucu Türkiye sınırlarına sığınmış ve sınırda bekletilmeksizin kabul edilmişlerdir. Suriyeliler, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve ek protokolde belirtilen mültecilik statüsüne sahip değildir. Türkiye sadece Batı’dan gelenlerin mülteci kabul edilmesi yönünde bir çekince (coğrafi çekince) ile Cenevre Sözleşmesi’ni onaylayınca, Suriyelilerin durumunun yeniden düzenlenmesi zorunluluğu hâsıl olmuştur, buna dayanarak 2013 yılında YUKK ile geçici koruma statüsüne kavuşturulmuştur. Bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi adına özellikle belirtilmelidir ki Suriye vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmesi, çalışma ve oturma izni gibi izinleri alabilmesi mültecilik, göçmenlik prosedürlerinden tamamen farklı usullere bağlıdır. Mültecilik, göçmenlik, geçici koruma ve sığınmacıların yasal hak ve yükümlülükleri farklı bir yazıda ele alınacaktır. Batı’nın el birliği ile girişmiş olduğu kimliksiz (kültürel, siyasal, sosyal, tarihsel bakımdan sömürülen) toplum yaratma savaşı, Orta Doğu toplumlarının kanayan yarası haline gelmiştir. Afrika ülkelerinde sömürü ve yağma politikaları, Doğu toplumlarına reva görülen yaşam ve gelecek planları, bitmek bilmeyen savaşlar, yakın tarihin kitlesel göç hareketlerine gebe olduğunun işaretidir. Değer yargılarından koparılarak geçmişine düşman nesiller yaratılmak istenmesi, adeta ‘Mankurtizm’ (sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma) felsefesine bu toplumları mecbur bırakmaktadır. Suriye iç savaşı bütünün bir parçası olarak değerlendirilebilir. Görünen o ki kurtuluşun Batı’nın değer yargılarında aranması nafile bir çaba… ‘Kurtuluşun köklerde olduğu’ gerçeğine sarılmalı ve bu doğrultuda hareket edilmeli.
Yararlanılan Kaynaklar
Göç, E. (2023). Suriye: Yüzyılın Göçü ve Geri Dönüşün Yasal Dayanağı Üzerine Bir İnceleme, Ed: Bulut, M. Sosyal Bilimlerde Güncel Tartışmalar 14, Bidge Yayınları, Ankara.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.