Bitkilerle ilgili “tamamlayıcı tıp”, “koruyucu hekimlik”, “geleneksel tıp” gibi birçok ifade var. Ortadoğu’da veya Uzakdoğu’da “geleneksel tıp” olarak geçiyor. Geleneksel tıp her toplumda, özellikle zengin kültüre sahip olan toplumlarda mevcuttur. Bugün Yunanlıların, Hintlilerin, Çinlilerin geleneksel tıbbı var ve hepsinden daha eski, hepsinden daha gelişmiş. Ama kadim kültürümüzle, ecdadımızla binlerce yıllık bağlantımızın zayıflaması bizi bu konuda da maalesef geri bıraktı. Bu bağlamda ülkemizde alternatif tıp alanında atılan adımlar nelerdir?
Hükümet bu konuda çok güzel adımlar attı. Bugüne kadar Sağlık Bakanlığı alternatif tıp yöntemlerine karşı “Bunlar suiistimalin kapısıdır…” diye hepsine karşı mesafeliydi ve kesinlikle o kapıyı açmıyordu. Çünkü tedavisi çok zor hastalıkları tedavi ettikleri iddiasında kişiler ortaya çıktı. Bu menfaat grupları, iddialarının içini dolduramadıkları gibi insan sağlığı ile de oynadılar. Fakat Türkiye’nin her yıl yurtdışına ödediği milyonlarca doların ülkede kalması için yerli bitkisel ilaç üreticileri harekete geçti. Birçok bitkisel ilaç üreticisi ruhsat almak için İngiltere’ye başvuru yapmak istiyor. Neden Türkiye’ye ait ilaçların patenti Türkiye’den verilmesin? Bu gayretli çalışmalara da Bakanlık duyarsız kalmadı ve çalışmalarına başladı. Bu hususun ne tamamen inkâr edilmesi ne de tamamen başıboş bırakılması doğru değil ve mutlaka düzenleme gerekli. Acilen, bitkisel destek ürünleri adı altında üretim yapan tesislerin denetlenmesi gerekiyor. Ürünlerinin klinik araştırmalarının olması gerekiyor. Üretilen ürünlerin içeriğinin bir üniversitede analizinin yapılması gerekir. Sağlık Bakanlığı bunu diyebilseydi iyi olurdu. Sağlık Bakanlığı dedi ki: “Siz endikasyon bildirmeye yani şifa verdiğinizi iddia etmeye kalkıyorsunuz.” Deyip cezalar yazdı. Firmalar da o ceza bedellerini karşılamak için daha fazla reklam yaptılar. Bu anlamsız mücadeleden halk zarar görüyor ve bu meslek zarar görüyor. Geleneksel tıp, samimi, doğru insanlar ve hekim kontrolünde yapılmalı ve ticarete dönüştürülmemeli, bilimsel olmalı. Siz geleneksel deyip arkası boş iddialarda bulunmamalısınız,
mutlaka üniversite düzeyinde çalışmalar yapılmalıdır.
Peki siz bu konuda insanları nasıl bilgilendiriyorsunuz?
Bizim çağrı merkezimizde tıbbî bitkiler mezunu, eğitimli arkadaşlarımız var, başlarında da doktor var. Telefonda bitkisel ürünlerle ilgili kim ne sormak istiyorsa soruyor, yetkili kişi cevap veriyor ve kesinlikle bilmedikleri şeyi doktora danışıyorlar. Peki biz bunu niye yaptık? Biz bu mesleğin onurunu şerefini muhafaza edebilmek için böyle prensipli çalışıyoruz. Her meslek grubunda o mesleğin onurunu, şerefini, gururunu korumak isteyen insanlar muhakkak çıkacaktır. Alternatif tıpta da bunu yapabilmek için Sağlık Bakanlığıyla entegre çalışıyoruz. Ben Sağlık Bakanlığının istişare heyetindeyim, yaptığımız bilimsel çalışmaları biliyorlar. Türkiye’den sekiz üniversiteye müracaat ettik, “Bize bilimsel çalışma yapabilirseniz bütün finansmanını biz yapalım.” dedik.
Hekim arkadaşlarımız prensip gereği danışanların tahlillerini, filmlerini görmedikçe tavsiyede bulunmuyor.
Başkaları tarafından aldatıldığını düşünen bazı hastalarımıza ücretsiz yardımcı oluyoruz. Mağdur olan hastaları ücretsiz tedavi ediyoruz. Bana, “Neden böyle yapıyorsunuz, neden ücret almıyorsunuz bu hastalardan?” denildiğinde ben onlara “Her mesleğin onurunu, izzetini muhafaza etmeye çalışan birileri çıkması lazım, yoksa Allah o ilmi birilerinden alır.” diyorum.
Avrupa’da her köşe başında ilmi çalışmaları yapılmış geleneksel tıp ürünleri satan birçok satış yeri var. Hatta grip olan kişiye doktoru ilaç yerine papatya yazabiliyor. Acaba ülkemizin bu doğal zenginliğine sahip çıkabilecek miyiz?
Türkiye hâla, bitki çeşitliliği ve Tıbbi Flora bakımından dünyanın en zengin ve en kıymetli coğrafyalarının başında geliyor. Uluslararası birçok ilaç firması bunu bildiği için doğal yöntem adı altında ürettikleri ürünleri için gerekli bitkileri Türkiye’den toplatıyorlar. Köylülerden çok düşük ücretlere topladıkları bitkileri, yurtdışında ilaca dönüştürerek binlerce dolar karşılığında yeniden Türkiye’ye satıyorlar. Bu kabul edilemez bir şey. Bundan dolayı bu konuda Bakanlık da ilgili üniversiteler de çalışma yapması gerekir. Türkiye’de alternatif tıp alanında Sağlık Bakanlığına bitkiyi kapsülün içine koyma dilekçesini veren ilk biziz. Finanse ettiğimiz Necmettin Erbakan Üniversitesi laboratuvarı formüllerimizin kanser üstündeki etkilerini araştırıyor. Bitkisel tedaviyle ilgili iddialar, televizyon reklamlarından değil, üniversite belgelerinden, doktor ağzından çıkması lazım.
Güney Kore kendisini dünyada alternatif tıp merkezi yapmak için bir proje geliştirdi ve bir şehir büyüklüğünde tesisler kurdu. Dünya çapında tüm alternatif tıp yöntemlerine kapısını açtı. Güney Kore’nin, Sağlık Bakanlığına bu konuda başvurusu var. Sağlık Bakanlığıyla yaptığımız görüşme sonucu Bakanlık bizi Kore’de temsilci olarak görmek istediklerini belirtip bizi temsilci tayin etti.
Alternatif tıp alanındaki diğer doktorları organize etmek ve bu işte doğru bir bilgilendirmeyi sağlamak için Geleneksel Tıp Derneğini kurduk, Geleneksel Tıp Derneğinin başkanlığını yürütüyorum. Dernekte beş profesör, altı tane uzman, altı tane de hekim arkadaşımız var ve birçok üyemiz var. Derneğimizde alternatif tıpla ilgili yöntemlerin bilime kazandırılmasıyla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Sağlık Bakanlığıyla da entegre çalışıyoruz, inşallah bitkisel tedavihak ettiği yere gelecektir.
SAĞLIK BAKANLIĞI HÂLÂ KİMSEYE RUHSAT VEREMEDİ
Yakın zamanda Sağlık Bakanlığı onaylı bitkisel ürünler eczanelerde olacak mı?
Yönetmelik çıktı, ilk müracaat eden firmayız. 2013’ün sonunda Sağlık Bakanlığı onaylı bitkisel ürünlerin inşallah eczanelerde yerini almasını umut ediyoruz. Bugüne kadar bitkisel ürünler Tarım Bakanlığından gıda destek ürünü olarak ruhsatlandırılıyordu. Biz bilimsel çalışmalarımıza başladık, bir taraftan da Sağlık Bakanlığına müracaatlarımızı yaptık. İnşallah yakın zamanda hem tedavi amaçlı hem koruyucu amaçlı ürünlerimizi eczanelerde satışa sunmak için çalışıyoruz.Yönetmelik çıkmasına rağmen Sağlık Bakanlığı hâlâ kimseye ruhsat veremedi. Çünkü bilimsel çalışmaları, analizleri vs. tamamlayan olmadı.
2000 EL YAZMASI ESER İNCELEDİM
Alternatif tıp alanında yazılmış olan eski eserlerden yararlanıyor musunuz?
Bizim hazırladığımız bitkisel formüllerin çoğu, dünden bugüne yapılmış değil; insanlık tarihi kadar eski. İlk olarak çok eski el yazması bir kitap inceledim, içerisinde çok değişik tedavi yöntemleri vardı. Daha sonra dünyadan topladığım çok sayıda eseri inceledim. Aynı zamanda araştırma geliştirme çalışmalarına başladım. Ana dilim Arapça olduğundan benim için çok zor olmadı. Hamdolsun, Osmanlı’ya ait tıp eserlerinden iki bin yazma eser buldum. İnşallah, bu iki bin eseri inceleyerek Türkiye’ye hazine değerinde bir alternatif tıp kütüphanesi kazandırmayı amaçlıyorum.
HASTALIKLARDAN KORUNMADA “ARINMAK” ESASTIR
Koruyucu hekimlikte okuyucularımıza ne tavsiye edebilirsiniz?
Bütün geleneksel tıp yöntemlerinde binlerce yıldır olan bir şey var: arınmak. İnsanın vücudu arınma ihtiyacı duyar. Hacamat-tıbbî sülük, idrar söktürmek, bağırsakların temizlenmesi, bunlar insanın ihtiyaç duyduğu arınma yöntemleridir. Bugün bu kadar fazla hastalık olmasının sebeplerinden birisi de modern tıpta arınma yöntemlerinin kullanılmamasıdır. Bence alternatif tıbbın modern tıbba en büyük üstünlüğü arınmayı sağlamasıdır. Mesela kekik alıyorsunuz, bakterileri temizliyor, idrar söktürüyor; sinameki alıyorsunuz bağırsakları temizliyor. Ama bağırsak hastalıklarıyla ilgili antibiyotik aldığınız zaman hiçbir hasta uzun vadede iyileşmiyor, orta ve kısa vadede hiç iyileşmiyor. Çünkü antibiyotikler bağırsak içerisinde bulunan emilim yapan tüyleri deforme ediyor. Eğer biz sadece oradaki bakterileri atabilsek o emilim
yapan tüyler deforme olmayacaktır. Maalesef bu arınma modern tıpta yok. Biz insanlara arınmayı tavsiye ediyoruz. Ya vücuda girişi kısacağız ama artık mümkün değil; çünkü yediğimiz içtiğimizde sentetikler, koruyucu maddeler, genetiği değiştirilmiş gıdalar vs. bir sürü şey var, ya da arınacağız. İstediğiniz kadar ilaç alın arınmazsanız, tedavi olamazsınız.
Onun için insanlara tavsiye edeceğim en önemli şey arınmak; ikincisi bağışıklık sistemini güçlü tutmak; üç moral.
Biz bugüne kadar kanseri genetik mutasyon olarak bilirdik yani insanın genetiğinde var, bunu yaşayacaksın… Hâlbuki kanser hastalıklarıyla ilgili Avrupa’da yapılan son çalışmalar bu tezi doğrulamıyor. Hücrede oksijen yetersizliği varsa o hücre bölünüyor, parçalanıyor ve patolojik bir durum
oluşturup kitle oluşuyor. Bu da bir isyana sebebiyet veriyor, otonom sistemiyle hücre arasında iletişim kopunca hücrelerde bir isyan başlıyor. Beyin bölünme diye talimat verse de hücrelerin umurunda değil. Kanser bir isyandır, isyan oksijeni az olan hücrede gerçekleşiyor. Ben dağın başına çıktım kanseri yendim, diyenler aslında aldıkları oksijen oranını arttırdıkları için kanseri yenebiliyorlar.
Genetik olarak gelen kanser hastalıkları var ama hepsi genetik değil. Yediğimize içtiğimize bağlı olarak gelişen kanser türleri, strese bağlı, oksijensizliğe bağlı, beslenme bozukluklarına bağlı, koruyucu maddelerin vücudumuzda bıraktığı kötü etkiye bağlı gelişen kanser türleri var. Hastalıklardan korunmada “arınmak” esastır ve bağışıklıksistemini güçlendirmek çok önemlidir.
Başlıca arınma yöntemleri nelerdir?
Hacamat, sülük tedavisi, idrar söktürücü gıdalar, sebze ağırlıklı beslenmek arınma yöntemidir. Mesela yoğurt üzerine zeytinyağı katılarak tüketilirse kesinlikle bağırsakları tertemiz eder. Yoğurt mayalanmış bir gıdadır ve içerisinde bakteriler bulunur, o bakteriler de bağırsaklardaki iyi bakterileri besler. Yan etkisi olmayan gıdalar ile arınmak lazım, yine yan etkisi olmayan gıdalar ile bağışıklık sistemini güçlendirmek gerekiyor. Moralimizi düzeltebilecek yiyecek içecekler; kavun, badem, muz, melisa çayı… Ama moralin yüksek olması bakış açısıyla alakalıdır. Bazı insanlar bardağın boş tarafını bazıları da dolu tarafını görür. Boş tarafını görenin negatif bir bakış açısı var demektir.
Meşhur bir hadistir; Peygamber Efendimiz (sav) sahabelerle birlikte bir yerden geçerken bir köpek leşi görüyorlar. Sahabelerden kimisi gözünü kapatıyor, kimisi burnunu kapatıyor. Peygamber Efendimiz (sav) diyor ki: “Köpeğin ne güzel dişleri var.” Bir köpek leşinde bile güzel tarafı görebilecek kadar pozitif bakan, hüsn-ü zanla bakan bir bakış açısından hastalık çıkmaz. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Biz hayatımızdan lezzet almıyorsak güzel görmüyoruz demektir. Hadiselere güzel bakabilmek lazım, tıpta da böyle. Hasta doktora geliyor, doktorun psikolojisi bozuk. Doktor hastaya diyor ki: “Sen asla iyileşmezsin…” Hastayı bitirdin, ne demek
iyileşmezsin. Şifa Allah’ın tekelinde olan bir şey, kimsenin tekelinde değil. Allah dilediğine şifa verir.
“FAYDALI ŞEYLERDEN ÇOK TÜKETECEĞİNE ZEHİRDEN AZ TÜKET” (İBNİ SİNA)
Sumak, kekik gibi antioksidan bazı gıdalar var, yemeklerde de çok kullanılabilecek şeyler, bunun bir oranı var mı? İfrata kaçmamak lazım, her şeyin fazlası kötüdür. Biber C vitaminidir ama fazla biber yersen ya ülser olursun ya gastrit olursun ya da hemoroide yakalanırsın. İbni Sina diyor ki: “Faydalı şeyden çok tüketeceğine zehirden az tüket senin için daha hayırlıdır.”
Baş ağrısı yaşayan insanlarla sık sık karşılaşıyoruz, baş ağrısı için ne tavsiye edersiniz?
Baş ağrısının çok değişik şekilleri vardır, hastayı incelememiz gerekir. Mesela sinir-stres kaynaklı baş ağrısına tavsiye edilebilecek birçok şey var. Bunlardan bir tanesi valerian (kedi otu); sinir sistemini güçlendirici özelliği var ve gerçekten insanın daha dirençli olmasını sağlar.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi


Dr Muammer Yıdız ın emeklerine sağlık beğeni ile takip ediyoruz.Keşke her gün Tv de proğramı olsa Çok değerli bir şahsiyet Konusunda tam bir uzman Allah yolunu açık etsin