Hak temelli sosyal hizmet yaklaşımını evsizlere yönelik çalışmalarda kullanmanın önemi nedir? Bu yaklaşımı seçme nedeninizi açıklayabilir misiniz?
Her şeyden önce araştırmamız sosyal hizmet disiplini içerisinde gerçekleştirilen bir bilimsel çalışma. Bu nedenle tezimizin sosyal hizmet yaklaşımlarından biri kapsamında olmasını önemsedik. Sosyal hizmet insan haklarını önceleyen, sosyal refah ve sosyal adaleti sağlamayı hedefleyen uygulamalı bir meslek ve akademik bir disiplin. İnsan hakları günümüzün en çok tartışılan konularından bir tanesi. İnsan haklarının anlamı ve kapsamı son derece açık ve net ama uygulamada bu durum pek de öyle değil. Araştırmamızda evsizleri hak temelli sosyal hizmet yaklaşım bağlamında değerlendirirken başta barınma olmak üzere pek çok haklarından mahrum, haklarını bilmeyen, bilse dahi bu hakları temin edecekleri mekanizmalarla zayıf ilişkileri olan bir sosyal grup olarak ele aldık. Gerek uluslararası gerekse ulusal pek çok metinler “barınmanın” temel bir insan hakkı olduğunu vurgulasa da günümüzde evsizlerin başta temel insan hakları olmak üzere çoğu haktan mahrum bir şekilde yaşadığını görmekteyiz. Araştırmamızın en önemli yanı ve hak temelli yaklaşımı seçmemizin en önemli nedeni evsizliği pek çok boyutuyla bir insan hakkı ihlali olarak nitelemek ve insan haklarına vurgu yapmaktır. Bir diğer neden ise şu ana kadar Türk literatüründe evsizleri hak temelli sosyal hizmet bağlamında değerlendiren herhangi bir araştırmanın bulunmamasıdır. Bizler elbette bilimsel bir araştırma yapıyoruz fakat aynı zamanda sosyal hizmet literatürüne de katkı sağlamayı hedefliyoruz. Sosyal hizmeti diğer disiplinlerden ayıran en önemli husus; var olan kuramsal bilgiyi geliştirmesi, teoriyi pratikle buluşturması, pratik bilgilerden yeni bilgiler üretmesi ve sosyal politikalara katkı sunmasıdır. Kendisini insan hakları mesleği olarak tanımlayan bir meslek ve disiplin olarak sosyal hizmetin gelişmesine katkı sunmak birincil hedeflerimizdendir.
Tezinizde evsizliği nasıl tanımlıyorsunuz? Türkiye’de evsizlik sorununun boyutları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Evsizlik en genel ve somut haliyle “geçici ya da kalıcı süreyle düzenli bir konutta/meskende barınmamak” anlamına gelmektedir. Bu durumun ortaya çıkması ve bir devamlılık arz etmesi halinde ise evsiz olarak adlandırdığımız kişiler sokakta, sokağın muhtelif yerlerinde ya da kendileri için inşa edilen barınma merkezlerinde yaşamaktadırlar. Bizler evsiz bireyi tanımlarken evsiz bireyin yaşı, cinsiyeti, hukuki statüsü, evsizliğin süresi ve nedenlerine göre farklı şekilde isimlendiriyoruz. Bu da evsizliğin farklı türlerini ortaya çıkarıyor. Temelde “evsiz olmak” ve “konut dışlanması” bizlerin evsizliği tanımlarken kullandığı iki ölçüt. Evsiz olmak çatısızlık ve konutsuzluk şeklinde ikiye ayrılıyor. “Çatısızlar” sokağın muhtelif yerlerinde yaşayan ve sokakları kendisine mesken edinmiş kişileri ifade etmektedir. Bu kişilerin evleri sokaktır diyebiliriz. Konutsuzlar ise sokakta kalan/yaşayan evsizlerin dışında kalan evsizlerdir. Konutsuzlar genellikle evsizlere yönelik barınaklar ya da barınma merkezlerinde kalmaktadırlar. Bu kişilerin kendilerine ait evleri yoktur.
Çatısızlık ve konutsuzluk evsizliğin doğal halleridir. Bir de konut dışlanması kavramı var. Bu da kendi içerisinde güvensiz ve yetersiz olarak ikiye ayrılıyor. Tam bir evsizlik halini tarif etmeseler de evsizliğe kapı aralayan oldukça önemli riskler barındırıyorlar. Güvensizlik, resmî olarak kendilerine ait bir evleri (mülkleri) olmayan, evlerinden çıkarılma/atılma riski bulunan, aile içi ilişkiler nedeniyle evinden uzaklaştırılan, arkadaş/akraba/tanıdık yanlarında kalan ya da çadır/kulübe gibi ilkel meskenlerde kalan kişilerin yaşadığı durumdur. Yetersizlik ise son derece elverişsiz konutlarda, kalabalık olan ve kaynak problemi yaşanan ve/ya yasadışı faaliyetlerin gerçekleştirildiği meskenlerde yaşanan alanlar için kullanılmaktadır.
Araştırmamızda farklı özelliklere sahip evsizler yer aldı. Bu nedenle bizler evsizleri ayırmak yerine bir bütün halinde düşündük ve çalışma grubumuzu çatı kavram olan “evsiz” şeklinde ifade ettik. Elbette evsizlerin müstakil özellikleri ve evsizlik deneyimleri çalışmamızda yer alıyor. Bu kapsamda çalışma grubumuzda barınacak bir meskeni bulunmayan ve hali hazırda sokakta yaşayan, daha önce sokakta yaşamış/sokağı deneyimlemiş fakat çalışma esnasında kamusal barınma merkezlerinde kalan (bu kişiler içerisinde düzenli bir hayat kurduktan sonra ikinci/üçüncü kez evsiz kalıp barınma merkezine yeniden dönenler de bulunmaktadır) ve daha önce hiç sokağı deneyimlememiş ve evsiz/meskensiz kaldığı anda müdahale edilip doğrudan barınma merkezine getirilen kişiler bulunmaktadır.
Türkiye’de evsizlik probleminin 6 boyutundan bahsedebiliriz. Bu boyutlar mekânsal, ekonomik, sosyal, hukuki, eğitim ve sağlık boyutlarıdır. Mekânsal boyutuyla evsizlik, evsizlerin düzenli bir mekândan uzak bir yaşam sürmeleridir. Bir yandan hiçbir mekâna ait olmayan evsizler bir yandan tüm mekânlarda yaşayabilmektedirler. Araştırmamızda bu durumu “resmî mekânsızlık” olarak isimlendirdik. Bu kavram evsizlerin birey olarak var olduğu halde resmiyette ikametlerinin olmadığına işaret ediyor. Hatta bazı evsizlerin kimlik kartları bile yok. Var ile yok arasında bir yaşam sürüyorlar. Ekonomik boyutuyla evsizlik iş gücü piyasalarından kabul görmeme, evsiz olmaktan ötürü işe alınmama, engel/hastalık durumları, işverenlerin olumsuz tutumları gibi gerekçeler sonucunda evsizlerin düşük gelirli/gelirsiz bir hayat sürmelerine işaret ediyor. Sosyal boyutuyla evsizlik, evsizlerin topluma katılamaması ve evsiz kişinin diğer kişiler tarafından ötekileştirilmesi ve damgalanması şeklindedir. Toplum duygu, düşünce ve davranışlarıyla evsizlere yönelik olumsuz tutum içerisinde. Bir nevi evsiz bireyi içeri almıyor. Bu da evsizlikte bağlantısızlık durumunu ortaya çıkarıyor. Bağlantısızlık evsizlerin diğer insanlar, toplum ve devlet mekanizmalarıyla olan zayıf ilişki bağları anlamına gelmekte. Haliyle bu durum evsizleri kendi kabuğuna itiyor.
Hukuki boyutuyla evsizlik, evsizlerin vatandaşlık haklarını bilmemesi, başvuru mekanizmalarını tanımaması ve bu durumun doğal sonucu olarak haklardan yararlanamamasıyla ortaya çıkmaktadır. Sahip olunan hakların kullanılmaması ya da bu hakkın yöneticiler tarafından temin edilememesi barınma hakkının ihlaline neden olmaktadır. Eğitim boyutuyla evsizlik hukuki boyutun tamamlayıcısı olarak düşünülebilir. Eğitim seviyesinin düşük olması nitelikli bir yaşamı engelliyor. Bu da bir süre sonra çeşitli zorlukları meydana getiriyor. Benzer şekilde sosyal politika ve hizmetlerden haberdar olmamak, hakların öğretilmemesi ya da öğrenilmemesi, barınma merkezlerinde kalırken hizmet içerikleri hakkında bilgi alamamak ve sürece dair bilgi akışının olmaması evsizliğin eğitim boyutuyla ilgilidir. Son olarak evsizliğin sağlık boyutundan bahsedebiliriz. Sosyo-ekonomik yoksunluklar nedeniyle sağlıksız koşullarda yaşamak, sağlık hizmeti alamamak, sağlık malzemesi tedarikinde yaşanan zorluklar, mekânsızlıklarından dolayı resmî kayıtlarda gözükmemek, randevu bulamamak ve istemediği bir tedavinin kendine uygulanması evsizlerin sağlık boyutundan ön plana çıkan başlıklardır.
Evsizliğin nedenleri konusunda araştırmanızda hangi faktörler öne çıktı? Bu faktörler arasında Türkiye’ye özgü olanlar var mı?
Araştırmamızda elde ettiğimiz bulgular neticesinde evsizliğin nedenlerini yapısal, bireysel ve diğer nedenler olmak üzere üç kategori altında topladık. Evsizliğin yapısal nedenleri kentsel dönüşüm, konut fiyatlarındaki artış, işsizlik, hayat pahalılığı ve kurum prosedürleri; bireysel nedenler ise ailevi problemler (boşanma, ailenin dağılması, ebeveyn kaybı, ebeveyn tutumları), ekonomik problemler, sağlık problemleri ve göçtür. Deprem ve yangın gibi doğal afetler de evsizliğin diğer nedenleri arasında gösterilebilir. Elde ettiğimiz bulgular gerek ulusal gerekse uluslararası literatürle benzerlik göstermekle birlikte ailevi problemlerden kaynaklı evsizlik araştırmamızda özgün bir bulgu olarak önemli bir yerde durmaktadır. Türk kültürünün ve insanının aileye atfettiği önemin değişmesi ve ailenin dönüşümü evsizlik açısından bizlere değerli bir okuma sunuyor. Aile yapısı değiştikçe insanların bir evin içerisinde ortak değerleri paylaşma istenci de azalıyor. Batı kültüründe bireyselleşme oldukça fazla. Türk kültüründe ise aile önemli bir mefhum. Bu nedenle Batı’da aile içi ilişkilerden kaynaklı evsizlik son derece normalken Türk kültüründe bu durum aslında gelecek adına endişe verici. Zira ailenin parçalanması, birlik olma bilincini zedeliyor ve insanları bireyselleşmeye itiyor. Süreç içerisinde evsizliğin ortaya çıkması halinde ise bireyler tek başlarına kalıyorlar. Ev ve aile bilincinden uzak yaşam sürmek aileyle iletişim kurmayı ve onlara geri dönmeyi engelliyor ve evsizlik bir yaşam biçimi halini alıyor.
Evsizlerin yaşadığı temel psiko-sosyal problemler nelerdir? Bu problemlerin çözümünde hak temelli yaklaşımın rolü ne olabilir?
Evsizlerin psiko-sosyal problemlerini barınamama, ekonomik yoksunluk, ailevi problemler, düzenli hastalıklar (fiziksel ve ruhsal), bağımlılık, ölüm/yaralanma riskleri, hijyen/temizlik, çeşitli boyutlarıyla sosyal dışlanma, maneviyatın zayıflaması olmak üzere dokuz başlık altında toplamak mümkün. Sosyal dışlanma problemleri de kendi içerisinde farklı boyutlara sahip. Hak temelli yaklaşım ekseninde bu problemlerin çözümü için anahtar kavramlar insan hakları, sosyal refah, sosyal adalet ve işlevsellik. Evsizlerin problemlerinin hemen hepsi belirli bir sürecin sonunda ortaya çıkan problemler ve evsizler bu problemler karşısında yetersiz baş etme stratejilerine sahip olduğu için evsiz kalıyorlar. Özellikle ABD ve Avrupa literatürü incelendiğinde evsizliğin marjinal bir yaşam tarzı olarak tercih edilmesi durumu söz konusuyken Türk literatüründeki evsizlik çalışmalarında evsizlerin büyük çoğunluğu bu durumu tercih etmediklerini ve belirli bir süreç sonunda evsiz kaldıklarını belirtmektedirler. Bu nedenle hak temelli yaklaşım bireyleri hak sahibi, hizmet aktörlerinin ise bu hakların sağlanmasında görev sahibi olarak görmektedir. Evrensel insan hakları standartlarına dayanan ve fonksiyonel olarak insan haklarını korumayı ve onları geliştirmeyi hedefleyen hak temelli yaklaşım dâhilinde uygulama yapılırken “katılım, ayrımcı olmama ve eşitlik, hesap verebilirlik, güçlendirme ve yasallık” ilkeleri dikkate alınmalıdır. Bu beş ilke veya unsur çoğu zaman birbiriyle ilişki içerisindedir ve birbirlerini tamamlamaktadırlar. Hak temelli yaklaşıma göre görev sahibi, hak sahibinin kapasitelerini artırmayı, onları güçlendirmeyi amaçlar. Hak temelli yaklaşımda herkes kanunlar önünde eşit, asgari standartlara sahip, zaruri durumlar harici müdahale olmaksızın fikir, vicdan ve eylem boyutlarında özgürdürler ve haklarının temini görev sahibindedir. Buradan hareketle hak temelli yaklaşımın evsizlerin psiko-sosyal problemlerinin belirlenmesi ve onların çözümü için kilit rolde olduğu söylenebilir.
Tezinizde bahsettiğiniz evsizlere yönelik sosyal politikalar ve hizmetler hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu hizmetlerin etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evsizlere yönelik sosyal politikaları teori ve pratik üzerinden okuyabiliriz. Teorik olarak doğrudan ya da dolaylı şekilde evsizlik, evsizler, barınma gibi konuların yer aldığı ulusal ve uluslararası metinler bulunmakta. Fakat bu metinlerin etkinliğini zayıf görüyorum. Zira metinlerde yazan şeyler yüksek oranda hayata geçmiş olsaydı bugün evsizlik gibi küresel bir meseleyle karşı karşıya kalmazdık. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı gibi oluşumlar ve İnsan Haklar Evrensel Bildirgesi, Avrupa Sosyal Şartı ve Ottowa Sözleşmesi gibi küresel metinler var olsalar da BM İnsan Hakları Komisyonu Raporu’na göre barınma hakkından mahrum bir şekilde yaşamını sürdüren 100 milyon evsiz bulunmaktadır. Bununla birlikte 1,6 milyar insan ise gecekondu ya da devlet koruması altında olan kurumlarda yetersiz koşullarda yaşamlarını sürdürmektedir. Son yıllardaki araştırmalar incelendiğinde ise evsizliğin her geçen gün arttığı ve dünyada neredeyse her altmış kişiden birinin kalacak evi olmadığı göze çarpmaktadır. Buradan hareketle sosyal politika metinlerinin evsizlik konusunda etkinliğinin çok da işlevsel olmadığı söylenebilir.
Pratik uygulamalar ise evsizlere yönelik önleyici ve koruyucu/rehabilite edici hizmetler olarak sınıflandırılabilir. Önleyici hizmetler evsizlik durumu ortaya çıktıktan sonra değil, evsizlik durumunu ortaya çıkaracak risklerin önceden belirlenmesini esas almaktadır. Erken müdahale yaklaşımıyla kısa süreli acil ihtiyaçların giderilmesi, bireylerin korunması, evsizliğin ortaya çıkmadan önce risklerinin ortadan kaldırılması, güvenliklerinin sağlanması ve evsizlerin hayat standartlarının artırılması amaçlanmaktadır. Dünya üzerinde erken müdahale stratejilerini başta ABD, İngiltere ve Avustralya olmak üzere pek çok ülke uygulamaktadır. Gelin görün ki yine ABD ve İngiltere evsizlerin sayısının en çok olduğu ülkelerin başında gelmektedir.
Koruyucu/rehabilite edici faaliyetler evsizlik ortaya çıktıktan sonra evsizlerin kurum bakımına alınması, barınma merkezlerine yerleştirilmeleri ve evsizlik sürecini burada atlatmaları konusunda onları güçlendirmek üzerinedir. Kurumsal hizmetleri barınak, basamak ve önce konut modeli olmak üzere üçe ayırıyoruz. Her bir modelin öncelikleri ve evsizlere olan bakışı farklı. Barınak modeli evsizleri tehditlerden korunmak amacıyla inşa edilmiş barınaklardan oluşur ve yalnızca temel ihtiyaç temini (bazen o bile yoktur) sunar. Temel bir barınma hizmeti sunsa da evsizlerin evsizlikten kurtulma isteklerini azaltmaktadır. Çünkü evsizlikten kurtulmaya kapı aralayacak işlevsel hizmet içeriklerinden oldukça uzaktır. Barınakların evsizleri pasifleştirdiği ve işlevsizleştirdiği düşünüyorum.
Basamak modeli kurumları ışığında kurulan geçiş evleri, barınaklara nazaran daha küçük, mahremiyeti önceleyen, hedef odaklı hizmet sunan ve kalış süreci belli olan kurumlardır. Basamak modelinde evsiz davranışlarını değiştirerek ve kendisini geliştirerek/güçlendirerek kendisi için idealize edilmiş hedefe doğru yol almak durumundadır. Buna göre barınakla başlayan hizmet süreci evsizin değişimiyle birlikte kalıcı konut sahibi olmaya doğru gitmektedir. Bu modelden kişiden konut sahibi olmaya hazır olma ya da konutu hak etmek üzere gelişim göstermesi beklenmektedir. Yani evsizler bir sürece tabi tutulmaktadır. Geçiş evlerini de barınaklar gibi işlevsiz buluyorum zira burada bir yarışmacı kültürün oluşma ihtimali söz konusu. Evsizler sokakta yaşarken pek çok yaşam becerisini kaybediyor. Geçiş evleri onları kurallarla dolu bir yarışma sürecinin içerisine itiyor. Haliyle evsizler kendilerine bir şeylerin dayatıldığını hissediyorlar. Hayatı kuralsız yaşayan, tabiri caizse kimseye eyvallahı olmayan bu kişileri bir kalıba sokmak kolay değil. Bir evsiz diğer bir evsizle yarıştırıldığını fark ettiğinde başarısızlık ve güvensizlik hissine kapılıyor. Geçiş evlerinin standartlara uymayan ağır koşullar barındırması evsizlik problemini çözmekten çok daha da körüklediğini düşünüyorum. Evsizler de geçiş evlerini pek tercih etmiyor. Haliyle bu evlere harcanan yüksek meblağlar kurumların varlığına ve gerekliliğine ilişkin yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Önce konut modelinde ise barınma, belirli bir eyleme karşılık elde edilen bir kazanımdan ziyade temel bir hak ve ihtiyaç olarak görülmektedir. Konut, evsiz için bir başlangıç noktasıdır ve her bireyin güvenli şekilde yaşaması temin edilmelidir. Barınma ihtiyaçlarıyla birlikte sağlık ve sosyal destek hizmetleri de önce konut modelinin hizmetlerdendir. Önce konut modeli iki ön kabulden hareket etmektedir. İlki, konutun koşulsuz şartsız bir insan hakkı olduğudur. İkincisi ise evsizin kendi kaderini tayin hakkının bulunmasıdır.
Yukarıda sıralanan üç kurumsal model içerisinde evsizler için en işlevsel olanı elbette önce konut modelidir. İnsan haklarını önceleyen ve evsizleri kategorize etmeden konut sahibi yaparak belirli bir müdahale programının içerisine alması modelin insana ve sürece olan inancını ortaya çıkarmaktadır. Bu modellerin varlığı her ülkede evsizlere yönelik bu hizmetlerin hayata geçtiği anlamına gelmemelidir. Zira bu modeller sistematik bir şekilde hayata geçseydi bugün dünya üzerinde bu kadar evsiz birey olmazdı. Bu nedenle bir şeyin varlığı kadar onun hayata geçirilebilirliği de oldukça önemlidir.
Araştırmanızda evsizlerin kurumsal hizmetlere erişimde yaşadığı zorluklar nelerdir? Bu zorlukların aşılması için önerileriniz neler?
En büyük zorluk evsizlerin vatandaşlık hakları konusunda bilinç düzeyinin çok düşük olması. Araştırmamızda yer alan 30 evsiz içerisinde haklarını bilen (kısmen) kişi sayısı üç. Bu kişiler içerisinde yalnızca beş tanesi bir problemi olduğunda nereye gideceğini biliyor. Barınma ve gündüzlü bakım merkezlerinden ise daha önce hiçbirinin haberi olmamakla birlikte bilinçli bir şekilde hizmet talebinde bulunan evsiz de yok. Kurumları öğrenmeleri; tanıdık, eş, dost, akraba ya da bir başka evsiz aracılığıyla gerçekleşmiş. Kurumların yeteri kadar tanıtılmaması ve hizmet içerikleri konusunda yaşanan aksaklıklar evsizlerin kurumsal hizmetlere erişimde yaşadığı yapısal problemler olarak dikkat çekiyor. Evsizlerin kendilerini ifade etmekte zorlanması, kurumda diğer evsizlerle anlaşamamak, olumsuz alışkanlıklar, personel tutum ve davranışları evsizlerin kurumsal hizmetlere erişiminde yaşadığı bireysel zorluklar olarak ifade edilebilir. Bu konudaki önerilerimiz ise bireysel ve toplumsal hak bilincini geliştirmek, değer ve sorumluluk odaklı yaklaşımlar, hizmetlerin etkin tanıtımı ve yönetimi, nitelikli personel eğitimi, kurumlarda verilen hizmetlerin içeriklerinin potansiyel geliştirmeye yönelik olması şeklinde sıralanabilir.
Evsizlerin destek mekanizmaları konusunda bulgularınız nelerdir?
Araştırmamızda evsizlerde destek mekanizmaları ekonomik, sosyal ve manevi destek başlıkları altında incelendi. Ekonomik destekleri; kamusal destekler ve geleneksel destekler olarak ikiye ayırabiliriz. Kamusal desteklerin içerisinde emekli maaşı, nakdi destek ve yardım kartı uygulamaları bulunmaktadır. Geleneksel desteklerin içerisinde ise aile üyeleri, arkadaş, akraba ve sosyal çevredeki insanlar gibi aktörlerin evsizlere vermiş oldukları cüzi ekonomik destekler var. Evsizler içerisinde çalışıp maaş alanlar da var fakat türü her ne olursa olsun ya da her nerede yaşıyor olsalar da yalnızca ekonomik destek/gelir evsizliğin sona erdirilmesi için yeterli değil.
Sosyal destek mekanizmaları da ekonomik destek gibi iki şekilde ortaya çıktı. Birincisi evsizlerin birbirleri arasında bir sosyal sermaye ağı oluşturmaları ve birbirlerine destek olmaları. İkincisi ise evsizlerin hem aileleriyle hem de sosyal çevredeki diğer aktörler tarafından desteklenmeleri. Evsizler gerek sokakta gerek barınma merkezlerinde yaşarken birbirlerine sosyal destek sağlamaktadır. Bu durum evsizlerde yardımlaşma kültürünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Aynı yerde, birlikte ve ortak davranış kalıplarına ve ortak deneyimlere sahip olan kişiler birbirlerinin problemlerini daha iyi anlıyor ve bu süreçte birbirlerini destekliyor. Bunun yanında arkadaş çevreleri ve vatandaşların duyarlı davranışları evsizlerde sosyal desteğin bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Son olarak evsizlerde manevi destek, bu süreci atlatmak için kıymetli bir yere sahip. Maneviyat evsizliğin somut halinden ziyade görünmeyen yönüne ışık tutuyor. Evsizler evsizlik sürecinde belirsizlik, umutsuzluk, yalnızlık, pişmanlık ve intihar/isyan duygularını çok sık hissediyor. Manevi destek sürecinde dinî pratikler bu sürecin aşılmasında oldukça etkili. Bu süreçte değerlere sahip çıkmak, imtihan ve şükür bilincini pekiştirmek ve ibadet etmek evsizlerin kendilerini iyi hissetmek ve güçlü kalmak adına gerçekleştirdiği şeylerden bazıları. Bunlar aynı zamanda kötü davranış ve eylemlerin de önüne geçiyor. Bir de bu destek türlerinden hiçbirine sahip olmayan evsizler var. Bu evsizler evsizlik sürecini en zor şekilde yaşayanlar. Hayata ve kendilerine dair beklentileri son derece sınırlı. Bu olumsuz inanç onlarda evsizliğin derinleşmesine neden oluyor.
Evsizlerin beklentileri konusunda öne çıkan noktalar nelerdir? Bu beklentilerin karşılanması için neler yapılmalı?
Evsizlerin beklentileri konusunda öne çıkan en önemli nokta; beklenti olarak zikrettikleri şeylerin aslında insanca yaşamak için gerekli olan en temel şeyler olması. Araştırmamızda evsizlerin beklentilerini kişisel ve kurumsal olarak ikiye ayırıyoruz. Kişisel beklentilerin içinde aileye geri dönüş ve kurumdan ayrılarak yeni bir düzen kurmak var. Buradan şunu anlıyoruz: Evsizlerin bazıları kendilerine güveniyor ve desteklenirse evsizliği sonlandırma konusunda istekli. Ama şartlar tam oluşmamış. Çünkü birkaç kez kurumdan ayrılıp düzenli bir hayat kurduktan sonra geri dönenler var. Bu yüzden yalnızca ekonomik değil, psiko-sosyal desteğin önemini anlıyoruz. Bu kişilerin işlevsellikleri artırılırsa ve doğru yönlendirilirse evsizlik durumlarından çıkıp düzenli bir hayata kavuşmaları son derece olası.
Kurumsal beklentiler evsizlerin beklentilerinin bir diğer ayağını oluşturuyor. Burada da evsizler psiko-sosyal destek, sağlık, temizlik/hijyen ve sosyal aktiviteler gibi konulara değiniyorlar. Evsizliğin somut halinden azade bireyleri etkileyen psiko-sosyal bir yönü var. Bu nedenle sadece kurumda vakit geçirmek, sınırlı sayıda insanla etkileşimde bulunmak ya da hiç kimseyle görüşmemek evsizlerin sosyal ihtiyaçlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Bazı evsizlerin düzenli bir kurum hayatı istediğini de görüyoruz. Bunlar genelde yaşlı, süreğen hastalığı olan ve ailesi olmayan ya da onlarla görüşmeyen kişiler. Bu evsizlerin destek mekanizmaları son derece sınırlı olduğu için en azından bir çatı altında yaşıyor olmaktan memnunlar. Yaşları, hastalıkları ve yeterlilikleri evsizliği sonlandırmaya yetmiyor. Bu evsizler için özellikle kurumlarda verilmesi gereken işlevselliklerin artırılmasına yönelik faaliyet son derece önemli.
Evsizlerin gerek kişisel gerekse kurumsal beklentilerinin karşılanması için düzenli takiplerinin yapılması, psiko-sosyal sağlıklarına ilişkin çalışmaların yürütülmesi, yeterliliklerinin belirlenmesi ve kişi odaklı müdahale programlarını önemsiyoruz. Standart ve tek tip uygulamalar herkesin eş zamanlı yapabileceği şeyler değil. Örneğin yaşlı ve süreğen hastalığı olan bir evsizi istihdam etmeniz zor iken genç bir evsiz istihdama katılabilir ve gelir elde ederek evsizliği sonlandırmayı düşünebilir. Bu nedenle insan “biricik” olarak kabul edilmeli ve uygulamalar bu şekilde hayata geçirilmelidir.
Araştırmanızın sonuçları ışığında, Türkiye’de evsizlik sorunuyla mücadelede atılması gereken adımlar nelerdir?
Evsizlik sorunuyla mücadelede atılması gereken adımları üç ana başlığa ayırabiliriz. Bu adımlar aynı zamanda hak temelli sosyal hizmet uygulamalarının Türkiye’de geliştirilmesine ışık tutacaktır. Bunlardan ilki sosyal politika aktörleri ve yapısal reformlara ilişkin. Bu kapsamda insanı ve insan haklarını öncelemek, güçlü ve sürdürülebilir makro ekonomik sosyal politikalar, manevi ve değer temelli yaklaşımlar, ailenin güçlendirilmesi ve korunması, mevzuat metinlerinin güncellenmesi ve evsizlere yönelik düzenlemeler, kalkınma ve mücadele planları, merkezi yönetim çatısı altında evsizlik odaklı birimler, barınma merkezlerinin açılması ve içeriklerinin/niteliğinin artırılması, evsizlerin sayısının ve mevcut durumunun tespit edilebileceği sistematik ve güncel veri tabanı, tamamlayıcı ve güçlü sivil toplum kuruluşları, toplumsal farkındalık, kabul ve rehabilitasyon, hak ve sorumluluk bilincinin oluşturulması ve sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Bir diğer başlık meslek elemanlarına ilişkin. Bu kapsamda bu alanda çalışacak sosyal çalışmacı, psikolog, psikolojik danışman, sosyolog vb. meslek elemanları eğitim süreçlerinde evsizlik konulu teorik ve pratik dersler görmeli ve öğrencilerin mesleki yetkinlikleri artırılmalıdır. Bu süre esnasında farklı kültürlere saygı, baskı ve damga karşıtı sosyal hizmet uygulamalarının yeri oldukça önemli. Ayrıca en temelde müracaatçılarımız birer insan oldukları için etkili ve sağlıklı bir iletişim süreci anahtar kavramlarımızdan biri. Son olarak araştırmacılara yönelik önerileri bir başlık olarak sayabiliriz. Bundan sonraki araştırmalarda evsizlik konulu çalışmaların sayısının artırılması, farklı türde ve müdahaleler içeren araştırmalar yapılması ve tüm bu araştırmaların yerel ve ulusal düzeyde düzenlenecek bilimsel organizasyonlarda gündeme getirilmesi evsizlik problemiyle mücadelede atılması gereken adımlar olarak sıralanabilir.