Müzik dünyasına adım atmanız bir rüya ile başlıyor, bahsedebilir misiniz?
1948 yılında doğmuşum; 1960 yılından sonraki yıllarda bir gece bir rüya zuhur etti. Rüyada tanımadığım uzun boylu bir bey; üzerinde kahverengi ya da haki renginde bir palto vardı, 45–50 yaşlarında güler yüzlü bir beydi. Bana bir keman uzattı, çalmamı teklif etti. Ben gerçekte nasıl çalınıyor bilmiyorum. Bu bey bana, çalabilirsin dedi. Kemanı aldım başladım çalmaya, çok da zevk aldım. Rüyada çaldığım parçayı hala hatırlarım, ne kadar güzel bir icraattı. Rüyamı sabahleyin babama anlattım. Babam Kütahya’nın Tavşanlı kazasında o zaman gazeteci ve matbaacı idi. Rüyamı dinledi, bana bir şey söylemedi; öğleye doğru, gel bakalım dedi, beraber çıktık. Babam rahmetli küçük yaşta saatçilik öğrenmiş çıraklık yapmış. Babamın ustasının oğlu rahmetli Turhan ağbi, keman çalardı, onun dükkânına gittik. Babam, “Oruç’a bir keman arıyoruz.” dedi. Turhan ağbi “Kâmil ağbi, benim bir tane kemanım var onu da ben çalıyorum.” dedi. Turhan ağbinin yanında çalışan Cevat Bey “Kâmil ağbi bende tam Oruç’a göre bir keman var.” dedi. Evden kemanı getirtti, 12–16 yaşlarında çocukların çalabileceği çeyrek keman dediğimiz bir keman, kemanın bir hikâyesi var. Cevat Bey’in bir arkadaşı Kore Savaşı’na katılmış, dönüşte de Japonya’ya uğrayıp bu kemanı alıp gelmiş. Cevat Bey’de Erzurum’a arkadaşını ziyarete gittiği zaman arkadaşı “Sen saz çalıyorsun belki bu keman işine yarar.” deyip kemanı Cevat Bey’e hediye etmiş. O zamandan beri de keman evde rafta duruyormuş. Kemanı cüzi bir fiyata aldık. Birkaç gün sonra Tavşanlı Ortaokulu Müzik Hocası Fethi Akuz Bey’e gittik, bana ders vermeyi kabul etti. İlk başladığımızda bir Alman metodu olan Hoffman metoduyla çalıştık. Fethi Bey’den üç sene keman dersi aldım. Sonra Tavşanlı’da Türk Musikisi Derneği açıldı oraya devam ettim. Fethi Hoca’dan biraz nota öğrenmiştim, orada notayı geliştirdim ve Türk Musikisi makamları üzerine çalışmaya başladım. İlk geçtiğimiz fasıl mahur faslıydı.
MÛSİKÎ ÂŞIĞIN AŞKINI, FASIĞIN FISKINI ARTTIRIR
Toplumda iki anlayış var: Biri, müzik ruhun gıdasıdır; diğeri, müzik nefsin gıdasıdır. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Rahmetli Süheyl Ünver Hoca, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Tıp Tarihi Bölüm Başkanıydı. Çok zarif bir insandı, fakültede tezhib ve minyatür derslerini başlatmıştı. Süheyl Hoca’nın bir sözü var hiç unutmam “Mûsikî masumdur, kullanıldığı yere göre değişir. Mûsikî âşığın aşkını, fasığın fıskını arttırır.” derdi.
Bugüne kadar mûsikînin iyi tarafından bahsettik, bir günde kötü tarafından bahsedelim.
Meksikalı bir yazarın “Müziğin Karanlık Yüzü” isimli bir kitabı var. Yazar uzun yıllar Batı’daki elektronik müziği araştırmış ve bunun ne gibi felaketlere, ne gibi zararlara sebep olduğuna dair bir kitap yazmış.
Bazı müzikler saldırganlık duygularını kamçılayıcı özellik gösteriyor. Saldırganlık duygusu sahnede, güya müzisyen biri tarafından sergileniyor ve gençler o güya müzisyen kişileri idol kabul ediyorlar. Korkunç maskeler takıp üzerlerine çeşitli işaretler yapıp sahneye çıkanlar var ve volümün de haddi hesabı yok, ritmin haddi hesabı yok, açıkçası bu müzik terörüdür. Biz bunun adını tonmaister terörü koyuyoruz, çünkü bunu kontrol etmek tonmaisterin elinde.
YÜKSEK SESLİ MÜZİK DİNLEMEK İŞİTME KAYBINA YOL AÇIYOR
Gençler taklitle yaşar, kendilerine doğru örnek sunulmazsa doğruyu bulamazlar. Amerika’da gençlerin % 70’inde işitme kaybı var. Bunun sebeplerinden biri kulaklıkla yüksek sesli müzik dinlemeleri. Bunu gençliğin icabı zannediyorlar ama kaybedilen algılama gücü tekrar geri gelmiyor, bu müziğin karanlık yüzünün bir sonucudur.
Hz. Mevlana Mesnevî’nin dördüncü cildinde şöyle söylüyor: “Hikmet sahipleri buyurmuşlardır ki; mûsikî nağmeleri göğün hareketinden gelmektedir, yani semavîdir. Biz cennette Hz. Âdem’in hücreleriydik, onunla beraber cennet müziğini dinledik, sonra unuttuk ve bugün müzik kirlenmiştir.” Hz. Mevlana bunu sekiz asır önce söylüyor. Bunu okuduğumda hayretler içinde kaldım. Sekiz yüz sene önce kirlendiyse bugün ne hale gelmiştir. Cennette müzik var mıydı diye araştırdık, çeşitli hadis kitaplarına baktık ve cennette müzik icra edildiğine dair bir hayli hadis bulduk. Ne hikmetse bunlar hiç konuşulmaz, halka anlatılmaz ve İslam’ın böyle bir yönü olduğu da dünyaya tanıtılmaz.
Kur’an-ı Kerim’e baktığınızda “Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.” (Hicr, 15/47) buyruluyor. Demek ki cennette yaşama söz konusu olduğu zaman şartlardan biri kindar olmamak. Kin nedir? Öfkenin kronikleşmiş şeklidir. Peygamber Efendimiz’in (sav) de hadisleri vardır; öfkelendiğinde abdest al, ayakta isen otur… Kin, öfkenin en katı halidir. Kinin en önemli özelliği, içinde merhamet olmayışıdır. Cennet ise bize merhamet yurdu.
Mevlana’nın sözüne göre biz cennette Adem aleyhisselamda var iken cennet müziğini hissettik. Peki tekrar biz o müziği bu âlemde duyabilir miyiz, dediğimizde o zaman mûsikî ile tedavi tarihçesine gidiyoruz.
MÜZİĞİN BİTKİLER ÜZERİNDEKİ ŞAŞIRTICI ETKİSİ
Dorothy L. Retallack’ın “The Sound of Music and Plants” isimli kitabı; orijinali İngilizce, Türkçeye de tercüme edildi, Amerika’da laboratuarda yapılmış bir çalışmayı anlatıyor. Üç hafta boyunca, aynı iklim ve ısı vs. şartlarda bitki fidelerine farklı müzikler dinletiliyor. Birinci bitki fidesine acid rock müziği dinletiliyor, bitkilerin çok kısa bir zamanda öldüğü görülüyor. İkinci grup bitkiye Bach müziği dinletiliyor, bitki hiçbir şey olmamış gibi kendi halinde büyümeye devam ediyor, büyümesi durmuyor, hızlanmıyor da hiçbir fark yok. Üçüncü bitkiye pentatonik emprovize tarzındaki natürel aletlerle icra edilen müzik dinletiliyor ki bizim müzik terapide kullandığımız metot da budur. Bitki hem enine hem boyuna büyüyor. Ben bunu okuduğum zaman çok hayret ettim.
MÜZİK TERAPİ STRES HORMONLARINI AZALTIYOR
Mûsikînin ne gibi etkisi var, dediğimiz zaman müzikle tedaviye de girmiş oluyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Avni Babacan’la çalıştık, kronik ağrılı hastalar ile çalışma yaptık. Seansa yirmi kadar hasta geliyordu. Seanstan önce hastanın kanı alınarak ağrıyı oluşturan stres hormonları tahlil ediliyordu. İki buçuk saat süren müzik ve hareket terapisinden sonra tekrar kan alınarak stres hormonları tahlil ediliyordu. Tahlil neticesinde, bir müzik terapi seansında stres hormonlarının %40 oranında düştüğü görülüyor. Bu, ağrının %40 oranında azaldığı anlamına gelir. Avni Hoca bunu görünce çok sevindi, çok memnun oldu. Yine Avni Hoca’yla yaptığımız bir seansta bizzat yaşadığımız bir olayı anlatayım. Hastalar gelip oturdular, bir beyefendi dikkatimizi çekti; zayıf, uzun boylu, zorlukla yürüyen biriydi. Seans sırasında bazen hastanın uzanması gerekiyor, çünkü otururken kaslarını rahatlatamaz, uzanıp bütün vücudunu rahatlatması lazım. Şifahanelerde de bu şekilde yapılıyor. Edirne’deki şifahanede de böyleydi; ortada havuz, bir tarafta müzisyenler, yandaki odalarda da hastalar istirahat halinde dinliyorlar. Prensip olarak şifahanelerde yapılanı bozmadan, aslına sadık kalarak, geliştirerek uygulamaya çalışıyoruz.
Dikkatimizi çeken beyefendi bizi kırmadı, zorlukla uzanabildi, dinledi. Seans bitti, seanslardan sonra bizim soru cevap kısmımız oluyor, kim ne hissetti diye soruyoruz. Beyefendiye sorduk, zona denilen bir hastalığı varmış, onun için yürüyemiyormuş; seanstan sonra ağrısı tamamen geçmiş. Avni Hoca ve biz hayretler içerisinde kaldık. Zona ağrısının bir seans müzik terapiyle geçmesindeki hikmet nedir diye düşündüğümüz zaman, müzikteki şefkat ve merhamet ihtiva eden, vücudu ahenge getiren bir özellik olduğu ortaya çıkıyor. Vücutta bir hastalık ortaya çıkıyorsa bir rızasızlık vardır, bazı organ gruplarının ötekilere nazaran farklı bir durumu vardır, vücutta birlik bütünlük şuuru yoktur. Orada birisi anarşi üretmektedir. İşte müzik, o anarşiyi bir huzur haline, bir kabul ve birlik bütünlük haline getiren bir şey oluşturmaktadır.
HER MAKAMIN DEĞİŞİK BİR ETKİSİ VAR
Müzik terapi seanslarının içeriğini anlatır mısınız?
Elimizde literatür bilgileri var, bir de bizim edindiğimiz tecrübelerden gelen bilgilerimiz var, bunları sentez haline getiriyoruz. Müzik terapide kullanılan müzik aletleri kopuz, ney, rebap, çenk başta olmak üzere şifahanelerde kullanılan enstrümanları kullanıyoruz. Bu enstrümanlara yeni bir şey ilave etmek istemiyoruz, gereği olduğunu da düşünmüyoruz, çünkü insan aynı insan. Bundan bin yıl önce o insana bir müzik terapisi şifa veriyor idiyse bugün de verir, prensibimiz bu. Bu prensibin bizi sonuca götürdüğünü de görüyoruz. Kullandığımız mûsikî makamları aşağı yukarı bin yıl önce Kuzey Hindistan, Türkistan bölgelerinde başlayarak olgunlaşmış. Bu makamlar Batı’da bilinen majör ve minör gamlarına karşı beş yüze yakın makam meydana getirmiş. Bunlardan yaklaşık kırk tanesi müzik terapi literatüründe adı geçen makamlar. Bunların içinde Rast makamı; başa ve gözlere iyi gelir, vücuttaki genel ahengi, armoniyi oluşturur, spazmları çözer, gevşetir, rahatlatır, huzur duygusu verir. Uşşak makamı; kalbe iyi gelir, ayaklara iyi gelir, insanda gülme hissi oluşturur, uyuyamayanlara uyku rehaveti verir gibi bilgiler var. Bu bilgileri yıllardır Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde pek çok insan üzerinde uyguladık.
Müzik terapide kullanılan makamların tasnifleri var, o tasniflere göre hastaya hangi makamı ya da makamları uygulayacağımıza karar veriyoruz. Bir de bizim teşhislerimiz var. Çok seyrek de olsa hastanın nabzına bakıyoruz, ten rengi, kendi ifadeleri, gittiği sağlık kuruluşlarında verilen kararlar, raporlar… Bunların ışığı altında neye ihtiyacı olduğunu tespit ettikten sonra kalp ritmi temel olacak şekilde müzik terapi uyguluyoruz. Dombra denilen enstrüman ritim tutuyor, su sesi enstrümanlara eşlik ediyor, bunların üzerine ney, rebap, kopuz ve çenk ile belirlenen makamla müzik terapi yapıyoruz. Bir insan düşünün; hayatında hiç ud dinlememiş veya dinlemiş de çeşitli sebeplerden dolayı ona karşı alerjisi olmuş, sevmiyor… Şimdi müzik terapi adına bu adama kırk dakika bu enstrümanı dinletirsek tam tersi netice alırız. Bu anlatmaya çalıştığım müzik terapiye, dünya literatüründe reseptif müzik terapi adı veriliyor.
MÜZİK TERAPİ AĞRILI HASTALIKLARDA DA KULLANILIYOR
Müzik terapi, daha çok iç dünyaya yönelik, depresyon, stres, akıl hastalıkları, bunalım vb. hastalıkların tedavisinde mi kullanılıyor?
Öyle zannediliyordu ama bizim çalışmalarımızda öyle olmadığı görüldü. Avusturya’da bizim yetiştirdiğimiz arkadaşlar Viyana’da Meidling Kliniğinde çalışıyorlar ve komadaki hastalara müzik terapi uyguluyorlar. Müzik terapi uygulanan hastaların bazılarının komadan çıktıkları gözleniyor, beyinde alfa ve teta ritimlerinin arttığı gözlemleniyor. Alfa ve tetanın artması trans halini oluşturuyor.
Komadaki hasta şuursuzdur, nasıl bir etki var ki o şuursuz hasta müzikle beraber bir algılama şuuruna geçebiliyor. Kanserli hastalara uygulandığında bağışıklık reaksiyonunun arttığı gözlemleniyor.
Dünyaca ünlü Prof. Dr. Mehmet Öz, ameliyatlarında bizim müziklerimizi dinletiyor ve diyor ki: “Müzik dinletmeye başladığımızdan beri korkudan ölüm vakalarının azaldığını gördük.” Hastaya korku yerine kabul etme özelliği veriyor.
Sonra, geriatrik (yaşlı tıbbı) hastalarda, yalnızlık duygusunu azaltıcı özellikleri ve bağışıklık reaksiyonlarının arttığı görüldü. Müzik terapinin yalnız psikolojik hastalıklarda değil, ağrılı hastalarda ve organik hastalıklarda da netice verdiği gözlemlendi.
Gazi Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi bölümünde Prof. Dr. Elvan İşeri Hanım’la beraber otistik, spastik, hiperaktif ve mental retardasyon olan çocuklarla çalıştık. İki buçuk saatlik bir seansın öncesinde ve sonrasında yapılan testlerde çocukların iletişiminin çoğaldığı ve öğrenme kabiliyetinin arttığı tespit edildi.
Ankara’da Numune Hastanesi Onkoloji bölümünde Prof. Dr. Nurullah Zengin Bey’le çalışmalarımız oldu. Kemoterapi gören kanser hastalarının sıkıntılarının azalması yönünde müzik terapinin çok etkili olduğu gözlemlendi. Yapılan testler yakında açıklanacak, testler analiz edilmiş ve çok olumlu neticeler tespit edilmiş.
Bütün bunlar, tıbbın her bölümünde müzik terapinin kullanılabileceğini gösteriyor. Ayrıca müzik terapi almak için hasta olmak da gerekmiyor.
Tümata Kurucusu Değerli Hocamız R. Oruç Güvenç ile müzik terapisi ve enstrüman çalmak ve İnsanlığın Yükselen Değerleri adı altında yürüttüğü seminerleri yıllardır takip etmekteyiz. An’ın idrakinin anlaşılmasından hayat kalitesinin artırılmasına kadar bir çok büyük yelpazede yaşadığımız, hissettiğimiz faydalarını ifade etmeye kelimeler yetmez. Kendisine müteşekkiriz. Saygıkar sunuyoruz.