İhtiyacımız Olan Vitaminler / Prof. Dr. Erdem Yeşilada

gonul-19-baharla-gelen-hastaliklarKış aylarından sonra bahar ayında yaşanan soğuk algınlığından korunmak için hangi bitkileri tavsiye edersiniz?
Soğuk algınlığına tavsiyem; önce savunma sisteminizi iyi tutacaksınız ama buna rağmen hastalanabilirsiniz. Savunma sistemi bağışıklık sistemidir. Mevsim dönümlerinde (eylül, ekim) bir buçuk ay süreyle, daha sonra da bir buçuk ay ara verip ocak şubat aylarında bağışıklık sistemi için kürler yapın. Bu arada ben kırk yaşın üzerindekiler için “ginseng”i öneriyorum ama gerçek ginseng, aktardan alınan ginsengler değil. Ginseng ekstresi olması gerekiyor ve yeterli miktarla alınması lazım. Ginseng pahalı bir bitkidir. Çünkü tarımı pahalıdır, bitkiyi ekince alamıyorsun, altı yıl beklemeniz gerekiyor. Bitkiyi güneşten korumanız gerekiyor, perdelerle kaplanıyor… O yüzden Kore ginsengi olacak, ben bunu öneririm. Yahut daha gençler için ya da her yaş insanlara bağışıklık sistemi için İmmuneks gibi beta-glukan yapısına sahip olan şeylerden kür yapılmasını öneriyorum. Bu yulaf hücresinin kabuğunda da vardır, tamamıyla zararsızdır. İnsanlar, onu alacağıma yulaf ekmeği yerim, diyebilirler. Şimdi sen kaç fırın ekmek yiyebilirsin ki, sonuçta şişmanlarsın…
Mesela herkese omega 3 veriliyor. Türkiye balıklarında omega 3 yok, hele hamsiyi ‘yağda tava’ yapıyorsan omega hiç yok. Çünkü hamsi yağı emiyor ve omega 6 oluyor, kuzey denizi balıklarında omega 3 var…

Keten tohumunda omega 3 var mı?
Keten tohumunun omegası farklı bir omega. Balıkta yoksa bitkisel al diyenler de saçmalıyorlar. Çünkü hayvansal omega 3, EPA (Eicosa Pentaenoic Asit) ve DHA (Docosa Haxaenoic Asit) taşır ki bunlar kanserler, kalp hastalıkları, bağışıklık sistemi gibi birçok şeyde etkili olanlardır, bu bilimseldir. Ama bitkisel olduğunda ALA (Alfa-Linolenic Asit) taşır, yapı farklıdır ve dolayısıyla sadece kalp hastalıklarında yararlıdır. Mesela semizotu da omega 3 kaynağıdır ama bitkisel omega 3 kaynağıdır. O yüzden insanlara sofralarından semizotunu eksik etmemelerini tavsiye ederim ama pişirmeden tüketmeleri gerekiyor.

İnsan vücudunda üç dört ayda bir hücrelerde yenilenme meydana geliyor. Dolayısıyla organizmanın daha sağlıklı işleyebilmesi için senede üç defa belirli gıdaları vücudun alması gerekiyor. Dolayısıyla tek tip beslenme sorunu da var diyebilir miyiz?
Bu tip durumlarda ben İstanbul’da yaşayan bir aileyi örnek veriyorum. Sabah altıda kalkıyor, biniyor arabasına işe gidiyor. Tabi henüz kahvaltı yapmamış oluyor. Yolda bir poğaça, börek, simit gibi bir şey alıp çayla onu yiyor. Öğlen kurum yemek veriyorsa veriyordur -nerede nasıl yemek yapıldığı belli değil- ya da çevrede döner ekmek vs. yiyor. Akşam geldi eve yine geç vakit, hanım da çalışıyorsa zaten evde yemek yok doğru dürüst. Hadi pizzacıdan, hamburgerciden, pideciden sipariş verdin, yedin… Peki, bu adam bu vitaminleri nereden alacak? Hadi bu adam meyve de seviyor; akşam elmayla portakal da yedi… Peki biz sadece elma ile portakaldan ibaret miyiz? Dolayısıyla insan kendinin hekimi olmayı bilmeli, sizi sizden başka kimse iyi tanıyamaz. O halde iyi bir bilgi birikimin olacak. O yazdığım kitap gibi eserleri okuyacak öğrenecek… “İyileştiren Bitkiler” kitabı roman gibi okunacak bir kitap. Tamamıyla kanıta dayalı bilgiler yer alıyor. Bilgilendiğinde almadığın vitaminleri fark edeceksin. Mesela D vitamini, o kadar önemli hale geldi ki kanserden bile koruduğuna dair kanıtlar var. Sürekli D vitamini de alınmaz. Kanındaki değeri ölçtüreceksin, kadınlarda daha düşük olabiliyor, açık tenlilerde düşük oluyor. D vitamini güneşle sentezlenen bir vitamindir. Mutlaka D vitamini alınması gereken durumlar var. Veyahut B vitamini. B vitamini yüksek dozlarda alındığında sinir sistemini destekliyor ama bunun için tahılı çok miktarda yemen lazım. Tahıl piştiğinde bu vitamin yapı değişiyor, bozuluyor. Dolayısıyla destek almak lazım ama sürekli olarak alınmaz. Bakacaksın, günlük beslenmende ne kadar vitamin alıyorsun… Bu vitaminleri dengeli beslenme bakımından alamıyorsan gerekirse vitamin kullanırsın. Vitamin kullanıyım diye ben hiçbir zaman oturup bir vitamin kürü yapmam, hayatım boyunca çok az yapmışımdır. Çünkü ben genellikle beslenme tarzıma dikkat ederim, günde bir defa et yersem ikinci defa yemem, sebze ağırlıklı yemeye çalışırım, aldığım vitaminleri düzenlemeye çalışırım. İnsanlar düzenli beslenerek vücudun ihtiyacı olan vitaminleri alamıyorsa, deminki senaryodaki gibiyse o zaman vitamin alabilirler…

Popüler bitkilerden alfalfa bitkisi bir de yosun tabletleri var, bunlar sporculara besin olarak çok tavsiye ediliyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bazı yosunlarda belirli vitaminler var, bazılarında folik asit var. Bazılarında B vitamini var zaten, folik asitle birlikte B vitamini de oluyor. Folik asit hamilelerde önemli ama onun dışında da insan vücudu için önemli. Vitaminlere niçin ihtiyacımız var? Vitaminler vücudumuzda gerçekleşen biyokimyasal reaksiyonlarda katalizör rolü oynuyor, yani reaksiyonun gerçekleşmesini sağlıyor. O vitamin vücudunuzda yoksa reaksiyon yeterince gerçekleşemiyor ve dolayısıyla zaman içerisinde onun eksikliğine bağlı olarak bazı bozulmalar ortaya çıkıyor. Mesela folik asit hamilede eksikse bebeğin nöral tüp defekti sorunu oluyor. Esasında folik asit yeşil bitkilerde var ama mesela vücutta beynin daha iyi işlemesini sağlayan B6 vitaminiyle ikisi homosisteine dönüşümü engeller. Homosistein ise damarlarda daralmaya neden olup kalp krizlerine yol açan maddelerden biri olarak bilinir, o dünüşüm sağlanırsa homosistein olmuyor. Kan tahlilinde homosistein seviyesine de önem verilir. Yosunlardaki tehlike şöyle: Ben insanlara güvenmiyorum, yoksa yosunlarda sorun yok. Yosun suda ürüyor, temiz bir havuzda üretilmezse o havuzda mikroplar da üreyecektir. Havuzlara habire ilaç atılıyor mikrop üremesin diye… Yosunu havuzdan alacak, kurutacak, koyacak kapsüle. Ne oldu? Mikrobuyla koydu…
Gerçek bir vakadır; yosun için şuradaki otları topluyor kurutuyor, kapsülün içine koyuyor, yeşil mi yeşil, kim anlar!.. Ot alıyorsun. O zaman aldığınız ürünün kalitesi çok önemli… Kişinin yosunu yetiştirdiği su da çok önemli. Kurbağalı derenin içerisinde yetiştirdi veya Kocaeli’ndeki sulak yerlerde yetiştirdi, her yer sanayi atığı dolu… Bunların tahlili yapılmadığı için bu tip ürünleri çok tasvip etmiyorum. Bazen çok mu ince düşünüyorum diyorum ama bakıyorsun gerçek çıkıyor. Neye el atsam gerçek çıkıyor, öngördüğüm şeyler hep gerçek çıkıyor…

Alfalfaya ne dersiniz, detoks için…
Türkiye’de çok yaygın değil, çok kullanan yok. Uzakdoğu’dan gelir, ben pek önem vermem.

Türkiye’de en çok suistimal edilen iki konu var, belki dünyada da öyle. Cinsel performans ve zayıflama. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bizim çalışmamız var zaten, hangi zayıflama ilacına el attıysak hepsinin içinde ilaç çıktı. Kalp hastası olanlar veya gizli kalp hastası olanlar… Özellikle ölenler genç, neden? Tansiyon yükseldiğinde ne olduğunu bilemiyor, nasıl bir şikâyet olacağını bilemiyor, baş ağrısı falan zannediyor. Bu ürünleri medya aracılığıyla öyle bir satıyorlar ki! Bir radyo kanalında dinliyorum, iki yüz liralık ürün otuz lira. “Gündüz almayın, sorumluluk kabul etmeyiz, cinsel gücü arttırır.” vs… Onların içerisine viagra konuluyor. Fakat işin öyle üçkâğıdına gidiyorlar ki… Analiz yaparken referans maddeniz varsa kolay bulursunuz ama onun kimyasal türevini yapıyor. Bi metilliyor, bi hidroksilliyor, bilmem ne yapıyor ve insanda zararlı mı değil mi diye bakılmamış kimyasal türevleri insanlara veriyor. Hayvanda bile denenmemiş kimyasal ürünleri satıyorlar. Satın alanlar da cinsel gücü artıyorsa memnun…

Sizin bir yazınızı okumuştum, afrodizyak çakşır otuyla alakalı. Doğu Anadolu’da bazı peynir türlerinin içine konulduğundan bahsediyordunuz…
Belli bir kısmına koyuyorlar. Çakşır otunun da her türü etkili değil, sadece bir türü etkili. Sadece bir türünde hemonis bulunmuş, diğerlerinde bulunmamış. Türkiye’de Doğu Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar dört yüzün üzerinde çakşır otu (ferula) türü var, hepsi etkili değil. Bunun hikâyeleri var, işte tekeler yiyormuş vs. hikâyelerle satıyorlar ama içine viagrayı koyuyorlar… Şimdi millet çok para kazanma derdinde, bu da sağlık üçkâğıtçılığı… Paranoyak olmak işten bile değil ama dikkatli olacaksın. Bilinçli olursan yine kazıklanırsın ama kazıklanma olasılığın düşecektir; bilinçli olmak gerekiyor. Çok hızlı etki beklersen mümkün değil, bir etki için sabretmeyi bileceksin. Mesela ben migren hastasıyım, ağrı kesici hiç kullanmam. Kriz anında nane yağını derin derin kokluyorum ama özellikle tıbbî nane yağı olacak. Ben bel fıtığı hastasıyım ilaç hiç kullanmam. Her Perşembe günü on sekiz yaşındaki çocuklarla maç yaparım, bir şey de olmuyor. Dikkat edeceksin kendi kendini iyi analiz edeceksin. Biz satranç oynuyoruz, hayat bir satranç oyunudur. Karşımızda kim var, rakip kim? Ölüm… Kaçmak mümkün değil, nasıl olsa şah mat olacağız ama biraz oyalıyoruz. Oynadığımız piyonlar ne? İyi beslenme, sağlıklı yaşam vs. ile oyalıyoruz, ne kadar oyalayabilirsek…

Beden bize emanet, ona iyi bakmak gerekiyor, tüm işlerimizi bu bedenle yapıyoruz…
Aileden genetik olarak bozuk bir beden alıyorsan onunla mücadele edeceksin. Ne kadar iyi bakarsan o kadar iyi olur. Adam var doksan yaşında, sigara içiyor hâla tığ gibi. Adam ömründe hiç sigara içmemiş kırk beş yaşında kanserden ölüyor… Bu, sigaranın yararlı olduğu anlamına gelmez! Mirasının bozuk olduğu anlamına gelir… Veya sigara içmedi de mirasını başka türlü har vurup harman savurdu. Yaptığımız şeyler de mirası iyi kullanmak gerekir.

Hocam bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Rica ederim, ben teşekkür ederim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir