Okul ile Aile Arasında Sorumluluğun Unutulması / Eğitimci Sait Çamlıca


Yaşadığımız toplumda bazı kavramlar yanlış yerleşmiş. Bir yanlışı düzeltmek, yeni bir şey öğretmekten daha zordur. “Eğitim nedir?” sorusuna birçok insan yeni bir şeyler öğrenmek anlamında cevap verir. Pedagoji uzmanları eğitimin, öğrenmek olmadığını çok iyi bilirler. Eğitim “davranış” kelimesiyle birlikte anılıyor tüm tanımlamalarda. Öğrenilenlerin davranışa yansımasına eğitim denir. Bilgi insanda eyleme dönüşürse anlamlı hale geliyor. Kâğıt üzerinde mürekkep olan bilgi, ete ve kemiğe bürünüyor insanla. Eyleme dönüşmeyen bilgi neye yarar? “Olumlu davranış değişikliğine” yönlendiren bilgi, eğitimdir. Hiçbir olumlu davranış değişikliğine sebep olmayan bilgi neye yarar? İnsanı hayvandan ayıran en temel özellik, bilginin eyleme dönüşerek insanı yüceltmesidir. Merkebin sırtına altın semer vursan, merkep yine merkep. Davranışın temelleri de evde atıldığı için uzmanlar, “İnsanın ilk öğretmeni annebabasıdır.”
diyorlar.

Okul ve Çocuk

Okul çağına gelen çocuklar için artık hayatlarında yeni bir dönem başlıyor demektir. Çocuğun okul sıralarına hazırlanma sürecinde anne-babaya çok büyük sorumluklar düşmektedir. Sürekli etrafında büyüklerinin okula gidip geldiğini gören çocuklar buna heveslenmekte, bir an önce okula başlama isteklerini aileleriyle paylaşmaktadır. “Okula bir başla, bakalım öğretmenlerin senin nazını ve şımarıklığını çekecek mi?”, “Okula başlasan da bende kafamı dinlesem!”gibi ifadeleri sıkça işi işiterek okul çağına gelen çocuklar, okula başlamaya pek hevesli değiller. “Seni polise veririm!” diyerek tehdit edilen çocukların polisten korkması, “Öcü gelir, yanımdan ayrılma!” diye korkutulan çocukların yalnızlıktan ve karanlıktan sürekli korkmaları ne kadar normal ise okul ve öğretmen ile tehdit edilen çocukların korku yaşamaları da o kadar normaldir. 0smanlı tarihinde eğitim-öğretim konusunda okuduklarım arasında en ilginç ve önemli bulduğum olay “okula başlama merasimleri”dir. Mahallede okula yeni başlayacak olan çocuklar için tüm mahalleli bir araya gelerek “şenlik” düzenler, oyunlarla, eğlencelerle çocuklar için o günü unutamayacakları bir gün haline getirirlermiş. Bugünün şatafatlı sünnet şölenlerini andıran, okula başlama törenleri, çocukların okullarını daha çok sevmelerini sağlarmış. Buna benzer bir olayda İsrail’de yapılırmış. Tevrat’ı ilk defa okuyacak olan çocukların ağızlarına şeker verilir, sonra okutmaya başlarmış anne ve babaları. Şeker ile Tevrat’ı sürekli birlikte alan çocukların zihinlerinde tatlı yiyecek ve Tevrat birlikte iz bırakır. Okula başlamayı şölen havasına dönüştürmek,
tatlı ile kitabı yan yana koymak gibi yaklaşımlar çocukların okullarına veya dinlerine daha çok bağlanmalarını sağlar.

İlgi Başarıyı Artırır

Öğretmen çocuklarının, genelde diğer çocuklardan daha başarılı olmasının sebebi üzerine düşündüğümüz zaman akla gelen tek sebep anne-babanın öğretmen olması olamaz. Elbette öğretmen olmalarının da çocuklarının başarısında etkisi vardır. Bence çok daha önemli bir sebebi var bu başarının. Çocukların sürekli anne-babalarını takip ettiklerinden, onların kopyasını çektiklerinden, onları taklit etmekten çok büyük keyif aldıklarından bahsetmiştik. Öğretmen çocukları dünyayı geldikleri ve etraflarını algılamaya başladıkları günden itibaren anne ve babalarının ellerinde sürekli kalem-kâğıt ve kitap görmektedirler. Okul çağına gelinceye kadar çocuklar için dünya da en büyük iki varlık vardır: Anne ve baba. Çocukların gözünde anne ve baba o kadar büyük iki varlıktır ki, onların yanlış yaptığına çocukları inandırmak imkânsızdır. O büyük varlıkların ellerinde sürekli kalem-kitap gören çocukların okul başarısı ile kalem ve kitap ile okul sıralarında tanışan çocukların başarısı arasındaki farkın büyük olmasına şaşmamak gerek.

Devamı Gönül Dergisi 2.Sayımızda

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.