Gençleri Doğru Yetiştirmenin Önemi / Halime Alçay

55-genc“Gençlik” dinamizm demek, kuvvet demek. Gençlikte idealler uğruna tüm dünyayı karşına alabilecek kadar gözünü karartmak da mümkün, karşı cinse duyulan sevda ile dünyaya küsecek kadar şiddetli duygusal anaforları yaşamak da. Ufacık kıvılcımların ateşlediği öfkeyle bütün köprüleri yakabilirsiniz de, öfkenizi yutmayı başararak gönülleri fethedebilirsiniz de. Bu sizin sahip olduğunuz dinamikleri nasıl kullandığınıza bağlı değişkenlik gösterir.

Ama şu var ki gençlik çağı, enerjinin, heyecanın tavan yaptığı bir çağdır. Hiçbir hayat tecrübesi olmayan bir delikanlının, kendi kabiliyetlerinin farkına varıp onları meşru yollarda kullanması da o kadar kolay değildir. Organize suç çetelerine bakın. Çoğunluğu genç ve zeki insanlardır. Birileri onların yeteneklerini bilhassa hırsızlık, dolandırıcılık yapmakta kullanmayı öğretmiştir. Ya da kendisi işin kolayını seçerek sahip olduğu kabiliyetleri gayri meşru yollarda kullanmayı tercih etmiş, kendi kendini amacına uygun eğitmiştir. Aynı zamanda tarih sayfaları, kabiliyetlerini meşru yollarda kullanmış genç fatihlerle, genç mucitlerle, kahramanlarla da doludur.

İşin ilginç yanı, dinamiklerini meşru yolda kullanan da gayri meşru yolda kullanan da eşrefi mahlûk sıfatına haizdir. Her ikisinde de Allahu Teâlâ’nın sıfatları, esması (ahlakı) tecelli etmiştir. Zaten insanın, Allahu Teâlâ’nın sıfatlarından ve ahlakından ufak da olsa bir cüz taşıması, onun müthiş kabiliyetlere sahip olmasının sebebidir aynı zamanda. Ve yüce Yaratan bize lütfettiği kabiliyetleri kullanma hususunda bizi yalnız bırakmamış, davranış biçimlerini hayır-şer diye sınıflandırarak elçileriyle yol da göstermiştir.

İslam ahlakında ferdin fertle olan ilişkisi, toplum-fert ilişkisi, toplumlar arası ilişkiler sistemize edilmiş, insana en uygun, insanî davranış metodu ortaya konmuştur. Yani Yaradan bir eğitim sistemi sunmuştur bize. Ki bu eğitim sistemi doğumla başlayarak gençliğin başı olan ergenlikle kesin kurallara bağlanır ve yaptıklarınızdan ya da yapmadıklarınızdan sorumlu tutulursunuz.

İşte bu eğitim sisteminin ve insanî davranış biçiminin en güzel örneğini bize Efendimiz (sav) göstermiştir. Efendimiz (sav) hem kendisi çok temiz bir gençlik geçirmiş hem de genç-yaşlı, zengin- fakir, köle-hür, kadın-erkek ayrımı yapmadan herkesi İslam’a davet etmiştir. Ve Efendimiz’e (sav) sanılanın aksine en çok desteği Mekke’nin genç dinamik kesimi vermiştir. Mekke’nin itibarlı ailelerinin gençleri, ailelerinin karşısında Efendimiz’in (sav) yanında yer almışlardır.

Araştırmacılar, ilk Müslüman olanların içinde birkaç kişinin elli yaş civarında, birkaç kişinin otuz beş yaşın üzerinde, geri kalan ve çoğunluğu oluşturanların ise otuz yaş altı gençler olduğunu söyler. Medine’de O’na biat edenlerin çoğunun da gençlerden oluştuğunu söyler.

Resulullah Efendimiz (sav) “Bana gençliğin yardımı lütfedildi.” diyerek bunu vurgular ve biz Efendimiz’in gençlerinin hizmetlerini asırlar sonrasında bile hayranlıkla dinlemekte, onlara imrenmekteyiz.

Diğer bir hadiste Efendimiz (sav) “Onların (gençlerin) kalbi incedir.” buyuruyor. Yani gençler, yenilikleri ve güzellikleri kabule yatkındırlar; yaşlılar eski bilgi ve alışkanlıklarından zor kurtulurlar.

Konumuza dönersek müşriklerin de eski inançlarından, sosyal statülerinden ve statülerinin getirdiği alışkanlıklarından vazgeçemediklerini görürüz. Gençler, Efendimiz’in getirdikleri için canlarını dahi ortaya koyarken, müşrikler Efendimiz’in defaten canına kastetmişlerdir.

Sömürgeci zihniyetler de gençliğin öneminin farkındadır. Bileklerini bükemedikleri milletlerin asıllarını unutturmak, onların en büyük kozlarıdır. Bu koz belki de sıcak savaştan daha etkilidir ve bu yöntemin hedef kitlesi gençlerdir. Aslından bihaber yetişen gencin, ülkesi için oluşturabileceği zararlar bir yabancının yapabileceklerinden daha az olamaz.

Uzun sözün kısası, biz Efendimiz’in eğitim metodunu iyi kavramak zorundayız. Hele ki gençlerin akıl çelenlerinin bu kadar çok olduğu şu zamanda! Efendimiz’in (sav) gençlere yaklaşımını, gençlerle olan ilişkilerini en doğru şekilde tespit edip adeta bir prensipler silsilesi oluşturmalı ve uygulamalıyız. Ki Osmanlı asırlarca Efendimiz’in eğitim metotları ile cihangirler, kahramanlar, güzide şahsiyetler yetiştirmiştir.

GENÇLİĞİN TEHLİKELERİ

Bütün söz, fiil ve davranışlarıyla bizlerin rol modeli olan Efendimiz; öğreten, uyaran kimliği ile hayatın en enerjik, en fırtınalı olan gençlik çağı için “Gençliğin tehlikelerinden sakınınız!” buyuruyor.

Gençlik ve tehlikenin yan yana zikredilmesi çok manidar. Çocukluk ve tehlike, ihtiyarlık ve tehlike denilmemiş de gençlik ve tehlike denilmiş. Oysa biz en çok çocukluk döneminde düşeriz, kafamızı kolumuzu oraya buraya çarparız. Hatta çocukların tehlikeye karşı acziyetleri nedeniyle bu devre, ebeveynlerin korumacılığının tavan yaptığı zamanlardır. İhtiyarlık ise güçten düşüldüğü, hareketin yavaşladığı bir devredir. Yani düşkünlük yaşlılıkta daha fazla. Doğal olarak onlar tehlikeli durumlarla daha fazla karşı karşıya. Tüm bunlara rağmen gençlik ve tehlike denilmiş. Neden?

Bunu anlamak için öncelikle Allah’ın Er-Rezzak ismi şerifini bilmek gerekir. Er-Rezzak, yarattıklarının maddi manevi rızkını verendir. Burada rızık oldukça geniş bir manayı ifade eder. Ekmek, su nasıl bizim rızkımızsa merhamet, sevgi, ibadet, ibadet yapma isteği, iman da bizim rızkımız. Kısaca rızka, bize verilen her türlü maddi-manevi nimet de diyebiliriz. Ve insana verilen nimetlerin en çok olduğu devre gençlik çağlarıdır. Mesela hareket kabiliyeti, fiziksel güç müthiş nimetlerdir ve en yüksek olduğu çağ insan için gençlik çağıdır. Yaş ilerledikçe güçten düşüldüğü için mesela futbol oyuncuları genç denilebilecek yaşta emekli olurlar.

Keza sağlık. İnsan için büyük nimet ve gençlik döneminde en sağlıklı günlerimizi yaşarız. Yaşlılıkta hastalıklar, ağrılar artar. Yine gençliğin ilk evrelerinde sorumluluklar daha az olduğundan zaman nimeti de daha boldur.

İşte bu tür nimetlerin doğru kullanılmaması, heba edilmesi tehlikenin ta kendisidir. Ve şu zamanda gençlerin en verimli dönemlerini en çorak döneme dönüştürecek o kadar çok akıl çelenleri var ki… Şeytan ve nefse hitap eden akıl çelenler…

Zaten nefs tek başına tahrip gücü yüksek bir bomba gibi iken, üstüne akıl çelenler eklenince onunla mücadele daha da zorlaşıyor. Tezkiye olmamış nefs insanı kötülüklere, günahlara sevk eder ve hep “BEN” diyecek kadar da hadsizdir ve en çok kuvvetli olduğu, en fazla istekte bulunduğu dönem gençlik dönemidir. Ki nefsi, kendisini yönetenlerin çoğu, gençlik dönemlerinde içki, kumar, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara müptela olurlar. Doksan yaşında hırsızlık yapmaya kalkan birini düşünün. Bastonuyla kaçamaz bile, yakalanır. Oysa genç insanın performansı yüksektir. Bu yüzden organize suç çetelerinde gençler çoğunluktadır. Bu ve benzerleri kişinin hem kendisi hem de toplum için büyük tehlike değil de nedir?

Ve gençler ömürlerinin en güçlü, en dinamik çağını yaşadıkları için ölüm pek de akıllarına gelmez. 14-15 yaşındaki bir genç 25 yaşı kendine çok uzak görür. Hele 30 yaşındakiler (oysa hâlâ gençtirler) onun gözünde kocamıştır bile. Böyle olunca ibadetler -hatta en çok ibadetler- uzak zamanlara ertelenir. Oysa hayatının baharında ölümle tanışan insan çoktur. Maalesef ölüm genç ihtiyar ayırmıyor.

Özetle en sağlıklı, en dinamik, en duygulu, en kuvvetli olduğumuz bu devrenin nefs ve şeytanın hilelerine çok açık olduğunu akıldan çıkarmayarak, insanilik çizgisinin dışına çıkmamak için azami gayret sarf eden bir gençliğin yetiştirilmesi, gençlerin kendi çizgilerini bu bilinçle belirlemeleri olmazsa olmazlardandır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.