Bebeğin Beslenmesinde En Sağlıklı Yol Emzirmektir / Emzirme Psikoloğu Psikolog Pınar Güler

Bir psikolog olarak böyle doğal (fizyolojik) ve spesifik bir alanı tercih etmenizi neye borçlusunuz?

Sanıyorum öncelikle insanı ve toplumu araştırma ve de araştırmalarımı da insan ve toplum için yapma sevgime borçluyum. Aslında beni bir psikolog olarak tanımlayan modern bilimler ve modern meslek algılarıdır. Oysaki benim eğitimini aldığım tek alan psikoloji değil. Psikolojinin yanı sıra felsefe eğitimim de var. Yüksek lisansım da felsefe ve devamında doktora tercihim de yine felsefe olmuştu. Bir insanın eğitim serüveninde felsefe eğitimini çok önemsiyorum. Çünkü insanı, doğayı, yaşamı, değerleri, bilgiyi, dil becerilerini, bilişsel yetileri ve toplumu araştıran ve de sorgulayan en eski alandır felsefe… Dolayısıyla da bilgi ve deneyim havuzu çok geniştir; bu da felsefeyi evrensel bilgiyi üretmede avantajlı kılar.

Üniversiteler sizin bilgiyi aldığınız, işlediğiniz ve yeni bilgileri ürettiğiniz yerlerdir. Bu anlamda üniversiteler çok önemlidir. Ancak, üniversitelerin yaşamla ve yaşamın da üniversitelerle bağı çok önemlidir; bu bağ zarar görür ise insan ve toplum da zarar görür.

Ben her zaman, aldığım eğitimler üzerinden yaşamla bağ kurmaya çalıştım. Bu anlamda felsefe eğitimimde ağırlıklı olarak insan felsefesi ve etik çalıştım ve de yaşama hizmet etme biçimimi insan haklarına hizmet etmek olarak belirledim. Psikoloji eğitimimde ise nörolojiyi/fizyolojiyi, kültürel psikolojiyi ve gelişim psikolojisini önemsedim ve de uzun yıllar engelli çocuklar için çalıştım. Ayrıca üniversite yıllarımda ağırlıklı olarak sosyoloji olmak üzere antropoloji ve iletişim teknikleri derslerini izledim. Bütün bu disiplinler arası okuma ve çalışma olanağını bana sunan üniversiteme öncelikle teşekkür borçluyum.

Özetle, aslında diplomalarımızın bir önemi yok ya da daha açık bir ifadeyle, diplomaların içini dolduran derslerin, ders izlencelerinin daha büyük bir önemi var sanırım…

Tüm bu açıklamaları mesleki unvanım psikolog olduğu için yaptım; oysaki daha başka insan ve toplum bilimleri de var önemsenmesi gereken…

Gelelim, emzirme ya da daha kapsayıcı bir ifadeyle laktasyon konusuna yönelme sebebime…

Sanırım anne olduktan sonra dünyam değişti (hangimizin değişmez ki). Evladımı sağlıkla büyütebilmek için araştırmaya ve okumaya başladım; beslenmeden, gelişime ve sağlığa ilişkin pek çok şeyi… Bugüne dek aldığım bilgiler yetersizdi çünkü…

Anne olduktan sonra anladım ki: “Ben hiçbir şey bilmiyorum!”

Yaptığım araştırmalarda gördüm ki bebek ve çocuk sağlığı, ebeveynlik ve de annelik üzerine araştırılıp yazılmış çok sayıda bilgi var. Ancak aynı zamanda bilgi kirliliği denilebilecek çok sayıda sanıyorum hatalı değerlendirilmiş ve sunulmuş bilgi de var. Günün sonunda araştırmayı bıraktım ve sadece bebeğime ve de kendime döndüm. Yani, bebeğimi ve kendimi okumayı seçtim. Bugün danışanlarıma da ilk önerdiğim şey bu: “Bebeğinize ve kendinize bakın, tüm cevaplar ordadır; ben sadece bebeğinizi ve kendinizi okumada size rehberlik edebilirim, hepsi bu…”

Türkçemizi seviyorum. Biz Türkçede kaynak olan, merkez olan, başlangıç olan ve kuşatıcı olan her şeye “ANA” deriz. Ana sözcüğünün dilimizdeki yerini çok seviyorum ve sanıyorum anneliğin de tüm gizemi aslında “Analık”ta gizli… Analık, annenin bebeğiyle bir bütün olma hali gibi düşünülebilir.

Bu bakış açısı, benim emzirme psikolojisindeki temel/ana bakış açımdır.

Tabi ki öncelikle, kendi analık serüvenimde edindiğim deneyimsel bilgiler ve karşılaştığım sorunlar beni bu alanda güçlü eğitimler alarak toplumuma ve toplumumun tüm annelerine doğru bilgileri aktarma sorumluluğuna ve coşkusuna yöneltti. Bugün; bu alanda aldığım eğitimleri, edindiğim bilgi ve deneyimleri öncelikle yazarak ve de danışmanlık vererek aktarmaya çalışıyorum. (Çok yakında bu konuda hazırladığım kitabım sizlerle olacak.)

Toplumda anneye ve anneliğe verilmesi gereken değer açısından toplumumuzu bu konuda nasıl değerlendiriyorsunuz? Gözlemleriniz nelerdir?

Bu soruya gerçek anlamda doğru bir cevap verebilmek için topluma dair olası tüm parametreleri doğru değerlendirebilmek gerekir -ki değerlendirme işi de oldukça zor bir iştir- çünkü öncelikle “değer” ve “eder” olgularının farkını anlamayı iş edinmelisiniz.

Toplum, bir ülkenin beynidir aslında ve ülke de toplumun bedeni… Nasıl ki bedenden beyine giden çok sayıda sinir ağı varsa bir toplumu da şekillendiren çok sayıda unsur mevcuttur. Toplum ve ülke sürekli olarak birbirleri ile etkileşim halinde bulunur. Organik, yani canlı bir etkileşimden söz ediyorum; değişen, dönüşen, gelişen ve öğrenen… canlı bir ilişkidir bu ve bu ilişkinin ruhu da eğitimdir. Can damarımız: e ğ i t i m! Her konuda eğitim. Sevmeyi öğrenme bile bir eğitim işi mesela…

Gelelim toplumumuzda anneye ve anneliğe verilmesi gereken değer konusuna:

Açıkça ifade edeceğim ki; anne ya da annelik, toplum tarafından değer verilmesine ihtiyacı olan değil; değerinin anlaşılmasına ihtiyacı olan bir konudur. Yani bir annenin öncelikle anlaşılmaya ihtiyacı var.

• Peki toplum anneyi anlıyor mu?

• Sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, sosyal alan hizmetleri, iş ve çalışma politikaları anneyi anlıyor mu?

• Aile, komşular, dostlar anneyi anlıyor mu?

• Baba anneyi anlıyor mu?

• Anne kendini anlıyor ve anlatabiliyor mu?

Bu sorulara oldukça net bir cevap vermek istiyorum. Toplumda anneliğin değerini anlayan her alan anneyi anlıyor ya da anlamaya çalışıyor. Ancak toplumda bütün bu alanlar arasında anneliğe değer değil, eder olarak bakan alanlar da mevcut ve işte o zaman böylesine önemli bir konu zarar görüyor. En çok da bebeklerimiz zarar görüyor; nesillerimiz zarar görüyor; toplumumuz, ülkemiz zarar görüyor.

Sağlık bakanlığımızın yürüttüğü çok önemli çalışmalar var. Bu çalışmaların hepsi anneliğin değerini görmenin bir sonucu aslında ama eksiklerimiz de var. Mesela, en önemli eksik, sağlık uygulamalarında bütünleştirici bakış açısı… Yani hizmet verdiğiniz insanın sağlığı, bedeni ve psikolojisiyle bir bütündür. Beden sağlığı ve ruh sağlığı bir bütündür.

Emzirme niçin önemli? Bu konudaki farkındalığın içini doldurmak gerekirse biyolojik ve psikolojik olarak emzirmeye dair neler söyleyebilirsiniz?

Emzirme eylemi tüm memeli canlılarda ortak olarak doğal, fizyolojik, psikolojik ve türsel gelişim özelliklerini karşılaması bakımından önemlidir. Her memeli canlının sütü, türüne özgü gelişim ihtiyaçlarıyla doğru orantılı özelliklere sahiptir. İneğin sütü buzağısı için eşsizdir; insanın sütü de kendi yavrusu için eşsizdir. Tüm memeli canlılar kendi yavruları için eşsiz olan sütlerini, türün büyüme hızı, beyin gelişimi, bağışıklık sistemi ve toplam beden becerilerine uygun nitelikte üretir. Bu konuda yapılan tüm bilimsel çalışmalar göstermiştir ki; annenin metabolizması tarafından yavrusu için üretilen anne sütüne eşdeğer başka herhangi bir besin ne endüstriyel yollarla üretilebilir ne de doğada başka bir tür canlının sütü bir diğerinin yerine geçebilir. Her annenin sütü, yavrusu için özeldir. Anne sütünün özellikleri yanı sıra emzirme eylemi ise başlı başına özeldir.

Bir bebeğin beslenmesi için en sağlıklı yol emzirmektir. Çünkü emzirmek, bebeğin en doğal yolla beslenmesi ve anne sütünü üretilir üretilmez taze olarak almasıdır. Emzirmek, bebeğin beslenmesinin yanı sıra, hem annenin hem de bebeğin ihtiyaç duydukları bağı kurmalarını sağlar. Annenin sütünün bebeğinin ihtiyacını karşılayacak oranda artması için en kolay ve en hızlı yoldur. Emzirme yoluyla, aynı zamanda, anne memesinin anatomik olarak doğal yapısı sayesinde, bebeğin diş ve damak yapısının sağlıklı gelişimi desteklenir. Anne sütünde bebeğin sağlıklı gelişimi için ihtiyacı olan bağışıklık bileşenleri bulunur. Ancak bunun için bir diğer kaynak da annenin solunumunda ve teninde bulunan yararlı bakteri kolonileridir. Emzirme yoluyla bebek bu kolonilerle tanışır ve bağışıklık sistemi güçlenir. Emzirmek, anne ve bebeğin uzun saatler bakışmasının ve ten tene olmasının yoludur. Bir bebeğe, sadece annesinin yaşatabileceği eşsiz bir duygudur.

Sütün içeriği ve emzirme eyleminin yanı sıra, anne ve çocuk biyoloji ve psikolojisi açısından gereklilik ve fayda boyutunu değerlendirir misiniz?

Günümüzde anne sütünün ve emzirmenin hem anneye hem de bebeğine sağladığı biyolojik ve psikolojik yararlara ilişkin çok sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalara göre, bir bebeğin hem biyolojik hem de psikolojik gelişimi açısından ilk 6 ay sadece anne sütü ve devamında da ek gıdalarla birlikte en az 24 ay emzirilmesi önerilmektedir. Yani, emzirmede ilk 6 ay gerekli süre, en az 24 ayın tamamlanması da yeterli süre olarak belirtilmektedir.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda, bebeklerin endüstriyel bebek mamaları ile beslenmesine ilişkin kısa ve uzun vadede elde edilen sağlık sonuçları, endişe verici birtakım bulguları beraberinde getirmektedir. Bir bebek herhangi bir hastalıkla karşılaştığında, aynı zamanda büyümesini ve gelişmesini de sendeleyen birtakım durumlarla karşı karşıya kalır. Bu nedenle de bir bebeğin hastalıklara karşı korunması fizyolojik, psikolojik ve bilişsel gelişim olanaklarının da korunması anlamına gelir.

Emzirmede psikolojik destek neden önemli? Niye böyle bir şeye ihtiyaç duyuluyor? En sık görülen ya da sizin çok öncelediğiniz problemler nelerdir? Çözümlerine dair neler söylemek istersiniz?

Emzirmede psikolojik destek gerçekten çok önemli. Çünkü kadının gebelik dönemi hormonal değişimlerin en güçlü yaşandığı dönemdir. Hormonal değişimler ise, kadın ya da erkek fark etmez; insanın yaşamında ihtiyaç ve duygularının, davranış ve yaşam beklentilerinin güçlü değişimlere uğradığı, bir anlamda da bizim yaşamsal kırılma noktalarımızdır. Kadınlar ise erkeklere oranla yaşamları boyunca hormonal değişimleri sıklıkla yaşarlar. Örneğin, kadınların yaşadığı regl döngüsü başlı başına bir hormonal döngüdür. Gebelik ise hormonal düzeylerin en yüksek olduğu bir değişim dönemidir. Bu hormonal değişim, doğumdan sonra da devam eder. Özellikle anneliğin ilk dönemleri, hem annenin fizyolojik ve psikolojik süreçleri bakımından hem de bebeğin bakımı ve büyütülmesi bakımından anneye türlü kaygılar yaşatabilir. Aslında bu kaygı durumu normal kabul edilmelidir.

Danışanlarıma her zaman söylediğim bir söz vardır: “Annelikten kaygıyı çıkarın, geriye çok az şey kalır!” Anneliğin olmazsa olmaz duygusudur aslında “kaygı”… Ancak kaygı, sadece bir duygudur; güçlü bir duygu… Duygularımızı yönetebilmek ne kadar önemliyse kaygı ve korkularımızı da yönetebilmek önemlidir. Anne kaygı duyar; bebeğinin sağlığı, büyümesi, gelişimi ve yaşam boyu evlatlarımız için kaygı duymaktan vazgeçemeyiz.

Psikoloji bilimi bize kaygının bir sorun, depresyonun bir sorun olduğunu öğretir. Oysaki ben şöyle diyorum: “Yaşamda haklı kaygılar ve haklı depresyonlar da vardır.” Yaşamın en haklı kaygısı, bir annenin duyduğu kaygıdır bana göre… Ama yönetebilmek önemli, duyduğunuz kaygı sonucunda neler yapacağınız önemli, duyduğunuz kaygının davranış ve duygu dünyanıza yansıma biçimi önemli…

Bugüne dek yaptığım en önemli gözlem şu oldu: Annelerimizin çok büyük bir bölümü duydukları kaygıyı yönetemedikleri için emzirmede zorluk çekiyor. Bir de üzerine çevreden, aileden ya da sağlık hizmetleri tarafından annenin kaygılarını besleyecek davranışlar gelince anne büsbütün bir çıkmaza girebiliyor. Bir annenin annelik kaygılarıyla tanıştığı dönem postpartum dönem ya da lohusa dönemi dediğimiz dönemdir. Bu dönemde anne, kaygılarını yönetmekte çok büyük güçlükler çekebilir; hem bu duyguyu daha önce bu denli güçlü deneyimlemediği için hem de kendi bedenindeki hormonal değişimler nedeniyle… Oysaki bu, son derece normal bir süreç olarak kabul edilmeli ve özellikle lohusa dönemindeki anne psikolojik olarak desteklenmelidir.

Lohusa dönemindeki bir anne doğru bir biçimde desteklendiğinde emzirme sorunlarının da ortadan kalktığını gözlemliyorum. Ancak, emzirmede yaşanan sorunlar sadece bununla bitmiyor. Emzirme konusu, çok çeşitli psikolojik ve fizyolojik boyutları olan bir konudur. Annenin anne olmadan önceki ve sonraki yaşamı ve de aile ilişkilerine kadar uzanan yelpazesi oldukça geniş bir konudur. Her annenin öyküsü de kendine özeldir; dolayısıyla yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözümü de kişiye özel oluyor. Aynı sorunu yaşayan çoğu anneyi gözlemlediğimde, (örneğin bebeklerdeki meme reddi dönemi) sorunun kaynağının her bir annede farklı olabildiğini gördüm. Özetle, sorunların çözümü o sorunları yaşayan kişi kadar kişisel ve özeldir. Tek tip bir bakış açısı, insan psikolojisini desteklemekte yeterli olmuyor.

Pratikte, anlattıklarınızla ilgili olarak danışanlarınıza nasıl bir hizmet veriyorsunuz, nasıl bir fonksiyonel ilişkiniz var? Bunlar arasında danışan yakınlarının farkındalık eğitimi de var mı?

Danışanlarıma verdiğim çok çeşitli hizmetler var. Yeni doğum yapmış bir anne ile görüşmem ve dört aylık bebeği olan bir anneyle görüşmelerim elbette farklıdır. Eğer anne bebeğine memeyi kavratmada bir sorun yaşıyor ise ev ziyareti yapılması gerekiyor. Mesela, ilk haftalarda ne olursa olsun ev ziyareti yapmak doğru, aynı zamanda bebeğin ve annenin bulunduğu yaşama ortamını da gözlemlemiş oluyorum. Bunun yanı sıra online destek veriyorum. Online destek hem benim için hem de anne için oldukça avantajlı oluyor. Özellikle bebeği henüz küçükse ve bir yerden bir yere ulaşmak anne için zahmetli oluyorsa, evinde bilgisayar üzerinden benimle görüntülü konuşma yapabiliyor. Üstelik benden destek almak isteyen annenin benimle aynı şehirde, hatta aynı ülkede bile yaşaması gerekmiyor. Türkiye’nin ve dünyanın hemen her yerindeki anneye ulaşabiliyorum. Bu noktada görüntülü konuşma yolu ile psikolojik destek verebilmek önemli birtakım etik ve teknik unsurları da beraberinde getiriyor.

Danışan yakınlarının farkındalık eğitimi oldukça önemli. Online destekte genellikle anneler tek başına destek almak istiyorlar. Bazı durumlarda da hem anne hem baba birlikte destek alıyor ve bu durum beni mesleki anlamda oldukça mutlu ediyor. Bunun yanı sıra, ev ziyareti yaptığımda danışan yakınlarını da mutlaka bilgilendiriyor ve destekliyorum. Bana sorarsanız bebeğin sağlıklı gelişimiyle ilgili alınması gereken her bilginin anne ve babanın ortak katılımıyla alınması çok değerlidir. Sanırım bu anlamda annelerimiz oldukça yalnızlık çekiyor ve bu konuda çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu çalışmalar ebeveynlik çalışmaları olmalı. Ebeveynlik, anne ve babanın çocuklarına ilişkin ortak olan durumunun ifadesidir. Toplumsal anlamda çekirdek aile dediğimiz unsur böyle bir şeydir ve çok önemlidir. Yanı sıra geniş aile olmanın da avantajları büyük ama her aile böyle bir avantaja sahip olamayabiliyor. Dolayısıyla bir bebeğin dünyaya geldiği bir ailedeki her bireyin desteklenmesi ve bilgilendirilmesi önemlidir. Anneanneler, babaanneler, dedeler, teyzeler… Anne ve babanın yakınındaki hemen her aile yakını bu desteği alabilir. Bana çoğu zaman telefon açan anneanne ya da baba oluyor mesela, bu durum çok sevindirici; çünkü görüyorum ki annenin yakınında ona destek olmaya çalışan yakınları var. Hemen sevincimi paylaşıyorum bu kişilerle, “Ne iyi bir şey yapıyorsunuz.” diyorum. Hatta “İyi ki varsınız!” diyorum. Aile yakınlarının bağlarının da desteklenmesi çok önemlidir.

Aslında görüldüğü gibi, dünyaya bir bebek geliyor belki tek başına… Ama onu büyütecek olan aile. Aile ne kadar mutluysa ve bir arada ise bebek o kadar zenginlik içinde büyüyor. Maddi zenginliklerin önemi kalmıyor, en büyük zenginlik aile içindeki sevgi oluyor.

Değerli bilgilerinizi ve zamanınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyoruz.

Derginizde böyle önemli bir konuya ve bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.