Psikolojik katılık nedir? Yaşanılan olumsuz duygular karşısında zorlu duygulara karşı aldığımız tavır, olaylara hep aynı türden verilen tepkiler, örneğin yaşadığı her tartışmayı geri çekilme ya da küsme eylemi ile bitiren birisini düşünelim… Bu durum iç dünyasında kişiye kendini nasıl hissettiriyor? Kişi böyle bir yöntemle aslında kendisine ne yapmış oluyor?
Psikolojik katılık kişinin kendisini değerlerinden ve olmak istediği kişiden uzaklaştırmasına rağmen sınırlı davranış repertuarıyla harekete geçmesi, anlık rahatlamalar için uzun vadeli kayıpları göze alması, düşünceleri ve duygularının esiri olup kendisine dışarıdan bakma becerisindeki zayıflığı içeren durumun adıdır. Kabul ve Kararlılık Terapisi’nin bakış açısına göre psikolojik katılığın boyutları patolojinin boyutlarını belirler.
Sorunuz özelinde verdiğiniz örneğe bakacak olursak, bu örnekte zorlayıcı duygulara geri çekilme yanıtı veren kişi hakkında pek çok noktaya vurgu yapabiliriz. Hayat sürekli değişirken, uyaranlar sürekli değişirken, her ilişki kendine mahsus özellikler taşırken kişi her defasında her zorlu duyguya ve duruma hep aynı yolla, geri çekilerek kaçınma ile yanıt veriyorsa burada kendisinin dayanmayı göze alamadığı ve kaçınmanın verdiği anlık hazza muhtaç hissettiği şeyler içinde deneyimliyor olmalı. İç aleminde ilişkilerle ve zorlu duygularla ilgili var olan katı kurallar ve alternatif çözümlere yönelik beceri eksiklikleri kişiyi her defasında bildiği yollara sevk eder. Ve bildiğimiz yol her zaman daha güvenlidir. İnsanoğlu olarak zannedildiği gibi mutluluğa değil, güvende hissetmeye endeksliyiz. Dolayısıyla güvende hissettiğimiz strateji bedeli ne kadar yüksek olursa olsun tercih sebebimiz oluveriyor. Çünkü kaçınma ile gelen anlık rahatlamaya son derece muhtacız.
İnsanların çözümlerden ya da yapmak istediklerinden çok sıkıntılara odaklı ya da hayatlarında çıkarmak istedikleri duygulara odaklı bir sistemlerinin olduğunu söylediniz. Bu sistemi başka türlü kodlamanın bir yolu var mı?
Elbette var. Kabul ve Kararlılık Terapisi(ACT) tam da bu soruyla ilgileniyor. Düşünce, duygu ve diğer insanları değiştirmeye çalışmak yerine bu deneyimlere bakış açımızı değiştirmeliyiz. Duygu ve düşüncelerimiz bizim düşmanımız değil, onlar hayatta kalabilmemizi sağlayan yol arkadaşlarımız. Savaşmak ve kurtulmaya çalışmak yerine deneyime açık olmayı kendimize öğretebiliriz.
Duygu ve düşüncelerle savaşmak yerine onları hissetmeye açık olmak, onların ne söylediğine bir gözlemci edasıyla, merakla kulak kabartabilmek ve tüm bu farkındalıkla birlikte iç âlemimizle savaşmak yerine kontrol edebildiğimiz yegâne şey olan davranışlara odaklanabilmek… Tüm bunlar savaşmak yerine kabul etmenin adımları.
Çözüm odaklı yaşayabilmek için olumsuz davranışları hayatımızdan çıkarmak yerine yeni bir davranışı eklemek psikolojisinde olabilmek için hangi alışkanlıklar geliştirilebilir?
En önemli anahtar bilinçli farkındalık. Yani tam da şu an, neredeyim, nasıl bir yerdeyim, ne hissediyorum, zihnimden ne geçiyor ve ne yapmaya meylediyorum ya da neyi seçiyorum sorularıyla sık sık hemhal olmak. Zira yeni davranışlar eklemek için neyin içinde olduğumuzu -hem iç âlemimizde hem çevremizde- bilmeye ihtiyacımız var. Fark etmek ihtiyaçlarımıza uygun çözümler üretmeye bizi teşvik edecektir. Bilinçli farkındalık için ise en önemli anahtarımız beş duyu organımız. Dikkatle ve acelesiz bakmak, tatmak, dokunmak, duymak ve hissetmek… Her ne yapıyorsak o şeye gerçekten kendimizi vermek…
İkinci seçenek ise kendimizi etiketlerden sıyırmak. Ben oyum, buyum, şöyleyim demelere daha az başvurmak ve bunun yerine bütün deneyimlerin ve etiketlerin fark edeni olduğumuzu hissetmeye çalışmak. Kendimizi düşünce ve duygulardan ibaret görmek yerine hepsinin fark edeni olduğumuzu fark etmek. Bu farkındalık da yeni yollar denemek konusunda ufkumuzu genişletecektir.
Üçüncü olarak ise kalplerimize temas etmeliyiz, hem de daha sık şekilde. Bu dünyanın benim için anlamı, nasıl biri olmaya yaklaşmak istediğim ve ne uğruna yaşamak istediğime ara ara bakmak çok önemli.
Hayatta hedeflediğimiz değerlere ulaşmaya doğru yol alma çabasında iken bazen işler değişebiliyor. Kontrol edemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu noktada yaşadığımız değersizlik, kötü hissetme gibi duyguları kontrol etme uğruna, değerlerimizden uzaklaşma durumuna düşebilir miyiz? Talip olduğumuz bir amacın peşinde yol alırken kabul etme noktasında neleri göze almalıyız? Örnekleriyle açıklayabilir misiniz?
Değer odaklı bir hayat her zaman iyi hissedeceğimiz anlamına gelmiyor maalesef. Hatta tam tersi kıymetli olan uğruna seçimler yapmak acıya davetiye çıkarabilir. İnsanız ve bazen bu acıya en bildiğimiz yol olan kontrol ile cevap verebiliyoruz. Acıyı göze alamadığımız ve içinde kalamadığımız için, sırf onu ortadan kaldırmak adına değerlerimizden bizi uzaklaştıracak seçimler yapabiliyoruz.
Örneğin, misafirperver biri olmak bizim bir değerimiz olsun. Misafirlerim geldi, ağırladım ve beklemediğim bazı cümleler duydum. Bu acıdan kurtulmak için normalde kalbime sinmeyecek şeyler yaptığımı düşünelim. O kötü deneyimden dolayı artık kimseyi böyle özenli ağırlamayacağım dediğimi… Canım bir daha sıkılmasın diye kıymetli olandan vazgeçtiğimi…
Oysa içten içe böyle biri olmak istemediğimi bilirim. Ama acıyla başa çıkmak için bu yola girmişimdir ve geri dönemezmişim gibi de gelir.
Peki ne yapmalıyız? Aslında burada bizi kurtaracak tek şey yeniden ve yeniden ne uğruna ve hangi anlamla yaşamak istediğimize dönüp bakmamız… O zaman kişiler ve olumsuz durumlar taşınması çok daha kolay deneyimlere dönüşebiliyor. Öyle ya, insanoğlu kıymetli olan uğruna acı çekmeyi göze alabilen bir varlık.
Değerli bir hayat acıyı da coşkuyu da kederi de içine alan hayattır. Açık, farkında ve yüzümüz değerlerimize dönük seçimlerle yaşayabiliriz. Unutmayalım ki değerli bir hayat her an yeniden seçmekle ilgilidir. Ve seçimlerimiz bedelleriyle gelecektir hayatımıza, iş o ki o bedellere yine değerlerimizle açık olabilelim. Allah hepimize bu hususta yardım etsin.
Olaylar karşısında yaşadığımız bir sıkıntılı duruma yüklediğimiz anlam… Örneğin; açlık mücadelesi zor bir durumken oruç ile kolaylıkla başa çıkma hali meydana geliyor. Bu durum kabul etme noktasında nasıl bir gidişat ortamı hazırlamış oluyor?
“Deneyime yüklediğimiz anlam” ve “hangi motivasyon ile harekete geçtiğimiz” zannettiğimizden çok daha önemli hayatlarımızda. Eğer başımıza gelen olaylara bir bela gibi yaklaşıyorsak hissedeceğimiz duyguyla bir imtihan gibi yaklaştığımızda hissedeceğimiz duygu bambaşka olacaktır. Bu olaylara nasıl yanıt vereceğimize değerlerle karar vermekle kaçınma ile karar vermek de anlamlı bir fark yaratacaktır.
Değerlerimizle niyetimizi belirlemek ve bu niyetle harekete geçmek hayat içindeki pek çok zorlu olaya rıza gösterme konusunda kuvvetimizi artırır. Açlık rutin hayatta hemen giderilmesi gereken bir ihtiyaç gibiyken Allah rızasını kazanmak söz konusu olunca ulvi bir deneyime dönüşür ve bu zorlanmaya anında gönüllü olabiliriz. Ya da tesettür zor bir deneyim malum özellikle yaz sıcaklarında. Fakat söz konusu rıza olduğunda terlemekle daha az savaşır hale geliyoruz. Kısacası işin içine kalpten niyetler girince acı ve zorluk yine bizimle fakat bunlarla savaşmak yerine bunlarla birlikte yürümeyi seçmekte daha becerikli oluyoruz sanki.
Evlilikte, eşler arasındaki kabullenme ile alakalı yapılan hata hangi noktada oluyor? Her kabul ediş kabul mudur yoksa bizim konfor alanımıza hitap ettiği için tercih ettiğimiz bir kaçış olabilir mi? Nasıl bir yol izlememiz gerekiyor?
Öncelikle eşimizi kabul etmek çatışmayacağımız, kavga etmeyeceğimiz, daim mutlu olacağımız, eşimize asla kızmayacağımız anlamına gelmiyor. Tüm bunlar olmadan evlilikte coşku, mutluluk ve keyif de olmaz. Kabul benim nazarımda eşime bir değiştirilmesi gerekenler listesi veçhesinden bakmayı bırakmak demek. Bazı kadınların eşlerine karşı sürekli sorumlu hissettiklerini fark ediyorum ama eş gibi değil de bir anne veya bir öğretmen gibi. Ve bazılarının da sessiz bir küslük yaşadıklarını fark ediyorum mesela. Ben kabul ettim onu artık diyor dilleri oysa gerçek bu değil. Gerçek şu: Kadının artık eşinden ümidi kesip çatışmadan kaçarak sessizce geri çekilmesi ve buna da kabul demesi. Hayır bu kabul değil, bir tür kaçınma. Kişinin kavgadan, çatışmadan kaçınması. Nitekim evliliklerde gerçek bir kabul ilişkiyi koparmaya değil, yaklaştırmaya hizmet eder.
Eşimizle bazı konularda asla uzlaşamayacağız. Eğer uzlaştıklarımız sayıca uzlaşamadıklarımızdan fazlaysa bu iyi haber. Eşimi değiştiremem, onu etkileyebilirim fakat bu da bugünden yarına ortaya çıkmaz. Onu değiştirmeye çalışmak kontrolüm dışında, lakin benim nasıl bir eş ya da anne olmayı murad ettiğim benim kontrolümde. Şunu fark ediyorum; maalesef ilişkilerde biz kadınlar hep alacaklı gibi hissediyoruz. Eşimizden bir şey görmeden ona bir şey sunmamamız gerektiğine inanıyoruz. Ya da hoşlanmadığımız bir şey görünce konuşmak ve gerekirse çatışmak yerine geri çekiliyoruz. Hem eşitlik istiyoruz hem de pozitif ayrımcılık bekliyoruz. Batıdaki gibi özgür olalım istiyoruz fakat doğu kültüründeki gibi ebeveynlerimizden bakım bekliyoruz. Eğer kendimizin ne yaptığının ne hissettiğinin ve neyi talep ettiğinin farkında olursak neyin kontrolümüzde olduğunu daha net fark edebiliriz. Eşimizle taleplerimizin uzaklaştığı yerlerde yeniden uzlaşmayı teklif edebiliriz hatta tam burada çatışmayı da göze almalıyız.