Ebeveynlerin tarihsel süreçlerde çocuklara bakışı ile dijital çağdaki bakışımızı farklı kılan gelişmeler nelerdir? Artık bu konunun ebeveynler açısından farklı gözlemlere ihtiyacı olduğuna dair neler söylemek istersiniz?
Ebeveynler, farklı dönemlerde farklı gelişmelere bağlı olarak çocuklar için farklı düşüncelere sahip olmuş, uygulamaları ve modaları takip etmişlerdir. Fakat Osmanlıda yenileşme hareketleri ile birlikte birçok alanda olduğu gibi çocuklukta da Batılı fikir ve modalar takip edilmeye başlandı. 20. yüzyıldan günümüze gelişen medya ve iletişim teknolojileri neredeyse küresel bir çocuk kültürü ve çocuk yetiştirme anlayışının yaygınlaşmasına ortam hazırladı. Günümüzde bu küreselleşmeye bağlı olarak Doğu-Batı, fakir-zengin, kırsal-kentsel fark etmeksizin, farklı biçimlerde aynı hassasiyetler, modalar takip ediliyor: Çocuğun sağlıklı beslenmesi, iyi eğitim aldırma, dil ve mesleki beceriler edindirme vb. Tabii yine de tanık olduğumuz temel bir değişimden bahsedilebilir.
Ebeveynlerin çocuklara bakışı veya çocuk yetiştirme anlayışının geleneksel ve dijital çağ olarak dönemi olarak ikiye ayırıyorum. Dijital çağ öncesi, yani geleneksel çevre dönemi ve dijital çağ. Dijital medya araç ve programlarının Türkiye’de yaygınlaşması kabaca 2000’li yıllarla başladı. Radyo, televizyon ve sinemayı bu çağın öncü gelişmeleri olarak görmek lazım.
Ebeveynlerin çocuklara bakışı bütüncül bir bakıştır. Bir doktorunki gibi sağlık, bir öğretmeninki gibi eğitim ve öğretim, bir zanaatkâr veya bir sanat öğretmeninki gibi bir mesleği ya da sanatı öğretmek ya da bir politikacı gibi dönemsel bazı söylem ve uygulamalar odaklı değildir. Günümüzde ebeveynler, çocuk yapıp yapmamayı, çocuk yapmaya karar verdiklerinde de döllenme zamanından doğum, bebeklik, çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerini düşünüyor, bu dönemlerle ilgili planlar yapıyorlar. Çocuğa, çocukluğa ilişkin bu düşünce ve uygulamalar, modern yaşamın son derece rasyonel olarak planlandığının bir göstergesidir. Çocuk sahibi olmak ve çocuk yetiştirmenin farklı aile profilleri için aynı olduğunu söyleyemeyiz ancak çocuk sahibi olmanın ve çocuk yetiştirmenin günümüzde son derece rasyonelleştiğini, yani bir plan dahilinde hesap kitabı yapıldığını söyleyebiliriz. Bu hesap kitap işi ailelerde kırsaldan kente, yoksuldan varsıla, düşüncesiz, ilgisiz ebeveynden düşünceli, ilgili ebeveyne bağlı olarak artmaktadır.
Toplumu (doğayı da) her yönüyle anlayıp, değiştirip dönüştürmek, modern toplum düşüncesinin bir tezahürüdür. Başta ebeveynler olmak üzere, çocuklarla ilgili resmî ve sivil kurum ve kuruluşların çok fazla plan ve program yapması da modern toplum düşüncesinin bir örneğidir. Ne var ki çocuklukla ilgili modern fikirlere ve uygulamalara sahip olmamız, bunları uygulayacak politikalara, eğitmenlere ve bütçeye sahip olmamız, günümüz çocukları, çocuk yetiştirmeyi sorunsuz yapmıyor. Son derece iyi tasarlanmış eğitim programları ve uygulamaları, son derece sofistike teknolojik araçlar ile desteklenmesine rağmen, temel yaşam ihtiyaçları çok iyi karşılanan varsıl ailelerde bile çocukların günümüze has bazı sorunlarıyla karşı karşıyayız. Bu sorunların bana göre iki temel kaynağı vardır: Birincisi, sorunlu kentsel yapılaşmalar; ikincisi, dijital medya ile ilgili tutumumuz. Birincisi, çocukların yetiştiği geleneksel çevreyi tahrip etmiş ya da ortadan kaldırmıştır. İkincisi ise geleneksel çevrenin yerine konan, bilinmeden konulan dijital çevredir.
Günümüzde çocuklar ile ilgili konu açıldığında herkes çocukların dijital medya kullanımıyla ilgili şikâyetlerini sıralamaya başlıyor. Kentsel yapılaşmamız geleneksel çevremizin yerine geçmek üzere, mahalle kültürünü yaşatacak bir mimarı ve anlayışla inşa edilseydi dijital çağda çocuklarımızı dijital medya ile baş başa bırakmak zorunda kalmazdık diye düşünüyorum. Çocuğu “saldım çayıra, Mevlam kayıra” diyecek zamanda değiliz. Çünkü ne çayır kaldı ne de Mevla’ya inanç! Bahçesi olmayan; hatta sokağı, caddesi güvenli olmayan, çocuklara buluşma ve oynama olanağı sağlamayan bir kentsel yapılaşma, çocuklar için medyayı birinci seçenek konumuna getirir. Çocuklara “Sokağa çıkma, tehlikelidir sokak, arkadaşlarına gidemezsin, güvenemiyor insan bu dönemde.” dersek iki şansımız kalıyor: Ya biz çocuğu alıp eğlenebileceği açık bir alana götüreceğiz ya da evde eğlenmesini isteyeceğiz. Evde de artık hangi sosyal medya platformunda, hangi arkadaşlarla, hangi konu ve oyunlarda buluşacağını Allah bilir! Çoğunlukla da evde olup internette dolaşması bize dışarıda olmasından daha az tehlikeli geliyor maalesef. Ama gerçek öyle değil tabii ki.
Geleneksel çevre ile dijital çevrenin çocuklar açısından oldukça farklı etkileri vardır. Öncelikle bu iki çevre birbiriyle çatışan birçok özelliğe sahiptir. Geleneksel çevre daha fazla uygulamaya imkân verirken, kazanılan deneyimler, daha fazla bellekte kalır ve yaşamda yol gösterici olur. Geleneksel çevre çocuklara daha fazla duygu-duygudaşlık sağlarken, diğer bireyleri anlama ve onlarla doğru ilişki kurmasına yardımcı olur. Geleneksel çevrede bilgi kaynakları daha azdı ama düşünce ve bedensel aktivite dengesi söz konusuydu. Geleneksel çevrede, akranlar, sokaklar ve tüm açık alanlar nispeten daha kolay gözlenebilir ve kontrol edilebilir. Geleneksel mahalle kültürüyle daha güvenilir bir çevre olan geleneksel çevre, çocukların farklı amaçlarla (cinsel, şiddet, satıcı ve zorbalık) suistimal edilmelerinin önüne geçmek, göreli olarak, daha kolaydı.
Dijital çevre daha fazla bilgi ve görsellik sağlar. Ancak bellek, yoğun bilgi karşısında oldukça çaresiz kalır ve uzun hikâyeler yerine, sık sık değişen bilgi kırıntılarıyla dolup taşmaktadır. Arkadaşlıklar için okul birliktelikleri ve komşu, mahalledeki akranlarla zaman geçirmek güzeldir. Ama kimi çocuklar için sosyal medyada edinilen bağlantılar daha geniş bir dünyaya onları taşımaktadır. Gerçek sosyal yaşamdaki arkadaşlıklara bu sebeple daha az zaman ayrılmaktadır. Dijital medyayla geçirilen zaman, bedensel hareketsizliğe ve çeşitli sağlık sorunlarına davetiye çıkarmaktadır.
Çocukların zamanlarının büyük bölümünü dijital çevrede geçirmelerinin ebeveynler için çocuk yetiştirmeyi son derece sorunlu bir konu haline getirmektedir. Bunun için ebeveynlerin birkaç noktaya dikkat etmeleri ve gerekeni yapmaları önemlidir. “Gerekeni yapmaları önemlidir.” diyorum, çünkü çoğu ebeveyn bazı şeylerin farkında olmalarına rağmen farklı nedenlerle çocuk-dijital medya ilişkisinin sağlıklı kurulması için pratikte son derece ilgisiz kalmaktadır. Burada ebeveynlere, danışmanlık yaptığım zamanlarda hem uzman görüşlerine hem de gözlemlerime dayanarak şu temel ilkeleri özellikle hatırlatmak isterim ve bunun için bazı uygulamalar öneririm:
• Dijital medya çağımızın bir gerçeğidir. Çocuğumuzun dijital medya ile ilişkisi bilinçli ve dengeli olmalıdır. Tabii bu dengeyi kurmak için ebeveynlerin de yeterince dijital medya okuryazarı olması, bu dengeyi kurmada kendileri de bazı kurallara uymalıdır.
• Çocuğumuz gelişim ihtiyaçları için -oyun ve eğitim gibi- onu kullanmalı ama onda kaybolmasına izin vermemeliyiz.
• Dijital medya, genel olarak dijitalleşen tüm çevremiz, geleneksel sosyal çevredeki tüm tehlike ve riskleri barındırır, ama farklı biçimlerde. Tehlikeli sokaklardan, kişilerden, bilgilerden, görüntülerden çocuklarımızı koruduğumuz gibi, dijital ortamların korku kaynaklarından korumalı, bunun için de çocukları dijital araç gereç ve medya platformlarında yalnız ve kontrolsüz bırakmamalıyız.
Modern çocukluk anlayışının gelişimi ve yeni çocukluk sosyolojisi açısından günümüzü değerlendirir misiniz? Yetişkinlik ve çocuk kültüründeki değişim önümüze farklı bir yetişkin modeli koyar mı?
Modern çocukluk anlayışı, okuryazarlığın, burjuvazinin yükselişi, endüstriyel üretimin, sağlık, insan hakları düşüncesi ve millî pedagojik anlayışların gelişimi gibi Batı kökenli gelişmelere bağlı olarak gelişti. Modern çocukluk anlayışı, 18. ve 19. yüzyıllarda bir furya olarak Batıdan esti adeta. Çocuk hakları, sağlığı ile ilgili gelişmeler çocuk ölümlerini azalttı, onları daha fazla hayatta tuttu, kıymetlendirdi. Modern çocukluk anlayışı, Hristiyan kötücül çocuk anlayışının yerine daha olumlu bir anlayışı koydu. Doğuştan kötücül olmayan, ailenin mutluluğu, eşlerin sevgisinin somut hali olarak kabul edilen bir aile üyesi olarak kabul edildi. Çocuğun yaşına göre eğitim, elbise, oyuncak ve oyun tasarımları, çocuk odası gibi, çocuğa özen gösterilmeye, çocuğu bireyin özel bir dönemi olarak kabul edilmesi modern çocukluk anlayışla beraber görülen değişimler oldu.
Yeni Çocukluk Sosyolojisi, çocuğun tarihsel süreçte (yaklaşık olarak iki yüz elli yıl) yükselen bu süksesine bağlı olarak, tıp, eğitim tarihi, edebiyat, pedagoji ve psikoloji bilimlerindeki birikim başta olmak üzere çocuklukla ilgili birikimden de yararlanarak 1990’larda gelişen bir bakış açısı oldu. Bu bakış açısı çocuğu, kadın, erkek, sınıf gibi toplumsal bir aktör olarak görmeyi destekler. Küresel bazda ortak noktalar olmakla beraber, özel durumları ile farklı çocuklukları kabul eder. Çocukluk araştırmalarında bazı metodolojik yaklaşımları (etnografi gibi) tavsiye eder. Yeni çocukluk sosyolojisi, çocuğu toplumdan sürekli bazı norm ve değerler alan pasif bir birey olarak görmek yerine toplumu etkileyen, ebeveynleri yönlendiren, kendi kültürünü yaratan bir aktör olarak görmemizi salık verir. Tabii bu çocukluğu anlamada bir sosyolojik bakış açısıdır. Bize günümüzde çocuk kültürü ve yetişkin kültürü ile ilgili doğrudan bir şey söylemese de bazı kabulleri içinde barındırmaktadır. Nedir bunlar?
-Çocuk, bilmez, planlayamaz, tasarlayamaz, öngöremez, bunun için her halükârda yetişkin yönlendirmesini takip eder düşüncesi yanlıştır. Çocuk bunların hepsini yapabilen, yapması da gereken bir bilince sahiptir.
-Çocuğu yetişkin gibi, karar vermede yetkin bir toplumsal aktör olarak kabul etmek, geleneksel (yetişkinlere bağımlı) çocuk yetiştirme anlayışını bir tarafa bırakmalı ve psikoloji ve sosyoloji bilimlerinin çocukluğa dair gelişim ve sosyalleşme dönemlerini yeniden değerlendirmemiz gerekir.
Yeni çocukluk sosyolojisi bakış açısı ile günümüz çocuk anlayışının çatıştığı bir yer vardır: Çocuğa önem vermek ile onu kısıtlamak. Çocuğun önemli görmek, modern düşüncenin bir parçası. Onun için harcama yapmak da. Onun için yeni trendleri takip etmek de var. Bu anlamda çocuğun istekleri de sınırsızdır neredeyse. Gerçekte çocuğun önemi bu istekleri veya bu trendleri takip etmekle ölçülebilir mi? Mesela çocuğumuza neredeyse istediği kadar harçlık vermek, istediği model telefonu almak, giysileri, oyuncakları vs. almak? Buna evet demek, kapitalist piyasa modalarının tüketicisi olmaktır en basit ifadeyle.
Fakat her ne kadar ebeveynlerin deneyimlerini, kültürünü, yol gösterici olarak bazı tercihlerde çocuklara önersek, hatta onları zorlasak da bazı konularda ebeveynlerin çocukların gerisinde kaldığını günümüzde çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Özellikle dijital teknolojiler konusunda. Dijital çağ öncesinde deneyimler yetişkinlerden çocuklara aktarılırken, günümüzde dijital teknolojilerden yararlanma konusunda yetişkinlerin çocukların bilgi ve deneyimlerine ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Bu sebeple sadece dijital medya eğitmenlerinin değil, ebeveynlerin de yeterli düzeyde dijital medya okur-yazarı olması elzemdir. Ancak bu sayede ebeveynler geleneksel sosyal çevrenin aktörleri olarak her alanda çocuklar için deneyim sunan aktörler olmasa da çocukların dijital medya kullanımlarını takip edebilir, anlamlandırabilir ve kontrol edebilirler. Bireysel çabalarla ebeveynlerin bir yerde yetersiz kalması her zaman mümkündür. Bu çabanın bir şekilde kamu politikaları ve örgün eğitimle desteklenmesi gerekmektedir.
Çocuk-internet ilişkisine dair ebeveyn kaygıları nasıl dillendiriliyor? Aile yapısındaki değişimlerin çocuklar için yarattığı yeni ve farklı ortamlar, aile-ebeveyn-çocuk ilişkilerini nasıl etkiliyor?
İnternetin aile yapısı ile ilgili direk bir etkisiyle ilgili bir şey söyleyemem. Eğer artan boşanmaları kastediyorsanız, evet, başka etkenlerle birlikte internetin de artan boşanmalarda etkili olduğunu araştırmalar gösteriyor. Ama internet tek başına etkili değil.
Çocuk-internet ilişkisine dair şikâyetler internetin yaygınlaşmasının başlangıç yıllarından beri vardır. Hatta elektronik oyuncak atariler döneminde de benzer şikâyetler vardı. Çok öncesinde çocukların fazla televizyon izlemeleri de şikâyet konusu oluyordu. Günümüzde internet hayatın her alanında kullanılmaktadır. İnternet “sanal” olmayı, bir tercih olmayı, kullanımının bir ayrıcalık olduğu zamanı çoktan geride bıraktı. İşimizi dijital ortamlara taşımak, paralel bir dünya kurmanın da ötesine geçtik. Artık bizim yerimize veri toplayan, değerlendiren, karar veren, seçimler yapan, yani işimizi yapan yapay zekâ uygulamaları söz konusudur. Üretimden ticarete, eğitimden yönetime, bireylerden kurumlara internet ortamları ve uygulamaları kullanılırken ebeveyn kaygılarını nereye koymalı, çocuk-internet ilişkisini nasıl kurmalıyız?
Ben şahsen, 20 yılı geride bırakan dijital medyayla, özelde internetle ilişkimizin, başta ebeveynler olarak, sonra çocuklarımızın ilişkisinin rasyonel olarak bazı ilkelere bağlı olarak kurulduğunu göremedim. Az sayıda ailenin son derece iyi yaklaşımlar sergilediğini görebiliriz. İlk başlarda çocukları eleştiren ebeveynler, akıllı telefonlarla beraber çocuklar gibi internette kaybolmaktadırlar. Hâlâ bazı gelenekleri yaşatan aileler var ve yemeklerini çocuklarla beraber yemekte, büyüklerin yanında çocukları umursamaz şekilde yayılıp yatmamaktadır belki. Yeterli bilinç ve hassasiyet gösterilmeyen ailelerde iletişimin son derece sınırlı olması, ailenin çekirdek ya da geniş aile olmasının anlamsız kılıyor.
Aileler daha çok çocukların internette fazla zaman harcamasına daha çok kızmaktadırlar. Hangi içeriklere ulaştıklarını ikinci sırada önemsemektedirler. Fazla ekran başında zaman harcamak her halükârda kullanıcılar için zararlı olmaktadır ancak içerik seçimi de çok önemlidir. Bunun için ailede ve okulda doğru internet kullanım alışkanlıkları edindirmek lazım. Bunun için de ailelere önerdiğim bazı ilkeleri sıralamak istiyorum:
• Öncelikle ebeveynler olarak, doğru internet kullanımı konusunda çocuklarımıza örneklik etmemiz gerekir. İstediğimiz kadar, istediğimiz zaman internette gezinirsek, çocuklar da internette istediği şeylere istediği kadar zaman harcayacak.
• Gerek eğlence gerek bilgi ve iletişim amaçlı olsun internet kullanımı bir iş ve görev için kullanılmalıdır.
• İnternet, sınırsız sayıda fırsat ve bilgi kaynakları ve haberlerine ulaşmamızı sağlıyor. Bunun yanında, sosyal hayatın tüm korku ve risklerini de barındırıyor. Çocuklarımız için her iki yönünü de anlatmalıyız.
• Tüm bu ilkelerle ilgili bilgi ve kavrayışa sahip olsak da hem kendimizin hem de çocuklarımızın internetle ilişkisini bu ilkelere göre kurmak bir irade işidir, ki her anne ya da baba bu iradeyi göstermemektedir ya da kendisi internet bağımlısı olacak kadar bu iradeden yoksun hale gelmiştir maalesef.
Türkiye’de çocukların dijital medya kullanımına dair değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Artıları ve eksileriyle bu konu dünya toplumlarını nasıl etkilemekte? Ülkelerde bu konuda yeni problemlerle yüzleşme adına neler dikkatinizi çekiyor?
Dijital medyanın sayısız uygulamasına ve sosyal medya platformuna cep telefonlarından ulaşılabilmektedir. Piyano uygulamalarından, spor uygulamalarına, oyunlardan kurumsal işlemlere. Cep telefonları sadece her alandaki uygulamaları barındırmıyor, hangi konuda düşündüğümüze bağlı olarak, yapay zekâ uygulamaları sayesinde önümüze bilgi ve öneriler koymaktadır. On beş yıl öncesine kadar böyle bir şey yokken bugün akıllı telefonların tüm bu yetenekleri sıradan bir durum gibi duruyor. Belki bunun içindir ki çocukların cep telefonla ilişkisi çok normal görülüyor. Çocukların cep telefonlarını istediği an istediği kadar kullanmasına müsaade eden aileleri görünce, ebeveynlerin umursamazlığı ve çaresizliği için de çocuklar için de çok üzülüyorum. Aileler kendi işlerini yaparken çocukları ağlamasın diye, yemek yesin diye ses çıkarmıyorlar. Bu ailelerin çocuklarına baktığınızda, gözleri, tenleri ve beslenme alışkanlıkları, ağlama sıklıkları, hatta hastalanma sıklıkları hep aynıdır. Çocukları başka ihtiyaçlarını ihmal edecek şekilde dijital ortamlardan yararlandırmamak lazım. Çocuk yemek yerken, bahçede oynarken, yatağına giderken cep telefonu ya da başka dijital bir araç kullanmasına izin vermemek gerekir. Önemli bir şey; her konuda olduğu gibi çocukların dijital medya ile ilişkisinde önüne koyduğumuz kuralların sebeplerini ve sonuçlarını çocuklara açıklamalıyız. Bu son derece önemlidir. İki buçuk yaşına gelmiş her çocuk belli bir düzeyde mantık kurallarını anlayabilir. İnat ağlamaları, zamanla kaybolmaktadır.
Çağımızın dijital çağ olduğuyla ilgili artık bir şüphe yok. Hal böyleyken çocukların dijital medya ile ilişkisini neden bu kadar sorun haline getiriyoruz? Gerçek şu ki çocukların dijital medya ile ilişkisindeki sorunlar kadar faydaları da söz konusu. Örneğin, ebeveynlerin bilemeyeceği kadar ve öğretemeyeceği hızda şeyi çocukların dijital medyada öğrenmesi gibi. Ne yazık ki dijital medyayı belirli amaçları için kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Bir amaç için kullanmak demek, planlı ve kurallı kullanmak demek. Bu da sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de sıkıcıdır. Neticede çocukların kolaya kaçarak daha eğlendirici ve hesap vermeyecekleri içeriklerden yararlanmayı tercih etmeleri anlaşılıyor.
Uluslararası öğrenci topluluklarında edindiğim gözlemlere ve dijital ortamlarda edindiğim bilgilere göre şu kanıya vardım: Dijital medya kullanımında gelişmiş ülke bireylerinde daha amaçlı kullanım söz konusuyken, geri kalmış ülkelerde ise amaç dışı, adeta dijital medyada kaybolmuş şekilde bir ilişki söz konusudur. Yani gelişmiş ülkelerde bireyler dijital medyayı bir şeyleri başarmak, işlerini yapmak için kullanırken, gelişmemiş olan ülkelerde bireyler adeta dijital ortamlarda oyalanıyor, oyun oynuyorlar. Amerika ve Uzakdoğu ülkelerinde bazı bireylerin interneti kötü kullanma örneklerini bu genellememe dahil etmiyorum.
Son söz olarak, dijital çağda, dijital medyada kaybolmayı, yani eğlenmeyi, oyalanmayı değil; rasyonel olarak çocuk-dijital medya ilişkisi kuran toplumların çocukları yarına kalacak, öne geçecektir.