Ehl-i Beyt Aşkı / Ahmet Turgut

gonul-25-ehlibeyt-aski-ahmet-turgutGÜZELİ TASVİR ETMEK
Ehl-i Beyt sevgisi müminler için çok önemli. Çünkü Peygamber Efendimiz’in bize emanetleri ve bu konuda onlarca hadis-i şerif mevcut. Ehl-i Beyt sevgisi tasavvuf tarihinde büyük bir öneme sahip. Ehl-i Sünnet ulemasına baktığımızda da yine Ehl-i Beyt’e saygı ve sevgi en önde tutulmuş. Siz yazdığınız romanlarla Ehl-i Beyt sevgisinin gönüllerde yeşermesine vesile oluyorsunuz. Aşkın Şehidi romanından sonra Aşkın Elçisi kitabınızla yeni bir eser ortaya koydunuz. Bu çalışmayı ortaya koyarken yaşadığınız süreci anlatır mısınız?
Allah’ın güzel isimlerinden biri de “El-Musavvir”dir.
Ne demektir?
Tasvir eden, varlığı tasarlayan…
Bu ismin kâinatta birçok tecellisi olduğu gibi sanatı ve sanatçıyı ilgilendiren yönleri de vardır. Ve bu İsim bir yönüyle de edebiyata bakar.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” emrine atıfla; tasvir artık O’nun adıyla yazmak, resmetmek şeklinde belirir. Gözetilen O’nun rızasıdır. Aranan O’ndan bir hikmet, paylaşılmak istenen O’ndan güzelliklerdir. Sefer O’nun için O’na doğrudur.
Tasvir devam ederken sığınılan limanlar aranır. İlk inen ayetlerdendir. “Oku!..” emrinin devamında yer alır. “İnsana bilmediğini O öğretti. Kalemle öğretti.”
O’nun adıyla okuyabilme gayretleri, kalemle buluşunca artık kişi evvelce bilmediklerini de öğrenmeye başlayabilir. Muallim ise kalemin sahibidir. Vesileler ararsan, herkes ve her şey…
“Aşkın Şehidi” ve “Aşkın Elçisi” romanları ortaya çıkarken yaşananları özetleyebilecek nokta burada gizli sanırım. Rabbin adıyla okumaya çalışıp, El-Musavvir ismiyle tasvirleme gayreti…
Tasvir için murad, Ehl-i Beyt olunca nimet de külfet de artıyor. ‘En Güzel’den neşet bulan güzellerin her biri Muhammedî Yusuf olarak belirdikçe Züleyhaların, kervancıların, kıskanç kardeşlerin, rüyaların, hasretin, ihanetin, gömleklerin, Yakub Nebi misali gözyaşlarının, vuslatın içi dolmaya başlıyor.
Tüm o yazım süreci içerisinde beni en çok etkileyen durumdu. Aşura Gününün yazımına sıra gelmişti. Oraya kadar yazılmış olan her şey aslında Aşura Günü yazılacak olanlara hazırlıktı. Tüm roman belki de oradaki beş on sayfa içindi. Aşura Gününü yazmaya başlamazdan evvel abdest alıp iki rekât namaz kılmaya karar vermiştim. Sırf bu yazım için niyazdı bu iki rekat. Secdeler boyunca ağlıyordum. Aklımda hep Hz. Fatımatü’z-Zehra vardı. Niyazım, utanç ve korku üzerineydi. Başladım yakarmaya…
“Aşura Günü, asıl içi yanan sendin Ey Zehra!.. Gonca-ı Gül… Eğer ruz-ı mahşerde bana dersen ki; sen ne yaptın? Ben biterim. Ne olur, beni bu roman için ayıplama!..
Kerbela ve Aşura, senin günündür. Ben sadece bilgisayar başında kelimeleri bekledim. Zihnimde hayaller kurup gördüklerimi resmettim. Eğer dersen ki; yazarken hiç için yanmamış! Ben biterim. Ne olur, beni ayıplama!..”
Uzayıp giden dualardı bunlar. Secdeler bitti. Selam verdim. Telefonum çaldı. 14 Şubat 2011, Pazartesi ve Mevlid Kandili. Saat 01:14…
Telefonu açtım. Arayan yengemdi. Ağlıyordu. Tek bir cümlesini anlayabildim:
“Abin az evvel vefat etti Ahmet!..”
Yeniden secdeye kapandım. 42 yaşında bir hekim olan ve bilinen hiçbir rahatsızlığı olmayan ağabeyim kalp krizinden vefat etmişti. İçim öylesi yanıyordu ki, “Azıcık da olsa anladım” dedim: “Anlayabildim, ey Zehra!.. Gonca-ı Gül. Nazlı Betül!.. Evet, öyle yanıyor ki, içim…”
Sonra bitti o roman. Yenisi geldi. Aşkın Elçisi de yazılmış oldu.

O KADINCAĞIZ GİBİ KIRK ŞAHİT ÇIKSA
‘Aşkın Şehidi’ romanından sonra ‘Aşkın Elçisi’ kitabınıza olan ilgiyi değerlendirir misiniz?
Her iki roman da okurlar tarafından ilgiyle takip ediliyor. Birçok insan hayatında ilk kez Kerbela veya Ehl-i Beyt’e dair bir şeyler okuduğunu söylüyor. Konuyla ilgili okumaları veya bilgileri olan insanlar bu romanlar sayesinde yeni bir bakış kazandıklarını, evvelce dikkat etmedikleri birçok noktayı fark edebildiklerini dillendiriyorlar.
Tüm yorumlar içerisinde bir tanesi en özelidir, hiç unutmam…
İmza gününe gelmiş olan bir kadıncağız şöyle demişti: “Artık Ehl-i Beyt denilince aklıma siz geliyorsunuz. Sizi görünce de aklıma Ehl-i Beyt geliyor.” Öpmek için hemen kadıncağızın ellerine uzandığımı hatırlıyorum. Tek bir şey istedim ondan: “Yarın ruz-ı mahşerde de bu sözünü yineler misin?” Boynunu büktü. Edep içerisinde; “Allah bilir!..” deyiverdi.
O kadıncağız gibi 40 tane şahit çıksa… hani derler ya; “Bir akıllıya 40 gün deli de, deli olur!..”

EHL-İ BEYTİ SEVMEK
Bu toplum şüphesiz Ehl-i Beyt’i seviyor, camilerinden ve koydukları isimlerinden biz bunu anlıyoruz. Lakin günümüz seküler dünyasında her şey gibi bu değer yargılarımız da zaafa uğratılmak mı isteniyor sizce?
Onların sevgisi Allah ve Resulü’nün bizlerden muradıdır, emridir, kaçınılmaz olandır. Peygamber Efendimiz bu sevginin hukukunu şöyle çizer: “Beni kendinizden, Ehl-i Beytimi kendi ailenizden daha fazla sevmedikçe kâmil mümin olamazsınız!..”

Bu sevgi için pazarlık, indirim, spekülasyon yapılabilir mi?..
Asla…
Müslüman üst kimliğinde buluşan, Allah-Peygamber-Kitap birlikteliği yaşayan tüm insanlar şu sözü söyleyebilirler.
“Hz.Ali’yi sevmek, Müslüman olmaktır, Hz.Fatıma’yı, Hz.Hasan’ı, Hüseyin’i, İmam Zeynelabidin’i, Cafer-i Sadık Hazretlerini sevmek imanın kuvvetindendir.”
Bu sevginin mezhebe bakan bir noktası yok. Tarihte veya günümüzde Ehl-i Beyt’e veya insana alerjisi olanlar vardır. Rahmetli hocam Ömer Lütfi Mete öylesi insanlar için “Onlar Cehl-i Sünnettir. Hamdolsun biz Ehl-i Sünnetiz.” derdi.
Peki, sevdik de ne oldu?..
Sevgili rol model olmak ister. Kur’an, Peygamberimiz için “O sizin için en güzel örnektir.” der. Aşık, maşuğuyla aynileşmek; ondaki güzelliği yansıtmak, en azından güzelliğin kölesi olmakla şan bulur. Haliyle Ehl-i Beyt’le olan hukukumuz onları en güzel iltifatlarla övüp; Yezid’e, Muaviye’ye sövmekle geçiştirilemez. Güzelle halleşmek, onunla ahlaklanmak ile mesulüz.
Modernite ve devamındaki çözülmelerin bir noktasında da rol model anarşisi vardır. Genç-yaşlı, köylü-şehirli, kadın-erkek toptan bir insanlık bu sorunla boğuşmakta. Türkiye de bundan nasibini almış durumda. Bu rol model kaosu, haliyle gönüllerin ser tacı olan Muhammedi Yusufları da ilgi-algı-sevgi dünyamızın dışına ötelemeye çalışıyor.

NİYAZIM HZ. HASAN EFENDİMİZ İLE İLGİLİ BİR ROMAN YAZMAK
Ehl-i Beyt yolu devam ettikçe Ehl-i Beyt’i anlatanlar devam edecek muhakkak. Yeni çalışmalarınız yeni projeleriniz var mı?
En genel hatlarıyla bakacak olursak, Aşkın Şehidi romanı Hz. İmam Hüseyin’in son 99 gününü ele almakta. Aşkın Elçisi ise Aşura’dan sonraki ilk ayı konu ediniyor. İlki Hakk için can veren erkekler, ikincisi ise Hakk uğruna kalıp mücadele edenler…
Kerbela Serisi Üçleme olacak. Serinin son romanı şu an yazım aşamasında. Sanırım ismi, Aşkın Secdesi olacak. Bu kez 12 günlük bir yolculuk var. Gelenekte Erbain olarak anılan süreci tamamlamış olacağız.
Ehl-i Beyt hakkında roman yazmak açıkçası yıpratıcı bir süreç. Sanırım Kerbela Üçlemesi tamamlandıktan sonra bir iki eserlik ara verebiliriz. Sonra yeniden Ehl-i Beyt olacak. Umudum, niyazım Hz. Hasan Efendimiz’le ilgili bir roman…
Ne vakit olur, Allah bilir…
Sizlerin dualarınızla…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir