
“İkinci Beyin Bağırsaklar” kitabınızdan hareketle; bağırsaklara niçin “ikinci beyin” deniliyor? “Bağırsaklar ve mikrobiyota” konusunda bilgi alabilir miyiz? “Biyoreaktör / İçimizdeki Çernobil” gibi tanımlamalarınız da var. Neler söylemek istersiniz? Neden ikinci beyin, niçin biyoreaktör?
Bağırsaklarda 100 milyon sinir hücresi yerleşmiştir ki bu, bağırsakları beyinden sonra en çok sinir hücresi olan organ yapar. Kafatasında bulunan beyindeki sinir hücreleri arası iletimi sağlayan kimyasallar dediğimiz başlıca “serotonin, GABA, dopamine ve norepinefrin” bağırsaklarda da bulunuyor. Ayrıca, beyinde yerleşik bulunan 2 düzine protein (nöropeptid) bağırsakta da yerleşik immune hücrelerin yüzeyinde bulunmuştur. Mutluluk kimyasalı olan seretoninin %95’i bağırsaklarda bulunan enterokromafin denen hücrelerce yapılır ve bağırsaklarda depolanır.
Vagus siniri beyin ile bağırsaklardaki sinirler arasında iletişimi sağlar. Sinir lifleri iletişimde uyaranların %80-90’ını bağırsaklardan beyne yapar. Vagus siniri kesildiğinde bağırsaklarda yerleşik büyük sinir ağı artık kafatasında yerleşik birinci beyne ihtiyaç duymadan kendi başına kapalı bir devre olarak çalışmaya devam eder. Tüm bu bilgiler bağırsaklarda bir ikinci beyin yerleşik olmasına yeterli kanıtlardır.
Bağırsaklardaki biyoreaktör / mikrobiyota nedir?
Sindirim sisteminin iç yüzeyi yani lümeni dört yüzden fazla mikrobik türe ev sahipliği yapan oldukça çeşitli mikroplardan oluşan bir ekosisteme sahiptir. Bu mikrobik sisteme biz mikrobiyota diyoruz. Yani, bağırsaklarda bir beyin daha vardır: bu da mikrobiom’dur. Bağırsaklarımızda 100 trilyon mikrop yaşar. İnsan bedenindeki hücrelerin %90’ı demektir bu. İnsan genomu (human genome toplam 23.000 gen ile oluşmuşken, mikrobiyota 1 milyondan daha fazla genle vücut bulmuştur.
Bu mikroplar sadece ne yiyeceğimize karar vermez aynı zamanda günlük modumuzu da etkilerler. Çalışmalar gösterdi ki ne kadar çok çeşitte sağlıklı mikroba sahipseniz o kadar depresyon ve anksiyete sahibi olmanız zordur. Bağırsaklarında bakteri olmayacak şekilde üretilmiş olan farelerin davranış modeli insan otistik davranış modelini taklit etmiştir. Bu fareler daha sonra probiyotiklerle beslenince semptomları da ortadan kalkmıştır. İnsan çalışmaları da benzer sonuçlar vermiş olup bağırsak mikropları insan davranışında ve sosyalleşmesinde etkin bulunmuştur.
Mikrobiyotayı oluşturan bu mikropların sindirim ile ilgili görevlerinin yanı sıra ayrıca bir de ürettiği ürünler vardır. Bağırsaklardaki bu mikropların ürettiği ürünler incelendiğinde tıpkı bir ilaç fabrikasının ürettiği ilaç formülleri gibi yapılara benzediği anlaşılmıştır. Ancak farklı olarak bu bağırsakta yerleşmiş olan mikropların kurduğu fabrikaların sayısı ve ürettikleri tüm dünyada var olan ilaç fabrikalarının ve ürettiklerinin sayısından daha fazladır. Bu ürünlerin kimyasal yapılarını ve ne işe yaradıklarını çözümleyebilsek ruhsal ve bedensel hastalıklardan kurtulabileceğimizi düşünmekteyiz.
Biyoreaktör bir organ olarak bağırsaklar / İçimizdeki Çernobil
Bağırsaklardaki biyoreaktör doğru çalıştığında sağlık verir. Ancak, reaktör kötü çalıştırılırsa hastalıkları beraberinde getirmesi de kaçınılmazdır. İntestinal mikrobiyota doğru çalışmadığında “obezite, insulin direnci, sedef vb. otoimmün hastalıklar, yağlı karaciğer, siroz hastalarında gelişen koma durumları” gibi pek çok rahatsızlıkta direkt ya da dolaylı rol oynar ve gelişmelerine katkıda bulunur. Günümüzde, gittikçe artan sayıda literatür çalışmaları bağırsak mikrobiyotasını obezite ve otoimmün hastalıklar gelişimine katkıda bulunan yeni bir faktör olarak sunmaktadır. Hatta genetik ve çevresel faktörlere ilaveten 3. bir faktör olarak tanımlamaktadır.
Bağırsak bu kadar önemli ise bağırsaklara yönelik koruma amaçlı neler öneriyorsunuz? Neler bu organımıza zarar veriyor? Neler koruyor? Klinik açıdan ne tür durumlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz?
Araştırmalarımız gösterdi ki bağırsaklarımızı ve mikrobiyotamızı sağlıklı ayakta tutmak istiyorsak yapmamız gereken; egzersiz, bol lifli gıda tüketimi ve stressiz yaşam olmalı. Peki, sağlıklı bağırsak mikrobiyotasının önündeki en büyük engelleri sıralayalım: stres, sedanter yani hareketsiz yaşam, mısır şurubu içeren gıdalar ve aşırı işlenmiş gıdaların aşırı tüketimidir.
İkinci beyin durumunun keşfi nörogastroenteroloji bilim dalını ortaya çıkarmıştır. Bağırsakların kendi beyninin var olduğu bugün kabul görmektedir. Bu beynin adı “bağırsak sinir sistemi”dir. İkinci beynin kendi içinde ve beyne uyaranlar gönderme ve alma yeteneği vardır, ayrıca ikinci beyin deneyimleri kaydeder, duygusal yanıtlar oluşturur. İkinci beyin bir nevi birinci beynin aynasıdır, tersi de doğrudur. Birinci beyin ikinci beyni kederlendirebileceği gibi, tersine ikinci beyin de birinci beyni kederlendirebilir. İkinci beyin olan bağırsaklar kendi içerisinde sinir hücreleri arasında kimyasallar ve proteinlerle haberleşir. Bu bir kapalı devre sistemdir. Bağırsaklar; öğrenir, hatırlar, kaydeder. Tıpkı birinci beyin gibi. İşte tam da bu iç sesinizdir. İkinci beyin olan bağırsaklar mutluluk ve keder yeridir. Kolit ve spastik kolit oluşum yeri ikinci beyindir. İkinci beyniniz bağırsaklar sizin tahmin ettiğinizden daha çok tüm vücut ve akıl sağlığınızla ilişkilidir.
Klinik açıdan karşılaştığımız durumlara bakalım.
İlginç olan nokta, bağırsaktaki serotonin salınımının bağırsak bakteri topluluğuyla da ilintili olmasıdır. Bağırsaklarımızda sağlıklı ve çeşitliliği yüksek mikroplar bulunmaz ise serotonin yapımı ve salınımı düşer hatta normalden %40’lara kadar azalır. Örneklerle bağırsak kaynaklı olabilecek hastalıklar: multiple skleroz (MS), Otizim, Parkinson, Anksiyete, Depresyon, Obezite, Diyabet tip 2, Crohn, Ülseratif kolit ve Spastik kolit’dir. Parkinson ve MS hastalarının hastalıklarının tanısının konulmasından yıllar öncesinde kabızlık çektikleri (yaklaşık 10 yıl kadar) ortaya konulmuştur. Bazı parazitlerin bağırsaklarına yerleştirildiği MS hastalarının şikâyetlerinde azalma olduğu (iyileşme anlamında) tespitimiz vardır.
Modern hayat ve endüstri, beslenme alışkanlıklarımızı nasıl etkiliyor? Bu konudaki bilgi ve farkındalıkların sağlıklı ya da sağlıksız yaşama katkısı nedir?
Modern hayat toplumun genel itibarıyla aşırı işlenmiş gıda tüketimini pompalamaktadır. Bu tür yiyecekler aşırı miktarda kimyasal, toksin, antibiyotik, koruyucular, hormonlar, gıda boyayıcılar içerirler ve duygulanım durumumuzu kötü yönde etkilerler. Gıdaları işlemenin nedeni raf ömrünü uzatmaktır, bu da maliyetleri azaltır.
Modern hayat ve endüstrinin karşılığı “standart Amerikan diyeti” aslında bunun tipik bir örneğidir. Bu tip beslenme ile vücutta kronik iltihabi bir durum yaratılabilir. Biz bunu obezlerde ve aşırı kilolularda görüyoruz. Hatta laboratuvar test karşılığı olarak sedimantasyon (ESR) hızı yükselir. Tıpkı iltihabi bir hastalıkta olduğu gibi ESR yüksek ölçülür.
Standart Amerikan diyeti; bizi üzgün insanlar yapar, çünkü beyin fonksiyonları için gereken gerçek besinler içerisinde yoktur. Besleyici değeri de yoktur. Bir kısım insan çocukluk çağlarında otoimmün veya allerji gibi non-infeksiyöz hastalıklara yakalanırken, bazıları da orta yaşlara doğru hastalanırlar.
Bağırsakları ‘bitiren’ ve cerrahi sınırına getiren konular nelerdir? Bağırsaklarla direkt ya da dolaylı etkileşen organlarımız açısından da bir değerlendirme alabilir miyiz?
Genetik yatkınlık, endüstriyel gıdalar, şarküteri işi et vb. gıdalar, obezite ve şişmanlık, stres, yeterince fiziksel aktif olamamak, kötü hijyen koşulları bağırsak hastalıklarına davetiye çıkarır. Ancak, ne kadar genetik yatkınlığınız olursa olsun sizde bağırsak hastalığı geliştirmesi için kötü beslenme, sedanter yaşam ve stres başlıca motivasyondur.
Organlarımız belli bir ahenk içinde bir orkestranın elemanları gibi birlikte çalışırlar. Bu düzenin bozulmaması gerekir. Organlar bütününün oluşturduğu beden, sonuçta bir hücrenin bölünmesi ile oluşmuştur. Bu nedenledir ki, tetiklenen bir patolojik durum diğer organları da etkiler / etkileyebilir. Örneğin, ülseratif kolit dediğimiz bir tür kronik iltihabi bağırsak hastalığına yakalandığınız durumda aynı anda veya başka bir zaman diliminde gözünüz tutulur (üveit), lokomotor sistem tutulur (Ankilozan Spondilit), safra yolları tutulur (primer sklerozan kolanjit) ve / veya dermatolojik tutulum olur (sedef hastalığı ve döküntü). Diğer bir durumda, aşırı stresli bir durum ile karşılaşırsınız, genetik yatkınlığınız da vardır ve Crohn hastası olabilirsiniz.