Bilinmezliklerle dolu bir dünyada varlığıyla aklın sınırlarını zorlayan insanoğlu, kendi kaderinin günlerini hesapsızca geçirmektedir. Hayat, sınavlarla dolu bir yolculuktur ve her anın içinde, geleceğin ne getireceği bilinmez bir sır olarak saklıdır. Her saniye, her olay ve her karşılaşma, farkında olmasak da bizi bir sınavdan geçirir. Yaşanan her anın içinde gizli sırlar, imtihanlar, hikmetler vardır ve fütursuzca geçirilen, boca edilen bu zamanların kaybedişleri, verilecek hesapları da olacaktır. İnsan neleri kaçırıyor kim bilir, nelerden yoksun bir şekilde kendine dar ediyor dünyayı! Evinde çocuğuna, eşine veya anne, babasına gösteremediği, istemeden, farkında olmadan esirgediği sevgisinin, ilgi ve alakasının ya da bir arkadaşıyla beraberken esirgenen samimiyet, takınılan ilgisizlik bu imtihanın önemli bir parçası olabilir. İnsanoğlu her an yeni bir imtihanın içindedir. Günlük rutinler gibi yaşadığımız olaylar silsilesinde tercihlerimizle çok basit bir şekilde kaçırdığımız imtihanların, hikmet nazarındaki manevi kazanımları olduğunu unutuyoruz. Hiç düşünmeden, anlamadan, anlamaya bile çalışmadan geçen her imtihanda irademiz hangi fiili zuhur ettiriyor? Tercihimiz Allah’ın razı olacağı fiillerden yana mı? İnsan enfüse doğru bir yolculuk, manevi bir arayış içinde olsun veya olmasın fakat biraz tefekkürle aşama kaydedecek ve belki basit kaybedişleri, hemen toparlayacak hamleler yapacaktır muhakkak… Bir yetimin başını okşamak, yoldaki bir taşı kenara almak, sana ihtiyacı olan birinin elinden tutmak veya kusurları görmezden gelmek, kapatıcı olmak gibi… İnsanoğlu tüm bunları adeta önemsemiyor, geçiştirir gibi yaşayıp gidiyor. Kalbe ne hükmediyorsa, o değerler uğruna meşgul edilen, üstün kılınan öncelikler ve tercihler kendini gösterir. Zira kul olmak gibi bir derdi yoksa insanın, sahip olduğunu düşündüğü şeylere köle oluyor. Sonuç ise nefsin bencil istekleri tercih edilince zuhur eden fiiliyat, Allah’ın razı olmadığı fiiller oluyor.
Ayrıca, beden dünyasında her gün putlaştırılan nefislerin nerde ve nasıl kendine pay alacağı gerçeğiyle de imtihan ediliyoruz. Mesela, “benim kalbim temiz” sözleri insanın kendisini kandırması, hata ve yanlışlarını görmemek için nefsin oynadığı sinsice bir oyundur. Nefsin kendini kamufle ettiği kılıf cümlelerden ibarettir. İnsan fıtratı gereği hata yapmaya meyillidir. Fakat kendi hatalarını görmemek için çeşitli bahaneler uydurur, kendini haklı çıkarır ve hatta günahlarını meşrulaştırmaya çalışır. Kendi hatalarını görmeyip başkalarını suçlamak, insanın sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bazen yaptığı yanlışları unutmak için kendi nefsini temize çıkarır. Kalbin temizliği için tevhid makamında seyr-i süluk yolculuğundan, gayretinden haberi olmayan avam insanların cesur sözleri ve aldanışları bu olsa gerek. Müslümanın güzel ahlak sahibi olmak için gayret etmesi, sürekli olarak kendini kontrol etmesi, hatalarını görüp tövbe etmesi ve kalbini Allah’ın zikriyle temizlemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, nefs insanı çok güzel bir şekilde kandırır ve insan büyük bir tehlikenin içine düşer.
Çünkü nefs, insanı sürekli olarak dünya hayatına bağlar ve onu Allah’tan uzaklaştırmaya çalışır. Ayrıca insan fıtratı gereği nefs, sürekli olarak kendini tatmin etmek ister. Bu formatta yaratılan nefsin yapacağı oyunlar aklın sınırlarını zorlayabilir. Sınırsız, sinsi, gizli olarak seni Allah’tan, Allah’ın sevdiği kullardan uzaklaştırmaya çalışır. Sürekli olarak yeni hazlar arar ve kendini tatmin etmek ister. Bu durum, insanı Allah’a ibadet etmekten alıkoyabilir. İnsan, yaptığı iyilikleri kendi nefsine atfederek kibirlenebilir ve Allah’ın nimetlerini unutur. İyi bir iş yapıldığında, insanın takdir edilme ve övülme ihtiyacı, ihlasını zedeleyerek yapılan amelin kıymetini düşürebilir. Nefsin tuzakları, insanın imanını zayıflatan ve Allah’a yaklaşmasını engelleyen önemli bir tehlikedir. İnsanı sürekli olarak dünya zevklerine ve çıkarlarına yönlendirerek, ahiret hayatını da unutturmaya çalışır. Dürüst olalım, kim kendini bu oyunlardan tamamen temize çıkarabilir ki! Örneğin; insanlar yapılan cömertlik, yardımseverlik gibi güzel bir amelde birilerini etkilemek, övgü almak, takdir edilmek heyecanı ile iyiliğe motive olabiliyor. Gösterişe düşkünlük, menfaat beklemek, kendini övmek nefsin ihlası engelleme yolları ve oyunlarıdır. Sonuç olarak şunu biliyoruz ki nefsin tuzakları oldukça çeşitli ve karmaşıktır. Ancak, Allah’ın yardımı ve kendi çabamızla bu tuzaklardan kurtulmak mümkündür. Yapılan her amelde Allah rızasını gözetmek, her an istiğfar ve tövbe modunda olmayı tercih etmek en azından bilinçli bir kulluğa sürükleyebilir.
Dünyanın her türlü güzelliklerinden, nimetlerinden beslenen, hep daha çok isteyen ve yönünü tamamen dünyaya çevirmiş bir vaziyette yaşayan insan, asıl beslemesi gereken ruhunu küçültüyor. Belki saltanat yaşadığını sanıyor, dünya hayatını türlü nimetlerle donatırken, asıl sınavın bu nimetlerin arasında kaybolmadan ruhunu beslemekte olduğunu unutuyor. Manevi hedeften yoksun geçen günler, insanın iç dünyasını karartıyor ve mutsuzluğa yol açıyor. Çünkü evde, işte, okulda insanın olduğu her yerde nefs kazanları kaynamaya devam ediyor. Tüm ilişkiler vıcık vıcık nefse bulaşmış, buram buram nefs kokuyor. Bu nedenle, insanın hayatındaki asıl amacı kendini tanımak, nefsiyle mücadele etmek, aynı zamanda yeteneklerini geliştirmek ve topluma faydalı bir birey olmak olmalıdır. Bu süreçte imtihan gereği karşılaşılan zorluklar, insanı daha güçlü kılar, yeter ki istikameti tuttursun. Çünkü nefse rağmen Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmak iradeyi güçlendirdiği gibi, ahlaksızlıkları, sınır tanımayan her türlü günahları kendine yakıştırmamakta da müspet benlik duygusunu geliştirir. Allah kulunda bu güçlü iradeyi ve benliği görmek ister. Nefisle mücadele etmeyen, iradesini güçlendirmeyen insan büyük imtihanlarla karşılaşınca yapması gerekenden yoksun zillet içinde ve aslında zavallı bir şekilde bu hayatın esiri oluyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Tebük seferinden dönüşünde ashabına hitaben, “Küçük cihaddan geliyoruz, şimdi büyük cihad zamanı.” buyurarak, asıl cihadın nefsin kötü arzularıyla mücadele etmek olduğunu vurgulamıştır. Nefsi terbiye ederek iradesini güçlendiren bir insan, dış dünyadaki zorluklara karşı da daha dirençli olacaktır. Çelik gibi bir iman sahibi olmak ancak güçlü bir irade sahibi olmakla mümkündür.
Bugün İslam âleminin zillet içinde olmasının sebeplerini görmek, idrak etmek Müslümanın imtihan alanıdır. Aksi takdirde böyle bir gayretin içine girmeyen Müslüman âleminin en büyük musibeti de bu imtihan olacaktır. Bu musibetin farkında olunmaz, bu acı çekilmezse mücadele dediğimiz hareketlilik ve şuur hali de oluşamaz. Sonuç ise mühürlenmiş algılarla geçen bir ömrün dehşet verici dünya tablosu… Gazze, seni unutalı tam bir yıl oldu. Çünkü bugün insanlığın ölüm yıl dönümü. Bugün vicdanların yok oluşu, ehli dünya yaşantısının resmî tarihi. Bugün sınır tanımayan nefslerin geldiği nokta… Unutmayın ki Gazze’de yaşatılan zulmün her anının hesabını verecek dünya! Ve unutmayalım ki bugün Gazze halkının çelik gibi imanı kazandı. Zalimlerin zulmüne karşı eğilip bükülmeden dik bir duruş ortaya koyabilmenin altında, ancak güçlü bir iman vardır. Peki ya senin imanın ne durumda? Sorgulamak, dertlenmek ve güçlendirmek için nefis mücadelesiyle başlamanın tam zamanı… Allah yar ve yardımcımız olsun.