Sabır tavsiye edilecek günlerdeyiz. Biz sabır derken Gazze’dekiler hayatla şehadet arasında, elinden geleni yaparak tevekkülün zirvelerinde… Şehitlerin çoğu çocuklar ve bebekler… Bebekler yani bu şartlarda sayısal azlığa rağmen ölümü ve savaşı göze alan ve zafer peşinde koşan askerî kimlikli insanların dışında kalan masum canlılar… Çocuk ve bebeklere “sivil” statüsü dahi verilmeyen ve eşine benzerine rastlanmamış bir vahşet bu… Mazlumun dini olmaz ve bu saldırıların “insan” nesline yönelik olduğu o kadar açık ki… Soykırım canileri…
“Ey İnsanlar!” hitabını hak etmeyen cehennemlikler sürüsü, “hayvandan aşağı” hitabının gerçek muhatapları… Bu devrin firavunları, gerçek Musa düşmanları, peygamber katilleri… Öbür âlemde de ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilecekler!.. Gazze’yi büyük bir katliam kampına çevirenler… Mescid-i Aksa düşmanları… Bugün yaşasaydı Hz. Süleyman’ın Hz. İbrahim’in, Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın tokat atacağı vahşiler… İnsan olmayanlar ancak, insanı insan olarak görmezler. İnsanlık düşmanı zombiler… Yeryüzünde şeytanın askerleri… Asıl adı kafir, müşrik, zalim…
Gazze, Kudüs ve Filistin davası öyle bir dava ki inananlar için Gazze bir turnusol… Çok önceden düşünmek ve söylemek gereken sözleri bugün tekrar etmekte bir beis yok çünkü elzem… Artık yediğimiz, içtiğimiz, yattığımız, kalktığımız, düşündüğümüz Kudüs olsa haktır. Ekonomi, askerî güç, strateji, duruş; her şey Kudüs olmalı. Çünkü fitnenin, yılanın başı orada… Bu vahim durumu sadece niyet ve temennilerle yürütemeyeceğimiz çok ama çok açık… Şu ana kadar da yürümedi zaten. Ümmetin birleşmesi ve birleştirilmesinden başka bir yol olmadığı da çok açık… Trafikte kardeşiyle kavga edenler vazgeçsin, ego tatminiyle uğraşanlar vazgeçsin, dünyalık mal mülk peşinde koşanlar vazgeçsin, sefalet hayatı içinde yaşayanlar vazgeçsin; yatağında rahat uyuyanlar vazgeçsin…
Küçük bebeklerin dili yok ama bizim dilimiz var. Küçük bebeklerin gücü yok ama bizim gücümüz var. Küçük bebeklerin eli, ayağı, başı kopmuş; vücutları mermi ve şarapnel, ciğerleri fosfor bombalarıyla dolu… Ölmeden önce dahi açtı onlar… Anestezi malzemesi yoktu, canlı canlı tedavi edildiler; ilaç yoktu, ölümü beklediler. Annelerin kaçıncı şehit olduğu belli olmayan yavruları ve bebekleri onlar. Bizim ise elimiz ayağımız sağlam, bedenimiz sağlam…
İki milyondan geriye kalanlar aynı coğrafyanın yarısında aç, sefil, bombalar altında ölümü bekleyerek yaşamaya mahkûm… İstisnasız her ailenin şehidi var, gazisi var… Yaşlısıyla kadınıyla çocuğuyla silahsız, korumasız ve mazlum… Erkek ya da kadın, eşini çocuğunu kaybedenler… Hastaneler cenaze ve yaralılarla dolu… Moloz yığınlarının üzerinde ezan okuyup insanları namaza davet eden çağrı bugün hâlâ Gazze’de devam ediyor. İslam’ın ilk zamanlarına ne kadar da benziyor değil mi? Keşke Habeş kralının o devirde Müslümanları ezdirmediği kadar Müslüman kardeşlerine sahip çıksa ümmet; ensar misali, Hz. Peygamberi (s.a.v.) yalnız bırakmayan Ebubekir misali, orduyu donatan Osman misali, her hâlükârda canını ortaya koyan mücahid, gazi, şehid sahabe misali… Maalesef hesabını asla veremeyeceğimiz durumdayız bugün…
İsrail mi? Gazzeli çocukların lokmalarına kan doğramakla, canlarına zehir sıkmakla, kanlarını emmekle meşgul… Savaşın ortasında doğan bebekler, üstelik prematüre ve ciddi bakıma muhtaç, bütün çocukları aynı anda ölen anneler, kız ya da erkek kardeşini kaybeden kız ya da erkek çocuklar, anne babası ölen çocuklar, hep bu vahşet ve trajedinin akıları durduran acılar acısı görüntüleri… “Yüreğinde kıyameti kopmuş” çocuklar, şehadeti tatmış, gözünü hakikat âleminde açmış ve “Allah’ım, ümmeti sana şikâyet ediyorum.” diyerek ruhunu teslim etmiş…
Hastane vurmak ne demek? Savaşlarda esirlerin dahi bir hakkı hukuku var. Zaten her tarafını sarmış, tüm Gazze’yi esir almışsın… İki milyonluk bir açık hava hapishanesine çevirmişsin… Aç susuz, elektriksiz, yakıtsız bırakmışsın… Başını uzatana uçaklarla bomba yağdırıyor, tanklarıyla vuruyor, fosfor bombaları kullanıyor, her türlü teknolojik üstünlüğe sahip ama korkak ve gaddar… Yaşlılara merhameti yok, insanlıktan çıkmış… Sadece hastane değil, ambulansları da vuruyor. Savaşacaksan adam gibi savaş, korkak köpek…
Ebabilleri kendi lisan-ı haliyle davet eden Hz. Peygamberin (s.a.v.) dedesi Abdulmuttalip kadar Allah’a itikadımız güvenimiz inancımız tevekkülümüz varsa gelin bugün ümmet olarak biz Ebabil olalım ve görevimizi yapalım… Küçük çamurlarımız İsrail’in tepesine çöken ve durduran büyük kayalara dönsün… Kafamız bu kadar karışmış olamaz… Çünkü sözün bittiği yerdeyiz ve birbirimizin yüzüne bakacak halimiz yok, affeyle Allah’ım!..
Dünya kör, sağır, dilsiz değil… Dünyanın her yerinde İsrail protesto ediliyor ve Filistin’e destek var, Gazze katliamı lanetleniyor. İngiltere, Amerika, İsrail, Fransa, Almanya ve sinsi işbirlikçileri lanetleniyor. Birleşmiş Milletlerde katliama el kaldıran Amerika ve Yahudi kuklası devlet başkanları yalanlanıyor. Kanada başbakanı yuhalanıyor. Soykırıma hayır diyen gazeteciler, futbolcular İsrail marifetiyle işten çıkarılırken İsrail’i eleştiren sanatçının konserleri iptal ediliyor.
İlim irfan ve hikmet ehli Şenel İlhan Beyefendi’nin Gazze’de yaşananlara dair instagram hesabındaki açıklaması, ne yapılması gerektiğine dair bir uyarı niteliğinde:
“Bazı şeyler apaçıktır, apaçık olanı tartışmak ise, aptallıktan değilse bile, kesinlikle alçaklıktandır!
Ben eminim ki şu koca ve kocamış dünyada, bir tane bile normal zekâya sahip ve en asgari düzeyde ahlakı ve vicdanı olan ve hangi din, siyasi görüş veya ideolojik duruşa sahip olursa olsun; hiçbir insan; şu zalim, katil, terörist İsrail’in Filistinlilere on yıllardır yaptıkları insanlık dışı zulümleri inkâr edemez, normal göremez ve kesinlikle fıtraten reddeder…
Yani bu apaçık bir gerçek ve tartışılması bile akla ziyan, ahlaka ve insanlığa ters, utanç verici bir adaletsizlik ve bir o kadar da saçmalıktır!!!
Şimdi mesele bu kadar apaçık ortada iken, Gazze tüm dünyanın gözü önünde yok edilirken, ahlak ve akıl özürlü Joe Biden’in, İsrail’e “Vur! Yok et Gazze’yi. Her türlü zulüm ve her tür pislik ve barbarlık serbest…” dercesine destek açıklamaları yapması, hiçbir erdemi ve ahlakı olmayan zavallı ilkesiz, ilkel Avrupa’nın da aynı ağızla zulmü desteklerine rağmen; sözün bittiği ve fiili olarak bu zulme karşı ne yapabilirizin hesabını yapma zamanı artık gelmedi mi?
Artık sözün bittiği yerde değil miyiz?
Yani tüm dünyanın ahmaklığı ve alçaklığı seçtiği bu zulüm karşısında, artık Allah için bir şeyler yapmanın en çok bu millete yakıştığı ortada değil mi?
Rahmetli cennet mekân büyük mücahit Necmettin Erbakan Hoca’nın da dediği gibi “Bu İsrail laftan sözden anlamaz, o güçten anlar.” sözü işte sözün bittiği yer değil midir? Sözün özü: Artık sıkıcı ve işe yaramaz gevezeliği bırakıp, bizzat devletin yetkilileri bir şeyler yapmalı ve aç, susuz, yaralı biçare bırakılmış gece gündüz tepelerine bomba yağdırılan Gazze halkının âhı Allah’ın gazabı olmadan acil, hemen bir şeyler, gerçekten bir şeyler yapılmalıdır…
Biz her zaman, her durumda hazırız ve şehadet her zaman en güzel hayalimiz.
Ancak, özellikle bu kaos zamanında, bireysel anlamda hiç kimse devlete rağmen Filistin’e savaşa, cihada gitmeye kalkmamalı ve bu salaklığı da asla cihat falan da sanmamalıdır…
Yarın ne gösterir bilinmez ama gerekirse ve Allah nasip ederse, şehadet aşkı ile yanan her Müslüman için makul zaman ve uygun zemin ve devletimizin önderliğinde bir iş düşerse, her Müslüman evladı da buna hazır ve gönüllü olmalıdır!!!
İnşaAllah, devletimiz, başta İsrail ve diğer teopolitik hesaplarla dünyayı karıştırmak ve yine onların saçma deyimiyle “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” amaçlı her siyasi faaliyeti yürüten aklı kıt muhataplarını hakkıyla tanıyor ve ona göre de tedbir ve hazırlıklarını yapıyorlardır…
Şu bir gerçek, Netanyahu bizim Türkiye’deki kendini mehdi sanan delilerden hiçbir farkı olmayan üşütük bir adamdır!
Tek farkları Netanyahu elinde devlet gücü olan tehlikeli bir deli, diğerleri ise sadece deli!
İnanç farkları ise konumuzun harici…
O halde bu, şu demektir:
Bu aklı kıt fakat elinde nükleer güç, arkasında Amerika ve diğerleri gibi, yığınla güç olan bir hasta, neler yapabilir? Bu Gazze cinayetlerinden sonra ne planlıyor? İyi analiz etmek ve zerre tereddüt etmeden her önlem ve gayretin içine çok geç olmadan girmek gerekir!
Kanaatimce bir an önce ateşkes sağlanmaya zorlayıcı dünya çapında bir baskı uzak bir ihtimal de olsa işe yarayabilir fakat buna da çok güvenmeden hazırlıklar yapılmalı ve millet bu anlamda tam anlamıyla şuurlandırılmalı ve en azından psikolojik anlamda diri tutulmalıdır…
Evet, bu adam duracak gibi görünmüyor! Ayrıca nasıl olsa şeytanın sesi Amerika, kırmızı çizgi yok dedi bir defa!..
Destek, iblis Amerika ve yalakalarından, motivasyon ise tahrif olmuş Tevrat’tan olunca şeytani bir cezbe ile şahlanan Netanyahu, bir sabah kalkarız ki, Kudüs’ten Filistinlileri kovuyor, Mescid-i Aksa’yı iş makinaları ile yerle bir ediyor ve daha neler neler…
Gerekçesi ne? Dini. Yani tahrif edilmiş bir dine dogmatikçe inanmak! Allah’a şükür ki tahrifçi Yahudiler, kutsal kitaplarına ayet diye “Yahudi olmayanların etlerini ister çiğ ister pişirerek yiyebilirsiniz.” yazmamışlar… Ya yazsalardı? Nasıl olsa, sorgulayacak beyni olmayan bu ahmak fanatikler buna da inanacak ve Allah’ın böyle diyebileceğinden zerre şüphe etmeden bizi rahatça kahvaltı malzemesi görebileceklerdi…
Dediğim gibi bu adam deli ve insan olduğu da şüpheli…
Sözün özü: Bu yaratıktan her şey, her şey beklenir ve gaflete düşecek zerre zaman yok!
Dedikodu ve gevezelikle oyalanmak ise, hem kendini aldatmak, hem de Kudüs davasını ve memleketin bekasını tehlikeye atmak ve ayrıca affedilmez çapta ahmaklık ve ferasetsizlik olur, vesselam!”
Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi Gönül Dergisi

