Do sporlarının Felsefesi ve Yeni Bir Stil Hankando Üzerine Söyleşi / Grandmaster / Soke Şefik Gülten

56-do-sporlarinin-felsefesiDo sporlarından ve do sporlarının felsefesinden bahseder misiniz?

Do sporları deyince anlaşılması gereken Uzakdoğu kökenli bütün savaş sanatlarıdır. “Do” kelimesi Japoncadır ve anlamı “yol” demektir. Aslında Japonca olmasına rağmen Kore stillerinde de bunu görmek mümkündür. Mesela Japon stillerinde Karate Do, Judo gibi isimler varken Kore stillerinde ise Hapkido ve Tekvando gibi isimler vardır. Her ne kadar Japonya ve Kore tarafından kullanılsa da tüm dünyada savaş sanatları arenasında evrensel dil haline gelmiştir. “Do” kelimesinin anlamı Japoncada “yol” olmasına rağmen, do, prensip ve kaidelerden oluşan bir felsefi yol olarak biliniyor. Do, iyi karakterli, kötülük düşünmeyen, hisleriyle hareket etmeyen, iyiliksever, haksızlığa uğrayanları koruyan, kurallara riayet eden, saygı ve prensip anlamlarını taşır. Do felsefesinin başlıca normlarının; doğru konuşmak, doğru dinlemek, doğru bakmak, doğru düşünmek, doğru hareket etmek, doğru emir vermek, doğru emir almak, doğru hizmet etmek, kuralların dışına çıkmamak, doğru insan olmak gibi ahlaki anlamda kendini yetiştirmek olduğunu görmekteyiz. Bu disiplinlerden; prensipleri olan, alt yapısı olan, felsefesi olan bir sanat doğmuştur. Mesela ahilik teşkilatı, zanaatla uğraşmış ve zanaatın evrensel ahlaki kurallarını yazmıştır. Do sporları ile uğraşanlar da kendi aralarında evrensel ahlaki normlar geliştirmişler. Hiçbir iş ahlaksız olmaz; ustalar, ahlaki yapıları zayıf, şer karakterli insanlara bu sanatı öğretmemişler. Kendini savunmak amaçlı kullanılmasını teşvik için öğretmişler. Do felsefesi, beden eğitiminin yanında akıl eğitimi ve insanın ihtiyacı olan dinginlik ve duruluk eğitimi ile yaşantımızı güzelleştirmemizi sağlayan bir disiplindir. Do felsefesi aynı zamanda disiplin ve eğitim metodudur.

Do’nun içinde saygı, sevgi, disiplin, nezaket, sadâkat gibi birçok ahlaki normlara önem verilir. Bizim için de ahlaklı olmak dinimiz gereği fazilettir ve olması gerekendir. Zaten bizim referanslarımız her zaman nebevi sünnettir.

Siz ne zamandan beri savaş sanatlarını yapıyorsunuz?

1979 yılında Selahattin Panpal Hoca ile Tekvando’ya başladım. 1981 yılında Mecidiyeköy’de bulunan “Oyama Karate Spor Okulu”nda büyük usta Ferhat Özsert’in talebesi olarak Kyokushinkai Karate’ye başladım. 1983 yılında hocamın direktifi ile asistan antrenör olarak Ümraniye Ferhat Özsert Karate Spor Okulunda göreve başladım. 1985 yılında askere gittim. 1987 yılında askerden gelince hocamın yanına gittim. Hocam bana “Ashihara Karate” branşına geçtiğimizi söyleyerek Sermet Ulufer Hoca’nın yanına gönderdi. 1994 yılına kadar Sermet Ulufer Hoca ile Ashihara Karate branşını çalıştım. Bu süre içerisinde birçok salon açtım ve birçok talebelerim oldu. 1998 yılında Nihat Yiğit Hoca yeni bir oluşuma gitti. Ben de kendisine destek oldum. Birlikte birçok faaliyetlere katıldım ve birçok başarıya imza attım.

Yıllar sonra kendi stilinizi kurdunuz. Hatta TRT sizin hakkınızda belgesel çekti. Bu konuyu anlatır mısınız?

Burada Nihat Yiğit Hoca’yı anmak isterim, kendisi ilk zorluğu yaşayandır. Biz ise ondan sonra kısmen de olsa zorluklar yaşadık. Dünya literatürünü bilmeyen birçok hocalarımıza izah etmekte zorluk çektik. Üç tane kitap yazdım. Onlarca seminer verdim. Neticede birçok kişinin uyanmasına, kendi stillerini kurmalarına yardımcı oldum, yol yöntem gösterdim. Bundan da bir kuruş menfaat temin etmedim. Spor, benim için, ideallerim uğruna her zaman lüks bir uğraşım oldu. İnsan bir sporla yıllarca uğraşırsa iyi bir sporcu olur. Ama zihni açık, çok okuyan, inceleyen bir kişi olursa işte o zaman sabit duramaz ve değişim başlar. Ben yıllarca Karate yaptım ve inceledim. Birçok hoca ile de çalıştım. Hep fotokopi makinesi gibi tüm teknikleri kopya ettik. Ne bu teknikler üzerinde kafa yorduk ne de bu teknikler herkese uyar mı dedik. Olduğu gibi kabullendik ama ne zamanki dünyaya açıldık, gördük ki durum bizdekinden çok farklıymış. Amerika’da yüzlerce stil var ve neredeyse her hocanın kendi stili var. Maalesef bizde stil kuracağım dediğin zaman kıyameti koparıyorlardı. Ben de yıllarca süren bütün bilgi birikimlerimi kayıt altına aldım, bir sistem haline getirdim. Savunma sanatları, ortaya çıktığı kendi ülkelerinin kültürlerini yansıtmaktadır. Bu savunma sanatlarının gerek selamlama ve gerekse çalışma ortamındaki uygulamaların farklı oluşu bu ülkeler arasındaki kültürel farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Ben de kendi kültürümü yansıtan bir çalışma yaptım. Her çalışmanın spora ve kültüre müspet etkisi vardır. Benim şu anda yüzlerce öğrencim var. Türkiye’nin her yerinden birçok talepler var. Bu hayırlı çalışmalar adım adım ilerliyor. İnanıyorum ki ileride dünyaya açılacak, Osmanlı kültürünü yeni nesiller öğrenecek.

Her isteyen savaş sanatı kurabilir mi, savaş sanatı kurabilmek için hangi özelliklere sahip olmak gerekir?

Tabi ki her isteyen kuramaz, geçerliliği olmaz. Bir savaş sanatını kurmak için belirli kriterler vardır. Bir stilden en az 5.Dan belgesine haiz olmak gerekiyor. En az üç stilde usta olması gerekiyor. Zaten üç stilde usta olan kişiye stil kurmasa bile “Sen hangi stili yapıyorsun?” demek abesle iştigaldir, ayıptır. O usta artık, Grandmaster seviyesindedir, kimse ona karışamaz. Bir usta, bir stil kurduğunda elbette ki kimseye danışması zorunlu değildir. Fakat uluslararası düzeyde sanatının geçerliliğinin kanıtlanması gerekmektedir. Böylelikle bilimsel veya gerçek bir sanat olma özelliğine kavuşmuş olur. Türkiye’de ilk savaş sanatları kavramı ortaya konduğunda Sayın Yabgu Nihat Yiğit’in sistemini onaylamak üzere Amerika’dan iki usta gelmişti. Benim de mensubu olduğum bu stilin 5 gün süren seminerlerine katılan Amerikalı ustalar, stilin varlığı ve geçerliliği konusunda hemfikir olduklarını beyan etmişlerdir. Seminer sonrası, gelen ustalardan Grandmaster Keith Nesbitt, Yabgu Nihat Yiğit’e sistemi tanıdığına dair 8.Dan belgesi vermiştir. İleriki dönemlerde kendisini 10.Dan ile belgelendirmişlerdir. Görüldüğü üzere bir stilin dünya üzerindeki varlığını gösterebilmesi için bazı kurumlarca onaylanması gerekmektedir. Ben de kendi savaş sanatım olan Wakazamurai stilini kurduğumda merkezi Amerika’da bulunan WOMA (World Organization of Martial Arts) adlı kurumun başındaki Soke Jack Stern’e başvuruda bulundum. Kendisiyle seminerlerden, Türkiye ziyaretlerinden tanıştığımız ve samimi olduğumuz için memnun olduğunu dile getirdi. Stilimin adını, kuruluş tarihini, stilime ait çekilmiş video görüntülerini, en son aldığım dan belgelerimi, mail adresimi ve web site adresimi ibraz etmemi istedi. Bunları hazırlayıp kendisine gönderdim. Bir ay gibi bir süre sonra bana gönderdiği cevabında, beni yakından görüp tanıdığını, teknik olarak çok iyi konumda olduğumu ve Türkiye’de iken dikkatini çektiğimi söyleyip stilimi onaylayabileceğini beyan etti. Şayet Türkiye’ye gelip beni görmeseydi mektup veya internet yolu ile stilimi onaylamasının mümkün olmayacağını belirtti. Ben de gerekli belgeleri hazırladım, teşekkür mektubumu da ekledikten sonra Amerika’ya yolladım. Stilimin uluslararası bir organizasyonda onaylanması karşılığında benden ücret talep etmeyeceğinin sözünün arkasında durarak, gerçekten göndermiş olduğu belgeler karşısında herhangi bir ücret talebinde bulunmadı. Aynı Nihat Yiğit Hoca gibi bana da 8.Dan uygun görülerek belgelerim gönderilmişti. Daha sonraki zamanlarda sık sık telefonda ve internette görüştüğümüz usta ile, çeşitli organizasyonlarda birlikte çalışmalarımız oldu. Kısa zaman içerisinde yapmış olduğum başarılı organizasyonlar, tekniksel anlamdaki çalışmalarım, tezlerim ve dünya çapındaki araştırmalarım, bu kurul tarafından takip edilmiş olup tarafıma gelen bir mektupta “Sen dünya çapındaki araştırmalarım ya da gördüğüm bir çok 10.Dan sahiplerinden çok daha başarılı ve azimlisin. Bu yüzden seni 10.Dan olarak kabul ediyor belgeni gönderiyorum.” demiştir. Elbette ki bu benim için onur vericiydi. Tarafıma verilen Soke (sistem kurucusu) unvanından yaklaşık bir yıl sonra, dünyada ilk kez tarafıma düzenlenmiş olan “Asya Savaş Sanatları Üstün Hizmet Ödül Belgesi” ile ödüllendirildim. Çalışmalarımı yakından takip eden bu kuruluş, zaman içerisinde uluslararası çalışmalarım, paylaşımlarım ve yazmış olduğum “Yaşam Felsefem Budo” adlı eserimden dolayı Philosophy Professor in Martial Arts (Savaş Sanatları Felsefe Profesörü) unvanına layık gördü ve Türkiye’de ilk profesör unvanı alan kişi oldum.

Şahıstan alınan sertifika veya diploma ile, stil kurucusu olduğun onaylandı anlamına gelmez. Dünyada kendisini kanıtlamış bir organizasyon veya kuruluştan onay almak gerekir. Üstelik bu kurumların verdiği belgelerin üzerinde konsey üyelerinin imzası olmak zorundadır. Zira konsey üyelerinden birisi sizi tanımadan asla imza atmaz.

Bu konseyin nasıl bir yapısı var?

Konsey, kişilerin stillerini ve derecelerini onaylayan kurumlar demek. Konsey üyeleri her biri üçten fazla stilde söz sahibi ustalar. Bu kurum “Soke konseyi”, “Grandmaster konseyi” gibi isimlerle hareket etmektedir. İngilizce Soke Council ve Grand Masters Council olarak anılmaktadır. Bu konseydeki kişilerin tümü Soke veya Grandmaster derecesindedir. Grandmaster deyimi genellikle Amerika ve Avrupa’da kullanılan unvandır. Japonya’da ise karşılığı Soke ve Hanshi ile aynı anlamdadır. Soke konseyinde olmak için uzunca zamandır uluslararası alanda çalışmalara katılmak, en az 5 büyük usta tarafından onaylanmak gerekiyor. Bu ustaların da en az 10 ülkede tanınması şart. Bilginiz, tecrübeniz, kişiliğiniz ve uluslararası düzeydeki samimiyetinize bakılıyor. Yani bu konseylere katılmak öyle sanıldığı kadar kolay değil.

Soke konseyi nasıl oluşuyor, bize biraz anlatır mısınız?

Bazı Soke ve Grandmaster organizasyonları, işleri kolaylaştırmak için dünya çapındaki hocaları bir araya toplayıp müracaat edenlerin tüm bilgilerini kontrol ediyor. Otuzdan fazla şartı var. Bu değerlere sahip hocalara kendi sertifika ve diplomalarını veriyorlar. Bu beş tane Grandmaster ayrı ayrı da belge verebilir, toplu olarak tek bir belge de verebilir. Önemli olan kişinin gerçek bir usta olduğunun ustalarca tespit edilmesi ve onaylanmasıdır.

WOMA tarafından bana gönderilen yazıda Soke olabilmek için 30 şarttan bazılarını söyleyeyim: 45 yaşını doldurmuş olmak. Savaş sanatlarında 30 yılını doldurmuş olmak. En az 5.Dan sahibi olmak. Savaş sanatlarında en az 3 stil uygulamış olmak ve bunlardan 5.Dan belgeli olmak. Yaşadığın ülkede sosyal faaliyetlerden en az 3 tanesini ibraz etmek. Yaptığı stilin tüm özelliklerini ve felsefi alt yapısını anlatan tez dosyası hazırlamak. Kurmuş olduğu stil hakkında üniversite bazında en az iki kez seminer vermiş olmak gibi birçok şartları var. İşte görüldüğü gibi, Dan belgesi veya stil kurucu belgelerinde istenenlerin dışında Soke olabilmek için bu şartlar aranmakta.

Kendi konseyinizi nasıl kurdunuz?

2008 yılında Dünya Savaş Sanatları arenasında önemli konumda olan Soke ve Grand Master’lara, Türkiye’de Soke konseyi oluşturmak istediğimi ve bunun alt yapısını hazırladığımı söyledim. Hepsi olumlu baktılar ve bu konsey oluşumunda yer alacakları için onur duyduklarını ilettiler. Hızla çalışmalara başladım ve kısa sürede konseyi kurdum. Uluslararası düzeydeki hocaları konsey üyeliklerine alarak Türkiye’de çok büyük bir başarıya imza attım.

Bu ne demekti? Artık Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde yeni bir stil kuranların bu stile onay almak için bize başvurmaları yeterliydi. Zira Amerika ve Avrupa’da bulunan konseylere bağımlı kalmayacaktık.

Bu topraklarda yetişmiş ve bu toprakların ekmeği ile bir yerlere varmış bir fert olarak, Türkiye’de de onay merci bir konsey kurma mücadelesini verip zaferini kazanmış oldum.

Kurmuş olduğum bu konseyin hâlâ başındaydım. O tarihten bu yana 7 kıtadan bu konseye başvurular yapıldı. Tezlerini ve çalışmalarını bilimsel bulduklarımızı konsey olarak kabul ettik. Uygun bulmadıklarımızı kabul etmedik. Ayrıca bazı konseyler gibi diploma ve belgeleri satmadık. Sadece hak edene kardeşlik birliği çerçevesinde hakkı olanı verdik.

Şimdi Konseyimiz 14 kişiden ve dünyanın birçok ülkesinden olmak üzere yüzlerce üyeden oluşmaktadır. Bu, azmin ve inancın zaferidir.

Grandmaster Şenel ilhan Hocamız’dan ve onun kurduğu stil hakkındaki incelemelerinizden bahseder misiniz?

Kendisini, uzun zamandır tanıdığım dostum ve kardeşim Fikret Yiğit vesilesiyle tanıyordum. Şenel İlhan Beyefendi’yi Türkiye’de uzun zamandır fikri mücadele veren yiğit bir kişi olarak bilmekteydim. Grandmaster Şenel İlhan Hocamız birçok dövüş sanatında derinlemesine bilgi sahibi, üst düzey bir usta. Kendi şahsına münhasır, orijinal teknikleri var. Herkesin iki kolu ve iki ayağı var, herkes tekme yumruk atıyor. Uzaydan gelme bir yumruk çeşidi yok. Önemli olan, antrenman metodu, felsefi alt yapısı, birçok talebesi olan bir sistemi inşa edebilmektir. Bugün Grandmaster Şenel İlhan Hoca’nın talebeleri ve talebelerinin talebeleriyle yüzlerce öğrencisi var. Benim bildiğim, sadece Fikret Hoca’nın yüzden fazla talebesi var. Grandmaster Şenel İlhan Hoca’nın tez dosyasını inceleyenlerden birisiyim. Dünyanın birçok ülkesinden bizim konseyimize yüzlerce başvuru geliyor. Bunların birçoğu alt yapısı olmayan ve uydurma stillerden oluşuyor. Elbette konsey olarak biz bunları değerlendirmeye dahi gerek duymadan red kararı veriyoruz. Grandmaster Şenel İlhan Hoca’nın tezlerinden, tekniksel ve teorik çalışmalarından etkilendiğimizi söylemek isterim. Kısacası Şenel İlhan Hoca, “Grand Master” unvanını sonuna kadar hak eden bir usta.

Biz süper stiller, havada kırk takla atılan teknikler aramıyoruz. Biz, ileriki dönemlerde kendisini tekniksel veya ruhsal anlamda aşabilecek, başarılı işlere imza atabilecek ve ahlaki anlamda insan yetiştirebilecek normlara dikkat ediyoruz. Şenel İlhan Hoca, Grandmaster unvanını fazlası ile hak ediyor. Zira bunu yakın çevresine ve yetiştirdiği düzgün insanlara bakarak da görebilmekteyiz. Grandmaster Şenel İlhan Hoca, aslında bizim de ders çıkarmamız gereken birçok konuda çalışmalar sergileyen farklı bir yapıya sahip. Grandmaster Şenel İlhan Hoca’nın kurduğu Hankando sistemiyle Türkiye’de savaş sanatları çok daha farklı bir boyut kazanacak. Grandmaster Şenel İlhan Hoca ile tanışmak, onun mücadelesine katkıda bulunmak ve birlikte olmaktan onur duyuyoruz. Yeni stili olan Hankando hayırlı olsun. Biz her zaman yanında olacağız. Selam ve dua ile…

1 yorum

  1. Şenel hocamı ve ekibini tebrik ediyorum.Her zaman yanınızda olduğumu bilmenizi isterim.Saygı ve selamlarımla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir