Gül Bahçesinin Nazenin Gülü Hz. Fatıma / Eğitimci – Yazar Selma Medeni

Bazen haykırmak istersiniz de haykıramazsınız ve boğazınızda düğümlenen feryad kalem tarafından kalbe ağlar…

Vahyin nuruyla öyle iç içe ki mübarek validesi Hz. Hatice (r.anha) ile nûrun alâ nûr Efendimiz’in kırk günlük halvetlerinden sonra vahyin meyvesi olarak sundu O’nu Rabbü’l-âlemîn…

Öyle bir isim ki hatırına âlemlerin yaratıldığı zâtın (s.a.v.) parçası, en çok benzeyeni, en yakın olanı, ‘babasının anası’ lakabıyla ün yapmış gül bahçesin nazenin gülü, Hanedan-ı Ehl-i Beyt’in goncası Hz. Fatımatü’z-Zehra’yı (r.anha) satırlarımıza O’na olan duygularımızla naçizane taşıdık.

Vahyin öngördüğü hayat tiplemesini somutlaştıran Hz. Fatıma (r.anha) ilmin irfanın kaynağından beslenen Kur’ân’ın bir hanımdaki duruşunun temsilcisi, kadına karşı statükoya, negatif ayrımcılığa inat yüceltilen eşsiz bir isimdir.

Çocukluğundan itibaren tevhid ve aşk eksenli mücadelesindeki dik duruşu ve cesaretiyle her alanda model olmuştur.

Babasının nübüvvet mirasının en büyük varisi olarak muallimlik vazifesini de en güzel şekilde ifa ederek yeri gelmiş ‘ilmin kapısına’ ilham kaynağı olmuş ve bu alanda kıyamete kadar rehber olacak Ehl-i Beyt varislerine öncü olma kimliğiyle ümmetin sadece hanımlarına değil erkek vazifelilere de ön ayak olmuştur.

Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle medh edilerek “cennet hanımlarının efendisi” unvanını alan ay yüzlü Zehra’nın nikâhı da bizzat Hz. Ali (k.v.) Efendimiz’le Allah subhan ve Teâlâ tarafından kıyılmıştır. Hz. Ali (k.v.) ilk Müslüman çocuk, Hz. Peygamber’in evinde büyüyerek O’nun rahle-i tedrisinden geçerek “ilmin kapısı” unvanına sahip olmuş ve bu mübarek evliliğin meyveleri olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.) “cennet gençlerinin efendileri” unvanıyla kıyamete kadar ümmete rehberlik edecek varislerine ilham kaynağı ve rehber olmuşlardır.

Seni anlatmaya ne hacet ey eşsiz ruhların pak aynası vahiy evinin solmayan gülü. Rabbanî öğreti ve Nebevî metotlarla bezenmiş kimliğin ne de büyük manalar taşır mutluluğa…

Sen ki ilim ve irfanı ve cesareti bir arada sergiledin, çünkü en çok babana tutukluydun…

Cesaretin, isarın, ilmin irfanın, çabanın, edep ve hayânın Hanedanı Ehl-i Beyt’in nurdan nuru ve kaynağı misyonuyla açtığı bu ulvî kapıdan kıyamete dek bir neslin zeminini hazırladın. Ve o paha biçilmez nesil İslam’ın birer neferi olarak insanlığın gönüllerine aşk pınarları akıtmış akıtmaya devam ediyor.

Sadık davanın sadık savunucusu olarak bir gönül insanıydın. Saçtığın ışıkla nasıl ki bulunduğun mekânı aydınlattıysan bizlerin yolunu ve gönlünü aydınlatmaya devam ediyorsun ya Zehra (r.anha). İşte o münevver duruşun temsilcisi olarak her çağa damga vurur sendeki aydınlık çehre…

Kalplerimiz seninle beslendiği gibi ruhlarımız da beslendi. Çünkü sen “ahlak-ı Muhammediye” ile bezendin, O’na (s.a.v.) şahitlik ederek donatıldın. Aşkın ruhun ameli olduğunu sende gördük.

Sana verilen Kevser ışığıyla âlemleri nuruna hayran bıraktın. Bitap düşmüş ruhlara insaniyetin değerini üfledin.

Özellikle günümüzde kadınlara uygulanan negatif ayrımcılığa, toplumsal yaralara dur diyecek ve kadınımıza asıl hüviyetlerini kazandıracak ne güzel ne kutlu bir yürüyüşe sahipsin.

Öyle bir yürüyüş ki önderi iki cihan serveridir (s.a.v.). Bu kutlu kervana talip ahir zaman gençliği…

Bir inci edasıyla kuytularda saklı kalmış, çağlar ötesine tebessüm edip ölü ruhlarımızı diriltir misin? Kadın olmanın bile zor olduğu bir dönemde Resulullah’ın (s.a.v.) gözbebeği nasıl olurun resmini çizer misin?

Babandan kalan sınırsız erdemle bütün güzellikleri bünyesinde barındıran idolümüz bize de bu erdemlerden bir demet sunar mısın? Tıpkı Kordovalı Fatımalara, Seyyide Nefiselere sunduğun gibi…

İmam Şafi ne güzel buyurmuş: “Sizin için en büyük şerefi Allah (c.c) vermiştir ki; namazda dahi size selam vermeyenin namazı makbul değildir; salli barik salavatları bu kasıtla söylenir namazda.”

Soyu kesilmişlere inat bir Kevser bereketiyle nasıl da sürdürürsün baban Resul-i Ekrem’in (s.a.v.) soyunu… Ne kutlu bir soy ki ey anaların anası, İslam tarihi her başarıya senin neslinle ulaşmış. Senin soyuna hürmetle çağlara nur, irfan, aşk ve refah vesilesi olan ümmet bu hassasiyeti kaybedince nasıl da bedbaht heyhat…

Ehl-i Beyt’e sevgi ve muhabbet içinde tahsil gerektir. Bu sevgi de tasavvuf ocaklarında işleniyor kalplere… İşlenmeye devam ediyor ya Fatıma! Ehl-i Beyt pek çok alanda hayatın merkezinde, tekkelerde, camilerde, medreselerde, isimlerde yaşatılıyor… Sanatla, estetik açıdan işleniyor gönüllere ilmek ilmek gönül erlerinin önderliğinde…

Adını her yazdığında aşka gelen ve durmaksızın bu aşkı gönüllerimize, ağlayan kalemimize Seyyid Abdulkadir Geylani’nin Ehl-i Beyt muhabbetiyle son verelim:

“Benim için muhabbetiyle veba ve cehennem ateşini söndürdüğüm beş pak sima var: Muhammed Mustafa (s.a.v.), Ali Mürteza (k.v.), iki oğlu Hasan (r.a.) ve Hüseyin (r.a.), Hz. Fatımatü’z-Zehra (r.anha)”. Hû!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.