Gazze’nin soykırım ajandası 1948’den beri milyonlarca acının kana dönüştüğü mürekkeple yazıldı, ne yazık ki yazılmaya devam ediyor… Filistin’in her karışında bir zulüm var. Gazze dünyanın en büyük açık hava hapishanesi…
Gazze, isminin anlamı gibi güçlü yer, güçlü kale, zulme karşı sabrı temsil eden bir nesil…
Yine Gazze, yine Han Yunus ve mücahit, sabırlı, cennet ehli Filistin’in kahraman halkı…
Açlık, susuzluk, yerinden edilmişlik, zulüm, yetimlik, öksüzlük, kimsesizlik, en küçük şehidin dünyada geçirdiği gün üç gün, anne karnında cennete kavuşan yavrular…
Ölmek yaşamaktan iyidir sözleriyle gözlerinden dökülen yaşlara hâkim olamayan çocukların yorgunluğuyla yüreklerinden bak dünyaya…
İsrail’in soykırımı devam ederken ayakta alkışlanan zalim lideri Netanyahu uyuyan Müslümanlara ne anlatıyor?..
Gücün her çeşidi siyonistlerin elinde, dünya liderleri birer iplik ile üstlerine bağlı…
Bir Filistinli çocuğun kalbindeki iman bütün dünyanın zalim gücünden daha güçlü, daha büyük…
O iman bize ta gözlerimizin içine bakarak söylüyor; sizi Allah’a, sizi Peygamber’e şikayet edeceğim!!!
Aman Allah’ım! Bize ne oluyor böyle?..
Bitmeyen zulme kim, nasıl dur diyecek?
Boykot, gözyaşı, baskı… Hepsi denenmedi mi? Küçük bir adım geri atan var mı?
Aksine Filistinli aslan liderler haince öldürülüyor, dünyaya başka bir gözdağı veriliyor…
İşte o liderlerden biri de İsmail Haniye…
Filistin’in yiğit evladı, lideri ve mücahidi, şehadetiyle mücahitlerin şeyhi olarak anılan İsmail Haniye…
Ömrünü ülkesinin özgürlüğüne, halkına adayan, kutsal davanın neferi, 7 Ekim’den bu yana geçen sayısız günler içinde evlatlarını ve torunlarını şehit veren bir baba, “oğullarımın kanı Filistin’deki birinden daha üstün değil” diyerek sabr-ı cemilde imanını gösteren adam gibi adam şehit İsmail Haniye…
Mükâfatı daha dünyada iken gönüllere kazınmak olmadı mı? Bir gül toprağa düşüp goncalar açmadı mı yeniden?
Şüphe götürmez bir gerçek var ki o da bu davanın bir sahibi olduğu. Allah Filistin davasının sahibidir. Bu hakikati yeryüzünde bilmeyen, görmeyen, duymayan kalmayacak…
Yüreğim Gazze’de bir yemek dolusu kazan, bir bardak temiz su…
Yüreğim Gazze’de bir yetimin beşiği, annesinin kollarından koparılan bir masum çocuğun sesi…
Açlıkla kıvranan bir annenin çaresizliğindeki sancıyım…
Uykusuz gecelerin birinde kaçsam Gazze sana kavuşsam…
On yedi binden fazla annesiz babasız kalan çocukların yüreğini yüreğime sarsam, kollarım öyle büyüse de her birini tek tek bağrıma bassam, seslerini sesime değdirsem yine içim rahatlamaz ki…
Annelere koşsam sonra, onlara ne kadar güçlü olduklarını söylesem, yemek pişirsem onlara, sofralar kursam, eski anılarını dinlesem, gönüllerinden taşan acıyı ruhuma akıtsam…
Filistinli babaların ellerinden öpsem, evlatlarının cansız bedenlerini kollarında taşıyıp, minik bedenlerini toprağa gömerken her hücresi acı çeken o babaların yaralarını bir bir sarabilsem…
Yüreğim bir gökyüzü olsa keşke… Sarsa yeryüzünde acı ile kıvranan Müslümanları… Filistinlileri, Uygur Türklerini, Arakanlı masumları, hepsini, sayamadığım kim var ise savaştan, zulümden yorulan ruhlarını ben taşısam, sımsıkı sarsam gönüllerini, teselli etsem de yaralarına merhem olsam…
Bir gün ama bir gün Allah’ın bu muradı gerçek olacak…
O ahların ulaştığı arş-ı âlâ bir gün titreyecek…
Yeryüzü o zaman ne ile titrediğini görecek…
Bekleyin… El Muntakim çok çetin tecelli edecek…
Bekleyin ey yüreği yanan ama elinden bir şey gelmeyen merhametli, mücahid ruhlu iman ehli! Size de Allah müsaade edecek…
Ey Rabbim o günü bize yakın kıl. Güç ve iman, imkân ve irade nasip eyle, eyle ki Senin dünyadaki intikam alıcılarından birileri de bizler olalım inşaAllah…