Yaygın Sosyal Fobi Sorunu / Prof. Dr. Kemal Sayar

Sosyal fobi nedir?
Sosyal fobi, kişinin tanımadığı insanlarla karşılaştığı, başkalarının gözünün üzerinde olabileceği ya da birden fazla toplumsal durumda belirgin ve sürekli bir korku duyması, küçük duruma düşeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağından korkması ve anksiyete belirtileri yani endişe belirtileri göstermesidir.
Psikiyatrinin temel kitabındaki tanımı; kişinin yabancılarla ya da diğer kişilerin incelemesiyle karşı karşıya kaldığı sosyal veya performans durumlarında belirgin ve sürekli bir şekilde korku duyması…

İnsanlarda kendisini nasıl gösteriyor?
İnsanlar küçük duruma düşmekten, gülünç duruma düşmekten korktukları için yemek yemeye gitmiyorlar, tuvaletlere gitmiyorlar, başkalarının önünde imza atmıyorlar, başkalarının önünde yazı yazamıyorlar. Yazı yazma korkusu çok özel bir şey, başkalarının önünde yazı yazamıyor çünkü yazı yazarsa başkalarının kendisine bakıp eleştireceğini düşünüyor. Mesela başkalarının önünde yemek yiyemiyorlar, yemek yersem lokmalar boğazıma dizilir, beni gözledikleri, beni izledikleri inancıyla rahat edemem, diyorlar.

Sosyal fobi olan insanlara örnekler verebilir misiniz? Daha net anlamamız için farazi birkaç sosyal fobi profili oluşturabilir misiniz? Sosyal fobisi olan insanlar toplumda nasıl davranışlar sergiliyor?
Mesela, Emre, 23 yaşında üniversite öğrencisi, mesleki anlamda büyük bir kararsızlık yaşıyor, ne yapacak, nasıl bir mesleki yön tutacak bunu bilemiyor, kendisini rahat ifade edemiyor, kendisini rahat ifade edemediği için de mesleğinde başarılı olamayacağını zannediyor, kısık ses tonu ile konuşuyor, insanların yanında yüksek bir ses tonu ile kendini ifade edemiyor, birisi kendisine bağırarak seslendiğinde onlara bağırarak cevap veremiyor. Üniversite kantinine gittiği zaman rahat değil, kantinde insanların önünde çay içerken, bir şeyler yerken sıkıntı yaşıyor, kalabalık ortamlarda yalnız kalmayı hiç istemiyor, yalnız kaldığı zaman büyük bir endişeye kapılıyor, arkadaş ortamında söz almaktan kaçınıyor, konuşursa mutlaka hata yapacağını zannediyor. Dolayısıyla herkes konuşurken Emre dinliyor. Kendisine söz verildiği zaman birkaç kelimeyle geçiştiriyor, kendisini diğer insanlarla kıyaslıyor. Başarılarını küçümsüyor, örneğin ders başarım benim akıllı olduğumu göstermez, üniversiteye girmek önemli değil, diyor. Yani kendisindeki olumlu şeyleri hep küçültüyor fakat olumsuz şeyleri abartıyor, sanki onlar onun kaderiymiş, asla kaçamayacağı bir şeymiş gibi büyütüyor.
Mesela bir diğer profil: Neslihan, 28 yaşında, özel şirkette muhasebe elemanı, 10 yıldır çalıştığı şirkette iş arkadaşlarıyla öğle yemeği yemek istemiyor, bankada imza atması gereken durumlarda elleri terliyor, bakışları üzerinde hissediyor. Arabasını aynı yere park edemediğinde huzursuz oluyor, arkadaş toplantıları ve doğum günü kutlamalarına gitmek istemiyor.Çirkin olduğuna dair inancı var.Hakkını savunması gereken durumlarda pasif kalıyor.

Sosyal fobi ne kadar ağır olabilir, sosyal fobisi ileri düzeydeki bir şahıs ne gibi davranışlar sergiliyor?
Sosyal fobi bazen o kadar ağır seviyelere varabilir ki, hiç unutmadığım bir şeydir bir gün İstanbul’un bir köşesinden bir Avukat hanım telefon açıyor ve aynen şu şekilde söylüyor:
Ben sizinle kaç zamandır konuşmak istiyordum -çok heyecanlı bir ses, titreyen bir ses – şu anda şehir dışında beni hiç kimsenin göremeyeceği bir telefon kulübesinden size bu telefonu açıyorum, insanların beni gördüğü yerlerde hiç konuşamıyorum, duruşmalara giremiyorum, mesleğimi yapamıyorum.On,onbeş dakika konuştuk, o sırada “insanlar geliyor, burada insanlar geziyor” deyip kapattı. Hayatta bu kadar ağır durumlara varabilir.
Bir tıp öğrencisi danışanım vardı. Tıp öğrencisi danışanım hastalarla konuşmaktan korkuyordu. Normalde tıp öğrencileri dördüncü sınıfta stajlarına başlarlar, bu öğrencimiz gidip hastasına soru soramıyordu, yanlış soru sorarım, kınanırım, ayıplanırım, gülünç duruma düşerim, diye düşünüyordu. Artık stajlara devam etmemekten sene kaybetmeye başlamıştı. Çekingenliğin ağır formu, aşırı formu olarak nitelendirebileceğimiz sosyal fobi insanların hayatlarını yeri geldiğinde felç edebiliyor.

Sosyal fobide yoğun bir gözetlenme korkusu mu var, herkes kendisini izliyormuş gibi mi hissediyorlar?
Evet, günlük hayatta yürürken gezerken tozarken kaçımız başka insanların bize baktığını hesap ediyoruz, çoğu zaman aklımıza gelmez, o anda koşturuyoruzdur, bir yere yetişeceğizdir, bir iş yapacağızdır…Dolayısıyla kendimizle meşgulüzdür ama sosyal fobisi olan insanlar sürekli başka insanların bakışlarını ararlar, bana bakan birisi var mı, beni gözetleyen birisi var mı şeklinde düşünürler.
Bu rahatsızlıktan mustarip müzisyenler var, çıkıyor bin kişinin önüne konser salonunda eli titriyor, çalamıyor. Atletler var, koşarken insanların bakışlarını üzerinde hissettiği için koşamıyor, performans düşüyor.
Özellikle başka insanların önünde bir şey sergilenmesi gerektiğinde sosyal fobikler çok ciddi sıkıntılara girebiliyorlar.
Toplum önünde konuşma konusunda zorluk çekiyor, yeni kişilerle tanışma konusunda zorluk çekiyor, genel tuvaletleri kullanmakta, başkalarının görüşlerine karşı çıkmakta zorluk çekiyor… Yani kendi görüşlerini dile getiremiyor, mesela bir kişi onun görüşlerinin aleyhine şeyler söylüyor o da çok rahatsız oluyor için için ama bir türlü kendi düşüncesini söyleyemiyor. Üstleriyle, otorite makamında gördüğü kişilerle konuşması gerektiği zaman birden bire sesi çıkmaz oluyor.
Bu çok enteresan bir şey, genç bir yönetici danışmıştı bana… Bir toplantı yapılıyor, kurumda öğrenim gören insanlar yiyorlar içiyorlar vs., sonra çıkıp onların önünde üç tane cümle söylemesi lazım, “arkadaşlar iyi ki geldiniz, çok mutlu olduk, sizinle beraber burada olmak harikaydı…” haydi haydi diyorlar sahneye itiyorlar; adam tutuluyor kalıyor, konuşamıyor, hemen iniyor sahneden. İşte bu gerçekten insanı zaman zaman çok zor duruma düşüren bir şeydir.
Sosyal fobik belirtiler kendimizi daha yetersiz hissettiğimiz durumlarda ortaya çıkabiliyor.
Yönetici olan bir bey, genel müdür yardımcısı seviyesinde, dediki; hayatımda ilk defa başıma bir şey geldi, bir iş görüşmesi yapıyordum, bu iş görüşmesinde genç iddialı yeni mezun bir bayanı şirketimize almak için görüşmeyi ben yapıyordum, birdenbire o kişinin karşısında kalbim çarpmaya, ellerim titremeye ve soğuk ter basmaya başladı. Kendimi çok kötü hissettim, hemen kendimi dışarı attım, bir panik atak geçirdim, diyor. Şimdi derinlemesine incelediğimiz zaman bu kişinin aslında o sırada firmada işten çıkarılmalar konuşuluyor, deneyimli yöneticilerin bile işten çıkarılabileceği konuşuluyor, birden bire karşısında genç nesilden, agresif, tuttuğunu koparan bir gençle karşılaşıyor ve bilinç altından film şeridi gibi şöyle bir düşünce geçiyor: Herhalde bizi tasfiye edecekler, bizim yerimize böyle dinamik gençleri alacaklar, demek ki bizim dönemimiz kapandı, böyle düşünceler geçmeye başladığı anda küt diye o kişinin karşısında heyecanlanıyor, sosyal fobik semptomlar birdenbire ortaya çıkıyor, konuşamaz hale geliyor ve arkasından da bir panik atak geliyor. Bazen böyle gösterilebilir sebepler vardır. Bir de bazı düşünce hataları sosyal fobinin temelinde vardır.
Sosyal fobisi olan insanlar diğer insanlarla iletişime girerken göz kontağı kurmaktan kaçınırlar, çoğu zaman başka insanların gözlerine bakmakta zorluk çekerler, çoğunlukla sosyal iletişimin en az düzeyde olacağı işleri seçerler ve ellerini ceplerinden çıkarmamak, kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Bunun gibi mesela sürekli telefonla dolaşan insanlar da aslında bir anlamda telefondan medet ummaktadırlar. Yine böyle takip ettiğimiz genç bir hanım var, yürüyemiyor mesela, sokakta tek başına yürümekte zorluk çekiyor. Bir gün yürümüş ama anahtar cümle ne, orada bir soru sormamız gerekiyordu, sorduk o soruyu da, normal bir şekilde yürüdün mü yoksa yanında bir şey var mıydı, dedik… Cep telefonu alıyor, cep telefonuyla konuşur gibi yaparak yürüyor, böylece kendini daha güvende hissediyor, sanki o sırada bir şey yapıyor ve insanlar ona dikkat etmeyecek gibi…
Sosyal fobinin, ağır çekingenliğin temelinde yatan düşünce aslında çok saçma bir düşünce. Bütün âlem işini gücünü bırakmış sanki bize bakıyor! Hani Yeşilçam filmleri vardır, köyden kente bir kız gelir, ismi çoğu zaman Kezban’dır. Kezban zengin evine gelir, bir hata yapar…Zengin züppe çocukları, on kişi on beş kişi, göbeklerini tutarak ona bakarak gülerler. Sosyal fobisi olan insanlar sanki insanların kendilerine dönerek, gülmeye, onunla dalga geçmeye, alay etmeye hazır bir şekilde beklediğini zannederler.
Topluluk önüne çıkarken küçük düşme tehlikelerini azaltmak için aşırı derecede deodorant ve parfüm kullanma eğilimi olabilir. Yine aynı sebepten ötürü ayna önünde uzun uzun zamanlar harcanır, uzun süre kılık kıyafet, biçim düzeltilebilir.
Sosyal fobiklerin günümüzde çok önemli bir sığınağı var, normal dünyada birebir insan ilişkisi kurmakta zorlanan kişiler internete sığınıyorlar, internetteki sanal ilişkilere sığınıyorlar ve sosyal paylaşım sitelerinde arkadaşlık ilişkilerini geliştirmeye çalışıyorlar. Bununla ilgili değişik çalışmalar var. Hakikatten sosyal fobisi olan ağır çekingenliği olan insanların internetteki sosyal medyada çok etkili oldukları, oralarda çok iyi arkadaşlıklar kurabildikleri fakat bu arkadaşlıkların çok çok azını gerçek dünyaya taşıyabildikleriyle ilgili veriler var.
Olumsuz değerlendirilip aşağılanma konusunda çok büyük bir korkuları vardır ve hep kendileriyle ilgililer. Ağır çekingenliği olan insanlar hep yanlış yapacağım, hata yapacağım diye düşünüyor ve aslında mesele şu; kendi iç sesi de hata yapabileceğini söylüyor. Dolayısıyla bunun anne babalara mesaj olarak gidecek kısmı ise şöyle; çocuklarımızı çok fazla eleştirerek büyüttüğümüzde, yapamazsın, edemezsin, beceremezsin dediğimizde bizim sesimiz yavaş yavaş çocuklarımızın iç sesi haline geliyor. Anne babaların çocuklukta onların ruhuna ektiği tohumlar çok geçmez beş on sene içinde filizlenir. Sürekli yapamazsın, edemezsin, başaramazsın gibi negatif mesajlarla büyütülen çocuklar günü gelir gerçekten böyle olduğuna inanmaya başlarlar ve hayatta inisiyatif alamayan pısırık insanlar haline gelebilirler. Demek ki anne babalıkla ilgili en önemli şeylerden bir tanesi çocuklarımızla ilgili genel kapsayıcı, onların kişilikleriyle ilgili genel ifadeler dile getirmeyeceğiz. “Sen çok akıllısın, sen çok harikasın, sen işe yaramazın tekisin, sen beş para etmezsin, sen hiçbir işi başaramazsın” demek yerine “sen ödevini çok güzel yaptın oğlum aferin, ödevlerini gerçekten çok zamanında bitiriyorsun, bu huyunu çok takdir ediyorum ya da oğlum zamanında hiç uyanamıyorsun, bu konuda kendini biraz disipline etmen lazım.” Yani davranışlar üzerinden övgüler sağlamak, çocukları ne göklere çıkarmak, ne yerin dibine batırmak, yaptıkları olumlu şeyleri övmek, olumsuz şeyleri yermek ama yererken de genel ifadelerden kaçınarak daha olumluya sevkedici ifadelerde bulunmak şeklinde olmalı.

Sosyal fobinin fiziksel belirtileri var mı?
Sosyal fobinin fiziksel belirtileri de var.Bazen panik atağı andırabilir, panik atak benzeri belirtilere yol açabilir. Çarpıntı, titreme, terleme, kaslarda gerginlik hissi, mideağrısı, boğaz kuruluğu, soğuk veya sıcak basmaları, baş ağrıları olabilir.

Sosyal fobikler nasıl düşünüyorlar da kendilerini böyle hissediyorlar, düşünce dünyaları nasıl?
Zihnimizde bazı yalanlar söylüyoruz hepimiz, sosyal fobisi olan, ağır çekingenliği olan insanlar her zaman şunu söylüyorlar: “ Ben beceriksizim, etrafımdan kabul görmeyeceğim, eleştirileceğim, beğenilmeyeceğim, bu davranışlarım reddedilmeye yol açacak, mevki kaybına yol açacak ve bir felaketle sonuçlanacak, en iyisi insanlara hiç görünmeden yaşayayım…”
Mükemmeliyetçilik önemli bir hastalık aslında. Bazı insanlar mükemmeliyetçiliğin çok iyi olduğunu düşünürler fakat güzel bir söz vardır “en iyi, iyinin düşmanıdır.” Bir insan en iyiyi yapmaya çalışırken iyiden de olabilir, en iyinin peşinde olan insanlar eğer hedeflerini mütevazı tutmazlarsa günü gelir bazı şeyleri hiç yapamaz hale gelirler, aşırı detaylarda boğulurlar, bir türlü yaptıklarını beğenmezler. İşte o zaman şöyle sözler söylerler: konuşmam kusursuz biçimde akıcı olmalı, öyle konuşmalıyım ki herkes mest olmalı, daima zeki ve parlak görünmeliyim, söylediklerim çok aptalca, insanları çok sıkıyorum, beni sevmediler, sıkıntılı olduğumu fark ettiler, eğer birisine farklı bir şey söylersem bana aptal derler ve reddederler, ben sıkıcı farklı ve tuhafım, ben can sıkıcıyım… Bakın, kişi kendi kendisine ne kadar negatif propaganda yapıyor, farkındamısınız? O kadar yüksekte konumluyor ki kendini, o kadar yüksekte olmak zorunda ki, o konuma ulaşmak zaten çok zor, zor olunca da bu sefer ne oluyor; o seviyeye ulaşmak zaten zor olduğu için o standardı yakalayamadığı zaman birden bire kendini suçlamaya başlıyor.
Sosyal fobiklerin bilişsel çarpıtmalarından en önemlilerden bir tanesi sosyal durumlar. Toplumsal durumlar tehlikeli, toplumda ben zor duruma düşebilirim, düşüncesi var. Bu tehlikeden uzak durmak için bir tek şartım var; mükemmel görünmem lazım, diyorlar. Hiç kimse mükemmelliğe ulaşamaz, hiç kimse mükemmelliği tam manasıyla başaramaz. Dolayısıyla ihtiyaç duyduğum niteliklere sahip değilim, o halde ben insanların önüne fazla çıkmayayım, gibi bir kestirme sonuca varıyorlar.
Kaçınma konusuna gelince; insanlar korktukları şeyden kaçınarak, uzakdurarak, kendilerini zorluk çektikleri durumlardan uzaklaştırarak rahatlarlar, kişi kendi köşesine çekilir, iletişimden kaçınır ve sosyalleşmesi gereken durumlarda öyle bir görünür ortalıkta ondan sonra kaybolur, dolayısıyla insan içine karışmadan yaşayan insanlar…

Sosyal fobinin ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?
Hem çevresel etkenler var hem kalıtsal etkenler var. Anne ve babada aşırı çekingenlik varsa çekingenliğin görülme ihtimali fazla. Anne ve baba aşırı cezalandırıcı, aşırı kınayıcı insanlarsa yine çekingenliğin görülme ihtimali fazla. Eğer kişi soru sormanın, kendini göstermenin kınandığı bir ortamda büyüyorsa, birazcık öne çıktığı zaman azarlanıyorsa, birazcık kendini gösterdiği zaman hep ayıplanıyorsa, böyle ortamlarda sosyal fobi gelişme riski yine fazla ama sadece bunlar değil. Bazı çocuklar doğuştan korkaktır, ürkektir, böyle çocuklar görmüşsünüzdür mutlaka. Her çocuk farklı doğuyor. Bazı çocuklar çok dışa dönük, dış dünyayı merak eden tarzda, dış dünyayı keşfetmek isteyen tarzda dünyaya gelirler, bazı çocuklar da dış dünyadan kolay ürkerler. Bu genetik bir yatkınlıktır. “Davranışsal Ketlenme” diyoruz buna.Bazı çocuklar bu özelliklerle doğarlar, bu çocuklar ilerde çok kolay sosyal fobi geliştirebilirler. Yine annelerine güvenli bağlanma geliştiremeyen çocuklar çok kolay sosyal fobi geliştirirler.

Güvenli bağlanma, nedir?
Güvenli bağlanma, özellikle anneler için kullanılan bir kavram. Bir çocuk büyürken gazı sıkıştırdığında, karnı acıktığında, şefkate ihtiyaç duyduğunda annesinin orada hazır ve nazır olmasını bekler. Bazı anneler çocuklarının bu ihtiyaçlarını görür, çocuklarını pışpışlarlar, gazlarını çıkarırlar, altları pislendiğinde temizlerler yani çocuğun ihtiyaç duyduğu anda oradadırlar.İşte bu çocuklar güvenli bir bağlanmayla yetişirler. Bu ne demektir: benim başım sıkıştığı zaman annem yanımda… çocuk bu bilgiyle büyür. Fakat bazı çocukların anneleri kendi problemlerinden dolayı, kendi dertlerinden dolayı, belki o an bir depresyonda olduklarından dolayı çocuğun anneye ihtiyacı olduğunda orada olmayabilir. Dolayısıyla çocuk şöyle düşündür, şöyle hisseder: benim karnım acıkıyor, sevgiye şefkate ihtiyacım var, güvende hissetmeye ihtiyacım var, altım pislendi bana sıkıntı veriyor ama bana bakan kişi yok ortada, benim her şeyimle ilgilenen o kişi şu anda yok, bu dünya güvensiz bir yer, çok kötü, her an başıma kötü bir şey gelebilir. İşte bu bilgiyle büyüyen çocukların ilerde dünyayı tehlikelerle dolu bir yer olarak algılamaları ihtimalleri çok daha fazla. O yüzden her şeyin başı doğru anne babalıktır, doğru anne babalar sağlıklı çocuklar yetiştirirler, doğru anne babalar zorluklara mukavemeti olan insanlar yetiştirirler. Bu günün çocuğu yarının büyüğüdür, dolayısıyla öyle sağlam bir harç atarsınız ki bu bina hiç yıkılmaz, ne depremler görür de yıkılmaz, harcı kötü atarsanız en ufak bir esintide dahi yıkılıverir.*

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir