Kitabınızın başlığı “İnsan Nedir?” Bu soru neden bu kadar önemli ve günümüzde nasıl bir öneme sahip?
Günümüzde toplumda kullanılan, “Bilgi güçtür.” diye bir cümle var. Doğru mu bu cümle? Elbette ki doğru. Çünkü günümüzde insanlar, toplum hayatındaki değerlerini, bilgileri sonrasında kazandıkları statü ile elde ediyorlar. Mesela, kimi insanlar patatesi, soğanı, elmayı, armudu biliyor. Sonrasında o insana ziraat mühendisi diyor ve bir kıymet veriyoruz. Başka insanlar makinaları biliyor. O insanlara da makine mühendisi diyor, bir kıymet veriyoruz. Başka bir kişi, insanın gözünü biliyor, göz doktoru; kulağını biliyor, kulak doktoru; iç organlarını biliyor, dahiliye doktoru diyor ve o insanlara bir kıymet veriyoruz. Sonra başka bir insan ilçeyi yönetmeyi biliyor; kaymakam diyor; ili yönetmeyi biliyor, vali diyor; ülkeyi yönetmeyi biliyor, başkan diyor ve bambaşka bir değer veriyoruz. Yani insanlar aslında değerlerini ve kıymetlerini ve sonrasındaki statülerini bir şeyleri bilme sonrasında elde ediyorlar. Ancak gelin görün ki insan kendi dışındaki dünyayı çok iyi bilse, çok iyi tanısa ama kendini bilmese, kendini tanımasa acaba bu insan gıpta edilecek bir durumda mıdır, yoksa acınacak bir halde midir? Bence asla gıpta edilecek bir halde değildir.
İşte günümüz insanı kendi dışındaki dünya hakkında belki çok şey biliyor. İlimde, fende, sanatta fevkalade, baş döndürücü gelişmeler içerisinde. Ancak maalesef ki aynı günümüz insanı kendini bilmiyor, kendini tanımıyor. Hâlbuki asıl bilmek asıl tanımak Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır.” ifadelerinde geçtiği gibi ilk önce kendini bilmekten, kendini tanımaktan geçiyor. O nedenle biz bu kitabımızda insana kendini tanıtmayı, insanı kendisi ile tanıştırmayı hedefliyoruz.
Modern toplumda insanın değerinin nasıl gölgelendiğini düşünüyorsunuz? İnsanın özünde taşıdığı değer hakkındaki düşünceleriniz neler? Toplumun bu değeri göz ardı etmesinin nedenleri ve sonuçları neler olabilir?
Bu soruyu cevaplamaya insanın ne olduğunu tanımlayarak başlayalım. İnsan denildiği zaman bedenin yanında ruh, akıl, sır, kalp, nefis, vicdan, şuur, irade, idrak, hayal, hafıza gibi latifeler akla gelir. Bunların yanında binlerce his, rakamlara sığmayan yetenekler, hesaba gelmeyen kabiliyetler, hadde gelmeyen meyiller ve fikirler, tasavvur ve tahayyül sahibi bir varlıktır insan. İnsan dediğimiz zaman beden bir defa sayılırsa, ruh ve ruhun latifeleri birçok defa sayılmaktadır. Bu nedenle biz insanın özünde taşıdığı değerler dediğimiz zaman, çok çok daha fazla ruhun latifelerine vurgu yapmamız, insani değerleri ruhun latifelerinde aramamız gerekmektedir. Bu nedenle insani değerler akıl etmektir, kalbinde sevgi taşımaktır, bir masumun başını okşamaktır, adaletli olmaktır, sevmektir, saymaktır, saygı duymaktır. Cüzdanda taşınan para, oturulan makam, Allah vergisi yüz güzelliği insani değerlerle buluşturulabilirse kıymetli olmakta, ancak bu tür nimetler insani değerlerden uzak olduğu zaman gerçek kıymeti olmamaktadır.
Gelelim modern toplumun insanın değerini nasıl gölgelediğine ve bu gölgelemenin sonuçlarına. Batı medeniyetindeki materyalizm günümüz toplumunu bir nevi esir almış durumda. İnsanlar bu esir alınma nedeniyle kendisinden, kendi özünden, kendi değerlerinden gittikçe uzaklaşmakta. Bu uzaklaşma da insanın değerinin daha da düşmesini neden olmakta. İnsan değeri düştükçe daha da paniklemekte ve panikledikçe de değeri daha da düşmekte ve kendinden daha da uzaklaşmaktadır. Kendinden uzaklaşması nedeniyle insan seri hatalar yapmaya başlamaktadır. O hatalardan bazıları insanların çoğunun beden merkezli bir mutluluk arayışı içerisinde olmasından kaynaklanmaktadır. Mutluluk beden merkezli arandığından bu mutluluğa götürücü sebepler olan zenginlik, makam, şöhret gibi yüzeysel durumlara sahip olan insanlar, toplumda daha değerli olmaktadır. Ancak insan bedeninin yanında ruhu ile birlikte insan olduğu, ayrıca ruhu, bedenine göre çok daha değerli bir seviyede bulunduğu için, gerçek manada mutluluğun ruh ve ruhun latifeleri ile elde edilecek mutluluk olduğu şuuruna günümüz insanı ulaşabilirse, işte o zaman kendine, kendi özüne, kendi değerlerine ulaşacak ve gerçek mutluluğu işte o zaman bulacaktır. Dolayısıyla günümüz insanının kendisini bulabilmesi için ilk önce kendisi için daha değerli olanın beden mi, ruh mu olacağına karar vermesi gerekmektedir. Eğer cevabı beden ise o insanın gerçek mutluluğu da, kendini de bulması mümkün olamayacak iken, eğer cevabı ruh ise ve ruhun latifelerinin istediği şekilde hayat sürebilirse o insanın mutsuz olması ya da kendini bulamaması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla günümüz insanı kendini, kendi değerlerini bulabilmesi için ilk önce hayatında bu tercihi yapması gerekmektedir.
İslamiyet’in ve Batı medeniyetinin insan tanımları arasındaki temel farklar nelerdir?
İki medeniyetin insan tanımları arasındaki temel fark, bence insanın bütününü nasıl gördüğü hususunda farklılaşmaktadır. İslamiyet insanı ruh ve beden olarak, yani insanı tam olarak görürken Batı medeniyeti ideolojilerinin bir kısmı insanın sadece bedenini, bir kısmı ise sadece ruhunu görmektedirler. Dolayısıyla Batı medeniyeti insanı hep eksik görmekte, bu nedenle de gerçek insan tarifini asla yapamamaktadır.
İnsan bedeninin bir “kudret mucizesi” olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? Bu insanın kendine olan saygısını nasıl etkileyebilir?
Mucize kelimesinin en basit anlamı, “insanı aciz bırakan” demektir. Dolayısıyla bir cümle içerisinde mucize kelimesi geçiyor ise, o kelime orada bahsedilen olay ya da durumun insan eliyle yapılamayacağını ifade etmektedir. İnsan bedeninin bir kudret mucizesi olduğunu ifade ediyor isek, bu bedenin insan eliyle asla yapılamayacağı, insanın bu konuda sonsuz bir acizlik içerisinde bulunduğu, bu bedenin ancak Allah’ın kudretiyle yapılabileceği ifade edilmek istenilmektedir.
Peki, bedenin mucize olması insanın kendisine olan saygısını nasıl etkiler derseniz, sahip olunan şey ne kadar değerli ise, ona verilen önem de o kadar artar. Bu önem sayesinde hem o şeyi verene daha çok teşekkür etme duygusu insanın içinde uyanır hem de o emanet en iyi şekilde muhafaza edilmeye çalışılır. İnsan bedeni dünyadaki hiçbir şey ile kıyas edilemeyecek derecede değerli ve kıymetli olduğundan bunu bilen bir insan hem bu bedeni kendisine veren Rabbine daha çok teşekkür etmek isteyecek hem de bu bedeni korumak için daha çok gayret gösterecektir.
İnsanın kâinattaki konumu hakkındaki görüşleriniz nelerdir? İnsanın günlük yaşamını ve dünya görüşünü nasıl etkileyebilir?
Kitabımızda insanın kâinattaki konumunu, “İnsan kâinatın özetidir ve meyvesidir.” diyerek insan bedenini maddi âlemlerin, ruhunu ise manevi âlemlerin bir nevi özeti olduğunu; maddi ve manevi âlemlerin tamamının insanda cüz’i bir örnek nevinde bulunduğunu; ayrıca insanın farklı özellikleri ile görev ve sorumlulukları yönüyle kâinatın meyvesi olduğunu ifade etmeye çalıştım. Peki, bu durum insanın günlük yaşamını ve dünya görüşünü nasıl etkileyebilir derseniz, kendini kâinatın özeti, meyvesi ya da bir nevi göz bebeği olduğunu bilen bir insan, kâinattaki varlıklar arasında Allah’ın kendisine vermiş olduğu pozisyondan dolayı, dünyada mal ve eşya ile alakalı başına olumsuz bir durum geldiği zaman, onların kendisinden daha değerli olmadığının şuuru içerisinde, daha değersiz olan yüzünden, çok daha değerli olanı, yani kendini yıpratmaz. Çünkü bilir ki maddi değerler geçicidir ve asıl değerli olan kendi varlığıdır. Hayatını da bu şuurla yaşar.
İnsanların birbirlerine saygı göstermesi gerektiği konusu kitabınızda nasıl ele alınıyor? Bu bağlamda, günümüz toplumunda gözlemlediğiniz eksiklikler nelerdir ve bu durumun iyileştirilmesi için neler önerirsiniz?
Kitabımızda insanların birbirlerine saygı göstermesi gerektiği hususunu, insanın hem zatı itibariyle hem de sıfatları itibariyle kıymetli olduğu düsturundan hareketle izah etmeye çalıştım.
Günümüz toplumunda insanların birbirlerine saygı göstermesi ile alakalı gördüğüm en önemli eksiklikten biri, insanın zatı ne kadar kıymetli olursa olsun ya da olumlu sıfatları ne kadar fazla olursa olsun günümüz insanı karşısındaki insanın bir veya birkaç kendince hoşuna gitmeyen davranışı ya da sıfatı yüzünden o insanı tamamen yok saymakta ve onu kıymetsiz bir seviyeye koymaktadır. Diğeri ise, Müslümanlar da dahil günümüz insanı başka bir insanı değerlendirirken Allah’ın değer ölçüleri ile değil de kendi nefsani değer ölçüleri ile değerlendirmektedir. Karşısındaki insan Allah’ın değer ölçüleri ile ne kadar değerli olursa olsun günümüz insanı o kişiyi kendi nefsine bakan yönüyle kıymetsiz görüyorsa, o insana değer vermemektedir. Bu bölümde günümüz insanının bu hatalı davranışlarını göstermeye çalışıyoruz inşaAllah.
Kitabınızı okuyan birinin, kendisi ve çevresi hakkında nasıl bir farkındalık kazanmasını umuyorsunuz?
Kitabımızı okuyan bir insana, kendisinin ne kadar değerli bir varlık olduğunu, kâinattaki konumunun ne kadar muazzam bir seviyede bulunduğunu, ancak bunun yanında görev ve sorumlulukları çerçevesinde hayat yaşaması gereken bir varlık olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Kendini bu şekilde tanıyan ve değerli gören kişilere, başka insanların da değerli olduğunu göstermeye çalışıyorum.