Marcel Birt “Ben Ateist İdim”

Almanya‘nın Hollanda sınırına yakın şirin bir şehri Osnabrück… Yeşillikler ortasında muhteşem bir doğal güzelliğe sahip. Çok sayıda üniversite var bu güzel şehirde.. Burası şehrin en işlek caddesi olan Neumarkt Str. Aynı zamanda çok sayıda Türk nüfusu bu şehirde ikamet ediyor. Bizi bu güzel, sakin ve düzenli şehre getiren bir hidayet yolcusuydu Marcel Birt yani

İBRAHİM ABDURRAHMAN…
Madde ve mana açısından “İnsanı” değerlendiren ve bu konuda bir arayışa giren İbrahim kendi hikayesini bakın nasıl anlatıyor…

MUAY THAİ DÖVÜŞ SPORUYLA İLGİLENMEYE BAŞLADIM
İsmim Marcel Birt. Arkadaşlarım beni artık İBRAHİM ABDURRAHMAN olarak tanıyor. Doğu Almanya’nın, Mecklenburg-Vorpommernan bölgesinden geliyorum. Burası küçük bir şehirdi, ismi Klüdwigslust.
Büyüdüğüm şehir ise Nüpptin, orası daha da küçüktür. Ailem hala orada yaşıyor. Ben Osnabrück‘e taşındım. Lüdwigslust‘da okula gittim. Daha sonra Ekonomi asistanı olarak çalışmaya başladım. Kısa bir süre sonra da askere gittim ve orada 23 ay kaldım. Askerlikten dolayı da batıya doğru Osnabrück’e taşındım. Okuldayken çok spor yapmıyordum. Daha sonra boş zamanlarımda MUAY THAİ dövüş sporuyla ilgilenmeye başladım. İş yüzünden zamanım olmadığı için bu sporu bırakmak zorunda kaldım. Güvenlik işinde çalıştığım ve 24 saat çalışma durumunda olduğum için bunu yapmak zorundaydım.. Şu an sadece kitap okuyup bilgisayarla ilgileniyorum. Diyebilirim ki belki de yarım kütüphane kitabı okumuşumdur. Kendimi sabırlı ve mizah sahibi biri olarak görüyorum. Mizah benim için çok önemli. Haksızlığı sevmeyen biriyim. Çok kitap okuyor ve çalışıyorum. Bazı insanlar benim kütüphanede büyüdüğümü sanıyor. Çok meraklı biriyim, çocuk gibi. Belgesel filmleri çok izliyorum ve kitap okumaya doymuyorum.

Çok araştıran ve çok okuyan bir kişi olmasına rağmen o da İslam Dini hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Zaten hiçbir dinle de ilgilenmiyordu. Ama fıtratı gereği haksızlığa tahammülü yoktu. Vicdan terazisi daima hakkı gözetiyordu İBRAHİM ABDURRAHMAN’IN…

İslam hakkında çok bilgim yoktu. Benim için sadece domuz eti yemeyen başörtü takan bir kesimdi Müslümanlar.

Mekke diye bir yerin olduğunu ve içerisinde büyük bir küp olduğunu biliyordum. Müslümanlar‘ı medyanın tanıttığı kadarıyla biliyordum… Medyanın bize İslam adına anlattığı şeyler de zaten İslam‘ı değil de politik entrikaları içeriyordu… İslam hakkında hiç bir bilgim yoktu. Sadece İslam ülkelerinden gelenlerin namaz kıldığını biliyordum. Ben ise kendimi ateist olarak tarif ediyordum. Bu düşüncemin değişeceğini hiç ama hiç düşünmemiştim. Ben ateist idim ve ateist kalmak istiyordum, bu benim düşüncemdi. Benim için hangi din en önemlisi diye hiçbir düşünce yoktu kafamda..

Dinlerle ilgili edinmeye çalıştığım bilgiler ise en fazla dinlerin politika ve tarihçeleri idi.. Hatta dinle dalga geçen birisiydim.

Batılı medya organlarının din düşmanlığı özellikle İslam hakkındaki çarpık ve gerçek dışı haberleri her zaman göze çarpıyor. Ancak onların yoğun asılsız ve taraflı haberlerinin etkisizliğini, Rabbimiz İBRAHİM ABDURRAHMAN gibi hidayet nuruna boyanmış kulları ile çürütüyor. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın bildirdiği şu ayet-i kerime bu gerçeği gözler önüne seriyor:“Kafirler Allah‘ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” İşte İBRAHİM ABDURRAHMAN imandan yoksun çorak bir arazide Yüce Allah’ın lütfuyla buluşarak İslam’ı seçer. Onun kutlu hidayet yolculuğunu, Müslüman olma hikayesini kendisinden dinleyelim:

BEN İSLAM’I DEĞİL DE İSLAM BENİ SEÇTİ
Önceleri dinle hiç ilgilenmiyordum. Din konusunda hangisini seçmek isterim diye hiç düşünmedim. O zamanlar ateist kalmak istiyordum. Okumayı sevdiğim için bir gün Kur‘an okumak istedim. Bu ilginin nerden geldiğini bilmiyordum. Çünkü aslında hep başka şeyler okuyordum. Pozitif anlamda büyük ortaklıkların olduğunu fark ettim. Farklı olan noktalarda İslam’ın daha büyük beklentilerinin olduğunu gördüm. İlk zamanlar Müslümanlar‘da gördüğüm iyi davranış biçimlerini onların kendi kültürlerinin bir ürünü sandım. Fakat daha sonra bunun doğru olmadığını yani; Müslüman insanlardaki güzelliklerin onların dinlerinden yani İslamiyet‘ten kaynaklandığını farkettim. İslam‘ı öğrenmeye başladıkça, Müslüman bayanların taktıkları başörtülerini, kocalarının veya evli olmayan bayanların babalarının zoruyla örtünmediklerini fark ettim. Evet, Müslüman bayanlar kendi tercihleri olarak başörtüsü takıyorlardı. İslam’da baskı ve zulüm olmadığını gördüm. İslam hukukundaki miras kavramının gerçek bir adalet olduğunu İslamî ilimleri tahsil ettikten sonra öğrendim.

Aslında İslam‘ı araştırmak benim için en güzel bir tevafuktu, yani bir anlamda Allah’ın bana verdiği bir şeref ve bir hediyeydi. İslam‘ı Müslüman olan ve yaşayanlardan öğrenmeye başladım. İnternetten çok araştırdım, videolar izledim ve kitaplar okudum. Ben bilmeden Müslüman olmuştum bence. Bu dini yaşamanın doğru olacağını düşünüyordum. Ama o zamanlar benim için hala doğru din değildi, sadece güzel bir dindi benim için. Aslında aynı zamanda kafamda şu sorular da dolaşıyordu. Doğada gelişen olayları bu kadar güzel anlatan Kur’an-ı Kerim’deki tasvirlerin doğruluğu ve mükemmelliği bir tesadüf olamazdı. Bu din acaba gerçekten tamamen doğru bir din miydi? Ama hala içimde İslam‘ı tam olarak kabul etmiyordum. Bir gün bir kaç arkadaşla çalıştığım bardaydık ve orada benimle dalga geçtiler. Bana sen Taliban’sın falan diyorlardı. Orada çalışan bir iş arkadaşım bana “sen Müslüman olmuşsun” dedi. Ben bunu kabul etmedim. Müslüman olmadığımı söyledim.. Bana Müslüman olmak istiyor musun? diye sorduğunda ben şakasına “evet” demiştim ama bunu gerçekten kalpten hissediyordum. Bir kaç gün sonra da zaten şehadet getirdim. 9 Ocak 2008’den beri Elhamdulillah Müslümanım.

Başlangıçta işin bu boyuta varacağını o da kestiremiyordu. İlahi dinlerin içerisinde en güzel din diye düşünüyordu. Sanki ilahi bir kudret onun İslam’ı öğrenmesi için bütün kapıları ona açmıştı. Sonuçta her şey Allah’ın dilemesi ile değil miydi?… İBRAHİM ABDURRAHMAN, her geçen gün öğrendiği İslam‘i hakikatlere hayran oluyordu. Allah katında herkesin eşit olduğunu zengin, fakir, alim, cahil, başkan ya da sıradan birinin diğerine üstün olamayacağını görüyordu. İnsanların ancak İslam’ı doğru yaşamasıyla üstün olduğunu anladıkça daha fazla öğrenme arzusu artıyordu.

Daha önce de söylediğim gibi İslam‘ın beni seçtiğini düşünüyorum. Ondan öncede dinim yoktu zaten. Sadece dinlerin politik ve tarihi yönleriyle ilgileniyordum.

Din ile ilgili; araştırdığım şeyler çok saçma geliyordu bana. Bana göre din ölmüş insanlara veya bir kısım taştan şekillere tapınılan basit bir şeydi. Ölü insan yok olmuştur. Taşa karşı ibadet etseler bir taş taştır ve taş kalacaktır. Dinden anladığım bu idi ve dinde bir anlam ve derinlik görmüyordum.

Fakat İslam‘ı öğrendiğim anda dinin gerçek anlamını ve derinliğini görmüş hatta hissetmiş oldum. İslam hakkında daha çok şey öğrenip, anladıkça her şeyin bir mantığının ve anlamının olduğunu gördüm. İslam dininde hiç bir tezat göremedim ve benim için hangi din doğru diye bir şey kalmadı, çünkü ben doğru olanı bulmuştum.

Hakikati bulmuştu artık.. Bütün kapılar Cenab-ı Hakk’a açılıyordu, araçsız ve vasıtasız… Allah’ın yoluna girmek için süslere, resimlere, heykellere, mumlara, müziğe ve benzeri şeylere ihtiyacı yoktu. Allah’ın kulu olduğunu hissediyordu. Ve kendini O’na teslim etmesi ona en büyük manevi huzuru, saadeti ve lezzeti veriyordu.

İlk duygularım çok karışık ve belirsizdi. Çünkü nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. Etrafımda bana bir şeyler öğretecek Müslümanlar da yoktu. Çoğu şeyleri kendim internetten ve kitaplar okuyarak araştırdım. Onun için en başta belirsizdim. Ailemin ve çevremin tepkilerini de düşünemiyordum. Müslüman olduğum çok hızlı öğrenildi. Ben evde kalıp İslam‘ı daha çok araştırmayı tercih ettim. Dışarı çıktığım zaman insanların benim yanıma gelip İslam‘la ilgili sorular sordukları zaman onları cevapsız bırakmak istemiyordum. Aynı zamanda şunun da farkına varmıştım: İslam dini sadece tevhitten yani yüce Allah’ı kabullenmekten oluşmuyordu. O’na iman etmek belli yasak ve emirleri de beraberinde getiriyordu. Tüm bunları uygulayabilmem için ilk önce bu emir ve yasakları öğrenmem gerekiyordu. İbadetleri nasıl yapacağımı bilmiyordum ve emin değildim.

Artık, imanı ibadetle tamamlamak zamanıydı. O günü ulvî bir atmosfer içinde geçirdi. Namazlarını kılmaya başladı. Çok tabii olarak İslam’ın haram kıldığı alışkanlıklarından da vazgeçmesi gerekiyordu.

Maalesef ibadetlerime başlamakta 2 hafta geciktim. Bunun sebebi de şuydu; ben her şeyi mükemmel yapmak isteyen bir insanım. Her şeyi birden öğrenip sonra yapacaktım; ama olmuyor öyle. İki hafta sonra ilk namazım olan yatsı namazını kıldım. Tam doğru kılamadım. O dönem bilgi eksiğim olmasına rağmen kıldım. Allah kabul etsin ve ölene kadar Allah beni namazdan bir an bile uzak bırakmasın.

11 Eylül faciasından sonra, başta Amerika olmak üzere tüm Hristiyan dünyası Müslümanlar‘ı terörist ilan ettiler. Ancak ilahi tecelli onların İslam’a ve Müslümanlar‘a açtığı medya savaşını İslam’ın ve Müslümanlar‘ın lehine dönüştürdü. 11 Eylül’den sonra İslam hakkında hiçbir bilgisi olmayan ve bir merakla başlayan araştırmalar, insanların hidayetine vesile oluyor. Çölde susuz ve aç kalan bir yolcu misali aklı-selim sahipleri insanlar İslam’a koşuyor.

İlk Kur‘an‘ı Müslüman olmadan çok önce askerlik zamanımda, 11 Eylül olayından hemen sonra okumuştum. Kur‘an‘ı ilk açıp okuyuncaya kadar Kur‘an’da “bombalar yapın, dinsizleri arayıp bulun ve hepsini öldürün” gibi bir sürü emirlerin yazacağını sanmıştım. Tabii ki bulamadım öyle bir şey. Ve Kur‘an‘ı bir sene kenara koymuştum. Yaklaşık bir sene sonra tekrar okumaya başladım… Neden birden tekrar okumaya başladığımı bilmiyorum…

Hidayet güneşi kalbini aydınlatmıştı artık. Ancak çevresinin tepki göstereceğini de biliyordu. Dönülmez bir yola girdiğini ve bu yolda sabır göstermesi gerektiğini hissetti. Tabii olarak yeni bir hayat şekli seçmişti. Eski alışkanlıklarından vazgeçmesi gerektiğini biliyordu. Uzun uzun düşündü, her zorluğa ve fedakarlığa sabretmeliydi.

Çevremdekiler farklı tepkiler gösterdiler. Çoğu Müslüman olmama şaşırdı, ama daha sonra karakterimde pozitif izler bıraktığını görünce bir şey demediler. En azından yüzüme karşı hiç bir şey demediler. Tabi eleştiriye devam edenler de oldu, bunlardan biri annemdi. Onunla telefonda konuşurken belki 35 defa arka arkaya “ben hissettim ben hissettim” dedi. Negatif değildi ama anlamıyordu beni. Beni Kur’an okurken gördüğü için anladığını söyledi. Tepkiler İslam dinine karsı olan ön yargılardı. Benim için; “Dikkat et terörist olmasın, bombalar yapmasın” dendi.. Bunları yüzüme söylemediler ama bunları arkamdan söylediklerini başka arkadaşlar tarafından öğrendim. Ben çok aldırış etmedim, güldüm sadece. Zaten mizahı seven bir insanım. Onun dışında çok az negatif tepki aldım. Diğer insanların tepkilerine sabırla yaklaştım. Ön yargılara güldüm. Ben de İslam’ı daha iyi yaşamaya çalıştım ve insanlar ilk düşüncelerinin ve önyargıların yanlış olduğunun farkına vardı. İki taraf da pozitifti.

İBRAHİM ABDURRAHMAN Müslüman olduktan sonra İslam’ın emrettiği emirleri yerine getirmeye başlar. Artık maddi ve manevi temizliğine daha fazla önem verir.. Abdestli olmaya özen gösterir. Namazlarını düzenli kılar.. Bir takım kurallara daha titiz uyuyordu artık. Seçmiş olduğu dinin kurallarına hayranlığı gün geçtikçe eksilmeden artıyordu.. Ve her yeni gün yeni kurallar öğrenmektedir.

Kötü alışkanlıklarım değişti. Diğerleri aynı kaldı. İçki içmiyorum artık, sigarayı bıraktım, domuz eti yemiyorum, barlara gitmiyorum. Artık neyin İslam’a en uygun olacağını sürekli soruyorum kendime ve fikirlerimde sabit kalmaya çalışıyorum. Yaptıklarımın doğru olup olmadığını çok düşünüyorum. Sigarayı da öyle bıraktım. İyi mi kötü mü diye düşündüm ve bıraktım. Öyle yaptıkça hayatım da pozitif bir şekilde değişti. Sigarayı bırakmak benim için düşünülmez bir şeydi. Çünkü 15 senedir içiyordum. Elhamdulillah başardım. Eskiden yaptığım kötü şeyleri insanların yaptığını görünce onları yapmamakta çok zorlanıyordum, sokakta insanları içki içerken çok rahat bir şekilde davranırken görüyordum. Kendimle çok savaştım. Ama İslam’a göre yaşadıkça bunları yapmamakta hiç zorlanmadığımı gördüm.

“Namaz, Allah Teâlâ‘ya yalvarışın yeri ve hâlis sevginin madenidir. Esrarın meydanları namazda genişler ve ruhların ışıkları onda parıldar” buyuruyor Sadık Dânâ hazretleri. İşte İBRAHİM ABDURRAHMAN da keşmekeş bir sürü düşünceden arınıp namazlarını huşu ile eda ediyor.

Alışılmamış bir şeydi. Kararsızdım, çünkü ondan önce bir şey yaparken diğerleri ne diyecek diye düşünüyordum. Namaz kıldıktan sonra düşünmem gereken şeylerin onlar olmadığını anladım. Artık “Doğru olan ne, acaba doğru mu yapıyorum, doğru şeyleri istiyor muyum?” diye düşünmeye başlamıştım. Namaz kıldıktan sonraki duygunun çok güzel bir duygu olduğunu, insanı başka düşüncelerden kurtardığını ve rahatlattığını gördüm. Önceden düşündüğüm sorular olan “Nasıl gözüküyorum acaba, diğerleri benim hakkımda ne düşünüyor.” sorularını hiç düşünmüyorsunuz, sadece namazınızı kılıyorsunuz. Bu çok önemli bir seviye ve olgu bence.

Dünyada artık bilinen bir gerçek var. Batı toplumu çok bozuldu. Manevi bir yardıma ihtiyacı var. Kokuşmuş aile yapısı ve toplum hayatı ile gerçek bir değişime ihtiyacı var. İBRAHİM ABDURRAHMAN o toplumun bir ferdi olarak Batı toplumunu ve Batı toplumunun geleceğini değerlendiriyor. Çok ilginç tesbitleri var İBRAHİM ABDURRAHMAN’ın… Şimdi bir Batılı’nın gözünden kendi toplumlarını değerlendirmesini dinliyoruz.

Bu konu hakkında saatlerce konuşulabilir. Değişmesi gereken çok şey var Batı’da.

Buradaki toplumda her şey maddi şeyler üzerine kurulu. Ancak çok şeyin varsa kendini iyi hissediyorsun ve daha çok şey istiyorsun. İstediğini aldığın zaman mutlu oluyorsun ama yine istiyorsun. Bu şekilde hiç memnun olamazsınız. Aslında Batı buradaki bu temel sorunun cevabını sadece İslam düşüncesinden öğrenebilir. Dünyevi şeylerin peşinden koştukça hiç bir zaman doyulmaz. İstediğin kadar zenginliğin olsun, bu insanlığı hiçbir zaman tek başına mutlu etmez. Milyonerlere veya dünya ünlülerine bakınız. Sizce bu insanlar dünyanın en mutluları mı? Hayır. Kesinlikle hayır. Başka insanların istediği her şey onlarda var. Ama yine de mutlu olamıyorlar. İçiyorlar, uyuşturucu kullanıyorlar. Ama mutluluğun yolunu bulamıyorlar.. Mutluluk hayatın gerçek anlamını anlamak ve onu yaşamakla sağlanır. Mutluluğun sonsuzla buluştuğu nokta tam burada başlar. Hayatın tek anlamı da İslamiyetten başka bir şey değildir. Hayatın anlamı ve dolayısıyla mutluluğu tek kelimeyle “kulluk” tur.

İslam dininin tüm emir ve yasaklarını benimsedi İBRAHİM ABDURRAHMAN. Artık önce İslam’ı yaşayarak sonra da anlatarak tebliğ ediyor. Ancak günümüz Müslümanlar’ını da eleştiriyor kendisi ve İslam Dünyası’nda fark ettiği yanlışlara da şöyle değiniyor…

İslam Dünyası maalesef çok bölünmüş. Bunun böyle olmaması lazım. 70, 90 veya 112 değil tek bir ümmet var. İnsanlar daha çok dinleriyle ilgilenmesi lazım. Müslümanlar İslamiyet’i basit bir ırki kültür veya dedelerinin yaptığı gelenekler veya atalarından kalan bir miras olarak algılamamalı. İslam doğruluna tam anlamıyla iman edilmiş bir din olarak yaşanması gerekiyor.. Çoğu insan neyi neden yaptığını, İslam’ın onlardan ne beklediğini bilmiyor.
Hele şu asırda yaşanan İslam kısa zamanda tüm Dünya’ya yayılabilir. Müslümanlar İslam‘a göre yaşasa Dünya’da sorun kalmaz.. İslam’daki para, mal, dünyevi ihtiyaçların tanımları çok daha iyi algılanmalı. Müslüman olduğumuz halde bu konularda bizler Müslüman olmayanların yaptığı hataları yapamayız.

Benim çok üzüldüğüm bir şey; çevremde veya diğer yerlerde Müslümanlar İslam’ı yaşamıyor, ibadet etmiyorlar.. Kendilerini Müslüman olarak tanıtıyorlar ama İslam hakkında tek bildikleri “domuz eti yenmez.” İçki de içilmez diyorlar, ama tadı güzel diyor içiyorlar.

Kalabalık Müslümanlar’ı görmek istediğiniz zaman camiye değil de oyun salonlarına gitmemiz, İslam Dünyası için çok utanç verici bir tablo. Ben bu Müslümanlar’a çok üzülüyorum. Bu tabiî ki İslam’ın yüceliğini düşürmez ama biz Müslümanlar’ın, bu yücelikten ne kadar uzak olduğumuzun acı bir tablosudur..

Bu çok üzücü. İslam’ı kültür olarak görüyorlar, keyifleri ne istiyorsa onu seçip yapıyorlar. Ama keyfinin istediği değil iyi olanı yapmamız lazım. İslam ülkesinden geliyorlar ama ona göre yaşamıyorlar. O ülkelerde bile yasalara “şeriat” diyorlar. Oysa şeriatla alakası yok. İnsanların uydurdukları şeylere göre yaşadıkları için de Batı onları eleştiriyor. Çünkü gerçek şeriatın eleştirilecek hiçbir şeyini bulamazsınız.

Doğum günü partilerine gidip içki içen Müslümanlar, İslam şeriatının değil, Batı’nın taklitçileri olabilirler ancak.

İşin daha vehim tarafı; aslında Batı’yı taklit eden Müslümanlar, onların bugün bırakmaya çalıştığı ama bırakamadığı içki ve bunun gibi kötü alışkanlıklarını taklit ediyorlar. Batı’da olan “çalışkan olma, doğruluk” gibi bir kısım değerler aslında Müslümanlar’da olması gereken şeyler, ama taklit etmiyorlar. Her şeyi yapıyorlar ama İslam‘ı yaşamıyorlar.

İhlaslı bir Müslüman olan İBRAHİM ABDURRAHMAN İslam Dünyası’nın içerisinde bulunduğu sıkıntıları değerlendiriyor ve günümüz Müslümanların’a bazı tavsiyeler de bulunuyor.

Müslümanlar’ın dinleriyle daha çok ilgilenmesini istiyorum. Dininizi öğrenin ve yaşayın. Herkese örnek olun ve İslam’ı yayın. Çünkü Müslüman olmak sadece, domuz eti yememek veya arasıra Cuma günleri camiye gitmek demek değildir. Yaptığımızı anlayarak yapmak, İslam nizamını anlamak ve ona göre yaşamak lazım. O zaman iyi örnek olacaksınız. İnsanlar da dinini yaşayan ve dinini yaşamayan Müslümanlar arasındaki farkı görsünler.

Müslümanlar birisiyle konuşurken İslam‘ı da anlatmaları gerek. Bu bizim zaruri görevimiz zaten. Sadece kendimiz için yaşamaya gelmedik bu dünyaya. Bu çok büyük bir bencillik olur. Cimrilerden olmayalım. Ve bence en büyük cimrilik, sahip olduğumuz İslam şerefini diğer insanlara anlatmama cimriliğidir. Bence bu insan için en büyük bir felakettir.

Birisi senden bir Euro isterse ona vermezsen “Ben kendim sigara alacağım.” diyene cimri dersin; ama İslam‘ı insanlarla paylaşmak bedava. Diğer insanlarla İslam’ı paylaşmayan insan bana göre en cimri insandır. İslam tek ve en doğru yol olduğu için o yoldan ayrılmadan yürümek lazım. Zaten İslam’ı anladıktan sonra onu seveceksiniz. İslam çok geniş kapsamlı olan bir hayat biçimi. Ona göre yaşadığınız zaman her şey kolaylaşıyor. O zaman bütün negatif şeylerin üstesinden gelirsiniz. Her şeyin anahtarı sadece ve sadece İslam’da…

2 yorum

  1. İBRAHİM ABDURRAHMAN KARDEŞİMİZİ, ALLAHIN HIDAYET ETMESI ILE ARAMIZDA OLMASINA COK SEVİNDİM (HOŞ GELDİN KARDEŞİMİZ) ALLAH YARDIMCISI OLSUN İNS. ODA DİGERLERİNİ HIDAYETE ERDİRMEDE VESİLE OLUR.

    benim bir ricam var site yetkılısınden eger İBRAHİM ABDURRAHMAN kardeşimizle irtibat kuracak bir adres e-maıl varsa eger, cok memnun olacagım. Siz sayın, GÖNÜL DERGİSİ TUM ÇALISANLARINA, ALLAH ONLARDAN RAZI OLMASI DILEGI ILE TESEKKUR EDER ALLAHA EMANET OLUN.

  2. Sayın Gönül Dergisi Çalışanları Sizlere Ne Kadar Teşekkür Etsem Azdır.
    Bu Diziyi Okuduktan Sonra Hayatın Bizler İçin En Büyük Nimet Olduğunu Anladım.

Bayram Demir için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir