Mevlânâ ve Aşk / Ahmet Kik

33-mevlana-askSiz Mesnevî ile manevi yolculuk yapan bir şairsiniz. Mesnevî deyince ne anlıyorsunuz?
Mesnevî deyince önce Hz. Mevlânâ’yı anlamamız gerekiyor. İnsanlar Hz. Mevlânâ’yı Mesnevî’den anlıyor ama onun bu topraklarda yatan bir veli olması düşünce dünyamızı etkilemektedir. Nurettin Topçu şöyle söyler: “Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Anadolu toprağının altında bize bin yıllık maziden emanet olan ruhlarını bizim varlığımıza karıştırdıkça, ruhlarımıza düşman olan sefillerin zehirli tesirleri bizi imha edemez. Bizi yaşatan ve ebedi yapan, ebediliğe götüren büyük kervanın başında Mevlânâları Yunusları görüyoruz.”
Gönle hitap eder Hz. Mevlânâ. Gönlün taşıyıcısı da insan olduğuna göre, Mesnevî’nin konusu da insandır.
Mesnevî başta olmak üzere bütün eserlerinde insanlara rehberlik amacını güderken bu prensipler üzerinde durmuştur. Bu prensiplerden biri olan sabır; dert, musibet, sıkıntı, yoksulluk, hastalık ve ölüm türünden hayatımızda yer alan olumsuzluklara karşı ilk direnç noktası; dinî ve millî kültürümüzde insan hayatına yön veren önemli bir unsurdur.
İşte Mesnevî, insanın kendi içine açılan büyük bir evin kapısı gibidir. İnsan Mesnevî’yi okudukça yaşamadığı ama yaşanmışlıklardan örnekler görerek bir bir gönlünün içindeki kapıları aralar, kendi içini keşfettikçe Yaradan’a bağlılığı ve “aşk”ı artar.

Şiirlerinizin hep bir hatırası var? Yaşadıklarınızı, olayları ve şiir oluşumlarını anlatır mısınız?
Mesnevî’yi okudukça ve dış dünyamda gelişen olaylar ile ilişkilendirip gelen ilham ile birlikte kağıda dökülmekteyim.
Bir gün, yazdığım şiirleri ve beni eleştiren bir kişi bana yanlış yolda olduğumu söyleyerek kendince hakaretlerde bulundu. Bu benim çok ağrıma gitti. Bu kişiye anlamlı bir mesaj vermek istedim o an ve aşağıdaki satırları yazdım.

HEM GERİ HEMİ DE İLERİ
Sufi,
“AŞK” yolunda olmalısın daim canlı ve diri.
Bir gün çıkar gelir, kendini bilmez biri.
Der, yanlış yoldasın atmalısın adımların geri.
Bilmez biçare,
Atılan tüm adımlar Mevla ile birlikte atılır,
Hem geri hemi de ileri…
Yazdığım şiiri gören kişi bana mesaj atarak bu şiirin ona yazıldığını anladığını ve haklı olduğumu söyleyerek özür diledi. Mevlânâ oğluna der ki: “Bahaeddin! Eğer daima cennette olmak istersen herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!” Hem Hz. Mevlânâ diyeceksin hem de sevgisiz ve kindar olacaksın, bu olmaz. Mademki bu olmaz, nefsî marazlarımızı güzel olan temiz ahlaklarla değiştirmek gerekiyor. İşimize gelmese bile… Hz. Mevlânâ olayları daima hayra yormayı, hayır söylemeyi ve hayır üzerinde olmayı kendine düstur edinmiştir.
Mademki Hz. Mevlânâ bizim için önemli ve kıymet verdiğimiz bir zât, neden ona benzemeye çalışmayalım?

Sizin yazdığınız şiirler internet ortamında Mevlânâ’nın diye dolaşıyor ve siz kitap yazana kadar da inanılmadı, hatta suçlandınız. Bu durumu nasıl izah edersiniz, duygularınızı alabilir miyiz?
Evet, maalesef günümüz teknolojisi buna çok müsait, ben de bununla çok karşılaşıyorum. Ağır eleştiriler bile aldım. Kendilerine şiirlerimin Hz. Mevlânâ’nın hangi eserinde ve hangi sayfasında yer aldığını sorduğumda cevap alamadım. Aşağıdaki şiirlerim Hz. Mevlânâ’nın şiirleri diye maalesef sosyal medyada dolaşmaktadır.

FARK ETMEZ
Anladım ki gönül çuvalımdaki,
Kelimeler sana yetmez.
Oysa gönlüm güzel olmazsa
Bahçemde bir gül dahi bitmez.
Ey Sevgili
Senin “Aşkın” daim olsun,
Benim yaram olsa da fark etmez.

TASAVVUF DENİZİNDE
Karanlıktı yüreğim, Şems koydum.
“Aşk”a açtım, Rûmî’nin sofrasında doydum.
Sevgili beni unutmuş duydum.
İsyan etmedim, Nefsime uydum.
Ben ki;
Sanırdım maşuk için vazgeçilmez bir huydum.
Sustum! Çünkü henüz tasavvuf denizinde,
Bir damla suydum.
Ben ise bundan gurur duymaktayım.
“Her gün bir yerden bir yere göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Günümüz insanının Hz. Mevlânâ’ya çok ihtiyacı var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hz. Mevlânâ, Şems-i Tebrizi’yi tanımadan önce sıradan bir kişiydi. Şiirler de yazardı. Ama kendinin farkına varamamıştı. Hayatı okuma biçimi sıradandı. Şems’i tanıdıktan sonra gönlü açıldı, sadece sanat için şiirin önemsiz olduğunu anladı; bundan sonraki hayatı değişti, şiiri “Yaradan’a Sesleniş” oldu. İnsanlara nefsi tanıttı, insanlara gönlü tanıttı. Burada şunu söylemek istiyorum; insan kendi kendine mayalanamaz onu mayalayan bir “er” lazım. Bu da ancak salihlerin işidir.
Bizler çok şanslıyız, çünkü bu coğrafyada nice evliyalar ve birbirinden değerli zâtlar yaşamış. Bize bıraktıkları eserler Yaradan’a ulaşmada, kavuşmada birer yol gösterici. İrfan ehli insanları bulmak ve Hz. Mevlânâ gibi büyük zâtların, gecenin karanlığında bize yol gösteren fenerlerinin ışığından gitmek gerekiyor.
Günümüz insanı ne kadar bunu unutmuş görünüyor olsa da hepsi birer ışık gibi gönüllerimizi aydınlatıyor.
Hepimizin o ışıklara ihtiyacı var, çünkü her insanın yüreği bir gün karanlığı görür.

EY BEN!
Uykudasın.
Bir gece gibi
Karanlık geçiyor
Aslında ömrün.
Gözlerin alışmış siyaha.
Hülyalar ve kabuslar,
Bir bir meşgul ederken
Zihnini.
Bir gün sende göreceksin
Gecenin de bittiğini.
Haydi!
Bilinmez
Sabaha kalan
Vakit.
Uyandır,
Kendi içindeki kendini…
Bugün toplumumuzda, insanlar arasında sevgi eksikliği bulunduğunu bariz bir şekilde görüyoruz.
Bütün anlaşmazlıklar; sevgisizlikten ve hırstan kaynaklanıyor. 800 yıl önce toplumumuz Hz. Mevlânâ ile nasıl kimlik bulmuşsa günümüzde de toplumumuzun onun hoşgörüsüne, sevgisine ihtiyacı var.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz. Sizin şiirlerinize nasıl ulaşabiliriz?
Kitabımın ismi olan “kendineyolculuk.com” adresinden ulaşabilirsiniz. Aşkınızı Mevla’ya sunun her daim, çünkü varlığımızın sebebi Aşkı Niyaz’dır.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir