‘Sağlıklı sınır’ kavramını nasıl tanımlarsınız?
Öncelikle çocuk fıtratını tanıyalım. Çocuk “bilmek” isteyen ve belirsizliğe tahammülü olmayan bir varlıktır. Sınır ise; çocuğun hem kendini hem de yaşadığı ortamı keşfetmesini sağlayan bir deneyim alanıdır. Bu öğrenme ve deneyimleme sürecinde ebeveynin rehberliğine ihtiyaç duyarlar.
Çocuklara koyduğumuz sınırların onların ruh sağlığına etkileri nelerdir?
Çocuk; büyüme sürecinde, kendinden ne beklendiğini, nerede durması gerektiğini, ne kadar ilerleyebileceğini ve ilerlediğinde neler olabileceğini görmek ister. Bu nedenle “sınırları” zorlar. Sınırları zorladıkça net ve kararlı bir duruşla karşılaşan çocuk; uyumlanır ve belirsizlikten kurtulur. Net ve kararlı bir duruşla karşılaşmayan çocuk ise; zorlamayı, ikna etmeye çalışmayı, var olan duygudurumu kullanmayı ve manipüle etmeyi öğrenir.
Sağlıklı bir sinir sistemi gelişimi için; çocuğun sınırları tanımayı ve uyum sağlayabilmeyi öğrenmesi gerekmektedir.
Farklı yaş gruplarında sağlıklı sınırların özellikleri değişiyor mu? Örneğin, bir okul öncesi çocuk ile bir ilkokul çocuğu için sağlıklı sınırlar nasıl farklılaşır?
Çocuklar büyür ve değişir. Büyüdükçe; güçlenen, özgürlük arayışı içerisinde olan ve bireyselleşmek isteyen bir konuma gelirler. Tabii ki bu dönemlerin, hepsinin de ihtiyacı farklıdır. Dönemi takip ediyor olmak, çocukların keşfetmesine izin verecek kadar “geniş” sınır ve sorumluluk öğretecek kadar “net” ve değişimlerine eşlik edecek kadar da “esnek” sınırlar konmalıdır.
Çocuğun öz güvenini desteklerken aynı zamanda gerekli sınırları da koymak bazen zor olabiliyor. Bu dengeyi kurmak için önerileriniz neler?
Güzel bir noktaya değindiniz. Öz güven ve sınır konusu birbiriyle çok karıştırılmaktadır. Ve tıpkı ifade ettiğiniz gibi, bize gelen danışanlar da; “Öz güveni gelişsin diye her şeyine izin veriyoruz, sınır koymuyoruz ve artık koymak istersek de koyamıyoruz.” noktasına geliyorlar. İşte tam da bu noktada netleştirmemiz gereken husus; öz güven ve sınır kavramlarını tanımlamaktır.
Öz güven; kişinin kendini tanıması, yeteneklerini, değerlerini bilmesi, kendine ve düşüncelerine güvenmesi ve bunları ifade etmesi, zorluklarla başa çıkabilme kapasitesidir. Sınır ise; çocuğun bir nevi keşif sürecidir. Ondan ne bekleniyor, kontrol kimde, nereye kadar gidebilir ve belirlenen alanın ötesine gittiğinde neler olabileceğini öğrendiği bir deneyimdir.
Dengeyi kurmak için; çocuğun dönemine ve yaşına uygun sorumluluklar verilip süreci gözlemlemek, daha fazla özgürlük ve sorumluluk almaya hazır olduklarını gördükçe, sınırları yeniden revize etmenin uygun olacağı düşüncesindeyim.
Sınırları aşan çocuklara “ceza, yaptırım” uygulanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ceza, çözüm mekanizması değildir. Ebeveynin çaresizliğinden dolayı başvurduğu bir yöntemdir. Ceza çocuğu alçaltır. Duygularını incitir. Onları öfkelendirmeye veyahut geri çekilmeye iter. Ve bizi iş birliğinden uzaklaştırır. Saygı ve şefkat temeline dayanmayan disiplin eksiktir. Nazik ve net olmak süreç içerisinde ebeveyne de çocuğa da iyi gelen bir yaklaşımdır.
Ebeveynin koyduğu sınırlar sert mi yumuşak mı olmalı?
J. Mackenzie “Çocuğunuza Sınır Koyma” kitabında der ki: Yumuşak sınırlar, karmaşık mesajlar iletir. Sert sınırlar, çocuğu yanlış yönlendirir. Yumuşak sınırlar teoriktir. Dildedir. Sözle dur der. Davranışsal olarak eyleme geçememektir. Yumuşak sınırla büyüyen çocuklar, karmaşık iletişim kurmayı deneyimlerler. Bir görev ya da sorumluluğu yerine getirmesini istediğimizde; “Tamam, sonra yapacağım.” deyip, unutup görevi yerine getirmeyen ya da “Yapmayacağım.” diyen bir kişilik yapısına evrilmektedirler. Sert sınırda ise büyüyen ve gelişen çocuk, gücü yettikten sonra otoriteye meydan okuyup karşıt gelme eğilimine evrilmektedir. Buradaki kıstasımız yukarıda da belirttiğimiz gibi, net, nazik ve anlayan, çocukla ilişki kuran kapasitede kalmaktır.
Peki, sınırların aşımında, özellikle ebeveynler sakinleşmeyi nasıl sağlayabilir? Kriz anını nasıl yönetebilir?
Ebeveyn için de çocuk için de sakinleşmek zordur. Unutmamak gerekir ki kriz anında gösterdiğimiz tutum ve davranışlar bir sonraki neslimizin tutum ve davranışı olacaktır. Travmaların da kriz anlarının da genetik aktarımı vardır. Bunun farkında olup öncelikle çocuğun da kendimizin de duygusunu yansıtmak gerekmekte; “Çok öfkelisin, öfkeliyim, anlaşılmaya ihtiyacın var, rahatlamaya ihtiyacın var, ben yetişkinim, sen çocuğumsun, ben sana yardımcı olurum.” Bu yansıtmalar hayat kurtaran niteliktedir. Ve bunları yaparken dahi bedeninizde rahatlama gözlemlersiniz. Aynı şekilde, öfke anında “İkimiz de biraz sakinleşelim, 5 dakika sonra devam edelim, saat kuralım ve tekrar buluşalım, hazır olduğumuzda konuşalım.” gibi teknikleri kullanmak, sorunu çözüm sürecine götürebilir.
Dijital dünyada sağlıklı sınırlar koymanın püf noktaları nelerdir?
Dijital dünyanın faydalarını kullanmak, aşırılıklarına sınır koymak zihinsel ve duygusal iyi oluşumuz için önemlidir. Ekran sürelerini sınırlamak, bildirimleri kontrol altına almak, sosyal medya detoksu yapmak, medya okuryazarı olmak ve değerlerimizi gözden geçirmek, hem çocuk hem yetişkin için faydalı olacaktır.
Sağlıklı sınırları hayata geçirirken sevgi dilini nasıl kullanabiliriz? Sevgi ve sınırın bir arada olması nasıl olur?
Özellikle kriz anlarında sevgi, şefkat ve netliği aynı anda göstermek zordur. Bunu kolaylaştırmak adına “aynalama” tekniğini öneriyorum. Aynalama; çocuğun hissettiği duygu-durumu, ebeveynin yansıtmasıdır. Örneğin; “Çok kızgınsın, çok öfkeli görünüyorsun, sanırım bana çok kızdın, bu senin için hiç kolay değil, kurallara uymak seni çok zorluyor, farkındayım.” gibi yansıtmalar hayat kurtarıcı niteliktedir. Duygularının anlaşıldığını ve fark edildigini gören çocuk çok daha hızlı sakinleşebiliyor.
Bazen sınırlar koymak çocuğun tepkisine, ağlamasına neden olabiliyor. Bu duygusal tepkilerle başa çıkarken sağlıklı yaklaşım nasıl olmalı?
Kriz anları ve olumsuz duygularla başa çıkmak çoğu zaman zordur. Bu duyguları yatıştırırken her birimiz farklı teknik ve farklı yaklaşım geliştiririz. Kimimiz öfkelenir, kimimiz içine atar, kimimiz de donar kalırız. Bu yoğun duyguları hissettiğimizde sinir sistemimiz otomatik olarak uyarılır. Çocuklar ise; bu duyguları nasıl yöneteceklerini öğrenme sürecindedir. Ebeveynin, çocuğa duygularını tanıma ve yatıştırma yollarını göstererek rehberlik etmesi çok kıymetlidir. Örneğin; ağlayan ya da öfkelenen çocuğun, öfkesini dışa vuracağı kaynaklar, “üzüntünü en çok vücudunun neresinde hissediyorsun?” diyerek beden tarama ve duyguyu yansıtma çalışmaları çocuk için sakinleştirici nitelikte olabilir.
Bir ebeveyn ne zaman “Galiba bu konuda yardıma ihtiyacım var.” diye düşünmeli?
Ebeveyn olarak bazen, ne yaparsanız yapın çocuğunuzun sıkıntısını çözemediğinizi hissedersiniz. İşte o zaman bir uzmandan destek alma zamanıdır. Buna eşlik eden; Ebeveynin tükenmişlik duygusu, çocukta duygusal yoğun tepkiler, gözle görülür davranış değişimleri ve travmatik ya da zorlayıcı bir yaşantı sonrası destek almak, ebeveyni ve çocuğu rahatlatır.
Son olarak, çocuklarda sağlıklı sınırlar konusunda ebeveynlere vermek istediğiniz en önemli mesaj nedir?
Sınır koymak, çocuğu durdurmak değil; ona yön, güven ve gelişim alanı sunmaktır. Net ve nazik ilişki içerisinde kurulan sınırlar çocuğun benlik gelişimini ve özgüvenini destekler. Bu sınırları koruyan ebeveyn ise; hem iç sesiyle barışmış olur hem de; çocuğunun birey olma yolculuğuna eşlik etmiş olur.