Küresel İdeolojilerin Üretilmesinde Çizgi Filmler Nerede Duruyor? / Dr. Murat Birol

Çocuk kültürü ve oyun ilişkisi açısından çizgi filmlere yüklenen anlam nedir? Çizgi filmlerin çocuk kimliğinin oluşumundaki rolüne dair neler söylenebilir? Mesela “öteki” kavramı, politik kültür oluşumu gibi süreçleri nasıl inşa etmektedir?
İnsan yaşamının ilk evrelerinden olan çocukluğa bakışta, çocuk, kültürü aile ile birlikte oyunda öğreniyor. Oyun, kendi yaşıtlarıyla çocuğa kültürü öğretirken mekânın da burada katkısı büyük, çünkü bir zamanlar mahalle kültüründe çocuk, kültüre ekilirken, günümüzde sanal ortamlar yoluyla kültüre katılıyor. Bir internet kültürü içinde oyunda geçen karakterler yoluyla çocuklar birbiriyle sosyalleşiyor. Dijital oyun ortamında geçen puanlama, sıralama, etaplar çocukların birbiri arasında rekabet ortamı yaratırken sanal ortam çocuğun muhabbetini biçimlendiriyor. Sanal ortam bu anlamda fiziki olarak çocuğu eve, çocuğun bilincini de taşınabilir teknolojik cihazlara hapsediyor.
Oyun, çizgi filmlerde de kendisini gösteriyor ve çocuğa gerçek yaşama ilişkin alternatifler (kendi yaşamı dışında başka yaşamların da olduğunu hatırlatan çeşitli öyküleri derleyerek) sunuyor. Okul öncesi dönem için özellikle aile sonrası bir eğitim aracı çizgi filmler. Bir ders kitabı okumak yerine izleyip öğrenme ve öğrenirken de eğlenme yolunu sunuyor çizgi filmler… Bu yüzden cazip geliyor ve eskisi gibi de değil, üstelik zamandan ve mekândan bağımsız. İletişimin tanımı gibi, “her zaman ve her yerde…” Çocuk, televizyonun daha popüler olduğu dönemdeki gibi çizgi film saatini hangi kanalda ya da saatte beklemesine gerek kalmadan, istediği zaman ve ortamdan dijital kanallar yoluyla açıp izleyebiliyor. Çocukların istediklerinin anında gerçekleşmesini istemeleri bu yüzden diye okunabilir, öte yandan da kendi yaşamları dışındaki yaşamları yalnızca görüp dinleyerek deneyimleme avantajına sahip olabiliyorlar. Anlam üretilirken; biçimlerin, renklerin, efektlerin de dünyalarına kapı aralıyor çizgi filmler ve bunlar aynı zamanda bilişsel kodların da ve basmakalıp ifadelerin de beraberinde toplumsal algıyı yaratan unsurların da yararlandığı sürece karşılık geliyor. Çocuk kimliğine de etki ediyor böyle olunca. Toplumun çocuk algısı yaş durumuna göre biçimlenmekte mâlumunuz. Yaş ise toplumsal genel beklentiye denk düştüğü sürece çocuk normal kimliğe bürünüyor. Kendi yaşıtlarına göre benzer ya da zıt niteliklerle karşılaştırılarak çocuk toplumda kendisini inşa ediyor. Ancak anne ve baba beraberinde kadın ve erkek kimlikleri de toplumda zamanla değişim ve dönüşüme uğradığından, “Türk ve Dünya Sinemasında Çocuk İmgesi” çalışmasında Nilüfer Pembecioğlu’na göre de (2018) aile ile birlikte toplum yapılarında çocuğun kimliği esneklik kazanıyor, hatta çocuğun izleyici kimliği de değişiyor. “Öteki”, toplumsal kabul gören ben’in dışındaki yerini alırken ben, “biz”i ne kadar içine alıyor bu noktada da devreye “stereotip” kavramı giriyor. Stereotip, Walter Lippmann tarafından 1922’de öne çıkan ve basmakalıplaştırma sözcüğüne denk düşen bir kavram. Stereotip, medya yoluyla yeniden üretilirken toplum yapılarında bireyler kendilerini başkalarıyla ya da grupları gruplarla karşılaştırırken stereotipler meşrulaştırılıyor, böylelikle de toplumdaki bireyler kategorize edilmeye başlıyor. Oysa “Öteki” “öte”lenirken öfke nefrete dönüşüyor ve medya yoluyla da bu normalleştiriliyor. Duyarsızlaşma etkisiyle birey, başkalarına karşı kendi ürettiği nefreti yadırgamamakla birlikte, programlarla kendisine denk düşen bu yeni üretim insan modeliyle de (medyanın ektiği algıyla oluşan insan tipi) “Öteki”nin var olduğu olaylar ona göre doğallaşıyor, süreçse çıktı olarak kendi ve kendi gibi olan insanları ona kanıksar hâle getiriyor.
Çizgi filmlerin ekran sunumları hangi konularla dikkat çekiyor? Çizgi filmlerin konuları ve öykülerinde neler var? “Kapitalist sistemin standartlaşmış metaları birbirini destekleyen biçimde bir bütünlük içerisindedir ve birbirini aynı zamanda besleyen alternatifler sunmaktadır.” cümleniz üzerinden konuyu değerlendirir misiniz?
Çizgi filmlerin ekranlardaki sunumunu, içerik analizine göre çeşitli kategorilere ayırarak incelemiştim çalışmada. Bu çerçevede toplumsal ilişkiler ve aile ilişkileri, mekân, müzik, yeme-içe, özel günler-kutlama ve ritüeller, giyim-aksesuar ve objeler gibi çeşitli unsurlar karşımıza çıkıyor. Bu ekran yansımalarını derli toplu hâle getirip başlık altında topladığımızda incelememizdeki bulguların da bu unsurlar kaynaklı oluştuğunu görmekteyiz. Küresel bağlamdaki ideolojik boyuta bakıldığında ABD yapımı olan, Türkiye’de de televizyon ve yeni medyada izlenen ve 20 yıllık geçmişleriyle kült, ikonik göstergeleri de içinde bulunduran 3 çizgi film ön plana çıkıyor: Family Guy, South Park ve SpongeBob SquarePants.
Family Guy’ın konusuna baktığımızda, kurgusal bir kentte yaşayan Griffin Ailesi olarak bilinen bir Amerikan ailesinin kendi üyeleri, arkadaş ve komşuluk ilişkilerinin her bölüm tekrarlanan ya da değişen davranış ve tutumlarının gözler önüne serildiği görülür. Farklı temalarla birbirlerine denk düşen oyuncular ya da zıt karakterler arasında çatışmaların yanlış anlamalar üzerinden kurgulandığına tanık olunur. Tıpkı diğer iki çizgi filmde de görüldüğü gibi, söz ve sözcük oyunlarına, metaforlara sıkça rastlanır. South Park’ta ise küçük kasaba yaşamında geçen 4 kişilik arkadaş grubu olan çocukların doğaüstü olaylarla da örgülenen serüvenleri konu edilir. SpongeBob’taki olay çerçevesinde de okyanus derinliklerinde yer alan fantastik bir kasabadaki arkadaş ve komşuluk ilişkilerine odaklanılır. SüngerBob ise bu kasabanın ana karakteridir.
Sonuç bölümünün ilk cümlesi üzerindeki değerlendirmem ise şöyle; içinde bulunduğumuz sistemler birbirine bağlı. Ağlar, teknoloji ve elimizdeki tüm dökümler en basitinden elektriğe bağlı. Kesinti, durumunda hayat duruyor. Postmodernizm semptomlarının yoğun yaşandığı bugün, medya her şeyi kapsıyor. Bir gazeteyi ele aldığımızda nasıl ki ekonomi, siyaset, magazin, spor gibi alanlar her biri bir marka adı altında sunuluyor; iletişimin de disiplinlerarasılığı bir iletişimciye karşı beklentiyi uzman doktordan daha çok bilmesi gereken şey varmış algısı-hissine koyuyor. Kalp veya beyin cerrahları kendi alanlarına yönelebilirken iletişimci dili, edebiyatı, sinemayı, felsefeyi, psikolojiyi, sosyolojiyi ve bunlar dışında gündemi (siyaset-ekonomi-moda-sağlık) eş deyişle her şeyi bilmeli gözüyle bakılıyor. Medya da bu noktada günümüzde postmodernizmle birlikte iç içeliğiyle her sektörü içine alıp eritmiş, kaynaştırmış durumda. Bir sosyal medya fenomeni, çeşitli alanların biri ya da birkaçı üzerinden bir TV programı içeriği gibi seçtiği konu hakkında tespit ve önerileriyle kitleleri peşinden sürüklüyor. Bu anlamda mutfak, müzik, moda, spor, mimari-dekor her biri sistemin içinde ve birbirini besliyor, birbirinden besleniyor, etkileşimli. Sektörler arası kaymalar yaşanıyor tabii böyle olunca da. Ve yine durum böyle olunca, bir çizgi film karakterinin çizgisel varlığının gerçek yaşama adaptasyonu sürecinde onun adına açılan sosyal medya hesabı dışında; karakterleri bir kupa bardağında, bir tişörtün üzerinde, bir plaj havlusu, telefon kılıfı ya da terlik üstü süsünde, jibbitz’lerde yaşatıyoruz. Bir dizi içinde son moda bir giysi, otomobil ya da şarkının sunumu yine sektörlerin iç içeliğiyle birlikte. “İletişimin her zaman ve her yerde”liği ve herkese aitliğiyle bir oyuncunun şarkıcı, bir sporcunun modellik yapabilme örnekleri yine bu sayede ya da yüzünden. Çizgi filmlerin ekran sunumlarında ayırdığımız bu başlıklar da bugünün olmazsa olmaz tüketim nesneleri ve/veya metaları aslında. Yeme içmede pizza-hamburger, objede iPhone vb. tek tipleşen dünya ya da özel günlerde benzer içeriklerin paylaşımı hatta dil kullanım pratiklerinde fenomenlerin belirleyiciliği örneğin “doğdu güneşim”, bir akım, bir toplumsal bağ, sosyalleşme ortamı yaratabiliyor bugün. Bu akımın dışında kalanlar sosyalleşemiyorlar ya da gündemin dışında kalarak toplumsal ve bireysel dışlanmışlık yaşıyorlar. Her sektör birbirinin içinde birbirine atıf yapıyor aynı zamanda. Bir şarkıda bir film adı geçiyor, bir ambalaja bir figür referans oluyor. Göndermeler ya da metinler arasılık dediğimiz şey aslında yaşamın içinde kaynayan bir olmazsa olmaz.
Televizyon, Yeni Medya ve Çizgi Film İlişkisi açısından neler söylenebilir? Yeni medyanın subliminal mesaj anlayışına dair neler söylenebilir? Subliminal unsurlarda neler var? Çizgi filmler başlı başına bir taklit unsuru olabilir mi?
Televizyonun özel kanallara geçtiği dönemle birlikte yayıncılık politikalarının hızlı değişimi, kanal sayılarındaki artış ve içerik anlamındaki çeşitlilik gibi belirleyiciler uzmanlaşmış yayıncılık anlayışını da gündeme getirmiştir. Müzik, spor, belgesel dışında çizgi film alanında öne çıkan gün boyunca çocuklar adına çizgi film yayınlayan kanallar, internete bağlanılan odalar gibi yalnızca belirli bir hedef kitleye ve onların ilgisine yönelik yayıncılığı evlere taşıdı. Tüm bu gelişmeler sonrasında bugün internet ve sosyal ağlar üzerinden de yayın akışı dışında, kişilerin istedikleri zaman ve yerde tüketebileceği metinler haline dönüştü çizgi filmler… Her bir televizyon kanalının resmî kurumsal siteleri ya da sosyal medya kanalları üzerinden arşivlenerek izleyiciye seslenme olanağı buluyor artık çizgi filmler, teknolojinin yöndeşmesi sayesinde.
Yeni medya ve subliminal mesaj çerçevesinde imge önemli bir kültür. Medya katılımla bu kültürü desteklerken bir yandan sosyal değerler, algı yönetimi ve stereotipler, “biz-onlar” söylemi inşası ya da “iyi-kötü” gibi ikili karşıtlık yaratan ifadeler, temsil dizgeleri, imaj yönetimi ve beraberinde estetik algı, kalıplaşmış güzellik anlayışı, arzu ve tüketim gibi kavramlar ideolojik boyuta dikkat çekiyor. Bilinçaltına seslenen işaret ya da kodların iletişimle örtüşen noktasında önemli kaynaklar var. Bunu da dijital ortamla birlikte görsel kültür okumaları yapıldığında gözlemlemek mümkün. Çizgi filmlerin biçimselliğinin içerisine saklanmış ve içeriğinde bağlamını değerlendirdiğimizde farklı okumalarla başka anlamların oluşturulduğunu görebiliyoruz. Bu kodları görmek, iletişim açısından aracısı herhangi bir medya kanalı olsa da sosyokültürel ve ekonomi politik anlamda kimliğe, kültüre ve ideolojiye nüfuz eden kısmı da anlamak demek. İroni ve ima gibi sözel unsurlar dışında, çeşitli ses efektleriyle birlikte boynuz, üçgen, tekgöz-piramit, siyah-kırmızı kullanımı veya damalı figürler gibi motiflerin ya da figürlerin eş deyişle görselin kullanımı klişe yaratacak ve stereotipik genel bir algıya seslenecek bir anlamda resmedilir. Bunların paylaşımı, daha çok kişiye duyurumu konusunda ve özellikle normalleştirme ve meşrulaştırma süreçlerine yeni medya desteği büyüktür. Cinsel uzuvları çağrıştırıcı imgelerin üstü kapalı biçimselliğinde gizem ve sunum bir arada sergilenir. Bu bazen diyaloglarla beslenir. Ahlâk bozunumu yanında tüketim kültürünü destekleyen ticari boyutuna da değinmiştik çalışmada. Gerçek yaşamdan konusunu alsa da ve unsurlarını gerçek yaşama göre adapte etse de çizgi filmler tümüyle taklit denilemez, olması gerektiğini gösterir, idealize edilir ya da kurgunun gücüyle konusunu gerçek bağlamından koparır, insanın bazen gerçeklerden kaçışa da ihtiyacı olabilir çünkü. Bu yüzden yalnızca çocuk değil, yetişkin de izleyebiliyor çizgi filmi ya da ebeveynler de çocuklarıyla tüketiyor bu kültürel metinleri. Bu anlamda ihtiyacı karşılamaya yönelik kültürel bir doyum sağlıyor çizgi filmler. Doğanın taklidi, yaşamın kendisi aslında. Her şey birbirinin taklidi ona bakarsanız, ancak ilk örneklerini veren çizgi filmleri de bu bağlamda yok sayamayız. İncelediğimiz çizgi filmler ise postmodern çağa ayak uyduran, bolca göndermeli, kinayeli, hiciv ve mizahı öne çıkaran parodi ve pastişlerden yararlanıyor. Ancak bunu kültürel birikimi, kültürel sermayesi olan yakalıyor, bilmeyene ilk örnek oluyor, yeni bir anlatı-izlek oluşturuyor. Oysa çizgi filmlerdeki bir sahneye bakıyorsunuz bir siyasinin yaşamından bir haberi, bir filmin kesitinden bir parçayı sunuyor ya da bir şarkıcının konserinde belirttiği bir ifadeden alıntı yapıyor ya da ondan ilham alınarak yaratılmış veya onu örnek alıyor. Yakalayabilenin kültürel sermayesine sesleniyor işin özünde. İzleyici bu anlamda dikkatli olması gerekli, verileni arşivinde tarayıp idrak edebilmesi için, belki de bir avcı gibi metni okumalı. Bu anlamda da özgün değil taklit oluyor sahne, klişeye düşüyor. Çocuk da öğrenme süreci içerisinde gerçek yaşamda anne babasını taklit ettiği gibi, okula geçince öğretmenlerini, medyada örnek aldıklarını, sevdikleri ünlüleri ve benimsediği çizgi film karakterlerini rol model alıyor. Özdeşlik kurmayla birlikte hem hayranlık besliyor hem de hayranlık duyduğunun yerine geçerek -empati kurarak- onlar gibi hareket etmeye başlıyor bir noktadan sonra… Kurgusal yapımlar olarak çizgi filmler çocuklar için komedi yoluyla replik okur gibi gerçek yaşamda tekrarlardan ibaret hâle geliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.