Şişmiş “Ego”Ların Fiyakalı Kavramı “Narsizm” / Dr. Metin Serimer

Son yılların en kaypak ama en oturaklı kavramı, narsizm… Kaypak çünkü nefs kadar cıvık… Oturaklı çünkü en derinlerde, içimizde… Alabildiğine canlı çünkü sürekli yaşanıyor… Sürekli çünkü “hastayız.” Evet, narsizmin temelinde kendini bilmeme var. Psikiyatristler belki çoktan bu kavramı alt ve üst başlıklara ayırıp sınıflamasını yapmışlardır ama temelinde nefs var. İlacını; zihinsel süreçlerin kontrolü, akletme, farkındalık yaratma şeklinde belirlemiş olsalar da insanoğlunun narsizm sınırları, bu değerlendirmeleri çoktan aştı. Komplekse dayalı kibir, iç kibir, dış kibir derken insanoğlu kendini bilmenin değil, bilmemenin kirli denizlerinde geri dönülmesi çok zor miller katetti. Nefs okyanusunda “benlik”, tabii atmosfer haline gelirken, günümüz insanı “o balıklar ki derya içredir deryayı bilmezler”in ters yönde kitabını yazdı bile. Üçkâğıtçılık, yalancılık, samimiyetsizlik diz boyu… Bu durum eğer sadece kendini bilmemek diye değerlendirilseydi, Anadolu’da irfanı çok derinlerde olan bir ahlak kültüründen tevarüs eden “kendini bilen adam” sözlerinin bu toplumda bi şekilde halen bir karşılığının olması gerekirdi. Psikiyatristlerin ve sosyologların bugün üzerinde epey kafa yorması gereken konulardan biri de hiç şüphesiz bu olmalı.
Artık başta üniversite öğrencileri olmak üzere gençler bir önceki nesle oranla daha “benmerkezci, egoist ve kendini beğenmiş” bir ruh hali içinde… Özellikle öğretmenler, “Her yıl gelen öğrenciler bir önceki yıllardan o kadar farklı ki…” demekten kendilerini alamıyorlar. ABD’de bir grup psikoloğun yaptığı araştırmada, başta üniversite öğrencileri olmak üzere zamane gençlerinin, seleflerinden daha narsist ve daha benmerkezci olması dikkat çekmişti. Yaptıkları kapsamlı araştırmayla bu sonuca ulaşan beş psikolog, bu trendin yakın gelecekte Amerikan toplumundaki kişisel ilişkileri yaralayabileceği uyarısı da yapıyor. Araştırma grubunun lideri Prof. Jean Twenge, “Çocuklarımıza sürekli olarak ‘Sen çok özelsin.’ demeyi bir an önce terk etmeliyiz.” uyarısında bulunuyor. “Sen özelsin.” telkini insanları agresif, güvenilmez ve menfaatçi bir hale dönüştürüyor. Prof. Twenge, “Çocuklarımız yeterince benmerkezci karaktere geldiler zaten.” diyor.
Artık kendin olmak, kendini olduğu gibi ifade etmek, her şeyi açığa vurmak yeni neslin olmazsa olmazı. ‘Kendini sev, kendine saygı duy.’ gibi benliği daha da ön plana çıkaran mesajlar ise bireyi narsizmin açmazlarına daha kolay sürüklüyor. Bu konuda ‘Çağın Vebası: Narsizm İlleti’ kitabına atıfta bulunuyor Jean Twenge. “İnsan ruhunun fast food’u” olarak tanımlıyor narsizmi. Kısa vadede insanı mutlu ediyormuş gibi görünse de er ya da geç depresyona, toplumsal yozlaşmaya, hatta küresel ekonomik krizlerine neden olduğunu söylüyor. Yapılan araştırmalara dayanarak, narsizmin en az obezite kadar sık rastlanan bir hastalık olduğuna dikkat çekiyor. Bunun başlıca sebepleri arasında ise benmerkezli çocuk yetiştirme tarzı; Facebook, YouTube, Twitter gibi ‘kişinin egosunu parlatıp vitrine çıkardığı’ iletişim araçları, “parlak yaşam tellallığı” yapan boyalı medya organları yer alıyor. Jean Twenge’e göre narsist kişi, çok güzel, yetenekli, dolayısıyla da her şeyin en iyisine layık olduğuna inanıyor. Sevgi, fedakârlık, yardımseverlik gibi değerlerle hiç ilgilenmiyor. İstekleri gerçekleşmeyince de agresifleşip şiddete başvurabiliyor. Twenge, öz güvenli görünen ama aslında narsizmin getirdiği bir ego şişmesi yaşayan yeni neslin realist bir tarafı olmadığını düşünüyor. Özellikle anne-babalar bu konuda çok fazla narsist çocuk yetişmesini tetikliyor. Çocuğun her istediğini yaparak, ona ‘Sen harikasın, çok güzelsin.’ diyerek kölesi oldukları narsist bireyler yetiştiriyorlar.
Sonuç olarak “Narsizm kendini beğenmişlik hastalığıdır. Narsist kişilerde şu özellikler bulunur:
1. Dinlemezler: Her şeyi bildiklerine inanırlar. Narsist bir kişi eğer bir kurumun üst yöneticisi konumundaysa yönetim toplantılarında, bir ya da iki ast elemanla yapılan toplantılarda hep o konuşur, diğerleri dinler.
2. Empati kurmazlar: Narsistlerde empati yani başkalarının ne hissettiğini anlama yeteneği gelişmemiştir. Son derece benmerkezci düşünürler.
3. Kendilerini her şeyden çok severler: Kendini beğenmiş kişiler başarılarını, yeteneklerini abartırlar. Kendilerini farklı ve özel bir kişi olarak algılarlar. Kendilerini her şeyden çok severler.
4. Eleştiriye kapalıdırlar: En dostça eleştiriden bile rahatsız olur ve kendisini eleştirenleri düşman kabul ederler.
5. Vefasızlık ve nankörlük normaldir: Kullandıkları kişiyle işleri bitince ona sırtlarını döner, vefasızca davranırlar. Vefasızlık ve nankörlük kendini beğenmişlere göre normal davranışlardır.
6. İnsanlara değer vermezler: Her başarı onların eseridir. Her türlü başarı onun öngörüsü, zekâsı, oluşturduğu stratejisi, güç ve kararlılık sayesinde kazanılmıştır.
7. Zenginlik, başarı, güç, ihtişam ararlar: Devamlı takdir edilme, itibar görme, iltifat arayıp durma çabasındadırlar. Övgü, kendini beğenmişlerin besinidir.
8. Amaçları, hayran kitlesi oluşturmaktır: Kendini beğenmiş kişiler muhatap aldığı kişiyi kendilerine hayran etmeye çalışır.
9. Hem kıskanır hem kıskanıldığını düşünürler: Başkalarını kıskanır, başkalarının da kendilerini kıskandıklarına inanırlar. Kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf taraflarını kullanırlar. Son derece menfaatçidirler.” (1) Tüm bu anlatılanlar bağlamında “duygu özürlü” oldukları söylenebilir.
Georgia Üniversitesi psikologlarından Keith Campbell, narsizmin faydalı olduğu yerler de olabileceğini ifade ederken, “Maalesef, narsizmin toplum için oldukça olumsuz sonuçları da var.” diyor ve narsizmin hızla arttığına vurgu yaparken buna karşı bir devanın bulunabileceğine çok emin olamadığını dile getirerek, “Aşırı özgür bırakma katkı yapıyor. Potansiyel ilaç daha otoriter bir ebeveynlik olabilir. Ebeveynler daha az göz yummalılar.” şeklinde görüşlerini dile getiriyor.
Araştırma, narsistlerin romantik ilişkilerinin çok kısa sürdüğünü, eşlerini aldatma risklerinin yüksek olduğunu, duygusal sıcaklık eksikliği yaşadıklarını, rolcü olduklarını, güvenilemez, kontrol etmeyi seven ve şiddete meyyal olduklarını dile getiriyor. “Bugünün genç Amerikalıları daha kendinden emin, daha iddialı ve daha yetkin oldukları halde neden en sefil kuşak?” adlı bilimsel makalenin de sahibi olan araştırma grubu lideri Jean Twenge, narsistlerin empatiden mahrum olduklarını, agresif reaksiyonlar ve eleştirilerde bulunduklarını, kendi menfaatlerini başkalarına yardıma tercih ettiklerini söylüyor.
Çok güzel, yetenekli, dolayısıyla da her şeyin en iyisine layık olduğuna dair gerçek dışı bir inanca sahip olan narsist kişi; sevgi, fedakârlık, yardımseverlik gibi değerlerle hiç ilgilenmiyor. İstekleri gerçekleşmeyince ise agresifleşiyor ve şiddete başvurabiliyor. Narsizmin felsefi kökeni Descartes’in dualist (ayrımcı) düşünce tarzına, Freud’un “korku veya hazzın esiri” olan insan tasavvuruna ve benmerkezli tüketici toplumunun mimarı olan pazarlama ve halkla ilişkiler kuramlarına dayanıyor. Çözüm ise daha fazla “biz” demekte yatıyor.
Öz güvenli görünen ama aslında narsizmin getirdiği bir ego şişmesi yaşayan yeni neslin realist bir tarafı yok. Onlardaki bu kaygı, öfke olarak; narsizm ise yalnızlık olarak topluma yansıyor. Bu ciddi bir küresel sorun, tsunami dalgası gibi tüm dünyaya yayılıyor. Türkiye’de de bunu istatistiksel olarak görebiliyoruz. 80’li yıllarda öz güvenin desteklenmesinin önemini vurgulayan eğitim sistemi, Türkiye’de de uygulandı. Şu an büyük şehirlerdeki genç nesil, Twenge’nin kitabında anlattıklarıyla aynı durumda. Sağlam gelenek ve göreneklerimiz bizi biraz olsun korudu. Ama bu yeterli değil. Bu yüzden bir an önce Türkiye’deki gençlerimizin ne durumda olduğu ve nereye gittiğini ortaya koyacak ciddi çalışmalara başlanması ve önlemler alınması gerekiyor. (2)
İnternetteki sosyal platformların icadıyla yaygınlaşan gerçek olmayan imajlar; zengin görünmeyi ve hatta hissetmeyi kolaylaştıran hızlı krediler; okullarda bol keseden dağıtılan iyi notlar; artık ortalıklarda dolaşmaya başlayan ve gittikçe artan niteliksiz ünlüler; insanların artık daha büyük evlerde yaşama isteği; estetik cerrahi pazarının büyümesi… Psikolog Dr. Jean Twenge’ye göre bu sayılanlar, narsizmin hızla yayıldığını ve hatta salgın düzeyine ulaştığını gösteren, her yerde karşımıza çıkan durumlar. Hızla ve şaşırtıcı bir şekilde dengesini kaybeden gençlik, ahlaki değerlere karşı oluşan isyan hali ve değerlerin yitirilmesinin ağır bedeli… Eğer önlem alınmazsa, bulaşıcı hastalık derecesinde yaygın bir narsizm, enaniyet, hayalî iyimserlik ve her geçen gün artan genel kaygı ve depresyonla büyüyen bireylerin sayısını artırabilir diyor psikologlar. Dolayısıyla toplum kuralları ve fedakârlık yeni nesil için anlamını yitiriyor.
Benlikten ve narsizmden uzak durmak için…
İçinde bulunduğumuz bu neslin etkilerini en aza indirmek ve narsist bireyler olmamak-yetiştirmemek adına sosyal psikoloji uzmanı Jean Twenge’den öneriler: Şiddet ya da lüks yaşamın empoze edildiği televizyon programlarını sınırlı seyredin. Sürekli bu programları izleyen bir genç, ortalama bir hayat standardına ulaşsa bile bu durumdan tatmin olmaz ve mutsuz olur. Sosyal ilişkilere önem verin. Yeni komşunuzu eve davet edin, arkadaşlarınızı yemeğe çağırın… Güçlü sosyal ilişkiler, kendinizi daha güvende hissetmenizi sağlar.
Depresyona karşı doğal yollarla baş edin. Mesela uykuyu iyi almak, günde en az bir saat güneş ışığı almak ve düzenli beslenmek sizi depresyona karşı önemli ölçüde koruyacak önlemlerden.
Gerçekçi beklentiler geliştirin. Ne olursa olsun ‘hayallerinizin peşinden koşmaya’ inanmak yerine, gerçekçi hayaller geliştirin. Komşularınıza ve çevrenize katkıda bulunun. ‘Ben’ neslinin aradığı mutluluk, başkalarına yardım etmekten geçer. Ben neslinde yetişmiş olabilirsiniz ama daha fazla “biz” demek mümkün. Ebeveynler çocuğuna iyi huylar edinmeyi teşvik etmeli. Çocuğun her istediğini yapmaktan kaçınmalı. Bu durum, narsist ve egoist bir nesil yetiştirmeyi engelleyebilir. Hemen çocuğunuzun tarafında olmayın. Öğretmeni ya da bir komşunuz çocuğunuzla ilgili bir şikâyette bulunursa çocuğunuzun da hatalı olma ihtimalini düşünün. Çocuğunuzun şiddete maruz kalmasını sınırlayın. Şiddet içerikli televizyon programları, filmler, müzik ve video oyunları saldırgan davranışlara neden olabilir.
NARSİZME EN BÜYÜK DARBE NASIL VURULUR?
Kendini mevcut narsistlerle yani kibirlilerle, müstağnilerle kıyaslamamak, gerçek İslam ahlakını hakiki ölçü kabul ederek Allah’a (c.c.) verilecek bir keskin hesabın muhasibi, arifi, bilgesi, insanı olmak… Kendini müstağni kılan değil, insanlarla duygusal alışverişi, karşılıklı doğal ve güzel ilişkileri olan; almaya değil, vermeye, paylaşmaya; bencilliğe değil, sencilliğe; pragmatizme değil, adalete, sevgiye, takvaya, hoşgörüye, diğergâmlığa talip olmak… Çocuğu narsizme sürükleyen yetişme boşluklarını yerinde ve zamanında fark etmek ve doldurmak. Bu anlamda çocuğun ruhi ve moral temel ihtiyaçlarını usulünce karşılamak. Bu yolla akıbeti narsizm olan hastalıklardan kurtulmakla kalmayıp çok yönlü ve donanımlı bir ahlaki hüviyete, kimlik ve kişiliğe kavuşmak… Temelinde nefsin hezeyanları ve iç itmeleri olan insan doğasında ruhun varlığını insana anlatan ve varoluşsal soru ve kaygılarını ilim, irfan, hikmet, davranış olarak doyuran ilgi, alaka ve ilimlerle, ölçülerle insan zihnini, kalbini, ruhunu doldurmak ve doyurmak… Ta ki yanlış yollara sapmaya yer ve zemin kalmayana kadar…
(1) Prof. Dr. Ramazan Yiğitoğlu
(2) Psikiyatr Dr. Mustafa Merter

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir