İbadetlerimizin içindeki hareketler sağlığımız için ne kadar önemli? İbadetlerini yapan bir kimse hangi hareketten ne gibi faydalar görüyor?
Öncelikle şunu vurgulayalım: Biz ibadetlerimizi, namazlarımızı, bütün bu eylemlerimizi özellikle Allah rızası için yapıyoruz.
Namaz öncesi alınan abdest, namazın 5 vakte ayrılması, ayrı ayrı mesajlar içeriyor. Yaratıcı’nın bizim namazlarımıza ihtiyacı yok. Ama bu ibadetlere hem dünyevî hem de uhrevî olarak bizim ihtiyacımız var.
Biliyorsunuz ki günümüzde birçok kişi vücut postürü yani duruş pozisyonu yanlış olduğu için kronik birçok hastalığa yakalanmaktadır. Dolayısıyla duruşumuz çok önemli.
Daha sonra “nefes” diyoruz. Etrafınızda öfkeli kimseler varsa dikkat edin, bu tarz kimselerin yoğunluklu olarak problemleri nefeslerini kontrol edemeyişidir. Çok hızlı ve seri nefes alırlar; derin nefes alamadıkları için de vücutları gergin olur.
Rükû ve secde hareketlerinin bir hikmeti de kontroldür. Vücudumuzda güç kasları dediğimiz omurgaya yakın derin kaslarımız bulunur. Mesela, namaz kılarken rükûdan tam kalkış yapmadan hemen secdeye gidiyoruz. Bu hareketleri acele yapmamalıyız. Akıcı bir şekilde rükûya ve secdeye gitmeliyiz.
İnsanın kâinatla bağlantılı olduğunu düşünürsek, güneşin doğuşuyla farklı, batışıyla farklı hormonlar salgılanır vücudumuzda. İşte burada çok değişik mesajlar var. Sabah namazından başlayalım. Sabahları bazen yürüyüşe çıkarız, egzersiz yaparız. Erken zamanda havadaki ozon miktarı en fazla seviyede mevcut. Dolayısıyla sabah aldığımız nefes, gün içinde aldıklarımızdan daha farklı.
Sabah vücudunuza ışık değdiği anda vücudunuz hemen uyanma hormonları (serotonin, endorfin vs.) salgılamaya başlar. Vücut uyanır, organlar çalışmaya başlar. Ama “Kulum, haydi namaza.” denilen bu saatte, vücudunuz uyanıp çalıştığı halde, siz yatağınızda yatıp uyumaya devam ederseniz ona fazladan bir yük yüklemiş olursunuz. İşte burada bir zamanlama söz konusu.
Hareketsizlik, çağımızın problemi ama uzmanlar diyor ki: “Her saat başı ya da en fazla iki saatte bir hareket edin.” Günde 5 kez bu sürece riayet ederek namazlarınızı kıldığınızda düzenli aralıklarla hareket ederek zaten bu ihtiyacı karşılıyorsunuz. Aynı zamanda eklemlerimizdeki sıvılar azaldığı için vücudumuzun hareket kapasitesi düşer; ama bu düzenli haraketlilikle vücudumuzun hareket kapasitesini korumuş oluyoruz.
Yatsı zamanı, vücudumuz artık karanlığı görmesiyle birlikte melatonin hormonu salgılamaya başlıyor ve artık refleksler azalıyor, hafıza yavaşlıyor ve beynimizdeki dalgaların bile o andaki bütün seviyeleri düşmeye başlıyor. Vücut uykuya hazırlıyor kendisini, “Tamam, artık uykuya geç, dinlen.” diyor. Uyku, dinlenmemiz için bize verilmiş çok büyük bir nimettir.
Abdestte ellerinizi ve ayaklarınızı yıkadığınız zaman o bölgelerdeki refleksoloji noktalarına baskı yapmak suretiyle bütün organlarınızı uyarır ve “Ben sağlıklıyım, hareket ediyorum, aktifim, yaşıyorum.” mesajınızı tüm vücudunuza göndermiş olursunuz.
Ağzınızı yıkamak suretiyle hem ağızda oluşabilecek bakteriler yok oluyor hem de tıkalı sinüsler açılıyor. Abdest alırken burnun içerisinde, ağzınızda ve bütün organlarda birikebilecek kirlerden de arınmış oluyorsunuz.
Abdest sırasında bu organlara masaj yapılıyor gibidir. Mesela parmağımızı kulağın içine koyarız, çevirerek yıkarız. Kulak, akupunktur literatüründe, özellikle refleksolojide ters çevrilmiş bir cenini andırır, kafası aşağıya bakan bir bebek gibi. Şimdi siz abdestte kulağı bu şekilde yıkadığınız vakit (o kulak memesi zaten beyni temsil eder) bir anlamda beyninizi ovarak zihninizi açıyorsunuz. Sporcular maça çıkmadan önce kulağını ovuşturur, ısınır ve hemen sahaya fırlarlar. Bu hareketi zihinlerini canlandırmak için yaparlar.
Gusül abdestiyle de vücuttaki statik elektriğin dengelendiğini görüyoruz. Namazda da statik elektrikten kurtuluruz. Çünkü vücudumuzda yedi salgı bezi ve yedi noktayla biz yere temas ediyoruz. Secdeye gittiğimizde başımızı yere koyduk, başımız yerde (1), eller yerde (2), dizler yerde (2), ayaklar yerde (2). Tam 7 noktada yere temas etmek suretiyle vücudumuzda biriken fazla statik elektriği topraklıyoruz.
Namazını camide cemaatle kılan biri yürüyüş aktivitesini de gerçekleştirmiş olur. Günde tam 40 rekâtta toplam 80 kez secdeye alnını koyman, kalkman, ayakta durman bunların hepsi çok önemli fiziksel aktiviteler. Dolayısıyla gün içinde yapman gereken fiziksel hareketlerin çok önemli bir kısmı ortaya çıktı bile.
Abdest alırken yüzümüzü, boynumuzu yıkıyoruz. Boynumuza, yüzümüze ya da topuklarımıza bilinçli olarak masaj yaptığımızda çok fayda göreceğimiz noktalar olduğunu biliyoruz…
Ellerde de vücuttaki organların temsili noktaları var. Televizyonun sağ alt köşesindeki tuşa basıyorsun, o oradaki kablonun ucundan uzanıyor ve başka yerdeki görüntüyü harekete geçiriyor. Aynı şekilde bizim de içimizde sinirler uzanıyor ve ellerimizi yıkayarak bütün organlarımızı uyarıyoruz. Hakeza kollarımızı da yıkıyoruz, ellerle bağlantılı bir şekilde.
Başımızın dörtte birini mesh ediyoruz. Yine kulak memesinden başlayıp beyni ve bütün organlarımızı uyarıyoruz. Elimizin tersiyle ensemize hafif bir baskı yaparak yıkıyor ve böylelikle kendi kendimize masaj yapıyoruz.
Şuna da dikkat edin: Sizin hareket ettirmediğiniz bir noktanız varsa vücudunuz orayı devre dışı bırakır ve siz zayıflamaya başlarsınız. Şimdi elle başladık, bütün bu bölgeleri saydık. En son enseye geldik. Bakın, vücutta hareket etmeyen hiçbir nokta kalmadı. Zaten varsa namazda da onları tamamlamış olacağız.
İnsanların bir kısmı dizlerinin arkasındaki o kasları gergin tutamıyor ve rükûda tam 90 dereceyi yakalayamıyorlar. Dizlerin arkasındaki o gerginliği sağlamak ne kadar zaman alır? Sağlamadığımızda ne gibi sağlık sorunları çıkabilir?
Her bir rükû, bu esnemeyi sağlayacak size. Bu esnemenin en önemli özelliği şudur: Yaşlanırken boy ve kaslar kısalır. Bu nedenle ayağınızı kaldırmakta, eğilmekte zorlanırsınız. Ama dizleri kırmadan düzgün bir şekilde rükûya gidersen, dizin arkasındaki kasları uzatarak o andaki esnekliğini artırmış olursun.
Namazda belini 90 derece eğiyorsun. Belimizi tam 5 tane omur tutuyor. Dolayısıyla bu omurların esnekliği de çok önemli. Eğilip de çorabını giyebiliyorsan sen lüks yaşayan bir insansın. Eğilip de aşağıdan bir şey almak çok önemli bir zenginliktir.
Biz bel çukurunu muhafaza ederek 90 dereceyi yakalayabilirsek ve dizlerimizin arkasındaki o esnekliği her rükûda sağlamaya çalışabilirsek, bu bizim ileriki yaşlara kadar beldeki kaslarımızı ve dizlerimizin kaslarını canlı tutup pek çok arızayı öteleyebilmemize yardımcı olacaktır.
Dizlerimizin arkasındaki kasların gergin olmasının ve bel çukurunun tam 90 derece olacak şekilde rükû yapmamızın çok önemli olduğunu öğrenmiş olduk. Peki, rükûdan kalktığımızda ne yapmamız gerekiyor?
Şimdi sen rükuya gittin, hemen bir şeyler okudun hızlıca kalktın ayağa, hemen hızlıca gittin secdeye. İşte bu olmadı. Rükûda 3 kere “Sübhane Rabbiye’l-Azim” dedikten sonra yavaşça, saygıyla, güzel bir şekilde ve omurgana dikkat ederek kalkmalısın. Tam doğrulmadan, natürel duruşu yakalamadan, eğik bir halde hızlıca secdeye gittiğin zaman, birincisi hareket akışını bozmuş oluyorsun, ikincisi de omurgalara ani bir hareket yaparak vücuda aşırı bir stres yüklemiş oluyorsun.
Rükûda durup kaslarımıza yük bindirerek 3 kere Sübhane Rabbiye’l-Azim dedik. Acaba bizim rükûda çok az bir zaman durmamızla 5-10 saniye durmamız arasındaki fark, kaslar açısından ne gibi bir fayda ya da zarar ortaya çıkartıyor?
Esneme hareketlerindeki en önemli kriter, kasın belli bir süre çekilmesi ve o çekili halde belli bir süre korunmasıdır. Şimdi siz çektiğiniz kası belli bir süre muhafaza etmez, hemen geri bırakırsanız o kas tam manasıyla esneyemez. Bir lastiği çekip bırakmakla aynıdır.
Rükûdan doğrulduk, tekrar kıyama geldik. Kıyamda önemli olan sizin de biraz evvel bahsettiğiniz gibi omurların tam yerine oturması. Rükûdan tam dik pozisyona gelmek ve omurların yerine oturması, bir kas bilimi veya bir sporcu olarak sizce ne kadar önemli?
Boyun, sırt ve beldeki omurlar birbirleriyle gerçekten çok bağlantılı ve bu omurların arasından organlara kadar uzanacak çok önemli sinirler geçiyor. Ayrıca o omurları dik tutacak bir kas ve beynin uzantısı olan çok önemli bir sinir var. Biz diyoruz ki gelin, doğru durarak organlarınızdaki fazla yükü kaldıralım. Onlara güzel çalışabileceği rahat alanlar verelim ve onlar da işlerini doğru bir şekilde yapabilsin.
Şimdi secdeye geldik.
5 vakit namaz kılan birisi günde 80 kez secdeye gider. Alnımızı secdeye koyduğumuz zaman, vücudumuzda her zaman yukarıdan aşağıya doğru akan kan ve vücut sıvıları, tam tersi bir şekilde hareket eder ve beynimize doğru kan akışımızı tazeleyerek burayı bir süre canlandırmış olur. Bu da unutkanlık, demans denilen bunama gibi problemleri önler. Göz tansiyonunun oluşmasını engeller, kataraktın gelişmemesine yardımcı olur. Taşikardi (Kalbin atım hızının çeşitli nedenlerle artması)belirtilerini azaltır.
Bir fizyoterapi merkezine gittim. Boyun egzersizlerini gördüm. Fizyoterapistler hastaların alnına elini koyarak geriye itiyor, eşzamanlı olarak da hasta başını öne itmeye çalışıyor. Fizyoterapistler bunu, boyun kasları zayıflayan bir kişinin boyun kaslarını güçlendirmek için yaptırıyorlar. Çünkü kafa gerçekten ağır bir organdır ve boyun kasları onu taşır. İşte bakıyorsunuz, namazda secde de var bu egzersiz zaten. Yine boyunla ilgili olarak boyun sıvılarının azalması söz konusu. Ama ayağa kalkıp sağa ve sola selam verdiğinizde, bu da bir boyun egzersizi. Demek ki secdede başı yere koymak ve sağa-sola selam vermek, boyun kasları ve boyun omurları için son derece önemli iki egzersiz.