Modern toplumda gözlemlediğiniz sevgi ve empati eksikliğinin temel sebepleri nelerdir? Günümüz teknoloji çağında insanlar arasındaki iletişimin dijitalleşmesi, yüz yüze ilişkilerin azalması ve hızlı yaşam temposunun getirdiği yalnızlaşma sürecinin sevgi eksikliğine etkilerini değerlendirir misiniz?
İnsan dünyaya geldiğinden itibaren karşılıklı ilişkiden beslenerek büyür ve gelişir. İnsan ruhu, varoluşun derinlerinde kök salan bahçe gibidir. Sevgi ve empati ise bu bahçeyi yeşerten, çiçeklerle bezeyen hayat suyu gibidir. Ancak bazen bu bahçe kurur, çiçekler solar. Sevgi ve empati eksikliği ruhun çoraklaşmasının en belirgin tezahürüdür. Peki, bu eksikliğin kökeninde neler yatar?
Modern çağın hızlı ritmi, insanı kendini dinlemesine engel olan yankı gibi çevreler. Teknolojinin yükselişi insanları birbirine bağlamak yerine, çoğu zaman dijital duvarlarla ayırır. Göz göze gelmenin yerini ekranlara bakış alır; temasın sıcaklığı bildirimlerin soğukluğunda kaybolur. Bu mesafe, sevgiyi yitirmenin ve empati yoksunluğunun ilk tohumlarını eker. Sevgi eksikliğinin temelinde insanın kendinden uzaklaşması yatar. Kendini sevmeyi öğrenemeyen biri, diğer insanlara sevgi sunmakta yetersiz kalır. Çocukluk döneminde sevgi dolu bir aile ortamında büyümeyen, duygusal ihtiyaçları göz ardı edilen bireylerin şefkat ve anlayış geliştirme kapasitesi sınırlanmaktadır.
Dijital dünyanın nimetleri yok sayılamaz, fakat bu sevginin dokusunu değiştirmemeli. Teknoloji ve dijital iletişimin hayatımıza girmesi ile ilişkilerimiz farklı bir boyuta dönüşmüştür. Bu dönüşüm fiziksel mesafenin zorluğunu ortadan kaldırsa da sevgi, samimiyet gibi derin duygular üzerinde olumsuz etkileri ortaya çıkarmıştır. Sevgi çoğu zaman jest, mimik ve temas ile ifade edilir. Fakat ekranlar aracılığı ile kurulan iletişim duygusal bağların zayıflamasına, ilişkilerin yüzeyselleşmesine sebep oldu. Sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları ile takipçiler, beğeniler, kısa cevaplardan alınan anlık tatminler, sevginin özündeki derinliği ve sabrı gölgelemektedir. İnsanlar bu hız çağında gerçek bağ kurmak yerine, dijital dünyanın yüzeyinde dolaşan tatmin arayışına hapsolmaktadır. Aynı zamanda dijital dünyada sevgi, mükemmel bir sahne oyunu gibi sunulmaktadır. Gerçeklikten uzak bu paylaşımlar, insanların kendi ilişkilerinden tatmin olmamalarına, sevgiyi ulaşılmaz bir hedef olarak görmelerine yol açar. Böylece sevgi bağlanma aracı olmaktan çıkarak yarış nesnesine dönüşür. Son zamanlarda sosyal medyada mutluymuş gibi gösterilen aile tabloları da bunların en büyük göstergesidir. Karşımızdaki insanın gözyaşını, gülümsemesini, mimiklerini görebilmek, “Seni anlıyorum.” diyebilmek, sevginin özüdür. Ancak dijitalleşen iletişim, bu empati köprüsünü yıkmaktadır. Ekranlara sıkışmış kelimeler, duyguların zenginliğini yansıtamamaktadır. Bu yüzden sevgi, anlamını yitirmekte; insanın iç dünyasında yankılanmaktan çok sessiz bir boşluğa dönüşmektedir.
Modern toplumlarda artan sevgisizlik ve empati eksikliğinin bireysel ve toplumsal düzeydeki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sevgi bireysel bir ihtiyaç olduğu gibi, toplumsal bağların da temelini oluşturmaktadır. Sevgi insanlar arasındaki ilişkileri anlamlandıran, toplumu bir arada tutan ve ortak yaşam duygusunu ortaya koyan duygudur. Sevginin yer almadığı bir toplum; dayanışmadan, hoşgörüden, birlik duygusundan uzaklaşarak bireyler arasında derin çatlaklara sebep olmaktadır. Sevgisizlik önce kişinin duygusal bağlarını zayıflatmakta ve toplumsal yabancılaşmaya kapı açmaktadır. Bu yabancılaşma, topluma olan aidiyet duygusunu zayıflatarak sosyal uyumu olumsuz etkilemektedir. Sevgi eksikliğinin hâkim olduğu toplumda, bireyler sadece kendi çıkarlarına odaklanarak empatiden uzaklaşmakta ve başkalarının duygularına duyarsız hale gelmektedir. Bu durum toplumsal ötekileştirmeyi ve kutuplaşmayı arttırmaktadır. Sevgi ve hoşgörünün yerini alan nefret ve tahammülsüzlük ise gruplar arası çatışmaları derinleştirerek sosyal uyumsuzluğa zemin hazırlamaktadır. Bu zeminde şiddetin artması da kaçınılmazdır. Aynı zamanda aile yapısındaki sevgi eksikliği duygusal bağları koparmakta ve boşanma oranlarını arttırmaktadır. Çatışma ve kaostan beslenen çocuklar ileride sağlıklı ilişki kurmakta ve topluma uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Sonuç olarak, sevgisizlik yalnızca bireyleri ve aileleri değil, toplumsal ruh sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Sevginin yeniden inşa edilmesi için toplumsal çabalar büyük önem taşımaktadır.
Çocuklarda sevgi kapasitesini geliştirmek için neler yapılmalı?
Bir çocuk için bakım verenleri büyük önem taşımaktadır. Ebeveynleri tarafından koşulsuz sevildiğine inanan çocuğun değer algısı ve öz güveni olumlu yönde etkilenmektedir. Rol model olarak görülen ebeveynlerin aile içindeki dinamikleri, birbirlerine olan davranış ve tutumları çocuk tarafından kamera kaydına alınır gibi kaydedilir ve sevgi duygusunun temelleri şekillenmeye başlar. Bu sebeple aile çatışmaları, birbirlerine kör olan ebeveyn tutumları, aşağılayıcı hitapların kullanılması ve olumsuz geri bildirimler sevgi duygusunun anlamının yitirilmesine sebep olmaktadır. Sevgi, sadece sözcüklerde değil, davranışlarda da gizlidir. Sevginin davranışa yansıyan hali dokunmaktan, öpmekten, birlikte zaman geçirmekten, güzel sözler söylemeyi ihmal etmemekten, ihtiyaçları zamanında ve doğru yolla karşılamaktan geçer. Onlara “Seni seviyorum.” demek kadar, bu sevgiyi anlayışınızla, kapsayıcılığınızla, onların küçük dünyasına verdiğiniz değerle yansıtmak da önemlidir. Çocuklarda sevgi kapasitesini geliştirmek, bir tohumu sevgiyle büyütmek gibidir. Onlara güvenli bir bağlanma ortamı sunmak, sevgi dolu dünyanın ilk adımıdır. Çocuklarınıza sık sık sevdiğinizi söyleyin. Olumlu yönlerini ve çabalarını takdir edin. Empati kurmaları için oyunlar oynayın. Paylaşma ve iş birliği için ortamlar oluşturun. Duygularını ifade etmelerine izin verin. Kısacası sevginizin turşusunu kurmayın, faydasını gösterin.
Sevgi insan psikolojisini nasıl etkiliyor? Özellikle sevgi dolu ortamlarda büyümemek duygusal gelişimi nasıl etkiler?
Duygusal gelişimin temelini güven ve sevgi duygusu oluşturur. Bu iki faktör duygusal sağlığı doğrudan etkilemektedir. Erken yaşam dönemlerinde bilinçli zihin gelişmemiş olsa da duygu ve olaylar bilinçaltında depolanmaktadır. Sevme ve sevilme ihtiyacı yeme-içme gibi temel ihtiyaçlarımızdan biridir. Çocukluk döneminde gerekli sevgi ve şefkati göremeyen, ihmal edilen bireylerin, görmedikleri sevgiyi göstermeleri, paylaşmaları ve dengeli bir kişilik yapısı geliştirmeleri zorlaşmaktadır. Sevgisizlik, zihni travmatize ederek, benlik duygusunun azalmasına sebep olarak psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturur. Sevgisiz büyüyen çocuklar genellikle yalnız, depresif, öz güvensiz ve pasif agresif davranışları sergilerler. Sağlıklı ilişki kurmada zorluk yaşayan bu bireyler, ilgiye karşı çok çabuk manipüle olurlar. Erken dönemde sevgi dolu bağlanma deneyimi yaşamayan bireyler, duygusal destekten yoksun büyüdükleri için kaygılı, kaçıngan ya da tutarsız bağlanma biçimi geliştirebilirler. Bu durum, yakın ilişkilerde samimiyet duygusunu zorlaştırmaktadır. Sevgi eksikliğinin getirdiği değersizlik ve yetersizlik, kişide başkalarından onay bekleme davranışını pekiştirir. Duyguları tanıma ve yönetmede güçlük yaşanır. Bu durum ani çıkış ve duygusal karmaşalarla kendini gösterir. Sosyal ilişkiler kurmakta zorluk yaşayan bu bireyler hayat boyu yalnızlık ve yabancılaşma hissi yaşayabilirler. Özetle; sevgi insan ruhunun derinliklerine dokunan bir el gibidir. Sevgiyle yoğrulan ruh, öfkenin ve kaygının gezindiği zihni sakinleştirir, huzursuz düşüncelerin yerini dingin bir durgunluğa bırakır ve ruhu iyileştirir. Sevgiyle inşa edilen benlik daha güçlü ve dayanıklıdır.
Sevgiyi göstermekte zorlanan kişilerin bu durumu nasıl aşabilecekleri konusunda önerileriniz nelerdir? Sevgi duygusunu ifade etmekte güçlük çeken; sarılmak, dokunmak gibi fiziksel temas kurmaktan kaçınan kişilerin bu durumunun altında yatan psikolojik nedenleri ve çözüm yollarını anlatır mısınız?
Sevgisiz büyüyen yetişkin birey; eşine, çocuklarına, hayatındaki insanlara çocukluk döneminde yaşadığı olumsuz duyguları yaşatarak gergin bir ortam oluşturabilir. Duyguların sözlü ya da fiziksel olarak ifade edilmesinin tabu olarak görüldüğü bir ortamda yetişen kişiler genellikle; güzel söz söylemeye karşı utanma, temas etmekten kaçınma, bağ kurmakta zorlanma davranışı geliştirirler. Bu toplumsal kalıbın etkileri günümüzde eşlerin sevgi gösteremediği, temastan kaçındığı, güzel sözlerden yoksun oldukları ilişkileri ortaya çıkarıyor. Çiftlerin en temel sorunu iletişim dilinin sevgi temelli olmamasıdır. Karnı doymayan bireyin agresifleşmesi gibi ruhu doymayan insanların da öfkeli ve gergin tavırlar sergilemesi kaçınılmaz oluyor. Bowlby’nin Bağlanma Kuramına göre erken yaşlarda kurulan ilişkiler gelecek ilişkilerimizi şekillendirir. Çocukluk döneminde edinilen sevgi açlığı, görülmeyen duygunun yansıtılmasını zorlayıcı hale getirmektedir. Fakat her birey kendi yoluyla bu duyguyu aktarma potansiyeline sahiptir. Bu durumun üstesinden gelmek kişinin sevgiyi alamadığını kabul edip yola devam etmesiyle başlar. Sevgi, önce insanın kendi içine dönmesiyle başlar. Kalbimizdeki kilidi açmanın ilk adımı, kendi duygularımızı, korkularımızı ve arzularımızı anlamaktır. Kendimizi tanımadan ve kabul etmeden, başkalarına karşı samimi bir sevgi beslemek zordur. İnsanın geçmişiyle yüzleşmesi, farkındalık kazanması önemlidir. Çünkü insan kendi yaralarını tanıdığında bu adımı atabilir. Bu süreç; farkındalık, öz şefkat ve doğru destekleme ile mümkün hale gelir. Destekleyici ve güvenilir bir çevre oluşturarak sağlıklı ilişkiler kurmak, kişinin sevgiye yeniden inanmasına yardımcı olur. Sevgi eksikliğinin ortaya çıkardığı “Sevilmeye layık değilim.” gibi olumsuz inançların değiştirilmesi sevgi kapısının tekrar aralanmasını sağlar. İyileşme bir süreçtir ve zamana ihtiyaç duyar. Kendinize karşı sabırlı olmak, yakın ilişkiler kurmak, birine zaman ayırmak, samimi cümleler kurmak, duygularınızı yazarak somutlaştırmak bu yolda destekçi olan eylemlerdir. Sevgi dolu temas hemen gelmez ama küçük adımlarla alışkanlık geliştirilebilir. İnsan önce kendini sevmeyi öğrenmelidir. Kendini sevmeyen insanın tanımadığı bu duyguyu başkasına yansıtmasını bekleyemeyiz. Bu yolda yürürken duygusal durumların yükü ağır gelirse bir terapist eşliğinde profesyonel destek alınması önemlidir. Unutulmamalı ki sevgi bireyin içinde her zaman varlığını korur fakat ifade edilmek için doğru zamanı ve yolu bekler.
Sevgiyle kalın.