
Burada keyfiyet üzere insanların bir araya geldiğini görüyoruz. Bu anlamda, cemiyet hayatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir insanın sağlıklı insan olduğu, cemiyetle, hayatla, toplumla, varlıkla ve mevcudatla olan ahenk ve uyumuyla anlaşılır. Gözlerimden ceyhun eden dane-i aşkın Bir katredir amma yedi deryalara sığmaz “Gözlerimden ceyhun eden kanlı yaşım bir katredir amma yedi deryalara sığmaz.” Söze bak; bir katre yedi deryalara sığmaz, diyor.
Âşık Emrah söylemiş:
Cana bizim esrarımız imlalara sığmaz
Binde biri yazılsa da inşalara sığmaz
Gözlerimden ceyhun eden dane -i aşkın
Bir katredir amma yedi deryalara sığmaz
Âşıkta olan der-ü âlem hicr ile gam
Neşr olsa eğer dağlara sahralara sığmaz
Bu hikmeti bilmez isen ey sofi-i salus
Bir kalbe sığan var olan eşyalara sığmaz
Allah’ı seversen beni yâd etme gönülden
Emrah beni sevdi deyu dünyalara sığmaz
Şimdi bir katre yedi deryaya sığmazsa o zaman sana katre görünenin içerisinde nice ummanlar, deryalar gizli. İşte hayatla uyumlu olmak, bir katre ile uyumlu olmak bütün umman ile uyumlu olmaktır. Hz. Mevlana buyurmuş ki: “İnsanlarla beraber isen bir deryasın, ummansın; insandan ayrı tek başına bir hiçsin.” O da hangi hiçlik? Kendini bilen hiçlik anlamında değil; boş, beyhudesin yani. Hayatla uyumlu değil, insanla uyumlu değil, varlıkla uyumlu değil. Orada ne var orada? “Ben” var “ene” var. Cemiyet hayatında ise “biz” varız.
Cemiyeti dışlayıp kendi egosuyla ve kendi bireysel aktiviteleriyle bir yerlere gelmek isteyen insanlar “ben” merkezlidir. Buna “ene” denir malum, şimdi “ego” diyorlar. Bu merkezde duran insanlar bireysel faaliyetlerde bulunmak isterler. Onlar şunun için öyle davranırlar, maksatları kendilerini göstermektir. Cemiyetten söz açtık, peki musiki cemiyeti nedir? Burası bir musiki cemiyeti, cemiyette “biz” varız. Kur’an-ı Kerim’e bakıyorsunuz, Cenab-ı Hakk, kendinden başka hiçbir şey olmadı
Toplumda bugün bu anlamda “model” insanlar, örnek insanlar var mı?
O mübarekler tabi, onlar işte hep “biz” diyenler. Ben diyen değil, sen diyen. İşte onlar bize hep “Ben diyen olmayın.” derler. Yine Mevlana Babamız’dan bir örnek olsun: Bir âşık Hz. Mevlana’nın kapısını çalmış, kapıya vurmuş ‘tak tak tak.’ “Kim o?” “Benim efendim.” “Kimse yok içerde, git” demiş. Derviş uzaklaşmış, dolaşmış, dolaşmış, “Acaba neden böyle dedi?” diye kendisini sorgulamaya başlamış. Belli bir saat ve zamandan sonra tekrar dönmüş. Yine Hz. Mevlana’nın kapısını vurunca “Kim o?” diye seslenmiş içerden. “Siz efendim” demiş. Bu sefer ‘ben’ demiyor, ‘sen’ diyor. ‘Sen’ deyince ‘gel evlat’ demiş. Bir “sen” bir “ben” olursak olmaz. Hz. Musa’nın malum bildiğimiz hikâyesi, hikâye değil hakikat: Hani “Ya Musa! Bir sen bir ben oldukça beni göremezsin.” “Ya Rabbi! Seni görmek istiyorum, artık göster cemalini.” deyince “Ya Musa! Bir sen bir ben oldukça beni göremezsin. Sen çık aradan, kalsın Yaradan.” diyor Allahu Teala. Yine Kütahyalı Gaybî Hazretleri, sevgili sultanımız Mehmet Dumlu Hz. şöyle buyurmuş:
Bir vücuttur cümle eşya, ayni eşyadır
Hüda,
Hep hüviyettir görünen, yok Hüda’dan
maada…
Yine o güzel sultan şöyle demiş:
Ben demekten geç bu sende ben
diyen Hakk’tır beyim
Belki can ayn-ı bâtındır cümle ten
Hakk’tır beyim
Dîde-i Gaybî ile baksan hakikat
âşıka
Zerre zerre kâinatta görünen Hakk’tır
beyim.
Musiki gerçek anlamda dayanışmadır, musiki birlik ve bütünlüğü sağlar. Farklı farklı sazların, farklı farklı seslerin bir arada tevhid oluşudur aynı zamanda. Bu insanların, bu farklı düşüncelerin, fıtratların, fikirlerin bir kazan içerisinde kaynaması gibi -aşure ayı dediğimiz de bu bir araya gelmek, cem olmak, birlikte pişmek… Şimdi her birey ayrı ayrı çalışsa, keman burada çalışsa, tambur başka yerde, kanun başka yerde ve enstrümanı çok da iyi çalsalar; onlar eğer birlikte çalışmamışlar ise bir konserde bir araya koyduğunuzda herkes kendi yolunda gider, hiç kimse tevhid olamaz. Ama musiki cemiyeti ve toplu çalışmalar insanı bu birlik ve beraberliğe getiriyor. Yine bir tencere yemeği düşünün. Fasulyeyi başka bir kapta pişirin, soğanını başka bir kapta, yağını başka bir kapta kavurun, kıymasını etini başka bir kapta hazırlayın. Sonra bunları bir tencerede bir araya getirmeye çalışın, tadı tuzu olur mu? Olmaz. Nasıl olacaktır, onların ancak beraber pişmeleri gerekir ki bir lezzeti olsun. Hepsinin lezzeti, fıtratı meşrebi, ruhaniyetleri birbirleriyle tevhid olacaklar, kaynaşacaklar, bütünleşecekler ve o kabın içinde bir lezzet ortaya çıkacak. İşte cemiyet hayatında musikinin yeri çok önemli, musiki cemiyetlerinin toplumda yeri çok önemli. Her renkten, düşünceden, fıtrattan, ayrı ayrı zevklerden insanlar… Her biri başka bir çalgı aleti çalmayı seviyor, başka başka makamları seviyor ama beraber oluyorlar. Birbirleriyle dayanışma içerisinde oluyorlar. Birisinin akortsuzluğuna diğeri tahammül gösteriyor. Onlar birbirlerini tamamlayarak yetişiyorlar. İşte burada “ben” merkezinden sencil olan “sen” olan merkezine doğru geçiş başlıyor. “Göz kulak oldu her yer. Her ne ki var, O oldu.” demiş ya Niyazi Mısrî Hazretleri, bu misal…
Devamı Gönül Dergisi 2.Sayımızda
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi


Derslerimi güzel çalışıyorum sizi çok özledim harkulede bir hocasınız 🙂