Öncelikle; oyunculuğa adım atmanıza vesile olan nedir, nasıl tanıştınız oyunculukla?
Oyunculuk ile yolculuğum çocuk yaşlarda bir kliple başladı. Bu vesileyle, oyunculuk bana büyük bir mutluluk vermişti. Belki çocuktum ama oyunculuğu kendime meslek olarak o gün seçmiştim. Ara ara ailemin karşısında tiyatro oyunları sergileyerek kendimi geliştirmeye gayret ettim. Bu yöntem oyuncu olmak isteyen çocuklara ve ailelerine de tavsiyemdir.
Bir para kazanma aracı olarak oyunculuk ile, bir sanat olarak oyunculuk arasındaki fark nedir sizce?
Para benim için hayatımı kazanma aracı olmuştur. Hayatımın amacı oyuncu olmaktı ama ben mutlu olduğum bu meslekten para kazanmak istedim. Ama az ama çok. Bazı istisna insanlar hariç; bu meslekte sabit gelir yok, maaş yok, aç sefil yıllarca sevdiğin mesleğin peşinden koşarsın. Kim buna katlanır. Bu işte istiyorum yetmez, seviyorum yetmez, aşığım yetmez, deli gibi istemen lazım…
Bu meslek sırasında yaşadığınız ilginç anılarınız muhakkak olmuştur. Okuyucularımızla da paylaşabilir misiniz?
Bir dönem Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak bir tiyatro oyununda oynarken, oyun arasında çıkmamam gereken bir kapıdan çıktım ve seyircilerin arasında buldum kendimi. Kimseyi kırmak istemediğim için herkesle fotoğraf çektirdik ve imza atmaktan neredeyse ikinci perdeyi kaçırıyordum. Belki de hayatımın en güzel günüydü. Dinlenmeden, çay içmeden, yemek bile yemeden geçirdiğim o günü hâlâ tebessümle anarım. Tiyatroya ayrı bir sevgim var.
Oyuncu koçluğu da yapıyorsunuz. İyi bir oyuncu koçu olmak için iyi bir oyuncu olmak yeter mi?
İyi bir oyuncu koçu olmak için iyi bir oyuncu olmak hem yeter hem de yetmez. Çünkü iyi bir oyuncu koçunun iyi bir oyuncu olmasının yanı sıra sinematografik bakış açısına da sahip olması gerekir. Aslında oyunculukta da senaristlikte de yönetmenlikte de oyuncu koçluğunda da sıradan, düz bakış açısına sahipsen oradan pek bir şey çıkmaz.
Mesela Da Vinci Metodu kulanılıyor: Örneğin bir edebiyatçının yaptığı “sözsel ilişkilendirmedir”. Bu metodda ise “görsel ilişkilendirme” yapılır. Oluşturulmak istenen eser önce zihinde görsel olarak tamamlanır. Da Vinci, örneğin bir kanat çizeceği zaman, güvercini havaya salıp kanatlarının kendi zihninde fotoğrafını çekermiş. Bu metot şu an eğitim sisteminde, dil öğrenmede bile etkili öğrenme ve öğretme biçimi olarak kullanılıyor. Hafıza sarayı, zihin haritası gibi teknikler var. Mesela öğrenci, kendisi o bilgiyle alakalı hiçbir görsel bilmese bile, öğrenmesi gereken bilginin görselini kendince not alarak veya konuyu görselleştirerek öğreniyor ve bu çok kalıcı oluyor.
“Sinema ve dizilerde, özellikle ahlaki açıdan, şunlar olsa çok güzel olur.” dediğiniz neler var?
Sinema ve dizilerde, özellikle set ortamlarında insanları ezen ve aşağılayan egolar keşke olmasaydı diyorum. Bu durum set ortamlarında maalesef çok yaygın. Set arkasındaki ekiplerin inanılmaz gayretlerine şahit oldum ve onların durumlarının iyileştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bir de set saatlerine sadık kalınsa, kimse kimseyi bekletmese, set saatleri uzamasa diyorum.
Sizce, ülkemizde neden nitelikli bilimkurgu filmleri veya fantastik filmler yapılmıyor?
Bu durum yapımcıların bu konuda biraz daha kesenin ağzını açmasına bağlı olan bir durum. Çünkü bu tarz filmlerde büyük platolar ve kurgu stüdyoları çok önemli bir rol oynuyor. Hollywood’dan daha kaliteli platolar kurmamız lazım. Türk sineması çok ilerledi ama hâlâ çok eksikleri var. Mesela Hindistan yani Bollywood bu konuda çok iyi. Sinema konusunda her şeyi kendileri üretiyorlar. Darısı başımıza diyelim…
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

