Küresel Isınma Afet mi? Nimet mi? / Prof.Dr. Doğan Yaşar

32-kuresel-isinmaİklim bilimi nedir, meteoroloji nedir?
Türkiye’de iklim bilimi, meteoroloji bilimi ile karıştırılıyor. Doktora konum “Son 18 bin yıldaki iklimsel değişimler”dir. “İklim bilimi” deniz bilimleri demektir. Çünkü biz jeolojik oşinograflar denizden aldığımız 1 kuru gram sedimanda bulunan ortalama 400 bin fosilden hareketle geçmişteki iklimleri rahatlıkla çözebiliriz. Meteoroloji ise atmosfer bilimidir. Günlük hava olayları, özellikle tarımcılar ve denizciler için gerekli olan kısa süreli bilgileri verirler. Kısa bir özetleme gerekirse iklim bilimi, deniz bilimidir. Belgesellere dikkat ederseniz, iklim konusunda konuşanlar genelde jeolojik oşinograflar ile zaman zaman biyolojik oşinograflardır. Yani iklimleri konuşması gerekenler deniz bilimcilerdir.
Yani Türkiye’de su kuraklığından önce, bilim ve sonrasında yönetim kuraklığı var.

Genel kronoloji içinde iklimin ısınma-soğuma eğilimleri ya da ısınma-soğuma grafiği nasıldır? Dünya, ne kadar sürelik periyotlarla ısınır ya da soğur? İklimler nasıl-neden değişir, bilimsel açıklaması nasıldır?
Dünyadaki ısınma ve soğuma dönemlerinin en uzun sürelisi 500 milyon yıldan başlar ve en küçük zaman birimine yani sonsuza kadar iner. Yani 500 milyon yılın yarısı soğuma, yarısı da ısınma ile geçer. Daha basit bir şekilde anlatayım: Örneğin, 24 saat yani bir gün içinde akşam saatleri soğuk, gündüz sıcak geçer. Şimdi de bir yılı alalım; yaz ayları sıcak, kış ayları ise soğuk geçer. İşte bu döngülerin de en büyüğü 500 milyon yıldır. Yani hangi zaman birimini alırsanız alın, ister 500 milyon yılı alın, isterseniz en küçük zaman birimini alın, seçtiğiniz zamanın içinde bir ısınma bir de soğuma dönemi vardır. Yağış olarak ise yaklaşık 8-10 yıl yağışlı bir dönemi, sonrasındaki 8-10 yılda da kurak dönemi yaşarız. Ama bu dönemler içinde de örneğin 2023’lere kadar yağışlı bir dönem geçirmemiz gerekiyor. Ancak, bu yıla kadar en az 3-4 kez bu “tatlı” kuraklığı yaşayacağız. Aynı şekilde, sonrasında gelecek olan soğuma dönemi içinde de 3-4 yıl yağışlı olacaktır.
Bu sıcaklıkların değişimi oldukça düzenlidir ve yeryüzündeki canlı ya da cansız her şey iklimin bir parçasıdır. Başta levhaların hareketi (kıtaların kayması) olmak üzere, dünyanın kendi ve güneş etrafındaki dönüş parametreleri ve güneşteki patlamalar ana faktörlerdir. Ancak diğer tüm canlı ve cansızlar da her şey iklimin bir parçasıdır. Buna bir doğa olayını örnek vereyim: Her 1 litre deniz suyunda 1 milyon canlı vardır ve bu canlıların hepsi atmosferden ısıtıcı gazları alır ve yerine soğutucu gazları atar. Oşinografi kitaplarında planktonlara “iklim regülatörleri” denir. Yani sıcaklıklar alıp başını gidemez, soğukluklar da alıp başını gidemez.

Medyada, insanları korkutucu sonuçlara ulaşacak bir “küresel ısınma”dan bahsediliyor. Söylendiği gibi dünyanın iklim dengesi bozulup zor yaşam şartlarının hâkim olacağı bir dönem gelebilir mi? Bu manada bir “küresel ısınma” süreci içinde miyiz, yoksa “küresel ısınma” normal bir süreç mi?
Dünyamız her an ya küresel ısınmada olur ya da küresel soğumada. Yaşamda üçüncü bir alternatif yoktur. Yani sıcaklıklar hiçbir zaman sabit olmaz. Biz şu an major süreçte 18 bin yıldan bu yana küresel ısınmayı yaşıyoruz. Öncelikle şunu belirteyim. Gerçek bilimde “küresel ısınma” dönemlerine “yağmur çağı” denir. Çünkü bir tencere suyu alın ve ateşin üzerine koyun. Ateşi ne kadar çok açarsanız buharlaşma o kadar çok olur. Ve yağışların da temelinde buharlaşma vardır. Sıcaklık arttıkça buharlaşma artar ve dolayısı ile yağışlar da artar. Yani “küresel ısınma küresel kuraklık getirir” demek bu bilimi hiç bilmemektir.
İklimsel açıdan korkulacak hiçbir şey yok. İklimler beklediğimiz gibi. Yani fırtınaların sayıları ve büyüklükleri artıyor. Küresel ısınma şiddetlendikçe fırtına sayıları ve büyüklükleri artar. Ki öyle de oluyor zaten. Ancak, idareciler maalesef yaptığımız uyarıları hiç dinlemiyorlar. Korkmamız gereken, olası olarak 2020 sonrası gelecek olan sert kuraklık dönemde tüm uyarılarımızın kulak ardı edilmesi.
Biz şu an majör olarak küresel ısınma dönemini yaşıyoruz. Her 100 bin yılda majör olarak iklimler küresel soğuma ve ısınmayı sırasıyla yaşar. Günümüzden 18 bin yıl önce majör soğuma dönemi bitmiş ve küresel ısınma dönemi başlamıştır. Zaman zaman çok sert sıcaklık düşüşleri yaşasak da biz şu an majör olarak küresel ısınmadayız.
MS. 900’lü yılların başlarında küresel ısınmanın şiddetlenmesi sonucu Kuzeydeki buzullar erimeye başlamıştır. Ve Viking’ler gemileri ile denize açılmışlar ve bir kara parçasına ulaşmışlardır. Buraya yerleşmiş, tarım yapmaya başlamış ve kara parçasının adını Grönland yani “yeşilkara” koymuşlardır. Yaklaşık 60-70 yıl sonrasında yani günümüzden 1000 yıl kadar önce başlayan “mini soğuma dönemi” (Ficarolo dönemi), Avrupa’nın kuzey taraflarının buz tutmasına neden olmuş, buzullar İngiltere’ye kadar inmiş; bunun sonucu nehirlerin debileri düşmüş ve doğal olarak tarımsal üretim verimliliği de düşmüştür. Grönland yeniden buzullarla örtülmüş ve tarım alanlarının devre dışı kalması sonucu aç kalan ve en kuzeyde yaşayan Viking’ler İngiltere’ye saldırmış ve bunu takip eden yıllarda da diğer Kuzey Avrupa halkları birbiriyle çatışmalara başlamışlardır. Ancak, devam eden soğuma, buzulların güneye doğru hatta İngiltere’ye kadar büyümesine neden olmuş ve aç kalan Avrupalıları iyice güneye sıkıştırmıştır. Ancak yine de karınlarını doyuramayan Avrupalılar, bir araya gelerek Haçlı Ordusunu kurmuşlar ve verimli yerlere, Anadolu’ya, Nil Deltası’na ve Mezopotamya’ya saldırmışlardır. Zaten, her soğuma döneminde ilk saldırıya uğrayan Anadolu’da yaklaşık 40 bin antik kent olmasının nedeni de bu “mini soğuma dönemleri” sonucunda oluşan kurak dönemlerde sürekli saldırıya uğraması ve çok sık el değiştirmesidir. Biz Türkler de yine bir soğuma sonucu Kuzey Asya’dan Anadolu’ya göç etmiş ve hiçbir zaman Anadolu’yu terk etmemişiz.
Çin Seddinin yapımı, 3200 yıl önce Hititlerin sessiz sedasız tarihten çekilmesi, 1000 yıl önce Mayaların da hiç savaşmadan yok olmasının temelinde hep çok şiddetli kuraklıklar vardır.
Özetle, iklimlerden korkmayalım. İklimler hep değişir. Ancak “Kyoto” adı verilen ve dünyada bugüne kadar yapılmaya çalışılan en büyük yasal sömürü düzenine bir an önce geçebilmek için insanlar korkutuluyor.

İklimlerin sabit olmadığını, sürekli bir değişim içinde olduğunu, bunun da normal olduğunu, 8-10 senelik kuraklık ve 8-10 senelik yağış dönemleri olduğunu söylüyorsunuz. 8-10 senelik kurak ile 8-10 senelik yağış dönemleri arasındaki yağış farkı ne kadar? Bu fark, tarımı ne derecede etkiliyor?
Bu konuda ben İzmir meteoroloji verileri üzerinde çalışmıştım. Örneğin 1990’lı yıllardaki soğuma (kuraklık) dönemi ile 2000’li yıllardaki ısınma (yağışlı) dönemleri arasında yaklaşık %14 gibi yağış farkı oluşuyor. Ama tarım verimliliği için suyun da ötesinde sıcaklık çok önemlidir. Çünkü suyu bulabilirsiniz ama sıcaklığı arttırmak mümkün değildir. Örneğin zeytinde ağaçbaşı üretim, ısınma dönemlerinde ortalama 14 kg civarında iken soğuma yıllarında 9 kilogramlara düşüyor. Yine deniz ürünlerinde de soğuma dönemlerinde çok büyük düşüşler yaşanıyor. Yani sıcaklık üretimde çok önemlidir.

Ancak ülkemizde maalesef “Küresel ısınma küresel kuraklık getirir.” diyebilecek kadar bilim dışı açıklamalar yapılabiliyor. Bu cümle hurafe bile değildir. Küresel ısınmalar bol yağışlı ve ürünlü yıllardır. Dünyanın doyduğu yıllardır. Barışın olduğu yıllardır.
Örneğin Kur’an’da Yusuf suresinin 43-49 ayetleri arasını okuyun. Özellikle “7 cılız inek, 7 besili inek, 7 yeşil başak, 7 kuru başak” kısmını. Burada 7 yıl verimli (ısınma) ve sonrasında da 7 yıl kurak (soğuma) geçeceği söyleniyor.
Gılgamış’tan günümüze yani yazılı tarihin başlamasından bugüne 4700 yıl geçti. Bu süreçte 15 bin savaş gerçekleşmiş ve bu savaşların neredeyse tamamı iklimsel değişimler sonucu su nedeni ile gerçekleşmiştir.
İlk baraj günümüzden 6000 yıl önce Ürdün’de, 3200 yıl önce de Anadolu’da inşa edilmiştir. Yani kuraklık insan yaşamında her zaman var. Önemli olan gelişmiş ülkeler gibi önlem alabilmek.
George Santayana’nın çok güzel bir cümlesi vardır: “Geçmişi hatırlamayanların yazgılarında geçmişi yeniden yaşamak vardır.” Biz daha 1970, 1990 ve 2008’li yıllarda yaşanan kuraklıkları bile hatırlayamıyoruz. Ayrıca şu an yaşadığımız kuraklık ciddi anlamda büyük kuraklık değildir. Çünkü halen Türkiye’deki sulama barajları %47, içme suyu barajları ise ortalama %54 doludur.

Dünya genelinde yağışın artıp azalması hangi faktörlere bağlı?
Kısa dönemler için, yani 10-20 yıllık dönemlerde oluşan yağışlı ve kurak dönemler, güneşte olan patlamalar ile okyanusların sıcaklıkları ile ilgilidir. Çünkü bu olaylar deniz suyundaki sıcaklıkları değiştirir ve bu da denizdeki canlıların sayılarını değiştirir (her bir litre deniz suyunda ortalama 1 milyon canlı vardır). Başta planktonlar olmak üzere tüm bu canlılar atmosferden sıcaklık gazlarını alarak yerine soğutucu gazları atarlar ve böylece sıcaklıkları kontrol altında tutar. Ve güneşteki patlamalar o kadar düzenlidir ki her 11 yılda bir bu patlamaların sayısı artar ve sonra da minumuma düşer. Bunun standart sapması binde ikidir. Bu patlama sayıları ve alanları arttıkça dünyamız daha çok enerji alır ve dolayısı ile daha çok yağış alır. Azaldıkça da sıcaklık azalır ve kuraklık başlar. Ve bu sıcaklık azalışları da denizlerdeki canlıların azalmasına neden olur. Sıcaklıklar arttıkça da canlılar artar.
Biz bilimde plankton dediğimiz mikroskopik canlılara “iklim regülatörleri” deriz. Tüm oşinografi kitaplarında yazar. Bunların yetmediği durumlarda ise tüm buzullar erir ve levha hareketleri hızlanır yani depremler artar. Bu hızlanma da volkanik faaliyetlere neden olur. Volkanlar ise püskürttükleri maddeler ve sülfür gazı (soğutucu gaz) ile dünyayı yeniden soğuturlar.

Şu anda yine kuraklık üzerine felaket tabloları çiziliyor. Önümüzdeki günlerde Türkiye ile ilgili yağış tahminleri nasıl?
Şu an korkulacak bir şey yok. Yani sulama ve içme suyu barajlarının durumu %50’li seviyelerde ve fena değil. Hatta bana göre oldukça iyi. Bazı küçük barajlarda sorun var ama bu da son derece doğal bir durum. Mart ayından sonra özellikle Nisan ayında yağışların ortalamaların üzerine çıkmasını bekliyorum.
Ama felaket haberleri yapılıyor. Çünkü bazı şirketler “denizlerden arıtma suyu” işletmeleri açmak istiyor. İnsanların gözden kaçırdığı ise suların özelleştiği ve daha da çok özelleşeceği. Şu an dünyada özelleşen ve dünya nüfusunun ancak %5’ini ilgilendiren 1,2 trilyon dolarlık bir su pastası var. Toplam petrol ticaretinin 4 trilyon dolar olduğunu söylersem bunun ne kadar büyük pasta olduğunu anlayabilirsiniz. Daha geriye %95’lik bir su pastası tüm gelişmiş ülkelerin ağzını sulandırıyor. Örneğin geçen sene İstanbul’daki barajların doluluk oranı %90 civarında idi. Şimdi %30’lara düştü. Bu çok da beklenmeyen bir durum değil. Örneğin İzmir’de 2008 yılında en büyük Tahtalı Barajı %5’e düşmüştü. Ama haberler hep korkutucu. Yani bu işi devlet yapamıyor “özelleştirivelim” havası hâkim olmaya başladı. Ve çok daha kötüsü “Efendim deniz suyunu arıtalım.” Bunlar tamamen para kazanma hesabı ile yapılan işlerdir.
Suda çözüm son derece basit. Tarımda damlamaya geçilmesi. Bu sayede kullanılabilir su potansiyeli 4’e katlanacak. Hepsi bu. Yani bu kuraklıktan çıkmamız çok basit bir kanuna bakıyor.

Dünyayı iklimsel olarak nasıl bir gelecek bekliyor?
Şu an, yaşadığımız gerçek kuraklıktan daha çok bilim ile yönetim kuraklığı yaşıyoruz. Biz gerçek anlamda kuraklığı 2023’ten sonra bekliyoruz. Ve bu kuraklık 1000 yıl önceki mini küresel soğuma dediğimiz Ficarolo döneminden daha da sert olabilir. Bu nedenle su, yer altı suları, tarım, balıkçılık ve enerji konularında acilen politikalar geliştirmemiz şarttır. Hem ABD hem de Rusya Dışişleri Bakanları 2 yıl önce 2023’ten sonra kuraklık nedeni ile su savaşları çıkabileceğini söylemişlerdi. Ben de zaten derslerimde 1994 yılından beri, 2020’den sonra gelebilecek olası soğuma dönemlerinde neler olabileceğini anlatırım.
İklimler olması gerektiği gibi ama ülkemizde kuraklık planları yok. Örneğin halen Kaliforniya’da yaşanan kuraklık için A, B ve C planları hazır. Tüm gelişmiş ülkelerde bu planlar hazır.
Ayrıca biz bu konuları konuşurken, dünyanın da önde gelen tarım alanlarından olan Ege ovaları, hem jeotermal hem de kirlilik baskısı altında devre dışı kalmaya başladı. Yani biz bırakalım bu iklim olaylarını konuşmayı, çünkü her şey beklediğimiz gibi gidiyor.
Biz önce bu kirlilik işini çözelim. Çünkü tarım, dünyada insanlık var oldukça her zaman 1 numaralı sektör olmaya devam edecektir.
Özetle, bizde hem merkezi hem de yerel yönetimlerin neden olduğu yönetim kuraklığı var. Tabi yeteri kadar üretmeyen üniversitelerin ya da hobi olarak iklim bilimcilik yapan akademisyenlerin de. Denizlerden alınan sediman örneği ya da buzullardan alınan buzul örneği incelemeyen insanlar iklimleri konuşamaz. Çünkü bir ülkenin su, tarım, balıkçılık ve enerji konularının temel verilerini sağlayan iklim bilimleri hobi olarak yapılamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir