Çevreyle ilişkimiz çocukluk çağlarından başlıyor. Sağlıklı bir şekilde çevre bilinci olan çocuklar yetiştirebilmek için okul öncesinde ve ilkokulda neler yapılabilir? Çevre bilinci çocuklara nasıl aşılanabilir?
Çocukluk, bireyin ailesi dışındaki insanlarla etkileşime girmeye başladığı ve çevreyi fark etmeye başladığı dönemdir. Bu dönemde çocuğun her bir etkileşimi onun için keşif niteliğindedir. Her yeni keşfi onun ufkunun sınırlarını belirler. Bu sebeple çocuğun çevreyle etkileşimi oldukça önemlidir.
Günümüz Türkiye’sinde nüfusun büyük bir bölümünün şehirlerde yaşaması, çocukların yaşam alanlarını da sınırlandırmaktadır. Çocuklar zamanlarının çoğunu kendi evinin çevresinde veya parklarda geçirmektedir. Site yaşamlarının artması ve mahalle kültürünün azalmasının yanı sıra teknolojik araçların evlerde yoğunlukla kullanılması çocukların sosyalleşmesini engellemekte ve çevreyle olan etkileşimini azaltmaktadır. Bundan dolayı okullar, çocukların sosyalleşmesi ve çevre etkileşimi sağlaması için kullanılabilecek yegâne ortamlar haline gelmiştir.
Okul öncesi eğitime verilen önemin artmasıyla birlikte çocuklar erken yaşta okula başlamaktadırlar. Bu durum çevre eğitimi açısından fırsata dönüştürülmelidir. Okul öncesi dönemden itibaren çevre eğitimine ağırlık verilmelidir. Çocukların okula başlamadan önce çevre ile olan etkileşiminin sınırlı olduğu düşünüldüğünde okul öncesi eğitim döneminde çevreyle ilgili farkındalığının geliştirilmesi gerekir. Okul öncesi dönemdeki öğrencilerin ihtiyaç listesi incelendiğinde, doğanın kendisi malzeme olarak kullanılması gerekirken, daha çok yapay malzemeler alışveriş listelerinde yer almaktadır. Yine okul öncesi sınıf etkinliklerine baktığımız zaman, etkinliklerin çoğunlukla sınıf ortamında gerçekleştirildiğini görmekteyiz.
Okul öncesi eğitim programları, çocuğun doğayla bütünleşmesini sağlayacak şekilde yapılandırılmalıdır. Okulların etrafında çocukların kullanabileceği yeşil alanlar oluşturulmalıdır. Çocukların, etkinliklerini bu alanlarda gerçekleştirerek doğayı tanıması sağlanmalıdır. Doğadaki renkler ve nesneler materyal olarak kullanılmalıdır. Okul bahçesinde her çocuğun sorumluluğunu üstelendiği, bakımını yaptığı bir ağacı veya çiçeği olmalıdır. Bu sayede çocuğun çevreyi tanıması ve doğanın kendine sunduklarını anlamlandırması kolaylaşacaktır.
Kırsal bölgelerdeki çocuklar yaşam alanları gereği tavuk, inek, keçi, koyun gibi hayvanlarla iç içe yaşarken şehirlerdeki çocuklar bu hayvanları kitaplardan veya dijital ortamlardan tanımaktadırlar. Bu önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu sorunu aşmak için çocuklara belirli aralıklarla geziler düzenlenmelidir. Özellikle köylere ve ormanlara yapılacak gezilerle bu çocukların çevresini ve hayvanları tanıması sağlanmalıdır.
İlkokul döneminde hayat bilgisi, sosyal bilgiler ve fen bilimleri derslerinde çevre eğitimine yönelik kazanımlar yer almakla birlikte diğer derslerde de bu bilincin yerleşmesine yönelik temalar yer almaktadır. Programların yapısı olarak değerlendirildiğinde ve disiplinler arası yaklaşıma verilen önem açısından değerlendirildiğinde oldukça olumlu bir durumdur. Ancak çevre eğitiminin ilkokul birinci sınıftan itibaren ayrı bir ders olarak okutulması gerektiğini düşünüyorum.
Günümüzde insanın çevreye ve doğal hayata ihtiyacı giderek artmaktadır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmak tüm insanlığın ortak ödevidir. Bunu sağlamanın temel kaynağı ise ilkokul yıllarından itibaren başlanarak çocukların çevre konusunda bilinç düzeyinin artırılması olduğunu düşünüyorum. Çevre eğitimi derslerinde çevreyi tanımanın yanı sıra çevreye katkı sağlamaya dönük kazanımlar yer almalı ve uygulamaya ağırlık verilmelidir. Okul bahçeleri betonlardan kurtarılarak doğaya uygun hale getirilmelidir. Bahçenin düzeninin sağlanması konusunda sorumluluk çocuklara verilmelidir. Bu sayede çocukluk döneminden itibaren çevreye olan sorumluluk bilinci de artacaktır. Okul öncesi dönem için bahsettiğim çevre gezileri ilkokul dönemi için de oldukça önemlidir. Çocuklar çevreye geziler yapmalı ve bu gezilerde çeşitli deneyimler kazanmalıdır. Örneğin bir köye yapılacak gezide ineğin nasıl sağıldığından, sütün peynire dönüşmesine kadar süreci izlemesine yönelik çalışmalar yapılabilir. Ayrıca yerel yönetim iş birliği ile yeşillendirilebilecek alanlar okulların kullanımına tahsis edilmeli, okulların uygulama bahçesi haline dönüştürülmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Sonuç olarak; okul öncesi ve ilkokul dönemini çevre eğitimi açısından değerlendirdiğimde; çocukların maksimum düzeyde çevreyle etkileşimi sağlanarak farkındalığın artırılması ve deneyimler kazanılması olarak yapılandırılması gerektiğini düşünüyorum.
Çevre eğitiminin uygulama ve içeriğinde neler olmalı? Hangi ilkeler ve prensipler öğretilmeli?
Çevre eğitiminden istenen verim elde edilebilmesi için belirli bir disiplin içerisinde yapılması ve kararlılık gereklidir. Eğitim, okul ve aile iş birliği içerisinde sürdürülerek yapılmalıdır. Eğitim süreci iyi yapılandırılmalı muhtemel çıktılar doğru belirlenmelidir. Özdemir (2007) tarafından belirtilen “disiplinlerarasılık, bütünleşiklik, süreklilik, yaşayarak öğrenme, sorgulayıcılık, esneklik, kapsayıcılık, küresellik-yerellik, katılımcılık, yapılandırmacılık ve yenilikçilik” ilkeleri çerçevesinde eğitim süreçleri oluşturulmalıdır.
Çevre eğitiminin ilkeleri eğitimci tarafından benimsenmelidir. Bunun için eğitimciler bu alanda yetiştirilmelidir. Eğitimcinin yetersiz olması durumunda eğitimden istenen sonuçların elde edilmesi düşünülemez. Eğitimci yetiştirildikten sonra eğitim süreçlerine geçilmelidir. Kervan yolda düzelir, mantığı ile hareket edilmemesi gerekir. Eğitimci hazır olmadan eğitim süreçlerine geçilmesi yanlış veya eksik öğrenmelere sebep olabilir.
Öğrenme süreçlerinde çevre eğitimi ilkelerine sadık kalınmalıdır. Bu aşamada kararlı olunması oldukça önemlidir. Eğitimcinin kararlılığı ve ilkelere sadık olması öğrenci üzerinde de aynı etkiyi oluşturacaktır. Uygulamada eğitim ortamlarının düzenlenmesi ve öğrenme ortamlarının belirlenmesi gerekir. Okul bahçelerinin düzenlenmesinin yanı sıra okul dışı öğrenme ortamlarından ziyadesiyle faydalanılması gerekir. Çevredeki kamu kurumu, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri ile iş birliği protokolleri düzenlenerek eğitimler düzenlenmelidir. Sınıfa sıkıştırılmış bir çevre eğitimi yerine sınıfın dışında gerçekleştirilen öğrenme yaşantıları sağlanması gerekir.
Çevre eğitiminde ailelere ne gibi yükümlülükler düşüyor?
Çağdaş eğitimde ailenin eğitimin bir parçası olduğu gerçeği her zaman göz önünde bulundurulması gerekir. Çocuk ailedeki ilk deneyimlerinden edindikleriyle okula gelir. Okuldaki öğrenmelerde aile yaşantılarının etkisi oldukça fazladır. Bunu okul öncesi dönemde rahatlıkla görebilmekteyiz. Okula yeni başlayan bazı öğrenciler bahçede rahatlıkla oyunlarını oynarken bazı öğrencilerin üzeri kirlenmesin diye etkinliklere katılımda isteksiz davranmaktadırlar.
Çevre eğitiminde ailelere düşen en önemli sorumluluk çocuğun etkileşim kurmasını sağlamasıdır. Fırsat buldukça çocuğu evden çıkararak çevreyle etkileşim kurmasını sağlamaları gerekir. Özellikle yapay parklar ve suni ortamlar yerine doğanın kendisiyle buluşmasını sağlamalıdırlar. Çocuğun çevresiyle etkileşiminde yeri geldikçe bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Doğayı ve hayvanları tanımasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Günümüzde gördüğümüz en önemli problemlerden bir tanesi ailelerin zaman geçirmek için alışveriş merkezlerindeki parkları ve oyun alanlarını kullanmalarıdır. Bunun önüne geçilmesi için ailelere de bilinçlendirme çalışmaları yapılması gerekir. Özellikle doğa sporlarına yönelik çalışmalara yer verilmelidir. Bu tip etkinliklerin düzenlenmesinde yerel yönetimlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Aileyi ne kadar çevreyle buluşturursak çocuk da çevreye karşı o kadar iyi yetişmiş olacaktır.
Birçok çocuğun yakın çevresini tanımaması da göz ardı edilmeyecek bir problemdir. Bunun temelinde ailelerin iş hayatındaki yoğun temponun yer aldığını düşünüyorum. Bu konuda devlet politikaları geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle çalışma saatlerinin ve günlerin yeniden düzenlenmesi gerekir. Pazar günleri tüm iş yerleri kapalı olsa kişilerin aileleri ile vakit geçirmeleri sağlanmış olacaktır. Bu sayede toplum psikolojisinin düzelmesine de katkı sağlanmış olur. İlk başlarda alışmak zor bir durum gibi görünse de bir süre sonra toplum bu düzene alışacaktır. Nasıl pandemi dönemindeki yasaklara zor da olsa alışmışsak bu yeni çalışma düzenine de alışılacağını düşünüyorum. Aileler için ortam ve zamanlar hazırlanmadığı sürece fazla sorumluluklar yüklenmesinin doğru olmayacağını düşünüyorum. Ancak ailelere çevreyle etkileşim kurması için zaman ve ortamlar hazırlanırsa çocuklar da bu sayede aynı düzeyde faydalanacaklardır. Ailenin çevre hassasiyeti eşittir çocuğun çevre hassasiyeti diyebilirim.
Herkes kapısının önünü süpürürse bütün dünya temiz olur anlayışını egemen kılmak için ne gerekli? Çevremize eğer sahip çıkmazsak geleceğimizi tehlikeye atıyoruz demektir. Bu bilinci toplumun geneline nasıl aşılayabiliriz?
Herkes kapısının önünü temiz tutarsa daha temiz bir dünyada yaşarız. Bu bilinç yerleştirilmesi zor gibi görünen ancak kararlı politikalarla uygulanabilir bir durumdur. Bu hususta yerel yönetimler ve eğitim kurumlarına sorumluluklar düşmektedir. Eğitim kurumlarında çevre eğitimine ağırlık verilmesinin sürece olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum. Ancak asıl üzerine yoğunlaşılması gereken alanın yerel yönetimler olduğu kanaatindeyim.
Bulunduğum yerleşim yerinde çeşitli uygulamalar yer almaktadır. Bazı mahallelerde çöp kutuları bulunurken bazı mahallelerde kaldırılmıştır. Bunun yerine belirli saatlerde mahallelinin çöpünü belirlenen noktalara bırakması sağlanır. Saati gelince çöpler görevliler tarafından yerinden alınır. Çöp kovası bulunan yerlerde çöp kokuları çevreyi rahatsız ederken çöp kovası olmayan yerlerde ise erken ve özensiz bırakılan çöpler çevreye rahatsızlık vermektedir. Bu uygulamaların yeniden gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çöplerin toplanmasındaki bir diğer alışılagelmiş uygulama da geri dönüştürülebilir malzemelerin toplanmasıdır. Şehrin belirli noktalarına bırakılan çöp toplama kutularına vatandaşların geri dönüştürülebilir malzemeleri bırakmaları beklenir. Bu uygulamada da istenilen düzeyde başarının sağlanamadığını gözlemlemekteyim. Peki, bu bilinç nasıl kazandırılabilir?
a) İlk olarak çevre kirliliği konusunda halkın bilinç düzeyinin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Kamu spotları, sosyal medya araçları, billboardlar ve okullarda farkındalık eğitimleri yapılmalıdır. Evlere broşür ve kitapçıklar dağıtılarak bilgilendirmeler yapılmalıdır. Atıkların nasıl ayrılacağı ve poşetleneceği konusunda bilgilendirmeler yapılmalıdır.
b) Şehir merkezlerinde sınırlı sayıda kalmak kaydıyla tüm çöp kovaları ve çöp bırakma noktaları kaldırılmalıdır. Ev ve iş yerlerine renkli çöp torbaları dağıtılmalıdır. Mesai saatleri dışında olmak üzere her sokağın çöp bırakma saati olmalı ve hane sahipleri çöpünü kendi kapısının önüne bırakmalıdır. Saati geldiğinde görevliler gelip o çöpleri alacaktır. Kapısının önünde çöp olmasını istemeyeceği için aileler de çöplerin alınacağı saate yakın bir zamanda çöplerini bırakacaktır.
c) Geri dönüştürülebilir malzemeler ayrıca toplanmalıdır. Farklı renk çöp poşetleri kullanılarak plastik, cam, metal vs. şeklinde atıklar evlerden alınmalıdır. Atık teslim edildiğinde kaç kilogram teslim ettiğine dair ailelere fiş verilmelidir. Aileler belirli bir kilograma ulaştığında belediyelerden ücretini tahsil edebilmeli, su faturalarına indirim olarak yansıtabilmeli ya da vergi borçlarından düşülmesi sağlanmalıdır.
d) Çevre kirliliği yapan kişi veya kuruluşlara cezai yaptırımlar uygulanması gerektiğini de düşünüyorum. Nasıl maske takmamak cezaya tabi olunca herkes dikkat etmeye başladıysa çöpler konusunda da aynı yaptırımlar uygulanmalıdır.
e) Temiz sokak, temiz mahalle gibi çeşitli uygulamalar yapılmalıdır. Temiz olduğu belgelenen sokaklara veya mahallelere yerel yönetimler tarafından çeşitli teşvikler uygulanabilir.
Tüm bu uygulamalar ilk başlarda zor gibi gelse de istikrarlı bir şekilde yapıldığı takdirde bir süre sonra davranış haline dönüşecektir. Çalışmalara başlamadan önce tüm kamu kurumları ve sivil toplum örgütleri iş birliği yapmalı ve eşgüdüm içinde çalışmalıdır. Uygulama öncesi halkın bilinçlendirilmesi ve uygulamanın nasıl yapılacağı konusunda eğitilmesi hususu da gözden kaçırılmamalıdır.
Kaynaklar
Özdemir, O. (2007). Yeni Bir Çevre Eğitimi Perspektifi: “Sürdürülebilir Gelişme Amaçlı Eğitim”. Eğitim ve Bilim, 32 (145), 23-39.