Seyahat bir ihtiyaç mıdır? Seyahat bir yenilenme midir? Seyahat insanda neyi deşifre eder? Seyahat, insan-mekân ilişkilerine neler katar?
Her yolculuk, -uzun veya kısa- bir dünyanın, o dünyaya ait alışkanlıkların ve aslında o dünyaya ait her şeyin geride bırakılması anlamına geliyor. Önümüzdeyse bilmediğimiz bir dünya ve bilmediğimiz bir istikbal duruyor. Bir “gerçek” terk edilirken, bir “mümkün”e doğru yol alınıyor. Terk edilen gerçeğin bizim tarafımızdan istenir olup olmadığı önem taşımıyor, o gerçeğin bir başına değeri olup olmadığı da önemli sayılmıyor; önemli olan o gerçeğin biliniyor/aşina olması. Oysa istikbalde karşılaşılacak olan gerçek, bütünüyle meçhuldür. Muhtemelen yolculuk öncesi hissettiğimiz kaygının zeminini de bu meçhul oluşturuyor.
Yuvaya dönüşümüzde de aynı duygu bu kez tersinden yaşanır: Yolcu olarak gidilen yerler, bulundukları yerde, “orada” bırakılır. Yolculuğun noktalandığı her yerde hayat sil baştan yaşanmaya başlanır.
Seyahat insanlara neler katar? Seyahat etmemizin psikolojimizi etkileyen bir yanı var mı? Seyahat davranışlarımızı nasıl değiştiriyor?
Peygamberimiz (sav) “Seyahat edin, sıhhat bulursunuz.” buyurmuştur. İnsan ruhu, kâinatta geçerli olan hareket kanununa tâbi olarak hareket etmekle rahatlar, mutlu olur. Çalışan kimselerin, tembellik edenlerden daha mutlu olmalarının hikmeti de budur.
Ayrıca, her yenilikte bir lezzet vardır. Seyahatte de yeni mekânlar, yeni havalar, yeni arkadaşlar, yeni meşgaleler olur. Bu çok yönlü yeniliklerden dolayı da ruhta bir ferahlık oluşur, bu da sağlığa yardım eder.
Seyahat; zahiren değişik yerleri, değişik insanları görmek ise de hakiki manada kişinin çeşitli “esma” tecellileri ile yüzleşme fırsatı yakalamasıdır.
Gidilen her mekân, görülen her insan; bizde mevcut olduğu halde o güne kadar farkına varamadığımız, kapalı olduğumuz, kendimize uzak saydığımız, belki de hiç görmek istemediğimiz yanlarımızın açığa çıkışına yardımcı unsurlar olarak karşımıza gelirler.
Her seyahat; kendi iç dünyamıza tutulan bir aynadır.
Her seyahat; beynimizin kapalı devrelerini yine beynin en rahat ve en keyifli biçimde kullandığı, insanoğlunun en kolay kavrama ve öğrenme aracı olan “görsellik” ile mevcut veri tabanını yenileme, değişim ve dönüşümü tecrübe etme vesilesidir.
Mekânların ve insanların enerjisi; bastırılan duyguları, görülmeyen yargıları, saklanan ilgi ve nefretleri hızla açığa çıkarır. Kişi; bazen bu sahnelerde beşeriyetine teslim olup öfke, hırs, kaygı girdaplarına düşerken, bazen de bulunduğu vadiden yaylalara yükselme, ufukları daha yüksekten seyretme şansına kavuşur! Çünkü kişinin bilinçaltının en hızlı ve en çıplak olarak açığa çıktığı üç hal; “yemek” “yol arkadaşlığı” ve “alışveriş”in üçünün birlikte yaşandığı yegâne durum seyahatte mevcuttur!
Kültürler arası iletişimler kişilere neler katar? İnsana neleri gözlemleme imkânı verir?
Seyahate başladığımızda bir dünyayı arkamızda bırakırız. Alışkanlıklar; günlük hayatımızı düzenleyen ve bize rutinin konforunu hissettiren özelliğinin yanı sıra, bir açıdan da bağımlılık ve sınırlanmak demektir. Seyahatle günlük alışkanlıklarımızın konfor alanının dışına çıktığımızda başta biraz tedirgin hissetsek de bu deneyimin bizi özgürleştireceği ve geliştireceği kesindir.
Uzaktan bakmak yerine başka kültürlerin içine girip insanların arasına karıştığınızda, bir kentin ara sokaklarında dolaşıp havasını soluduğunuzda, hatta o kentin ya da kasabanın toplu taşımasını kullandığınızda, oradakilere daha kolay empati yapabilirsiniz. Günlük hayattaki sorunlarını, sevinçlerini, kederlerini, tarihlerini ve onları heyecanlandıran ve motive eden faktörleri daha rahat hisseder, kendinizi de o ortamın bir parçası gibi hissedeceğinizden onlarla duygudaşlık geliştirebilirsiniz. Empati ve farkındalık ise duygusal zekânın gelişiminde çok önemli faktörlerdir.
Tatil, bir şey yapmamak mıdır? Tatile bakış açısı nasıl olmalı?
Postmodern dünyada reklamlar bize, her şey dahil, bol animasyonlu, bol aktiviteli lüks bir tatille bütün stresimizden arınacağımızı vaat eder. Oysa gerçek bambaşkadır. Bilmediğiniz bir coğrafyada olmak, farklı kültürlerden insanları tanımak, seyahat etmenin doğasında vardır. Bu adeta bir tutkudur, insanı bir kez sardıktan sonra kurtulmak kolay değildir. Hele de “turist” olmaktan çıkıp “seyyah” olmuşsanız size sunulanlarla yetinmez, yaşamak istediklerinizi yaşamak, kendi görmek istediklerinizi görmek istersiniz. Bu yüzden tatili; “boş durma, vakit öldürerek dinlenme”den ziyade, seyahat edip “öğrenerek, gelişerek” kendimize artı değer katma vesilesi olarak anlamamız daha isabetli olur diye düşünüyorum.
Seyahatin, tefekküre açılan boyutundan bahsedebilir misiniz? Kendi içimizde yaptığımız yolculukların verimliliği için seyahat nasıl yapılabilir? Dünya hayatı da bir yolculuk diye düşündüğümüzde yolun da yolculuğun da hakkını vermek nasıl olmalıdır?
Seyahat, mümkün olamayacağını düşüneceğiniz güzellikte manzaralar görmenizi sağlar. Seyahat size gerçek güzelliğin ne olduğunu gösterir. Yine seyahat, her şeyin kendi tarzında güzel olduğunu gösterir. Hayranlık, hayret gibi duyguların yanı sıra tefekkür de yine seyahat sayesinde gelişir.
Yüce yerler; günlük yaşamın akışı içinde telaşla ya da öfkeyle karşıladığımız sınırları, sükûnetle kabul etmemizi sağlar. Bize meydan okuyan tek şey doğa değildir. İnsanların dünyası da en az doğa kadar kudretli ve ezicidir. Ancak doğadaki uçsuz bucaksız alanlar, bizi aşan şeyleri kabul etmemiz gerektiğini bize iyilikle ve saygıyla hatırlatırlar. Yüce yerlerde vakit geçirmek; aklımızın sınırlarını zorlayan, yaşamımıza girip sinirlerimizi bozan büyük olayları daha huzurlu bir sükûnetle kabul etmemize yardımcı olur.
Seyahat, bir yandan da bize dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösterir. Ve bu durumu doğru okuyabilirsek seyahat, insanı daha alçak gönüllü yapar.
Seyahat ederken karşımıza çıkacak tefekkür fırsatları çok katmanlıdır. Geniş yollar, vinçler, trenler, uçaklar, yüksek binalar, insana bir an için küçüklüğünü unutturabilir ve kendi nefsi için olmasa bile türü adına: “Vay be! Ben neymişim!” diye parmak ısırtabilir. Öte yandan üzeri nilüferlerle örtülmüş esrarengiz göller, bilmediğimiz yerlerdeki içinde timsahların yaşadığı ırmaklar, çöller, çöl fırtınaları, çölün aslanları, develeri ve ormanların filleri, gorilleri, çöllerdeki aklın havsalanın almayacağı kum taneleri, ormanların yaprakları, kuzey ve güney kutuplarındaki buz dağları, binlerce millik okyanuslar, uçsuz bucaksız sular, uçsuz bucaksız karalar ve gökyüzü tavanına yerleştirilmiş milyarlarca yıldızıyla uzayın sonsuz derinliği karşısında kendi cirmini (hacmini) fark eden insan, bu büyüklükler karşısında kendine dudak bükebilir.
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

