Matbaası ile ünlü Heidelberg Şehri – Dr. Mehmet Gülçubuk

Avrupa ülkelerine ve o ülkelerin şehirlerine turistik gezi yapmak düşüncesinde olan insanların akıllarına İtalya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, İspanya  hemen geliverir de Almanya pek akla gelmez. Bu saydığım ülkelerin Floransa, Venedik, Roma, Paris, Lyon, Prag, Barselona, Madrid gibi şehirleri hemen herkes tarafından bilinir ve görülmek istenir de Heidelberg, Dresden, Leipzig, Münih gibi Alman kentleri nedense pek bilinmez. Bu Almanya’nın bir politikası mıdır? Yoksa fazla denize kıyısı olmadığından insanlara cazip mi gelmemektedir bilemiyorum. Oysa zengin tarihi, iki dünya savaşına rağmen çoğu ayakta olan kültür ve sanat eserleri, dünyaca ünlü düşünürleri, bestecileri, mucitleri ve üzerinde kilometrelerce gemi yolculuğu yapılan nehirleri ile Almanya, bünyesinde gezginler için kaçırılmayacak sürprizler barındırıyor. Almanya’yı gezip keşfetmek için ayrı bir sebep de orada yaşayan milyonlarca vatandaşımızın bizlere sağlayacakları kolaylıktır. Ne de olsa hemen her şehirdeki dönerci lokantalarının çoğu vatandaşlarımız tarafından işletilmektedir.
Bu sayımızda Almanya’nın en romantik (Wege der Romantik)şehri denen, üniversitesi ile ünlü Heidelberg’i sizlere fotoğraflar eşliğinde anlatacağım.
Heidelberg  Köln’e araba ile 2,5-3 saat mesafede Almanya’nın güneybatısında Baden-Württemberg eyaletinde yer almaktadır. Almanya’nın büyük ve önemli şehri Mannheim’e 20 dakika uzaklıktaki bu şehri, Neckar nehri ortasından ikiye ayırmaktadır.
Heidelberg’e araba ile gidip orta standartta ve merkezi konumdaki İbis otele yerleştikten sonra, yürüyerek, şehrin eski kent (altstadt) kısmına doğru yola çıktık. Kısa sürede Neckar nehrinin üzerindeki köprülerden birine ulaştık. Bu köprü, daha önceden hakkında bilgi topladığım Eski Köprü de denilen, Carl Theodor köprüsü değildi. Son zamanlarda yapılmış modern köprülerden biriydi. Öğleden hemen sonraki bu uzun yürüyüşümüze, köprüyü geçip Neckar nehrinin kıyısı boyunca devam ettik, tahmini olarak 4-5 km.’lik bu yürüyüş çok keyifliydi. Avrupadaki başka şehirlerde de gördüğüm bir durum burada da karşıma çıktı. Hava açık ve güneşli olduğundan pek çok insan nehrin kıyısındaki çimlere uzanmış, az görülen güneşin tadını çıkarıyordu. Yağmurun eksik olmadığı Almanya için güneşli havalar neredeyse altın değerindedir. Yağmur uçsuz bucaksız yeşil alanları getirdiği gibi, maalesef karamsar bir atmosferi de kendisi ile getiriyor.
Nehrin iki kıyısına yapılmış evler ve binalar bir yandan, ağaçlar ve yeşil çimen diğer yandan şehrin silüetini iyiden iyiye güzelleştiriyor. Neckar’ın kıyısından yürürken karşı çapraza doğru bakıldığında ilerde dağın eteğindeki Heidelberg şatosu ve hemen aşağısında Eski Köprü (Alte Brücke) bütün görkemi ile görünüyor. Eski köprü 1248 yılında inşa edilmiş, üzerinde sağlı sollu heykelleri ve bir ucundaki iki kulesi ile etkileyici bir taş yapıdır. Köprüden karşıya geçip iki kulenin arasından geçince eski kent kısmına girilmiş oluyor. Kısa bir yürüyüşten sonra Karlsplatz’a ulaşılıyor. Bu meydan kare şeklinde bir alandır. Karenin bir tarafını, eski kentin en etkileyici mabedi olan Heiliggeist  Kirche oluşturuyor. Meydandaki binalar çiçeklerle süslenmiş, bakımlı ve renkli dış cepheleri ile meydanı da güzelleştiriyorlar. Meydanda bulunan pek çok cafe’de onlarca insan kahvelerini yudumlarken, trafik gürültüsünden soyutlanmış bu yerde yaşamın tadını çıkarıyorlar.
Yine aynı mekanda 400 yıllık bir bina var. Otel olarak kullanılan bu Rönesans binası Haus zum Ritterdir. Orada konaklamayı hayal etmiş fakat başaramamış biri olarak imkânı olan kişilere konaklamayı öneririm. Hayli pahalı olduğunu da eklemek isterim. Bu tarihi yapının ön cephesinde ‘’Hiçbir güzellik ölümsüz değildir’’ mealinde etkileyici bir cümle yazılıdır. Otelin önünden yürümeye devam edilirse HauptstraBe adındaki uzun ve mağazaları ile etkileyici olan caddenin başlangıç noktasına gelinir. Bu cadde İstanbul’daki İstiklal caddesini andırıyor. Sağlı sollu mağazalar, yol üstündeki ilginç mabetleri ve yürüyenlerin çokluğu ile yürümesi keyifli bir caddedir.
Karlsplatz’a tahminimce 200 metre mesafedeki Heidelberg Şatosu, şehre hakim bir tepede ve görkemi ile kişiyi büyüleyen bir yapıdır. Şatoya yürürken önünüze zorlu bir yokuş çıkar, bu yokuşun bitiminde ise seyir terasına varılır. Pek çok turistin durup şehrin kuş bakışı manzarasını seyrettiği ve fotoğraf çektiği bu yerden sonra şatoya giriliyor. Şato değişik dönemlerde eklenen yapıları ve eczacılık müzesi ile farklı bir mekândır.
Heidelberg aynı zamanda üniversitesi ile ünlü bir şehirdir. Almanyan’ın ilk üniversitesi burada 1386 yılında kurulan Ruprecht-Karls Universität Heidelberg’dir. Üniversitenin tıp bölümü çok gelişmiştir. Ayrıca sosyal ve sanat ağırlıklı bölümler de mevcuttur. Burada kanser araştırma merkezi de vardır.
Heidelberg’i tam olarak gezebilmek, cafelerinde keyifle kahve yudumlamak için birkaç gün ayırmakta yarar vardır. Heidelberg’de ziyaret edilecek bazı yerler de şöyle sıralanabilir: Almanya’nın ilk cumhurbaşkanı ve sosyal demokrasi fikrinin gelişmesine katkıda bulunan Friedrich Ebert (d. 4 Ocak 1871 – ö. 28 Şubat 1925)’in doğduğu ev, Filozoflar yolu, Mercedes Benz’in kurucusu ve ilk benzinli otomobilin mucidi Carl Benz’in eşi Bertha Benz müzesi, Yazarlığı ve engizisyonla mücade etmiş olması ile tanınan Anton Praetorius müzesi.

Bu yaz Bir Almanya gezisi yapmaya ne dersiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir