Ne Zaman Bencil Sayılırız / Nail Başeski

35-bencillikİman ve inançtan uzak ruh bilimleri ve psikoloji bilimlerinin yaptığı, dost başı yaralamaktır başka bir şey değil.
İnsanı muhteşem kılan yönlerinden biri de egosudur. Latince bir kelime olan Ego; ben, benlik, kendilik anlamlarını ifade eder. Kendinin farkında ve bilincinde olan, benini, egosunu korumaya önem veren, kendine âşık ve düşkün olan tek varlık insanoğludur. Parmak uçları ve yüzlerdeki farklılık gibi her insanda ayrı bir ego gelişimi vardır. Ego nedir, tarifini yapmak, vücuttaki yerini bulmak ve tespit etmek de tam anlamıyla mümkün değildir. Ama varlığı; el, ayak gibi ortada duran, İnsanların doğuştan veya yaratılıştan getirdikleri duygular ile sonradan öğrendikleri duyguların bir bakıma diyalektiğinden meydana gelen duygusal bir yapıdır ego. İslamî literatüre göre en aşağı tabakadaki bir “beni” temsil eden nefs-i emmare ile en yukarıdaki bir “beni” temsil eden nefs-i mutmainne arasında veya psikolojiye göre bir bakıma nefs-i emmarenin karşılığı olan ve İslam’dan çalındığı açık olan “id” ile içinde yaşadığı toplumun ideal olarak kabul ettiği yüksek bir ahlakı veya benliği temsil eden “süper ego” arasında insan benliğinin veya egosunun makamları vardır. Bu makamlar istikrarlı, oturmuş, sabit değil; eğitime göre veya çevre etkilerine göre yer değiştirebilen mobil bir yapıdadır. Ego veya benlik dediğimiz şey, duygularımızın bir anlamda donmuş, kristalize olmuş bir yapısıdır. Ve bu yapının kalitesi, insanların çevreye verdikleri görüntüleriyle, kişilik ve şahsiyetleriyle kendini ele verir…
Benlik sahibi olmak; beraberinde insanın kendini bilmesi, kendinin farkında olması, kendini sevmesi, kendini koruması, kendine ait olan veya kendine yarayacak olan şeyleri de bilmesi, onları istemesi, şuur sahibi olması gibi çok mühim sonuçları doğurur. Şuur sahibi olmak, yaratılışın da en önemli kanıtlarındandır. Zira evrendeki şuursuz varlıkların birleşmesinden şuur sahibi varlıkların meydana gelmesi, yaratılış olmadan akıl ve bilimle izah edilecek bir konu değildir. Bu gerçek tesadüfçüleri, evrimcileri çıldırtan bir gerçekliktir.
“Benlik” bu anlamda şuur sahibi olmak demek olduğundan önemli bir olgudur.
Ego sahibi olmak beraberinde bencilliği, egoistliği de getirir. Bencillik ve egoistlik halkın gönlünde hoş olmayan anlamları çağrıştırsa da bir yere kadar bencil veya egoist olmak gereklidir.
Bunların ayrımını yapabilmek bilgi ve bilgelik gerektirir. Kendini sevmeyen, kendine değer vermeyen veya ben duygusunun içini kendisini şahsiyetli ve kişilikli yapacak müspet duygularla dolduramayan insanlar, ya toplum için zararlı şahsiyetler olmakta ya da silik şahsiyetler olarak işe yaramaz konumda durmaktadırlar… Ayrıca bu tür boş benlikli kişiler her zaman zararlı insanların oyuncağı, aleti ve maskarası olmakla karşı karşıyadırlar. Yukarıda anlattığımız sebepler veçhesinde değerlendirince insanın yaratılış itibariyle bencil bir varlık olduğu ortaya çıkar. Elbet böyle olmasının hikmetleri çoktur. Eğer bu duyguya insan mağlup olursa o kişi şeytanın karakterine sahip bir varlığa dönüşür. Kur’ân bizi öyle olmaktan meneder. Eğer kendini hiç yerine koyarsa Kur’ân’da Allah’ın halifesi olmak gibi ona verilen yüksek kıymetin, yine ahsen-i takvim olarak yaratılmış olmak gibi önemli bir değerin kıymetini idrak edememiş, şükürde kusur etmiş olur.
Orta bir yolu bulmak ve takip etmek önemlidir. İşte peygamberler ve onların izini süren gerçek âlimler bu orta yolu bulmada rehber, kılavuz olan insanlardır. Kur’ân ise tam anlamıyla bu konuda önemli bir ölçü kitabıdır. Dolayısıyla, Kur’ân’dan ve peygamberlerden ilham alınmadan insanı anlatmak ve tanıtmak iddiasıyla yazılan her kitap veya psikoloji adına yazılmış her eser bizi bizden alır çıkmaz sokaklara götürür.
Bu noktadan sonra genel olarak yazılarımda yaptığım gibi; “Ben” nedir? “Bencillik” nedir?… gibi çok önemli olan bu konuda, yine zamanımızın en önemli âlim ve mütefekkirlerinden olan Şenel İlhan Bey’e kulak verelim diyorum. Bilgi ve bilgelik gerektiren bu konu onun anlatımı ile çok daha anlaşılır hale gelecek, bu soyut âlemde onun rehberliğinde yolculuk yapmak ruhlarımızı tatmin edecektir.
Evet, “ben”likle alakalı orta yolu işaret eden Şenel İlhan Bey’in sohbetlerinden istifade ederek yazmaya çalıştığım makaleye buyurun inşallah:
“İnsan ben merkezli yaratılmıştır. Ben merkezli olmak, böyle yaratılmak her halükârda kötülük anlamlarını ifade etmez. Bu sebeple benliği veya bencilliği aşağıdaki gibi kategorize etmek gerekir:
1) Menfî benlik veya bencillik (Negatif benlik)
2) Müspet benlik veya bencillik (Pozitif benlik)
1-Menfî benlik (negatif benlik)
Benlik veya bencillik her insanda yaratılıştan var olan bir duygudur. Allah nefsi öyle yaratmış. Bu sebeple insanoğlu doğuştan bencil ve enaniyet sahibidir. Eğer insanoğlu eğitilmez, kendi haline bırakılırsa ateşin yakması, bıçağın kesmesi gibi menfî bencillik duyguları onun ruhunu istila eder ve negatif anlamdaki bencillikle beraber kibir ve enaniyet hali onu tamamen kuşatır. Bu hale giren kişi, güneşin ziyasının yıldızları örtmesi gibi nefsine olan aşkı ve düşkünlüğü ile öyle bir raddeye varır ki diğer bütün varlıkları flu görür. Yani sisli bir ortamın veya puslu bir camın arkasına bakar gibi görür. Bir bakıma görmeme gibi bir şeydir aslında yaşadığı. Bu halin kişiyi götüreceği en yüksek makam, Kur’ân’a göre, Allah korusun şeytanlık makamıdır. Popüler psikolojide ise bu kişiler narsist, yani kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen, kendine aşık olmuş ve büyüklenme hastalığına tutulmuş kişiler olarak ifade edilir. Yani normal bir ruh hali değildir bunların halleri. Böyle bencil insanların beyinleri, zihinleri bile kendi menfaatlerine odaklı çalışır, ilimleri dahi işlerine gelecek şekilde yorumlarlar. Ene’si ve egosu nedeniyle her şeyden çok kendi nefslerini sever, kendilerini var görürler. Çevresindeki varlıkları ve olup bitenleri ise yine kendi menfaatlerini destekliyorsa fark ederler. Menfî bencillik hali insanın duygularını istila ederse bu kişi öyle umursamaz ve aymaz bir psikolojiye bürünür ki, onu yaratan yüce Rabbi’nin, kutlu Nebisi’nin, dostlarının, en yakın akraba ve arkadaşlarının velhasıl etrafındaki her varlığın istek arzu ve menfaatlerine karşı duygusal yönden hissiz, duyarsız, kapalı bir pozisyona girer. Bu bencillik anaforu içine giren bir insan doğru düşünebilmeyi, empati kurabilmeyi, duygudaşlık yapabilmeyi, karşıdaki insanların duygularını anlayabilmeyi beceremez olur. Dolayısıyla değer takdir duygusunu yitirir. Bu karanlık ruh haline giren kimse, çevresindeki varlıkların hak ve hukuklarını, onların menfaatlerini adil bir şeklide değerlendiremez, her şeyi bildiğine inanır, kimseyi dinlemez, eleştiriye açık değildir, hatalarını söyleyenleri sevmez hatta düşman olur, vefası olmaz, kendinden başka kimseye değer vermez… İşte bencilliğin bu raddeye varanı ifrattır. Allah muhafaza buyursun insanı şeytanlaşmaya, firavunlaşmaya, tanrılaşmaya kadar götürür.
2-Müspet benlik (pozitif benlik)
İslam “ben” duygusunun karşısında değildir. Aksine İslam dini zilletli insanlar değil, güçlü “ben” duygusuna sahip, kişilikli, karakterli şahıslar oluşturmak ister. Hazreti Peygamber gibi veya Hazreti Ömer, Hazreti Ali gibi, izzet-i nefs duygusu yüksek, şerefli, adaletli, hakkaniyetli şahsiyetler… İslam dini, yukarıda izaha çalıştığımız gibi “ben” demenin karşısında değil; menfî olan bencilliğin karşısındadır.
İnsanın kendinde olan güzel değerleri görmesi ve bilmesi, onlara verdiği öneme binaen kendine de önem vermesi, menfî anlamda bir bencillik değil müspet anlamda bir bencilliktir ki bunun İslam literatüründe adı “izzet-i nefs” duygusudur. İşte tevazu olma adına kendimizdeki güzel değerleri sıfırlamak, onları görmezden gelmek yanlış olduğu gibi, nefsimizdeki hayvanî sıfatları benliğimizin tamamına mâl ederek, zatımızı o sıfatlarla anmak ve aşağılamak da yanlıştır, uygun değildir. Allah bizi şerefli olarak yaratmıştır. Nefsimizin âdî sıfatlarını kötülemek için kendimizi ve bütün yapımızı kötülemek ve aşağılamak nefs terbiyesi adına yapılan yanlışlardandır. Ben şu varlıktan, şu hayvandan daha aşağıyım demek gibi şeyler yani… Hazreti Peygamber’in (sav) kullanmadığı bir üslubu bizler de müminler için kullanmaktan imtina etmeliyiz. “Hazreti insan”a olan saygımız bunu gerektirmeli.
Menfî Bencillikle Mücadele Nasıl Olmalı?
Menfî anlamdaki bencillik; gurur, kibir, ucup ve enaniyet gibi çok tehlikeli manevî marazların da kalpte yeşermesine sebep olur. Bencil karakterli insanlarda bu hastalıklar kolayca baş gösterir. Az bir amele güvenerek cennetlik olduklarını düşünebilirler, kendilerine bu anlamda kurtulmuşluk icazeti verebilirler… Dolayısıyla enaniyetle mücadele edilmeden ve sencil olunmadan iyi bir kul ve iyi bir mümin olunmaz. Bu haldeki kişiler düzelmek istiyorlarsa kendi konumlarını, güçlerini, sınırlarını tekrar gözden geçirmelidirler. Kendilerine tanrılık vasfı yüklemenin anlamsız olduğunu, doğru bir düşünce olmadığını fark etmeleri, dolayısıyla önce dürüst olmaları gerekir. Zira menfî bencilliğin en önemli ilacı doğruluktur, dürüstlüktür. Nefsî anlamda mutmain olunmadan, tam anlamıyla bencilliğin ve enaniyetin tesirinden kurtulmak mümkün değildir. Ruhen ve nefsen mutmain kişi Allah’a güvenir, tevekkül eder. Yani Allah’ın (cc) Rablığına inanır, kendisine verdiği her şeyi işine gelmese bile baş tacı edip beğenir. Zaten İslam; Allah’ın iradesine teslim olmak, O’na boyun eğmek demek değil mi veya başka bir ifadeyle Kur’ân ve sünnete teslim olmak değil mi? Bir kul Allah’a inanır sonra da O’na güvenmez ise bu müminin aklında ve imanında problem var demektir. Yani menfaatine uyunca Allah’a teslimsin, uymayınca teslim değilsin ve Allah’a güvenmiyorsun. Şeytan da böyle yapmadı mı? Şeytanı Adem’e (as) secdeden men eden şey Allah’a teslim olmaması ve Allah’ın emirlerini tevil etmesiydi. Yoksa emri anlamayacak, olayları analiz edemeyecek kadar aptal değildi. Onu şeytanlaştıran şey bencilliği, enaniyeti ve kibri oldu. Şeytan diyordu ki kendince: “Allah da benim gibi biliyor ki ateş topraktan üstündür. Ama bana azap etmek için böyle söylüyor. O zaman ben de O’nun kullarını azdıracağım.” Bu ve buna benzer aklî ve nefsî yorum ve tevillere saptı. Hâlbuki sen nereden biliyorsun ateşin topraktan üstün olduğunu. Bunlar izafî şeylerdir ve izafî varlıkların üstünlüğünü ancak onları yaratan yüce Allah tayin eder. Menfaat devreye girince işte böyle insan ahmaklaşır. Bu arada hemen sevgiden bahsetmek gerekir. Gönlünde Allah’a Peygamber’e ve hatta insanlara karşı muhabbeti, sevgisi olmayan kişiler bu hastalığa kolay düşerler. Zira bencillik aynı zamanda sevgisizliği doğurur ve bu hal de insanı ahmak eder.
Şeytan niye böyle aptal duruma düştü? Ucup ve kibir duygusu onu dürüstlükten uzaklaştırdı. Bu girdiği alan aslında subjektif bir alandı. Bu alanda insanların kendi kendilerini kandırması ve olayları tevil ederek kendi menfaatlerine dönüştürmesi çok olur. Bir de bencillik, enaniyet devreye girince süper zekâ insanlar bile aptallaşır.
Bencilliğin bir nefsanî boyutu, birde entelektüel boyutu vardır. Bencillikten kurtulmak için iki boyutun da analizlerini yapmak ve iki hususta da enaniyet ve bencillikle mücadele etmek gerekir. Ahlakî boyutu; nefsin bencil yaratılışı, buna müsait yapısıdır. Entelektüel boyutu ise kişinin çocukluktan şekillenmiş bilişsel (kognitif) yapısı, içinde bulunduğu zihniyetin tesirleri, işine gelmesinin etkisi ve olayları tevil etmesi vs. sayılabilir.
Netice olarak, bu meselenin daha fazla detaylandırılması makale hacmini aşar. Okuyucumuzu sıkmadan bu önemli konuyu burada noktalamak istiyorum. Bencillikle mücadele için bu konu gündemimizden düşmemeli, sıklıkla tekrarlanmalı ve bilgi ile beraber bilinçlenmeye önem vermeli diyerek sizleri Allah’a emanet ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir