Yaptığınız nitelikli çalışmaya göre neler akıcı okumayı etkilemektedir? Anlamlı sonuç almak için neler yapılmalıdır?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce anne babalar için giriş niteliğinde bir bilgiye değinmekte fayda görüyorum. Çocuklarda 4-5 yaşa kadarki dönemde dil gelişimine ne kadar önem verilmesi gerektiği ile ilgili çok ciddi uyarılar yapılmaktadır. Mesela “30 Milyon Kelime” isimli kitabında Dr. Dana Suskind bu dönemde çocuklarla ne kadar çok iletişim kurulursa çocukların o kadar başarılı olduklarına dair çalışmalardan bahsetmektedir. Suskind yüksek ve düşük gelir düzeyine sahip ailelerde yetişen çocukların akademik olarak neden geri kaldıklarını araştıran araştırmacıların “iletişim ve dil” olgusuna işaret ettiklerini aktarmaktadır. Yüksek ve düşük gelir seviyesine sahip ailelerde yetişen çocukların okul başarılarının ana sebebi olarak çocukların aile ve çevreden edindikleri dil tecrübesi olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla bilimsel veriler okuldaki akademik başarının erken çocukluk döneminde çocukların dil becerilerinin gelişimiyle doğrudan ve çok ciddi bir ilişkisinin olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle nörologlar arasında 4-5 yaşına kadar çocukları teknolojiden tamamen uzak tutmayı; bu yaşlardan sonra ise teknolojiyle geçirilen süreyi sınırlı tutmayı tavsiye edenler bulunmaktadır. Çünkü beynin %80-90’lık gelişimi bu yaş döneminde olmaktadır. Aileler çocuklarının dil gelişimlerine bu yaş aralığında en titiz şekilde dikkat etmelidir.
Peki dil becerileri nedir ve neden önemlidir? Dil becerileri temelde dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak dört başlıkta incelenir. Çocuklar okula başlamadan dinleme ve konuşma becerisini edinmiş olarak gelirler. Okulda ise okuma ve yazma becerisi öğretilmeye başlanır. Bu noktadan itibaren çocuklar ailede görmedikleri metinlere, sorulara, bilgilere vb. maruz kaldıkları için dille ilgili belirli bir seviyede olmaları gerekmektedir. Yani okulda karşılaşacakları okuma ve yazma materyallerine aşina olarak gelmeleri onları önemli derecede ileri seviyeye taşıyabilir.
Akıcı okuma ile ilgili soruya gelinecek olursa, Amerikan Ulusal Okuma Paneli’nin 2000 yılında yaptığı araştırma akademik dünyanın dikkatini bu kavrama çekmiştir. Amerikan Ulusal Okuma Paneli geçmişte yapılan araştırmaları tarayarak okuma becerisi açısından en önemli unsurları tespit etmiştir. Bunlardan bir tanesi de akıcı okumadır. Akıcı okuma metnin doğru, yeterince hızlı, vurgu ve tonlama gibi ses unsurlarına dikkat ederek okunmasıdır. Akıcı okumayı etkileyen şeylerden bir tanesi çocukların kelimeleri okumada otomatikleşmesidir. Bir çocuk bir kelimeyi ne kadar kolay okuyabilirse zihninde anlama için o kadar yer kalmış olur. Kelimeyi hece hece veya harf harf tanıyan bir çocuk dikkatini anlamaya değil, kelimeyi doğru tanımaya ayıracağı için metni anlamayacaktır. Hatta okuduğu metin anlamsız olsa bile bunu fark edemeyecektir. Bu nedenle çocukların kelimeleri görür görmez tanıyabilecek seviyeye gelmeleri akıcı okuma için önemlidir. Akıcı okuma becerisinin önemi okuduğunu anlama becerisi için bir ön şart olmasından gelmektedir. Akıcı okuyamayan bir çocuk okuduğunu büyük ihtimalle anlayamayacaktır. Bu beceri o kadar önemlidir ki Amerika ve diğer bazı ülkelerde öğrencilerin ne kadar akıcı okumaları gerektiği ile ilgili ulusal çapta kabul görmüş kriterlere yer verilmektedir.
Akıcı okuma becerisinin nasıl geliştirileceği ise aslında çok basit bir kuralla ifade edilebilir: Genelde “ne bulursa okusun” şeklinde ifade edilen ve bir kitabı bitirip diğerine geçilmesinin tavsiye edilmesi akıcı okuyamayan, yani kelimeleri kolayca seslendiremeyen öğrenciler için pek geçerli değildir. Akıcı okuyamayan öğrenciler için bir metnin art arda 2-3 kere okunması esastır. Bunun sebebi, öğrencinin aynı metni tekrar okuyunca o metindeki kelimeleri tekrar görerek daha kolay tanımaya başlamasıdır. Bunun faydası ise okuduğu metni daha derinlemesine anlamaya başlamasıdır. Burada hızlı okumanın kastedilmediği de unutulmamalıdır. Tonsuz, vurgusuz, metindeki hislerin yeterince yansıtılmadığı bir sesli okuma nitelikli bir okuma kabul edilmemektedir. Akıcı okuma becerisinin nasıl geliştirileceğine dair daha detaylı bilgi edinmek isteyen okuyuculara “Türk Öğrencilerin İyi Birer Okuryazar Olmalarına Yönelik Öneriler” isimli kitabı önerebilirim.
Yazmak, çok daha özel bir uğraş gerektirir mi? Akıcı yazmayı öncelikli olarak neler etkilemektedir?
Yazmak dil becerileri arasında en karmaşık olanıdır. Pek çok ülkede yazma güçlüğü çeken öğrencilerin varlığına dair birçok akademik çalışma bulunmaktadır. İngiltere, Amerika vb. ülkelerde bile oldukça yaygın bir sorun olarak yazma güçlüğüne değinilmektedir. Bu nedenle yazma becerisi öğrenciler arasında yaygın olarak zorluk çekilen bir beceridir denebilir.
Yazma becerisinde ilkokulda hedeflenen en temel iki kazanım okunaklı ve hızlı yazabilmektir. Öğrencilerin öncelikle harfleri ve kelimeleri okunaklı ve kurallarına uygun yazmayı öğrenmeleri beklenir. Ardından da bu harfleri ve kelimeleri hızlı yazabilmeye başlamaları gerekir. Hızlı yazabilme becerisi genelde akıcı yazma becerisi olarak ele alınmaktadır. Öğrencilerin bir dakikada veya belli bir sürede kaç harf, hece veya kelime yazdıkları şeklinde ölçülebilen bu beceri Amerikan Ulusal Yazma Komisyonunca eğitimin en temel unsurlarından birisi olarak kabul edilmiştir. İngiltere’de ise öğrencilerin dakikada ne kadar hızlı yazmaları gerektiği ile ilgili kıstaslar geliştirilmiştir. Ülkemizde ise Türkçe öğretim müfredatında akıcı yazmaya dönük hedeflerin neredeyse hiç olmadığı yapmış olduğum bir çalışmada ortaya konmuştur.
Peki akıcı yazma becerisi neden bu kadar önemlidir? Bunun sebebi akıcı okumadakine benzerdir. Bir çocuk yazmak istediğini yeterince hızlı yazamazsa ne yazmak istediğini unutma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. İngilizcesi zayıf bir kişi bir cümle yazarken kelimenin nasıl yazılması gerektiğine, dilin özelliklerine vb. hususlara çok fazla dikkat edeceği için nitelikli bir İngilizce metin ortaya koyamaz. Yazma becerisi zayıf bir çocuk da bir kelimenin nasıl yazılması gerektiğine çok fazla odaklanırsa metnin tamamıyla olan dikkat bağlantısı kopabilir ve tutarsız, zayıf bir metin ortaya koyabilir. Ayrıca sınav gibi sınırlı zamana sahip durumlarda istediklerini kâğıda aktaramadan süre bittiğinde soruları bilse de bildiklerini aktaramadığı için düşük not olarak “tembel” olarak etiketlenebilir. Ülkemizde 1. sınıflarla yapılan bir çalışmada en hızlı ve ne yavaş yazan öğrenciler arasında dakikada 55 harflik muazzam bir farkın ortaya çıkması çok dikkat çekicidir.
Akıcı yazmayı etkileyen pek çok unsurdan söz etmek mümkünse de bu konuda akademik araştırmalar birbiriyle çelişen bulgulara yer vermektedir. Mesela kızların mı erkeklerin mi daha akıcı yazdığı konusu tartışmalıdır. Ancak yaş arttıkça akıcı yazma becerisinin de geliştiği ifade edilebilir. Bu da yazma konusunda tecrübenin ve tekrarın önemini göstermektedir. Akıcı yazma becerisi ülkemizde çok ihmal edilen bir beceri olarak ifade edilebilir. Fakat velilerin ve öğretmenlerin bu beceriye daha fazla dikkat etmesi gerektiği söylenebilir. Yazma okunaklılıktan daha fazlasıdır.
Akıcı konuşma hangi kriterler açısından nasıl anlamlandırılabilir? Başarı nasıl elde edilir?
Akıcı konuşma becerisi özellikle İskandinav ülkelerinde ve ikinci dil öğretimi konusunda çok derinlemesine araştırılan bir konudur. Ülkemizde bu konuda sınırlı sayıda çalışma dikkat çekmektedir. Bunun muhtemel sebeplerinden bir tanesi okuma ve yazmanın okullarda daha ön planda olmasıdır. Nitekim akademik çalışmalara bakıldığında okuma ve yazma konusunda çok fazla çalışma olduğu fakat dinleme ve konuşma becerilerinde daha az araştırmaya yer verildiği görülmektedir. Ancak henüz yazmakta olduğum bir araştırmamda akıcı konuşmanın öğrenciler için çok ciddi bir akademik başarı göstergesi olduğunu ortaya koydum. Şöyle ki; beşinci sınıftaki öğrencilerin tutukluk yaşamadan, tek seferde uzun ifadeler kurarak konuşabildikleri ölçüde sekizinci sınıfta girdikleri LGS’den yüksek puan aldıklarını tespit ettim. Akıcı okuma, akıcı yazma, akıcı konuşma, okuduğunu anlama ve kelime hazinesi değişkenleri arasında LGS başarısını en iyi tahmin eden beceri okuduğunu anlama iken akıcı konuşma ve kelime hazinesi ikinci sıradaydı. Okuma ve yazma becerisi ise son sırada yer aldı. Buradan çıkarabileceğimiz bir sonuç şudur: Bir öğrenci ne kadar akıcı konuşabiliyorsa akademik olarak o kadar başarılı olması beklenebilir. Bir öğrencinin 3-4 yıl sonra gireceği sınavda arkadaşlarına nazaran yüksek mi düşük mü puan alacağını tahmin etmek önemli bir husustur. Bir öğretmenin beşinci sınıftaki öğrencilerinin konuşma becerilerini gözlemleyerek 3-4 yıl sonraki LGS’de kimin daha yüksek alacağını tahmin edebilmesi, kimlerin risk grubunda olduğunu tahmin edebilmesi çok hayati bir bilgidir.
Akıcı konuşma becerisinin nasıl geliştirileceği ise yine kısaca “tekrar” olarak ifade edilebilir. Çocuklar okulda ne kadar konuşurlarsa o kadar alışkanlık kazanacaklardır fakat burada önemli bir husus öğrencilere geri bildirim verilmesidir. Bir öğrenci konuştuktan sonra neleri doğru yaptığı, neleri eksik yaptığı konusunda güdüleyici bir biçimde bilgilendirilmelidir. Öğrenciler eksiklerini kendilerini göremeyebilirler, bu nedenle bilen bir kişi tarafından kendilerini nasıl geliştirmeleri gerektiğine dair bilgilendirilmeye ihtiyaç duyarlar.
Bunun yanı sıra öğrencilerin nitelikli konuşabilmesi için iyi birer dinleyici ve okuyucu olmaları gerektiği de ortadadır. Konuşmak ve yazmak üretici dil kapsamındadır. Bir kişinin dille ilgili bir üretim ortaya koyabilmesi için öncelikle alıcı dili (okuma ve dinleme) kullanarak zihnini doldurması gerekir. Yani kâseye yemek koymadan yemek dağıtmak mümkün değildir.
Okuduğunu anlama ve kelime hazinesi tüm bu faaliyetleri nasıl etkilemektedir? Bu konuda neler yapılabilir?
Kelime hazinesi dil becerileri için en temel unsurlardandır. Dört temel dil becerisi üzerinde en fazla etkisi olan dil unsurlarından birisi kelime hazinesidir. Yapılan pek çok çalışmada kelime hazinesinin arttıkça dil becerilerinde iyileşme olduğu ortaya konmaktadır. Lakin dil becerilerindeki gelişim tek başına kelime hazinesine bağlanamaz. Dile ait bilgi olmazsa kelime hazinesinin pek bir manası kalmaz. Mesela burada 3-4 Japonca kelime söylesek ve ezberlesek, bunlardan nasıl bir cümle oluşturacağımızı bilmezsek kelimelerin tek başına yeterli olmadığını anlamış oluruz. Dolayısıyla dil becerilerindeki gelişim çok boyutlu bir meseledir.
Kelime hazinesine benzer şekilde de okuduğunu anlama becerisinin diğer dil becerileri ile ilişkisi sıkça ortaya konmuştur. Okuduğunu anlama becerisinin akıcı okuma ile olan ilişkisi zaten çok iyi bilinmektedir fakat yazma, konuşma, kelime hazinesi ile de istatistiki korelasyonlar tespit edilmiştir. Zaten dilin bir bütün olduğu eskiden beri bilinegelmiştir. Büyük hocalarımız bize dilin bir bütün olduğunu sürekli tekrar etmiştir. Bir beceriyi diğerinden tamamen ayırmak pek mümkün değildir. Bir çocuğun okuma becerisinin gelişimi anlama becerisini etkileyebilir. Bu da kelime hazinesini ve yazma ve konuşma becerilerini de geliştirmeye yardımcı olabilir.
Bu beceriler arasında okuduğunu anlama okuma becerisi açısından daha önemlidir denebilir çünkü okuma becerisinin asıl hedefi okuduğunu anlamaktır. Bu nedenle anlaşılmadan okunan bir metin -isterse çok hızlı okunmuş olsun- okunmuş kabul edilmemektedir. Bir çocuk okuduğu metinle ilgili sorulara cevap verebiliyorsa o zaman yavaş da okumuş olsa hedefe ulaşmış kabul edilebilir. Kelime hazinesi ise diğer dil becerileri için bir çıkış noktası denebilir. Dinlediğimiz veya okuduğumuz zaman bilinmeyen kelimeler çok olunca anlamakta zorlanmaya başlarız. Bu da bizi okuma ve dinleme faaliyetinden uzaklaştırır. Ayrıca bilmediğimiz kelimeleri konuşurken ve yazarken kullanamayız. Bu nedenle dört temel dil becerisinde nitelik kelime hazinesi ile bağlantılıdır.
Yaptığınız çalışma çocuklar üzerine idi. Doğru sonuçlar alındığında ileriki yaşlarda bu çabaların mevcut gelişmeyi koruması ve geliştirilmesi için sizce neler yapılabilir?
Yukarıda bahsettiğim “30 Milyon Kelime” kitabında bu soru ile doğrudan bağlantılı bir bulgu bulunmaktadır. Bir araştırmada küçük çocuklar üzerinde okul öncesi dönemde bir çalışma yürütülerek çocukların akademik başarıları geliştirilmek istenmiş ve çalışmanın başarılı olduğu görülmüş. Lakin çocuklar okula başlamadan önce tekrar incelendiklerinde başarılarının düştüğü tespit edilmiş. Buradan şunu anlayabiliriz: Özellikle küçük çocuklarda dil becerilerini geliştirmek için dönemlik çalışma yapmak yeterli olmamaktadır. Bu bir süreklilik arz etmektedir. Dünyanın önde gelen sporcularına bakıldığında dünyanın en iyileri olmalarına rağmen o performansı korumaları için herkesten çok çalışmaya devam ettiklerini rahatça görebiliriz. Mesela Kobe Bryant son 20 yılında sadece bir gün çalışmadığını ifade etmektedir. Eğer becerilerin bir seviyeye ulaştıktan sonra sabit kalması söz konusu olsaydı bu kişilerin bu kadar sıkı çalışmalarına gerek kalmazdı. Dil de bir beceri olduğu için sürekli beslenmeye ihtiyaç duyar. Kaynakları kesilen göllerin kuruması gibi desteklenmeyen beceriler de gerileyecektir. Bu nedenle hem ailelerin hem de öğretmenlerin zamanlarından ve kendilerinden fedakârlık ederek çocukların dil becerilerine yatırım yapmaları çok önemlidir. Bir anne baba çocuğuyla iletişime geçmek yerine teknolojiyle oyalanmayı seçiyorsa çocuğunu kendi hevesine kurban ediyor demektir. Bu tür bir ebeveynin suçu okula atmasına gerek yoktur. Özellikle evde kitap okunacak, sohbet edilecek bir ortam olması çok mühimdir. Bunun psikolojik faydaları zaten pek çok psikolog tarafından anlatılmaktadır. Ancak öğrencilerin zihinsel gelişimi için de çok mühim faydaları bulunmaktadır. Sonuç olarak, hepimizin bildiği gibi çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak gereklidir. Bunun yanı sıra evde ve okulda konuşma fırsatları yakalamak, mümkün durumlarda yazılar yazdırmak gereklidir. Ancak bütün bunlarda çocuklara hem doğrularını hem de eksiklerini nazik bir dille geri bildirim olarak vermek de unutulmaması gereken mühim bir meseledir.