Yaşlılık ve Kaliteli Yaşam – Mutluluk İlişkisi Üzerine… / Prof. Dr. Galip Akın

Yaşlılık nedir? İnsanda yaşlanma ne zaman başlar?
İnsanda, biyolojik, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapılarda, birikimli ve kompleks olaylar sonucu meydana gelen gerilemelerle yaşlanma ortaya çıkar.
Yaşlılık, göreceli bir kavramdır. İlk insanların yaş ortalaması, yapılan bilimsel araştırma ve incelemelerde 18-20 yıl olarak hesaplanmıştır. Öyle ki; insanın yeryüzünde ortaya çıkışından, 20. yüzyılın başına kadar insanın ortalama ömür uzunluğu 30-40 yılı geçmemiştir. Bilhassa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada teknik, teknolojik ve ekonomik gelişmeler sonucu insanın yaşam standartlarının yükselmesi sonucu toplumların yaş ortalaması yükselmeye başladı. Günümüzde az gelişmiş ülkelerde yaş ortalaması 45 yıl civarında, ülkemizde 72-73 yıl, gelişmiş ülkelerde 75-80 yıl, Japonya’da ise 82-83 yıla ulaşmıştır. 1990 yılına kadar 60 ve üstü yaşında olanlara “yaşlı” denirken, günümüzde 65 ve üstü yaşta olanlara yaşlı denilmektedir. (Deneyimli kişiler.) Bugünlerde bazı gelişmiş ülkelerde 70 yaş ve üstü olanların yaşlı olarak kabul edilmesi önerilmektedir.
Yaşlanmayı inceleyen bilim dalı hangisidir? Bu bilim dalının amacı nedir?
Yaşlanmayı inceleyen bilim dalına “gerontoloji”, yaşlı hastaları ve hastalıklarını inceleyen tıp bilim dalına ise “geriatri” denir.
Yaşlıları inceleyen gerontolojinin amaçlarından biri ortalama ömür uzunluğunu, insanın maksimum ömür potansiyeli olan 120 yıla ulaştırmaktır. Gerontolojinin amacı sadece ortalama ömür uzunluğunu arttırmak değildir. Yaşlının bu yaşam yıllarını daha sağlıklı, rahat, mutlu ve dinç bir şekilde geçirmesini sağlamaktır. Yatalak, acı çekerek, dinçliği kalmamış, sağlıksız bir şekilde ileri yaşlara kadar yaşamak; yaşamak değil işkencedir, trajedidir.
Yaşlı için sağlıksız, mutsuz bir yaşam, yaşlı için olduğu kadar, yaşlının ailesi ve toplum için de ekonomik bir yük ve sıkıntılı bir yaşam sürecidir. Esasen sağlıklı ve mutlu olarak ileri yaşlara kadar gelmiş yaşlının, ailesi ve topluma pek çok faydaları olacaktır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ömür uzuyor mu? Bu konuyu açabilir misiniz?
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik, teknolojik, yaşam koşulları ve eğitim düzeyinde meydana gelen gelişmelere bağlı olarak hem 65 yaş ve üstü bireylerin toplum içindeki oranı hem de 65 yaş ve üstü bireylerde ortalama ömür uzunluğu giderek artmaktadır.
Yaşlılığın özellikleri nelerdir? Toplumumuzun yaşlılara bakış açısı nasıldır?
Birey, yaşlanmasıyla yaşlıya özgü birtakım özellikler kazanır. Bunları maddeler halinde sıralarsak:
1) Kas gücünde, tendon ve eklem bağlarında zayıflama, eklem kıkırdaklarında azalma, bunlara bağlı olarak boyda küçülme, sırtta kamburlaşma, dik duruşu sağlayamama (postür) ile yürümede ve dengede durmada azalma.
2) Alt deri (dermis) ve derialtı (cutis) yağ tabakasında azalmaya bağlı olarak alt deride kırışıklıklar, deri yüzeyinde lekeler görülmeye başlar. Deri canlılığını kaybederek matlaşma kendini gösterir.
3) Yaşlı, gençlik ve erişkinlik dönemlerinde kazanmış olduğu özelliklere aynen sahip değildir. Yaşlının biyolojik, ruhsal, bilişsel (mental) ve sosyal yapılarında değişmeler ortaya çıkar.
4) Yaşlanmayla kişinin duygusal ve entelektüel olgunluğunda değişmeler başlar. Yaşlı daha alıngan, duygusal, sinirli, hırçın olur ve olaylardan daha fazla etkilenmeye başlar. Ancak her yaşlının benzer olaylara gösterdiği tepkiler farklıdır.
5) Çocukluk ve gençliğinde aldığı eğitim ve terbiye ile örtülen karakterlerin hatalı yönleri ileride ortaya çıkar. Her yaşlının kişiliğinde ve olaylara bakış açısında büyük farklılıklar gözlenir.
6) Yaşlanmayla birlikte hücre, doku, organ ve organ sistemlerinde ortaya çıkan bozulma ve yıpranma derecesine bağlı olarak, vücudun dengesini korumak da o derece güçlenir.
7) Yaşlı vücudunda görülen bozulma ve gerilemelere bağlı olarak, çevresel değişmelerden daha fazla etkilenirler. Yaşlılar, gençlere göre, özellikle kışın 2-3 derece daha fazla olan ortamlarda üşümeden yaşayabilirler.
8) Yaşlılarda yaraların iyileşme süreleri, kırılan kemiklerin iyileşme ve hastalıktan kurtulmaları daha uzun sürer.
9) Yaşlılarda gözlenen bozulmalara bağlı olarak, metabolizma sonucu açığa çıkan artık maddelerin vücuttan uzaklaştırılması, fazla sıcağa, soğuğa, neme, rüzgâra karşı hassasiyet gösterirler ve daha fazla hastalanırlar.
10) Yaşlının genetik yapısına ve çevresel etmenlerin derecesine ve yaşın ilerlemesine göre bağışıklık (immun) sisteminde zayıflıklar giderek arttığında hastalanma riskleri de artar.
11) Yaşlanmayla, zayıflayan bağışıklık sistemi ve aşırı stres altında kalan yaşlıda, vücutta metabolizma aktivitelerinden sorumlu aktif parankim dokusunda zayıflama görülürken, ara bağ dokularında ve yağ dokularında artış gözlenir. Ancak daha ileri yaşlarda bütün doku ve organ sistemlerinde tekrar ayrılma görülür.
12) Çocukluk ve gençlik çağında vücutta yapım hızı (özümleme) daha fazladır. Daha sonraları ise yapım hızı giderek azalırken yıkım hızı (yadımlama) artar. Ellili yaşlardan itibaren yıkım hızı daha fazla artar. Bunun sonucu yaşlılık belirtileri de artarak devam eder. Fakat gerileme, yaşlının sağlık ve dinçlik durumuna göre farklılık gösterir.
13) Bilişsel (mental) yapıda gerilemeler nedeniyle yaşlıda, anlama, öğrenme, hatırlama, hatırda tutmada giderek artan oranda zayıflıklar kendini gösterir.
14) Yaş ilerledikçe vücuttaki organ ve organ sistemleri arasında uyum sağlamada zorluklar artarak devam eder.
15) Yapılarda yıpranma ve bozulma derecesi oranında vücut iç dengesini (homeostazis) sağlamak güçleşir. Kanın pH (asit bazlık derecesi), şeker ve protein miktarı, kan ve vücuttaki mineral miktarını belirli fizyolojik sınırlar içinde tutmak güçleştiğinden vücuttaki harabiyet ve bozulmalar giderek artar.
16) Cinsel güç ve karşı cinse karşı ilgi de azalarak devam eder.
17) Yaşlılarda tüm bu bozulma, harabiyet ve gerilemeler sinsi, tedrici ve birikimli olarak devam eder. Ancak yaşlanmayla birlikte artan bu bozulma, harabiyet ve gerilemelere karşın, bu sürece gelinceye kadar geçen zamanda kazanılan yetenek ve deneyimlerin hiçbir şeyle kıyaslanamayacak değerde olduğunu unutmayalım. “Ayrıca, doğmak, büyümek, nasıl doğada bir kural ise yaşlanmak da bir kuraldır. Esasen yaşamak, yaşlanmaktır ve her yaş yaşanmaya değerdir.” sözlerini her zaman hatırlayalım.
Yaşlanmayı geciktirmek neden çok önemlidir?
İnsanın ana rahminden itibaren büyüyüp gelişebilmesi, bedensel, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapılarının gelişmesi, koordineli çalışması, sağlıklı ve dinç kalabilmesine bağlıdır. Sağlıklı ve dinç kalabilen insanın yaşama ve hayata bakış açısı olumlu olacağından mutlu olur ve uzun bir yaşam sürebilir. Diğer bir deyişle başarılı ve verimli olduğu gibi mutluluğuna mutluluk katar. Önemli olan, bir asırdan fazla sağlıksız, yatalak, acılar içinde yaşamak değildir. Çünkü bu, deyim yerinde ise işkencedir, trajedidir. Önemli olan, sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür yaşamaktır.
Sağlıklı yaşamın ve yaşlanmanın hayata katkısı nedir?
Sürekli hasta olan insanın motivasyonu da bozuk olacağından, kendini işine veremez, dikkatsiz olur. Bu nedenle başarılı ve verimli çalışamaz hatta kaza yapma riski çok artar. Sağlıksız ve başarısız olan kişi ailesi, yakınları ve iş arkadaşlarıyla olumlu ilişkiler kuramadığı için mutsuz olur. Bu da kişinin strese girerek, bedensel, ruhsal, bilişsel ve sosyal yapılarında bozulmalara neden olarak, hastalanmasına ve daha hızlı yaşlanmasına neden olur.
Yaşlanmayı doğrudan etkileyen temel faktörler nelerdir?
Bu faktörler aynı şekilde her türlü karakter ve özelliğin ortaya çıkışından sorumludur. Bunlar;
1) Kalıtsal Etmenler
Her hücrenin yapısında bulunan genler, kalıtsal özelliklerin ortaya çıkışından doğrudan sorumludurlar. Genlerin büyük bir kısmı hücre çekirdeği içinde bulunan kromozomlarda yer alırlar. Bu kromozomun içinde bulunan bazı genler canlıların ve dolayısıyla insanın ömür uzunluğunun belirlenmesinden sorumludur. Birçok çevresel faktör, genlerin ve kromozomların yapısını etkileyerek mutasyona (kromozom ve genlerde değişme) neden olarak insanda bugüne kadar tespit edilen 3500’ün üzerinde kalıtsal hastalıkların meydana gelmesine neden olur.
Genlerin ve kromozomların değişmesine neden olan dış etmenler üç tanedir. Bunlar:
A) Yüksek Enerjili Işınlar
(Morötesi Işınlar)
a) Ultraviyole Işınları
b) X Işınları
c) Gama Işınları
B) Aşırı Sıcaklık ve Işık
C) Mutasyona Neden Olan Bazı Kimyasal Maddeler (Kolşisin, Uranyum, Kobalt vs.)
2) Çevresel Etmenler
İnsanın yaşadığı ortamda (habitat) bulunan canlı ve cansız varlıklar, çevresini oluşturur. Bunlar; iklim (sıcak, soğuk, nem, yağış, rüzgâr gibi…), rakım, yerin yapısı ve şekli, beslenme, eğitim düzeyi, alışkanlıklar, çevre temizliği, sosyal yapı, bitki örtüsü gibi etmenlerdir.
Çevre, kalıtımdan sorumlu genlerin ve kromozomların normal, az, çok ve hiç çalışmamasına neden olduğundan sağlıklı, mutlu ve uzun ömürlü bir yaşam için çok önemlidir. Bu nedenle yaşadığımız çevrenin ve doğanın korunması amacıyla çok titiz davranmalıyız. Çünkü sağlıklı yaşam için uygun çevre olmadan sağlıklı kalarak mutlu yaşam mümkün değildir.
2000’in üzerinde bulunan çevresel hastalıkların (kolera, verem, covid-19 gibi mikrobik hastalıklar) tamamının olumsuz çevre koşullarından meydana geldiğini hiçbir zaman unutmayalım.
Mutluluk nedir? Sağlıklı, kaliteli ve uzun yaşama katkısı nedir?
Açıklaması güç olan göreceli kavramlardan biridir. Mutluluk; yaşam isteğidir, huzurdur, rahatlıktır, sevinçtir, amaca ulaşmaktır, doyumdur.
Mutluluk göreceli bir kavram olduğu için “Mutlu kişi kimdir?” sorusuna verilecek cevap kişiden kişiye farklılık gösterir.
Bireyin yaşam amacının, bulunduğu toplumun yetişme koşullarının, yaşadığı çevrenin ve bunlarla ilişkisinin bireyin mutlu olmasında payı büyüktür. Bu nedenle mutluluğa; öz gerçekleştirme, beklentilerine ulaşabilme yani bulunduğu durumdan memnun olma, yaşantısından haz duyma, duygularına ulaşma, yaşama sevinci diyebiliriz. Bir kişiyi mutlu eden bir olay, bir diğerini mutsuz edebilir.
Örneğin, biri saatlerce güneşte, rüzgârda ayakta durarak nehir kenarında oltayla balık avlamaktan mutlu olurken, başka biri bunun çok sıkıcı bir durum olduğunu düşünebilir. Bir müziğin güfte ve bestesi ne kadar güzel olursa olsun, kimi bunu dinlediğinde hoşlanıp mutlu olabilirken, kimi de dinlemekten sıkılabilir. Kimisi ticaret ile uğraşıp çok para kazanarak mutlu olmaya çalışırken, kimi de güzel bir öykü, şiir veya roman yazarak mutlu olabilir.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Paylaşılan şey güzeldir. Paylaşıldıkça mutluluk çoğalır. Paylaşmanın ve yardımlaşmanın olduğu yerde mutluluk vardır.
Mutluluk, insanın kendisinin dışında aranmamalıdır. Mutluluk, insanın kendi çevresinde, kendisinde aranmalıdır. Güzel bir manzara karşısında durmak, çocuklarını, torunlarını, insanların gülüşünü, konuşmasını seyretmek, dinlemek mutlu olmaya yetebilir. Mutluluğu uzaklarda aramaya gerek yoktur. Mutluluk her an yanımızdadır. Bizim işaretimizi bekler. Yeter ki onu isteyelim. Mutluluk bitmek tükenmek bilmeyen bir okyanustur. Dilediğimiz kadar mutluluğa ulaşabilir, istediğimiz kadar mutlu olabiliriz. Mutluluk istememize, yaşamamıza, hissetmemize bağlıdır ve her an yanımızdadır.
Mutluluğun değerini tayin etmek, kişiye bağlıdır. Mutluluk çok değerlidir ve ona sahip olmak çok kolaydır.
Doğanın, çevremizin ve çevremizdekilerin güzelliklerini, hoşluklarını, değerini görebilecek, hissedebilecek bilgi, deneyim ve mantık yeteneğinin olması gereklidir. Bunların hepsine yaşlı (deneyimli) bireyler sahiptir. Yeter ki yaşlı, mutlu olmak için ilk adımını atsın, ilk girişimini yapsın. Gerisi, deyim yerindeyse çorap söküğü gibi gelecektir. Yılların yaşlıya kazandırdığı bilgi ve deneyimlerle gerçeği, iyiyi, güzeli, dostluğu bulma yolunda atacağı her adım, onu mutluluğa götürecektir.
İnsanı insan yapan değerlerden belki de en önemlisi ruhsal yapısıdır. İnsanın ruhsal yapısının sağlıklı ve güçlü olmasında en önemli faktör, yaşadığı çevrenin koşulları ve çevresindeki kişilerdir. Çevresi olumlu ve çevresindeki kişilerle uyumlu olabilen kişinin morali ve motivasyonu yüksek olacağından, yaşamından memnun ve mutlu olur. Bu da sağlıklı kalmasında ve kaliteli yaşamasında en büyük katkı ve değeri sağlar. Sağlıklı olan birey; kendisine, ailesine, çevresine ve ülkesine çok yararlı olabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.