Kanserin Ölümle Özdeştirilme Algısı Değişmeli / Prof. Dr. Berrin Pehlivan

Kanser gerçekte nedir? Günümüzdeki toplumsal algısı üzerine ne düşünüyorsunuz?
Kanser bir organ veya dokudaki hücrelerin, anormal biçimde bölünüp çoğalmasıdır. Nedenlerinin genetik mutasyonlara dayanması, kanserin aileden kalıtsal geçtiği izlenimini uyandırsa da kanserlerin sadece %10-15’i kalıtsaldır. Yani %85-90 oranında, yaptığımız yanlışlara ya da kontrolümüz dışında maruz kaldığımız karsinojenlere bağlı olarak gelişir. Ama en önemlisi, büyük oranda engellenebilir, kronik bir hastalık olduğudur.
Algısı da en az kanser kadar mücadele edilesi bir durumda ve çok dramatik; kanser deyince hemen ölümle özdeşleştiriyoruz. Ancak kanser, kalp hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik bir hastalıktır ve evresine alt tipine bağlı olmakla birlikte büyük oranda tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Kansere yeniliyor olmamızın en büyük sebebi, alışkanlıklarımızla, bedenimize gösterdiğimiz özen ve adını duyar duymaz takındığımız sorgusuz çaresizlikle çok ilgili. Kanser, doğru soruları nispeten az sorduğumuz bir konu. Yanlış ve hedefe götürmeyen soruları çok sorduğumuzda ve istediğimiz yanıtları alamadığımızda da çaresizliğe düşüyoruz. Yanımızdan geçip gitsin istiyoruz, ancak yapmamız gereken kanseri bir gulyabani görmek yerine, onu yaşamın içine almak. Hep söylediğim gibi, günlerimizin sayılı olması kanser olmamızdan değil, insan olmamızdan…
Kanser tanısı alan insanlara ne tavsiye ediyorsunuz?
Kanser hayatımızın içinde, aynı obezite veya kalp hastalığı ya da diğer kronik rahatsızlıklar gibi… Öncesi; yani çoğu zaman sebepleri, kaynakları var. Süreci; gördüğümüz göreceğimiz tedaviler ve göstermemiz gereken direnç noktaları var. Ve sonrası, yani yaşam konforu, geride bize bıraktıkları ve dikkat noktaları var…
Tanıyı aldığımızda düşünmemiz gereken şey asla ölüm ve vedalaşma değil, en iyi tedaviyi nerede alabilirim ve bu süreçte nasıl organize olabilirim olmalıdır. Şunu lütfen aklımızdan çıkarmayalım ve umutlu olalım; günümüzde birçok kanser türünü tedavi edebiliyoruz ya da en azından kronik bir hastalık haline getirip bu hastalığa yakalanan insanların ömrünü uzatabiliyoruz. Artık kanser hastalarının uzun bir yaşam süreleri var ve tedavi süreçlerinin ardından hayatlarına normal bir şekilde devam etmeleri de hastalıktan kurtulmaları kadar önemli. “Hayatta kalayım da nasıl olursa olsun.” paniğine kapılmadan, “öncesi” sürecini bir türlü kaçırmış olsalar da kanseri çağıran alışkanlıklarından uzak durarak, sistemli disiplinli ve en önemlisi araştırmacı davranmaları çok önemli. Otomobilimizi dinlediğimiz kadar vücudumuzu dinlersek inanın çok yol kat etmiş olacağız.
Bütünsel sağlık yaklaşımı nedir? Kanser gibi kronik hastalıklardaki yeri nedir?
Pandemiyle bir kez daha gördük ki doğa sağlıksız olanı sevmiyor! Tedavi etmeye odaklanmış sağlık sistemini bir kere daha düşünüp değerlendirmekte yarar var sanıyorum. Tıp fakültelerinde tedavi etme üzerine eğitim alıyoruz; sağlıklı yaşam, beslenme vb. konuların bizim işimiz olmadığını düşünüyoruz. Daha da önemlisi bireyi, şikâyetleri ve o şikâyetleri giderecek tedavileriyle değerlendiriyoruz. Sadece hastalığın belirtilerini tedavi etmek yerine hastalığı ortaya çıkartan sebeplerle de ilgilenmek, yaşam tarzını sorgulayıp bireyi hastalığa götüren sürecin karakterini belirlemeye çalışmak gerekiyor. Kişiyi sosyal çevresinden alışkanlıklarından var olan diğer hastalıklarından, yaşam tarzından veya iş temposundan ayrı biriymiş gibi değerlendirip sonuca, yani ortaya çıkan şikâyetlerine odaklanmak, sorunlara günü birlik çözüm bulmaktan öteye gitmiyor. Tedavi sonrası hastalığın tekrarlamasıyla bile ilgilenilmiyor. Biz bir muhatapla hayatı çözmeyi çok seviyoruz. Eve bir tamirci gelsin, her şeyi düzeltsin. Ama en azından kanser bu konuda ciddiyeti hak ediyor; kanser tedavileri karma uzmanlık gerektiriyor. Sadece tedavi eden onkoloji ekibi değil, çok sayıda ekibin biraya gelmesi lazım; diyetisyen, psikolog, fizyoterapist vb. Kendi mesleki tavrımda, önce bunu yerleştirmeye uğraşıyorum. Ardından, tedavi bittikten sonra, kanser öncesi yaşam tarzına dönmemek gerektiğini ve tıbbi süreçle hastanın bağının devam etmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Yapmak istediğim en önemli şeylerden biri bu.
Bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?
Olmazsa olmaz beş maddemiz var: Yeterli ve dengeli beslenme, egzersiz, uyku, stresi yönetme, sigarasız ve alkolsüz yaşam.
Yeterli ve Dengeli Beslenme
Herkese uygun, bizi tüm hastalıklardan koruyacak sihirli bir reçetemiz yok. Herkesin genetiği, ihtiyaçları, gün içinde harcadığı kalori farklı. En önemlisi hepimiz farklı bireyleriz ve birimize iyi gelenin diğerimize iyi geleceğinin garantisi olmadığı gibi zararı da olabilir. Bu noktada yapılabilecek en iyi şey, genetik testlerle neye hassasiyetimiz olduğunu veya bize neyin iyi geleceğini belirlemek. Genetik testler hâlihazırda biraz maliyetli, yaptıramadığımız durumda ise her türlü sebze ve meyveden azar azar tüketmek, tabağımızda çeşitliliği artırmak yapılabilecek en basit, en kolay şey. Unutmayalım ki dünyanın en yararlı besinini bile tüketsek fazla tüketmemiz durumunda bize zarar vermeye başlayacaktır. “Her şeyin azı karar, çoğu zarar.” sözü inanın atasözü değil, gündemin, bugünün mottosu.
Uyku
Her gece 11-12’de yatıp sabah 7-8’de kalkmayı, karanlık ve sessiz bir ortamda uyumayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Hormonlarımızın doğru ve yeterli sentezlenmesini sağlamak açısından bu çok önemli.
Egzersiz
Egzersizin bizi, sayısız kanser ve kronik hastalıklardan koruduğunu biliyoruz. Amerikan Kanser Cemiyeti, haftada 150 dakika orta seviye, 75 dakika ağır seviye bir egzersiz veya bunların kombinasyonlarını önermektedir. Bu dozlara, öğle aralarında 30 dakika yürüyerek bile ulaşılabilir. Çocuklarda ve ergenlerde ise günlük en az bir saat orta veya ağır derecede fiziksel aktivite, haftada en az üç kez de ağır fiziksel aktivite önerilmektedir. Haftada en az üç kez kas germe ve üç kez de kemik yapısını güçlendirici egzersizler yapılmalıdır.
Stresi Yönetmek
Stres sanıldığı gibi kötü değildir; vücudumuzu aksiliklere hazırlar. Bu noktada önemli olan stresi kronikleştirmemek, hayat stili haline getirmemek. Gerekirse psikolog ve psikiyatrist desteği almaktan kaçınmayın.
Sigarasız ve Alkolsüz Yaşam
Birçok kanser türünün ve hastalığın başlıca sebebi sigara ve alkol. Çoğunluk sosyal içici olduğunu ve bırakacak tehlikede tüketmediğini düşünüyor ve girişimde bulunmuyor. Ancak sigarayı bırakmak her zamankinden önemli ve daha kolay. En azından kliniğimizde bu konuyla ilgilenen son derece yetkin bir ekip var.
Kanser hastalarının yakınlarının yaklaşımı nasıl olmalı?
Kanser hastasının yakını olmak, çoğu zaman hasta olmaktan daha zordur. Ancak kültürümüzden kaynaklanan hem sağlık ekibini hem de hastayı zorlayan bazı tutum ve davranışlar olabiliyor. Örneğin hastanın psikolojisinin şekillendirdiği ortamı dikkate almamak; sürekli neşeli, komik olmaya çaba göstermek.
Hakim olunmayan durumlarda bile sürekli cevap verme zorunluluğu hissetmek, sürekli benzer teselli cümleleri kullanmak.
Vücut dilimizin ve ifademizin farkında olmamak; kendisinden vazgeçmeye çok yakın biriyle iletişimdeyiz ve korku içindeki bireyin detaylı ve aşırı alıngan bir psikolojiyle gözlem yaptığının farkına varamıyoruz.
İnternetteki kaynakların ve bilgi kirliliğinin içinde boğulmak.
İmkân olduğu durumlarda bile psikolojik destek almamak. Bunlar en azından benim gözlemlediğim handikaplar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir