Gebelikten Lohusalığa Sağlıklı Annelik Yolculuğu / Uzman Serbest Ebe Neslihan Şebik

Gebelik çok özel, kıymetli ve içinde kendine has zahmetler barındıran, bu anlamda her annenin hafızasında izler bırakan anlamlı bir süreç… Özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarına neler söylemek istersiniz?
Gebelik normal bir süreçtir. Gebeler hasta değildir ve gebelik ve doğum da bir hastalık değildir. Gebelik sürecinin ilerleyişini takip etmek için gebelikte bir ebe ya da hekim gözetiminde ilerlemek sağlıklı bir yol olacaktır. Ülkemizde alışılagelmiş olan gebeliğin hekim kontrolünde ilerlemesi olsa da dünyada bu noktada ebeler oldukça etkin hizmet vermektedir. Çünkü gebelik aslında sadece tıp disiplininin cevap vereceği medikal bir süreç değildir; farklı sağlık disiplinlerinin bakımını da gerektirir ve ebelik gebelere, kadınlara, doğuma ve bebeklere özel bir meslek olması yönleriyle tam olarak bu alana özel bir meslek disiplinidir.
Bizim ülkemizde de Ebe Klinikleri hizmeti bir süredir özel ve devlet kurumlarında başladı ve bu sayede gebelikte ebe takipleriyle gebelik sürecini daha sağlıklı yürütebilir anne adaylarımız.
Gebelik süreci sadece bedensel gelişmelerle değil, aynı zamanda ruhsal da birçok değişimle seyreden bir süreçtir. Annelerin sağlıklı bir ruh-zihin-beden bütünlüğünde, bütüncül bir iyilik halinde olması yeni doğan bir birey için optimum iyilik halidir diyebiliriz.
Tüm bu değişim ve dönüşümün içinde anne adayları bir yandan fiziksel iyilik hali için sağlık hizmet sunucusu ve sağlık danışmanı olan ebe ya da hekimle görüşürken bir yandan da bu yeni dönüşüme ruhsal ve zihinsel adaptasyon ve günlük yaşam aktivitelerini düzenlemek için de destek almalıdırlar. Beslenme, yaşamsal hareketlilik ve egzersiz, iş hayatına adaptasyon, evlilik ve gebelik, değişen sosyal hayat ve sosyal çevreyle uyumlanma, eve gelen yeni bireye hazırlık gibi konular annelerin sağlık danışmanından destek aldığında çok daha yumuşak olan geçişlerdir.
Hamileliğin üç ayrı dönemi için neler söylemek istersiniz? Bu süreçte annelerin duygusal beklentileri nasıldır, yine beslenme olarak nasıl bir yol izlemeliler?
Biz sağlık profesyonelleri olarak bebeğin oluşum, büyüme ve tamamlanma süreçlerini 3 periyoda bölerek değerlendiririz. Trimester dediğimiz bu 3 aylık periyotlardan 1. trimester bebeğin oluşum sürecidir ve organları bedeni insan formuna gelen bebeğimizin bu sürecinde anneler için gebelik yakınmaları dediğimiz belirtilerin en yoğun göründüğü dönem olabilir. Özellikle halsizlik ve bulantının görülme sıklığı çoktur. Gebelikte bulantı aslında açlık anlamına gelir. Annelerin birinci trimesterde az ve sık beslenmesini öneririz. Yanlarında her zaman leblebi, kraker gibi mide yatıştırıcı atıştırmalık ufak besinler bulundurmaları kolaylaştırıcı olacaktır. Bu süreçte bebek çok küçüktür, hareketleri hissedilmez ve dışarıdan annenin karnı belirgin değildir.
İkinci trimester “gebeliğin balayı” olarak nitelendirdiğimiz, yakınmaların bittiği, anne karnının büyüdüğü ve bebeğin hareketlerinin hissedildiği dönemdir. Keyifli, fiziksel olarak daha konforlu olan bu periyotta iştah açılması ve hareketlerde rahatlama görülür. Burada iştah ufak bir dikkat ister. Kontrolsüz yeme isteğini sakin tutmak önemlidir ve bu aşamada sağlık danışmanı görüşme sıklığı artabilir. Hızlı kilo alımı ve karbonhidrat fazlalığı ilerleyen süreçlerde istenmeyen sonuçlara neden olabileceği için sağlıklı beslenmeyi öncelemeliyiz. Tüm besin gruplarından yemek en iyi olanıdır. Ve suyu bolca tüketmek de en önemli konular arasındadır. Gebeler iki kişi diye iki kat yememelidir. Sağlıklı besinleri önceleyerek beslenmelerini öneririm. 20 hafta itibariyle annelerimizin bir doğuma hazırlık eğitimi almalarını da öneririm.
Üçüncü trimester de nispeten ikinci trimester gibidir ve bu aşamada doğuma yaklaşırken ailelerde merak ve heyecanın artışı gözlenebilir. Oda hazırlıkları, doğum için son hazırlıkların yapıldığı bir dönemdir. Bu hazırlıklar içinde doğumda kolaylaştırıcı olacak egzersizler ve beslenmede karbonhidratı ve şekeri en aza indirmek gibi ufak değişiklikler de gebe izlemelerde önerdiğimiz şeyler arasındadır. Ayrıca doğum bedenine hazırlık için de birtakım masajlar, buhar banyoları gibi listeleri de gebelerimizle paylaşarak onların doğum konforunu artırmayı hedefleriz.
Sürecin tamamında annenin tetkiklerini düzenli yaptırması ile beden iyilik halinin gözleniyor olması çok kıymetlidir.
Gebelikte su içmenin önemi ve gerekliliğinden bahseder misiniz?
İlk aylarda bulantı görülürse su biraz zor tüketilse de sudan vazgeçmemek önemlidir. Su bedenimizde kan ritminden organların doğru çalışabilmesine kadar pek çok konuda faydalıdır. Suyun az tüketilmesi halinde bu akışın yavaşlaması annede organların yeterli çalışmasını etkiler. Annedeki susuzluk bebek gelişimini etkileyebileceği gibi erken rahim kasılmalarına neden olabilir. Erken rahim kasılmaları da erken doğum tehdidi anlamına gelebilir. Bu yönleriyle bedenin susuz kalması istemediğimiz bir durumdur. Günde 3 litre ve bazen üzerinde bile su tüketimini öneririz. Su yeterliliğini annelerin idrarla ve deri esnekliğiyle takip etmeleri de mümkündür. Susuz kaldıklarındaki rengi koyulaşmış idrar onlara bir uyarı olabilir. Her zaman açık sarı bir renkte olmasını önemseriz.
Hamilelik dönemi ve doğumla ilgili anne adaylarının ne tür bir korkusu var? Doğuma dair olumsuz algılar, korkular neden kaynaklanıyor?
Çok üzücüdür ki ülkemizde doğuma dair korkular çok fazla. Yerleşmiş bir yanlış algı var ve bu algı sağlıkçı diliyle, toplum diliyle, medya diliyle daha da yerleşik bir hale getiriliyor. Özellikle doğumun zorluğu, yanlış acı algısı gibi etkenler en önde geliyor.
Bu algının bu şekilde oluşmasının temel nedeni bir dönemden itibaren annelerin doğru desteği alamamasıdır. Ülkemizde uzun yıllardır doğumda yalnızlaştırılan bir kadın profili mevcut. Daha gebelikte başlayarak söylemleri işitilmiyor, dikkate alınmıyor, gebelik ve doğumda yaşadığı fiziksel durum önemsizleştiriliyor, doğum sırasında su ve beslenme ihtiyaçları karşılanmıyor, doğumda beden hareketliliğine izin verilmiyor ve dokunulma ihtiyacı karşılanmıyor. Bütün bunların neticesinde yalnız kalmış, hatalı olduğuna ve risklerle dolu bir sürecin içinde olduğuna inanmış tek başına ve çaresiz hisseden kadınlar bu yüksek manipülasyonun sonucunda olumlu bir şey yaşayamaz zaten. Doğum yaşayan kadınlarda uygulanan gereksiz korku müdahaleleri nedeniyle oluşan negatif doğum algısı anlatılanlarla dilden dile halka halka yayılarak toplumsal bir korkuya neden oluyor.
Toplum olarak ve en başta biz sağlık camiasının en büyük ödevi kadınların pozitif doğum algılarını yeniden inşa etmek için çalışmaktır.
Türkiye’de sezaryen doğum oranı oldukça yüksek bir düzeyde. Belki bu oranın çoğu da istemsizce yapılan bir tercihten kaynaklanıyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Değiştirilmesi gereken durumlar var mı? Neler yapılabilir?
Sezaryen bir kurtarma operasyonudur, bir ameliyattır. Anne ya da bebek sağlığıyla ilgili acil durumlarda başvurulması halinde kurtarıcı olan bu ameliyat isteğe bağlı seçilecek bir operasyon olmamalıdır. Diğer tüm cerrahi operasyonlar gibi…
Dünya Sağlık Örgütü, ülkeler için sezaryen gerektiren acil haller dahilinde olması gereken oranın %10-15 aralığında olmasını önerir. Oysa ülkemizde bu oran resmî rakamlarda ülke genelinde %60,3 olarak görünüyor ve büyük şehirlerde %80-90 oranlarını bulabiliyor. Bu demektir ki; büyük şehirlerde doğan her 10 bebekten 8 tanesi ameliyatla alınıyor. Sadece 2 tanesi doğal yolla dünyaya geliyor.
Sezaryenin bu kadar artmasında birçok etken var ve bu etkenlerin en göze çarpanları arasında ebelerin doğumdan uzaklaşması/uzaklaştırması bulunuyor. Ebeler fizyolojik doğumun uzmanlarıdır ve ebelerin yokluğu demek fizyolojik olanın da uzaklaşması manasına geliyor. Bugün ülkemizin bulunduğu durumu hemen tüm dünya ülkeleri daha az boyutlarda yaşamış, hızla yakalamış ve çözüme gitmiştir. Bütün bu aşamayı aşan ülkelerde en önemli gelişmeler ebelerin aktif rollerinin artırılması, meslek otonomilerinin güçlenmesi ve bu sayede gebelerin gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde ebe gözetiminde doğumlara kavuşması ile sağlanmıştır.
Yok sayamayacağımız bir diğer sezaryen artırıcı sebep ise normal doğum diye nitelendirdiğimiz doğumlarda uygulanan aşırı müdahalelerdir. Doğumdaki müdahaleler tıpkı sezaryen gibi gerektiğinde kurtarıcıdır fakat ülkemizde normal doğuma dair müdahaleler de sezaryen kadar artmış durumdadır. Gerekmediği halde erkenden başlanan müdahaleler zinciri neticesinde normal diye başlanan doğumların da pek çoğu sezaryenle son bulmaktadır. Çünkü doğal akışa yapılan tüm müdahaleler başka bir müdahaleye kapı açar ve bir noktadan sonra süreç kendiliğinden sezaryene gider. Bu müdahaleler gerekmeyen sezaryen oranlarını artırdığı gibi, anneye dostluktan uzak bir tutumdur ve kadınların pozitif doğum algılarını da zedelemiş durumdadır.
Temelde şunu fark etmeliyiz ki ülkemizde doğuma olan bakış açısı hep riskler üzerine. Bu bakış açısı bizi fazla medikalize ediyor. Bu aşırı medikalizasyonun sonucu olarak cümle sadece artan sezaryenler gibi dursa da burada ciddi birçok alt başlık da var; medikalizasyonun gereksiz artışı kadın ve bebek sağlığını olumsuz etkiliyor, sağlık çalışanları açısından gereksiz iş yükü oluşturuyor, medikal harcamaları gerekmediği halde aşırı artırarak milli sermayeye de zarar veriyor.
Eski dönemlerdeki doğumlar ile günümüz şartlarında gerçekleşen doğumlar arasında nasıl bir fark var? İyi ve olumsuz taraflarıyla değerlendir misiniz? Doğum anında annenin duygusal ve fiziksel ihtiyacına yönelik nasıl bir ortam sağlanmalı?
Doğum nedir kısmına bakışımızdaki değişim ile eş ilerleyen bir farklılıktan bahsedebiliriz. Eski insanlar doğumun bir boyut geçişi, âlem geçişi olduğu farkındalığıyla insanı okuyarak ve insana saygı duyarak eşlik ederlermiş. Zaman içinde bu bakış sadece romantik bulunmuş olsa gerek buradan uzaklaşarak daha bilimsel çerçevede bir bakış gelişti. Bunun avantajlı yanları anne ve bebek sağlığının daha optimize tutabilmek olsa da insana yakışan diğer bakış açısının kaybedilmesi insana insani davranışı yitirmeye neden oldu.
Doğum anında kadınların en büyük ihtiyacı destektir. Bedenlerinde olan değişimlerin ve hissettiklerinin normal olduğunu bilmeye ihtiyaç duyarlar ve bu destek verilirse süreci çok daha kolay yaşayabilirler. Aynı zamanda bazı anlarda masajlarla suyun rahatlatıcı etkisiyle de daha konforlu bir doğum yaşayabilirler. Yaşanan bu anların kadına saygı duyarak ve içindeki gücü fark etmesini sağlayarak sürdürülmesi çok önemlidir.
Doğumda, kadın mahremiyete çok ihtiyaç duyar ve izlenmediğinden emin olmak ister. Bir trans hali olan doğum sürecinde kadının kendi içine dönebilmesi için ortam hazırlanmalı. Bütün bu ihtiyaçlar bize doğum ortamının az kişinin olduğu, sessizlik ve hafif loş karanlık bir ortam olması gerektiğini gösterir. İçerdeki kişilerin kadını sürekli izlemesi, surat ifadeleri, söylemleri ve hatta durdukları yerler bile kadının bu boyut değişimindeki halini etkiler.
Bizler sağlık profesyonelleri olarak kadını rahatsız etmeden, tedirgin etmeden de doğumu gözlemleyebilmeliyiz.
Lohusalık döneminde annelere tavsiyeleriniz nelerdir? Anne bu süreçte ne gibi durumlarla karşılaşıyor? Burada babanın ve çevrenin yaklaşımı nasıl olmalı?
Lohusalıkta genel bakış hep bebeğin anneyle bağ kurmaya ihtiyacı var gibi algılanır ise de bir kadının her annelik sürecinde yeniden yeni gelen canlıyla bağ kurma ihtiyacını da görmek önemlidir. Yani anneler de bebekleriyle bağ kurma ihtiyacı hissederler. Annelik bir anda yüklenen bir program değildir; kadının zamana, desteğe ve anlayışa ihtiyacı vardır bu süreçte.
Anne olan kadınlarda bebeği koruma refleksleri yüksek olsun diye yüksek bir endişe kaygı durumu gözlemleyebiliyoruz. Kaygı dikkatli olmak ve tedbirli olmak açısından kıymeti bir duygudur ama fazlası da annenin ruh sağlığını zorlayabilir. Çevreden alınamayan destek durumu ve bebeğe yetememekle ilgili söylemler annenin bu yararlı kaygı duygusunu aşırı hale getirebilir. Bu da annelerde lohusalık hüznü, lohusalık depresyonu gibi durumlara yol açabilir.
Bu hassas dönemde çevresel destek çok çok çok önemlidir. Anneyi anlamaya ve kaygısını hafifletmeye yönelik tutumlar gereklidir. Bir de anneler bu süreçte bebekten önceki yaşam ve bebekli yaşam arasında duygu geçişleri de yaşarlar. Öncelikle anne ile bebek arasındaki sağlıklı bağın oluşması için zemin hazırlanmalı; evin bakımı, yemek gibi ihtiyaçlar yakınları tarafından giderilerek annenin bebeğiyle kendisi ilgilenmesi sağlanmalı ve bunun yanı sıra annenin ihtiyaç duyduğu zamanlarda bebeğin bakımını devralarak annenin dinlenmesi ya da kendine vakit ayırması sağlanmalıdır. Babalar işte yoruldukları gibi bir bebekle tüm gün zaman geçiren annelerin de evde yorulduğu unutulmamalıdır. Babaların akşam geldiğinde birkaç saat bebeği kucağında tutarak anneyi dinlendirmesi paha biçilmez bir iyiliktir.
Annelik yolculuğunun bu hassas süreçlerinde, anne adayları belki hayatının başka bir evresinde olsa sorun etmeyeceği bir durumu hamilelik döneminde dert edebiliyor ve bu anlarda siz ebelerin hassas dokunuşları, desteği hayata iz bırakabilecek düzeyde kıymetli… Ebelik, dünyanın belki en eski mesleklerinden. Serbest ebeler derneği başkanı olarak buradan okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Ebeler kadınların ilk adetten menopoz dönemine kadar, üreme sağlığı ile ilgili aile planlaması, gebelik planlama, gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemleri de kapsayan geniş bir döneme hizmet vermek için uzmanlaşmış sağlık profesyonelleridir. Aynı zamanda kadına ve aileye dair toplumsal farkındalıklar oluşturmak adına da her ebe bir eğitimcidir, aktivisttir. Toplumun en temel yapı taşı olan ailelerde, aile birliğinin sağlıklı ilerleyişinde önemli rolü olan ebeler yaşamın triyaj görevlileri gibi düşünebiliriz; yaşamsal tüm konularda ilk karşılaşılan sağlık profesyonelidir ve aileye ilk yardımı yapar, gerekli durumlarda ilgili birimlere sevk ederek süreci takip etmeye devam eder. Gelişmiş ülkelerde ebelik mesleği “aile ebeliği” çerçevesinde bu geniş alanda hizmet vermektedir.
Ebelik ülkemizde değeri ve bazı kesimlerce varlığı bile unutulmuş bir meslek grubu. Bugün bizim ülkemize özel olarak ebeler sanki başka meslek gruplarının yardımcısı gibi bir konumda algılanmakta oysaki ebelik mesleği mesleki otonomisi güçlü bir alandır.
Bu değersizleştirme neticesinde son yıllarda ebeler olarak alanımızın sıkışmış olduğu mevcut sistemin dışına çıkarak gebelere ve lohusa annelere serbest çalışma prensibiyle destek vermeye başladık. Bu sayede kadınlarla süreçlerinin tamamı boyunca kesintisiz, birebir destek sunma fırsatımız oluyor. Serbest çalışan ebeler aynı zamanda birer aile ebesi de oluyor. Ailenin içindeki sağlık konuları önde olmak üzere aile içi pek çok durumda danışılacak ilk kişiler olabiliyor.
Aynı zamanda bir kadın mesleği olan ebelik kadın gücü bakımından da geçmişten bu yana önemli bir mihenk taşıdır. Geçmişte ebeler gezdikleri köylerde eğitimli bir kız çocuğu temsilleriyle pek çok ailenin kız çocuklarını okutması için de iyi birer öncü örnek olmuşlardır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.