Yapay zeka nedir? Yapay zeka teknolojisi hali hazırda nerelerde, hangi alanlarda kullanılmaktadır? İlkelinden karmaşığına yapay zekada neler var? Yapay zeka niçin tercih edilir?
Yapay zekanın birçok farklı tanımı yapılsa da temel çıkış noktası biyolojik (doğal) zekadır. Buradan hareketle yapay zekayı, insan davranış ve düşünce şekillerinin ya da doğadaki birtakım işbirlikçi süreçlerin sayısal sistemler ortamında gelişmiş algoritma yapıları aracılığıyla gerçekleştirilmesi olarak tanımlamamız mümkündür. Açıkçası buradaki algoritma yapılarıyla tasarlanan yazılımlara da yapay zeka adı verebileceğimiz gibi, bu yönde araştırma-geliştirme çalışmalarının gerçekleştirildiği bilim ve teknoloji alanını da yapay zeka olarak isimlendiriyoruz.
Yapay zeka halihazırda hayatın her alanına nüfuz etmiş durumdadır. İlk ortaya çıktığı 1940’lı yıllarda ve 1990’lı yıllara kadar daha çok araştırma merkezlerinde ve günlük hayattan nispeten uzakta kullanılabilen yapay zeka çözümleri artık hayatımızın her aşamasında kullanılmaktadır. Bu noktada özellikle sağlık alanı, yapay zekanın en etkin kullanıldığı alanların başında gelmektedir. Yine endüstriyel alanlarda, eğitimde, ekonomide ve iş dünyasında yaygın kullanıldığını söyleyebiliriz. En ilkel yapay zeka sistemleri uzman kurallarına göre kararlar oluşturabilen sistemler olduğu gibi, yine matematiksel modeller üzerinden karmaşık optimizasyon problemlerini çözen sürü zekası algoritmaları ve daha ileri düzeyde olmak üzere, öğrenen algoritmaları içeren Makine Öğrenmesi yapay zeka ailesini oluşturmaktadır. Tabii ki temelleri bu çözümlere dayanan yüzlerce farklı yapay zeka tekniğinin olduğunu söylemek mümkündür. Yine Derin Öğrenme’yi de anmadan geçmememiz gerekir. Özellikle 21. yüzyılda ivme kazanan donanımsal teknolojiler sayesinde ortaya çıkan ve Derin Öğrenme adı verilen; Makine Öğrenmesi’nin daha gelişmiş versiyonu olan bu alt-alan ile birlikte karmaşık ve büyük miktarda verilerde başarılı yapay zeka çözümleri üretilebilmektedir. Makine Öğrenmesi ve güncel haliyle Derin Öğrenme, var olan verilerden öğrenen (tıpkı bir veri tablosunu okutarak algoritmayı eğitmek gibi düşünün) ya da tecrübeyle öğrenen (evlerdeki robot süpürgelerin engellere çarpa çarpa harita oluşturması gibi düşünün) zeki sistem çözümlerini sunarak her türlü problemi etkin ve otomatik bir biçimde çözmemizi mümkün kılmaktadır. Burada önemli olan yapay zeka algoritmalarının, klasik algoritmalardan (bir bakıma klasik bilgisayar programlarından) farklı olarak içerdikleri matematiksel ve mantıksal unsurlar sayesinde probleme kendini uyarlayabilme avantajına sahip olmasıdır. Böylelikle önemli olan sadece çözümlenecek problemi en iyi anlatan verilerin tasarlanan yapay zekaya sunulabilmesidir.
Yapay zekanın tercih edilmesindeki en önemli sebep insanların zaman alan ve zekice çözümler gerektiren görevleri kendileri için çalışabilecek teknolojik araçlarla çözme isteğidir. Bu istek kuşkusuz ki teknolojide ilerleyip insan gücüyle çözülmesi zor ya da çözülememiş problemleri aşmamızı sağlamaktadır. Ama diğer yandan insanoğlunun tıpkı kendi gibi çözümleyici bir sistem tasarlama isteği ve bu yöndeki hayal gücü de bu ihtiyacın biraz daha insani yönünde yer almaktadır. Yapay zeka teknolojisi özellikle rutin eylemlerle yerine getirdiğimiz işlerde (örneğin muhasebe, evrak okuma ya da kontrolü, bankacılık işlemleri, asistanlık… vs.) insanın yerini almış durumdadır. Yine insan sınırlarının kısıtlı kaldığı dikkat gerektiren izleme, takip gibi süreçlerde, görüntü işleme gibi teknolojiler yardımıyla yapay zekanın oldukça etkili çözümler ürettiğini söylemek mümkündür. Bu tür uygulamalar robotik sistemler ile hizmetçi robotlar, operatör robotlar ve hatta zeki İnsansız Hava Araçları (İHA) gibi savunma odaklı çözümlerin de geliştirilmesini sağlamaktadır. Kısacası gerçek hayattaki problemleri çözmede etkinlik ve verimliliğe olan ihtiyacımız ile birlikte biraz daha duygusal bağlamda, kendi kendine çözüm üretebilen sistemler tasarlama arzumuz yapay zekanın tercih edilmesine katkıda bulunmaktadır.
Yapay zeka ile insan zekasını karşılaştırabilir miyiz? Burada en çok hangi durumlar, kavramlar karşılaştırma ya da fark unsurudur?
Kavramsal olarak yapay bir zekadan bahsettiğimiz zaman ister istemez insan zekasıyla bir karşılaştırma yapma zorunluluğumuz ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar yapay zeka sadece insan zekasıyla alakalı olmasa da (yani başka canlıların zeki davranışları ya da doğadaki rutin dinamikleri de yapay zekanın esin kaynağı olarak kabul etmemiz gerekir) tıpkı insan gibi düşünüp davranan bir sistemin gerçekleştirilebilme olasılığı bizi yapay zeka ve insan zekası karşılaştırmasına itmektedir. Zeka kavramı özünde aklın devreye sokularak problemleri analiz edip çözüm üretme yeterliği olarak ifade edilebilmektedir. Bu bakımdan zekadan bahsetmek için zekice süreçlerle bir çözüm elde edilip edilmediğini tespit etmemiz gerekmektedir. Yapay zekanın felsefi tarafına baktığımızda genellikle yapay zeka ile elde edilen sonuçlara bakılarak ve bu sonuçlar insanların ürettikleri sonuçlarla karşılaştırılarak ‘insan zekası gibi yapay zeka’ kabulünün iddia edilmesine sıklıkla sebep olmuştur. Yapay zeka sayesinde bir problemi analiz edip değişken sonuçlar üretmek mümkündür, evet. Hatta insan zekasıyla üretilen sonuçlara göre neredeyse sıfır hatalı sonuçları yapay zeka ile elde edebiliriz. Ancak bu yönüyle yapay zeka insan zekasının sayısallaşmış hali gibi görünse de sürecin insan zekasında nasıl işlediği ve bunun yazılıma tam anlamıyla aktarılıp aktarılmadığı sorusu halen cevapsız (ya da en azından çekimser cevaplarla) karşılandığı için yapay zeka ve insan zekasını iki farklı kavram olarak kabul etmemiz gerekir. Gerçekten felsefi anlamda yapay zeka, ‘Sonuç tamam ancak süreç insan zekasıyla aynı mı?’ sorusuna halen net bir cevap verememektedir. Çünkü insan ürünü olarak yapay zekanın, ürünü üreten bir zekayla karşılaştırılması mantıken bir paradoksu doğurmaktadır. Kaldı ki yapay zekanın halen karşılık bulamadığı kavramlar olan zihin, bilinç ve duygular insan ekseninde bile tıbbi ve kimyasal süreçler ötesinde yüzde yüz açıklanabilmiş değildir. Belki de bu bulanıklığa sebep olan gizemleri halen var olan insan ya da genel anlamda canlılardaki beyin organıdır. Kısaca yapay zeka ve insan zekasını elde edilen sonuçlar bakımından karşılaştırmakta özgürüz (ve hatta yapay zeka bu konuda insanı sıklıkla yenmektedir) ancak insana özgü soyut olgular bakımından iki kavram arasında farklılıkların olduğunu -en azından 2021 yılı itibariyle bilimsel bulgular ışığında- kabul etmemiz gerekmektedir.
Yapay zekada etik tartışmaları niçin başladı? Bu tartışmalar felsefi tartışmalar mıdır? Etik tartışmalarında insanlığı yol ayrımına getiren temel gerekçeler nelerdir? Bu konudaki tezleri nasıl ifade ediyorlar? Mesela yapay zekada kolektif bilinç bir risk olabilir midir? Benzeri ciddi etik riskler söz konusu mudur?
Yapay zekada etik tartışmalarının başlama sebebi yapay zekanın zamanla insana özgü faaliyetleri devralmasıdır. Yani rutin eylemlerde yapay zeka yerimizi alırken eğer bu süreçlerde insan kararına bağlı etik hususlar bulunuyorsa bu noktada yapay zekanın da insanlar gibi etik davranması gerektiği kabulüne ulaşmış oluyoruz. Ancak etiğin kime göre ve neye göre anlamlandırılması gerektiği sorunsalı yapay zekanın da net bir etik çerçeveye bağlanmasını engellemektedir. Her şeyden öte, yapay zekanın üzerinde çalışacağı ve öğrenirken kullanacağı bilgilerin (yani verilerin) etik ihlali içerebilecek hatalar içerme ihtimali problemi daha kritik bir düzeye taşımaktadır. Etiğin kime ve neye göre olması gerektiği sorusu bizi pekâlâ felsefi tartışmalara da getirmektedir. Çünkü gerçekten etik kuramlar bile topluma göre, bireye göre (örneğin faydacılık adı altında) ya da öznel-nesnel kurallar bütününe göre (yani deontolojik etik bakış açılarıyla) farklı felsefi altyapılar içerecek şekilde ortaya konmuştur. İnsanlığı etik tartışmalarında yol ayrımına getiren de aslında tam olarak etik kuramların çeşitli olmasıdır. Neticede dünya üzerinde farklı toplumlar bile kültürel, coğrafi ya da politik geçmişleri neticesinde farklı etik kabuller üzerinden yaşamasını sürdürürken bu toplumlardan doğacak yapay zeka sistemlerinin evrensel etik kurallar üzerine inşa edilip edilemeyeceği problemi gün yüzüne çıkmaktadır. Tezler genellikle bu yönde olduğu gibi ‘Etik olan özne mi yoksa nesne için midir?’ sorusu gibi daha toplumsal ve sosyolojik olgularla karşılanması gereken sorular üzerine inşa edilebilmektedir. Bu yöndeki tartışmalarda, en kapsayıcı etik kuramların uygulanması gerektiği gibi sözleşmeye dayanan etik ilkelerin ya da sezgisel süreçle desteklenen etik yaklaşımların yapay zekaya aktarılabileceği yönünde fikirler de ortaya konulmaktadır. Yine yaşayarak öğrenen yapay zeka sistemlerinde örnek olaylara dayanan etik kuralların oluşturulması yönünde tasarımsal düşünceler de vardır. Ancak hangisi olursa olsun neticede insani etik ayrımlar, insan ürününe, yani yapay zekaya tartışmalı şekilde yansıtılmaktadır. Bu bakımdan kolektif bilinci düşünecek olursak, faydacılık ekseninde yapay zekanın kendi iç dinamikleri açısından avantajlı gibi görünse de insana karşı kolektif bir iş birliği oluşturan yapay zekanın etik kuralları karşısında riskli bir konuma da düşmemiz teorik anlamda mümkün görünmektedir. Ayrıca yapay zeka yardımıyla zor görevlerde etkinlik ve verimlilik elde ederken, bu tür sistemlerin geliştirilmesinde yüksek oranda insani verileri de kullanmak zorunda kalınmaktadır. Dolayısıyla kişisel verilerin güvenliği, bu tür otomatik ya da otonom sistemlerin geliştirilme düzeyi kadar risk altına girmektedir. Belki de sadece yapay zeka için etik kurallar/altyapılar bütünü değil, yapay zekanın hammadde olarak kullanacağı verinin etikliği konusunda da çalışmaları her zaman için yapmamız gerekmektedir.
Etik problemlerin çözümünde neleri konuşabiliriz? Bağlayıcılık açısından sonuç alınabilir mi? Bu konuda uluslararası bir oluşumun sinyalleri var mı? Yapay zekada, muhtemel olumsuz nihai sonuçlarla karşılaşmadan kurumsal yapılar oluşturmak adına neler yapılabilir?
Etik problemlerin çözümü noktasında uluslararası ve ulusal düzeyde olmak üzere iki katmanlı etik tasarım ilkeleri inşa edilebilir. Nitekim Avrupa Birliği ekseninde, Amerika ölçeğinde ve Uzak Doğu ülkeleri ölçeğinde çeşitli oluşumlar hız kazanmıştır. Bu konuda Avrupa Birliği’nin özellikle 2021 yılında ortaya koyduğu birçok farklı etik yapay zeka düzenlemeleri ve kuralları bulunmakla birlikte, bu yöndeki dokümanlar/raporlar küresel ölçekte iş birliklerine göz kırpan mesajlar da barındırmaktadır. Açıkçası şahsi görüşüm, neticede bağlayıcılık açısından bütün bu düzenlemelerin hızlı bir biçimde küresel boyuta taşınması gerekliliğidir. Ardından, birkaç cümle önce de ifade ettiğim gibi, her ülkenin (ya da bölgenin, kıtanın… vs.) kendi özelinde, uluslararası kurallarla çelişmeyen alt ilkeler belirlemesi sağlanmalıdır. Bu tür düzenlemeler özellikle etik ve güvenli olmayan yapay zeka sistemlerinin geliştirilmeden, tasarım aşamasında önlenmesi için gerekmektedir. Özellikle uluslararası mecrada yapay zeka etiği, yapay zekanın geleceği, yapay zeka güvenliği gibi araştırma alanları altında birçok çalışma yapılmakta ve araştırma merkezleriyle özel sektör paydaşlar sıklıkla önemli projelere imza atmaktadır. Bu konularda ülkemiz de yakın zamanda ortaya konulan Ulusal Yapay Zeka Stratejisi ile birlikte yüksek ivmelere ulaşacaktır. Neticede küreselleşme ve dijital dönüşümle birlikte ortadan kalkan küresel sınırlar, ortak paydada çözümleri de tetikleyecektir. Muhtemel olumsuz nihai sonuçlarla karşılaşmadan kurumsal yapılar oluşturmak adına da ortaya konulan yapay zeka odaklı ilgili düzenlemelerin, sistem tasarımından kodlamaya, veri işleme süreçlerinden, zeki sistemin uygulamadaki takibine kadar her aşamaya yayılacak şekilde eylem planlarının kaleme alınması; hatta farklı sektörler, kurum yapıları ve çalışanlar/geliştiriciler boyutunda düzenlemelerle dengelenmesi bence en uygun çözüm olacaktır.