 Musıkîyle tanışmanız nasıl oldu? Sizi musıkîye yönlendiren neydi?
Musıkîyle tanışmanız nasıl oldu? Sizi musıkîye yönlendiren neydi?
1942 Kandıra doğumluyum. O zaman köylerimizde ilkokul yoktu. Babam hafızdı, ben de Kur’ân’ı Kerim’i öğrenmek ile başladım eğitime. Daha sonra Ezan-ı Muhammedî, Mevlid-i Şerif gibi musıkîmizin gerçek, ana konusunu teşkil eden dinî musıkîyle tanıştığımı söylemem herhalde yanlış olmaz. Daha sonraları hafızlığımı daha ileri boyutlara götürdükten sonra, güzel sesin, güzel sesle okunan Kur’ân’ı Kerim’in, Ezan-ı Muhammedî’nin ve Mevlid-i Şerîf’in önemini yavaş yavaş idrak etmeye başladım. Hafızlığımı doğum yerim olan Kandıra’da tamamladıktan sonra o günlerin en değerli hocalarından Nuruosmaniye Kur’ân Kursu hocamız, hocaların hocası Hacı Hafız Hasan Akkuş üstadın öğrencisi olma şerefine nail oldum.
Nuruosmaniye Kur’ân Kursunda da parmakla gösterilen bir öğrenciydim. Burada arkadaşlarla beraber ilahiler meşk etmeye, öğrenmeye başladım. Orada eğitimimi bir seviyeye kadar getirdikten sonra 1959 yılında hâlen başkanı bulunduğum Üsküdar Musıkî Cemiyeti’ne intisap ederek, merhum Emin Ongan Hoca’nın öğrencisi oldum. Tabi o yıllarda, zamanın en ünlü meşhur saz üstatları, icracıları, ses sanatkârları, bestekârlarının orada olmaları hasebiyle onlardan bir hayli istifade ettim. Bunlar, bestekâr ûdi Şekip Ayhan Özışık, bestekâr Avni Anıl, bestekâr Arif Sami Toker -tabi bunların hepsi rahmetli oldular- Recep Birgit, İnci Çayırlı, Hayri Peşken gibi pek çok kişilerle orada arkadaş olduk. Sonradan o kişilerin bazılarına hoca dahi oldum. Bizlerden istifade edenler arasında, çok sevdiğim kardeşlerim olan Ahmet Özhan ve Tuğrul İnançer bulunmaktadır.
Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde memuriyete başladım. O yıllarda, İstanbul Ehl-i Kur’ân ve Mevlithanlar Derneği’nin dinî musıkî hocalığını yaptım. Birçok meşhur mevlithan, sesleri çok güzel olmakla beraber, musıkîyle uzaktan yakından hiç ilgileri bulunmayan; ama kendilerinde bulunan tabii musıkîye dediğimiz hasletlerden istifade etmeye çalıştık. Onlar da bizim makam vs. bilgilerimizden istifade etmeye çalıştılar. Yani ağabeylerimiz, hocalarımız aynı zamanda öğrencilerimiz, talebelerimiz oldu bizim.
O yıllarda besteler yapmaya başladım. İlk bestelerim, ilahiler oldu. Daha sonra şarkı besteleri yapmaya başladım. Elhamdülillah, zamanla bu öyle bir seviyeye geldi ki, şu anda da hemen hemen bestekârlık alanında benden daha ileride kimse yok. Çok değerli bestekârlarımız var. Ağabeylerimiz Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça, bestekâr Erol Sayan gibi kişiler var; ama artık hemen hemen birçok şeyde aynı seviyedeyiz. Onların bizden ileri seviyede oldukları bazı yönler pek çok, ama bizim de onlardan ileri seviyede olduğumuz taraflar yok değil.
Beste yapmak özel bir durum, yani özel bir yetenek gerektiriyor. Bestelerinizi nasıl yapıyorsunuz ya da hangi ruh hâlinizle besteler ortaya çıkıyor? Hayata dair gözlemler, duygu, insanlardaki karşılıkları, acı, öfke, sevgi, böyle çeşitli duygulardan hangisi sizi daha çok etkiliyor?
Beste yapmak şu andaki hobim diyelim artık. Bazı arkadaşlar “beste fabrikatörü” diye latife yollu bir isim takmışlardı.
Bir bestekâr, evvela, her şeyden önce musıkînin özellikle öyle malayani bir şey olmadığını, musıkînin gerçek manada bir ilim dalı olduğunu bilmelidir. Bu ilmi bilmeyenler; orada burada, maalesef fâsıkın fıskı fücurunu arttıracak şekilde hareket eden kişilerdir. Bunlar bilmeden büyük gaflete, büyük hatalara düşebiliyorlar. Allah bizi bu hatadan korusun. Yüzlerce, binlerce beste yaptım, yapıyorum da. Bir bestem televizyonda da çalınıyor, radyolarda da çalınıyor, sahnelerde de çalınır. O artık bizden çıkıyor.
Şükürler olsun, artık bestekârlık yönüm öyle bir seviyeye geldi ki eğer bir şiir, bir güfte bestelenebilecekse o kolay kolay tezgâhımızdan kurtulmaz. İki sene hiç beste yapamadığım zaman oldu, ama günde iki tane beste yaptığım zaman da oldu. Bunların anlatılması zor, yapılması ondan da zor. İyi bir bestekârın, engin bir deniz misali, akla hayale gelmeyecek duygu ve düşüncelere sahip olması lazım.
Sonradan talebem de olan meşhur bestekâr Hüsnü Üstün ile ilgili bir hatıramı anlatayım size. Konserine beni davet etti, bende gittim. Ben, konser esnasında ciddiyete çok dikkat ederim. Talebelerden bir tanesi diğerine şöyle bir göz kırptı mı, çıkarır atarım onu oradan. Bu iş öyle oyuncak değil, gerçek manada ciddi bir iş. Hüsnü Bey uşşak makamında bir şarkı meşk etti. Şarkı bitince seyircilere dönüp “Nasıl, ne kadar harika bir eser!” dedi. Bana döndü; “Hocam! Bundan sonra böyle bir uşşak eser yapılamaz, değil mi?” dedi.
Ben de “Hayır, yapılır.” dedim. Salonda bin kişinin içinde “Hayır, yapılır.” deyince, durakladı. Benden böyle bir şey beklemiyordu. “Nasıl hocam?” dedi. “Bunun izahı biraz uzayacak. Evvela özür dilemek isterim sayın seyircilerden. Bakın, ne kadar güzel bir sanat icra ediyoruz burada ve sanat da ilimle ilgili, ilimle irtibatlıdır. Şayet ‘Bundan daha güzel bir uşşak şarkı yapılamaz.’ dersek biz burada ilmi inkâr etmiş oluruz. İlim, sonsuzluğu, enginliği ve zenginliği ihtiva eden, dile getiren bir kavramdır. Onun için, bir bestekâr, bir deniz kenarından o güzel nağmeleri, güzel melodileri bulmuş ise ondan sonraki bestekâr veyahut da aynı bestekâr biraz daha ileri seviyelere gidip daha güzel inciler, güzel pırlantalar bulmaya çalışmalıdır. Tamam, o gitti, onları oradan topladı, orada başka inci kalmadı; ama deniz namütenahi bir deryadır, bir ummandır. Daha ileri gidecek, daha güzel dalma özelliklerini öğrenecek, dalgıç olacak. Belki bir yerde boğulacak bulayım derken, ama bu normal. Tabiatın, ilahî kanunun, gerçeğin gereği bunlar. Onun için, tembellik etmeyip ihmal etmeyip musıkînin güzel nağmelerini, güzel melodilerini her an daha başka, daha güzel, daha farklı bir şekilde bulup insanımıza, güzelliklerine, beğenilerine sunması lazım.” dedim.
Çok sevilen bir besteniz olan, “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” isimli eserinizin hikâyesini anlatır mısınız?
O, beni meşhur eden ilk şarkılardan biri. Mesela şarkılarımdan, “Ben seni unutmak için sevmedim” parçam ve daha pek çok şarkılarım varken, bunun bu kadar tutulmasının, beğenilmesinin sebebi nedir, anlayamadım diye düşünüyordum. Nereye gitsem kızıl gonca parçasının bahsi açılıyor. Bunun sebebi hikmetini düşündüm bir müddet.
Bitişiğimde oturan çok yakın bir aile dostumun 7-8 aylık Mehmet isminde bir bebekleri vardı. Her akşam Mehmet’i sevmeye gidiyordum. Mehmet kucağımda, babaannesi, anneannesi mutfağa girerler, ben onunla oynardım. Biz ikimiz salonda otururken elektrikler kesildi. Çocuk korkmasın, ağlamasın diye aldım kucağıma hemen. Odanın içinde dolaşırken köşedeki piyanoya gittim. “Mehmet; bak, ağlama!” dedim. “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” güftesi ezberimdeydi. “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” diye, onu orada, Mehmet kucağımdayken, kısa bir zaman dilimi içinde besteledim.
Tabi daha sonra o demlendi, olgun hâle geldi, notasını yazdım ve herkes başladı okumaya. Radyoda okunmaya başlandı. Bir gün televizyonda canlı yayındayız. Avrupa’dan, çeşitli ülkelerden bağlantılar var. Arayanlardan bir tanesi, “Amir Bey! Rahmetli Melek Hanım teyzemin, Sevgili Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ithafen yazdığı bu şiiri bu kadar güzel bestelediğiniz için size teşekkür ederiz.” dedi. Düğüm çözüldü kendiliğinden. Demek ki sevilmesinin, beğenilmesinin, tutulmasının anlamı, manası buymuş. “Bir kızıl goncaya benzer dudağın / Açılan tek gülüsün sen bu bağın / Kurulur kalbime sevda otağın / Kim bilir hangi gönüldür durağım.”
“Artık o gönüller öyle gönül ki sen gönüllere sığmayan, kâinata sığmayan, Cenâb-ı Hakk’ın en büyük lütfuna mazhar olmuş bir varlıksın.” Bu anlamda, bu manada olduğu için, hakikat ortaya çıktı.
Yeni nesillerin müzikle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gençlerin Türk müziğine ilgi duymaları için neler yapılmalı?
Yeni nesillerin müziğimizi sevmeleri için onlara sık sık müzik dinletme, sevdirme çarelerini arayacağız. Birkaç kez rastladım; bir yerde pop müziği çalıyor, millet hopluyor zıplıyor. O sırada, “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık” şarkısı çalmaya başladı. Az önce oynayan zıplayan çocuk “Aman be, öf be!” dedi. Çocuklarımızı böyle demekten vazgeçirmemiz lazım. Sık sık dinletmemiz lazım, sevdirmemiz lazım. Başka türlü musıkîmiz kurtulamaz.
Bizler de inşallah Üsküdar Musıkî Cemiyeti olarak, bir şeyler yapma gayreti içinde olacağız ve bu derbederlikten, bu hengâmeden musıkîmizi çıkarmaya çalışacağız.
 Gönül Dergisi  | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi
Gönül Dergisi  | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi
				 
			

