Tüm bu yaşanan olaylara baktığımız zaman birkaç açıdan bir askeri darbe olarak değerlendirebiliriz.
1- Haziran 2012’de Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu ve Muhammed Mursi büyük bir oy oranı ile Cumhurbaşkanı seçildi. Bizim siyaset biliminde öğrendiğimiz şey; özgür seçimleri kazanan kişi fikirlerini uygulamaya geçirebilmek için bir değişim gerçekleştirmelidir ve de o kişi yönetimi belirleme hakkına sahiptir. Fakat Mursi’ye bu hareketlenmeyi gerçekleştirmeyen bir muhalefet vardı.
2- Aralık 2012’de anayasa hazırlandı ve insanlar bu anayasayı kabul etmeye hazır olmasına rağmen ordu anayasanın kabulünü durdurdu. Hatta %64 oranında bir destek mevcuttu. Öyle ki itirazlardan dolayı Cumhurbaşkanı Mursi seçim sonrasında ilk oturumda karşıt konuları tayin etmek için meşru otoriteye sunmak üzere bir komite kuracağını söyledi fakat muhalefet bunu reddetti.
3- 30 Haziran 2013’te Mısır halkı iki parçaya bölündü. Birinci grup Tahrir Meydanı’ndaydı, diğer grup Rapaa Meydanı’ndaydı. Fakat ordu ikinci grubu göz ardı etti. Halkın yanında olduğunu söyledi. Mursi taraftarları halk değil miydi? Hangi insanlar kastediliyordu? Bu hareket Mısırlı birçok kişiye Mısır’ın diğer ülkeler gibi olmadığını hissettirdi. Ordu, Mursi karşıtlarını Mısır halkı olarak tanımladı hâlbuki Müslüman Kardeşler üyesi olmayan ve başka birçok kişi olmasına rağmen.
8 Temmuz 2013’de ordu, barışçıl protestoculara namaz kılarken saldırdı. Ordu, Mursi muhalifliğini ve bu muhalefeti destekleyenleri dikkate alıyor, fakat Mursi taraftarlarını dikkate almıyor. Bu gerçekten dehşet verici bir olay. Baktığımız zaman özgür seçimlerle gelmiş bir Cumhurbaşkanının darbe ile yerinden edilmesi hem Mısır hem de bölge için olumsuz bir imaja neden olmuştur. Ayrıca Arap Baharının ardından bölgede daha da canlanmaya başlayan demokrasi talebi bu manada halkın iradesine karşı vurulmuş bir darbedir.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

